Ýslam nazarýnda iyi olaný gerçekleþtirmek, kötü olaný asgari seviyeye indirmek, Müslümanlýðýn icaplarýndan ve en önemli hususlarýndan biridir. Her Müslüman bilgisi ve kapasitesi nisbetinde bu vazifeyi üslenmesi gerekmektedir. Müslümanlar bu görevi yüklenmekle sadece kendilerinden deðil, kendi dýþýndakilerden de mesul olduðunu göstermektedir. Takva sahibi olmak da, Allah’a karþý sorumluluk bilincidir. Allah’a daha yakýn olmaktýr. Allah’a yakýnlýðý ancak Allah bilir ve Allah ölçer. Kýlýk kýyafetiyle, zikri ve tarikatýyla, camiye gidiþ sýklýðý ile kendini “daha muttaki” kabul etmek vebaldir. Naklettiðimiz hadis-i þerif de Peygamberimiz, mesuliyetin herkesçe paylaþýlmasýnýn ve her kesime yaygýnlaþtýrýlmasýnýn esas olduðunu beyan buyurmuþlardýr. Sorumluluðun en büyüðünün devlet baþkanlarýna (yöneticilerine) daha sonra sýrasýyla toplumun çekirdeðini oluþturan aile reislerine ve aile içindeki bütün fertlere þamil olduðunu bizlere göstermiþlerdir.
Allah’a daha yakýn olan, Allah’a muhatap olmanýn sorumluluðuyla daha çok titrer. Sapma tehlikesini daha yakýnlarýnda bilerek daha çok duyarlýlýk yüklenir, daha çok tevbe etme ihtiyacý duyar. “Ey Rabbimiz! Bizi doðru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptýrma ve bize katýndan bir rahmet bahþet. Çünkü yalnýzca Sensin hiç karþýlýksýz sýnýrsýzca lütfeden.” (3 Âli Ýmran 8) Bu âyet bizi hep dikkate, teyakkuz halinde tutmaya çalýþmýyor mu? Peygamberimizin de ‘Ya mukallibel kulûb sebbit kalbî ala dînik.” (Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ým! Kalbimi dinin üzerine sabit ve dâim kýl.) dualarý bizler içinde birer ikaz ve muhtemel ‘kalp kaymalarý’na karþý hassas olmamýza dikkat çekmiyor mu? Daha çok sevildiðini bilerek, o sevgiyi yitirme mahcubiyetini daha çok taþýmamýz gerekmez mi? Baþkalarýndan önce kendimize çekidüzen vermemiz, kendi hatalarýmýzý düþünerek baþkalarýnýn hata ve kusurlarýný sayýp dökmeye fýrsat bulamamalýyýz. Kendi ayýplarýmýzý bilmenin mahcubiyetiyle baþkalarýný kýnamaya yüzümüz olmaz/olmamalý. Bir talibin,‘Benim kusurumu söyleyin ben de düzelteyim’ talebine Hasan Harkani Hazretlerinin ‘Evladým, buradakiler kendi kusur ve günahlarýný düþünmekten baþkalarýnýn kusur ve günahýný göremezler’ hitabý ne kadar güzeldir? Daha az günahkâr olan daha çok günahkâr olana düþman olmaz. Aksine o günaha kendisinin de sapabileceðini hatýrlar, günahtan korkar, günahkâra acýr. Bu durumda kendisinin sorumluluðu olup olmadýðýnýn da muhasebesini yapar. Günahkârýn günahýna bakýp kendisini temize çýkarmaya kalkmaz. Kendini günahtan uzak tuttuðu için gururlanmak yerine sadece Rabbine þükreder. Sorumluluðu idrak babýnda; Kur’ân insana “sadece îman ettik demekle Cennet’e girivereceðinizi mi sandýnýz?” diye sorar.
“Emr-i bi’lmaruf, nehy-i ani’lmünker” doðru bildiðimizi baþkalarýna emretmek, yanlýþ bildiðimizi baþkalarýna yasaklamak deðildir. Bildiðimiz doðru ve yanlýþlar önce kendi yakamýza yapýþmamýzý gerektirir. “Ben ne kadar doðruyu yaþýyorum?” diye kendimizi sorgulatýr. Baþkalarýna doðruyu “emretme”nin en doðru, en sahici ve en etkili yolu, kendine doðruyu emretmek, kendi nefsinde doðruyu yaþamaktýr. “Emr-i bi’lmaruf, nehy-i ani’lmünker” baþkalarýnýn polisi, hafiyesi yapmaz bizi. Baþkalarýný uyarýrken, kendi kýyafetine, kendi anlayýþýna, kendi grubuna, kendinden yana olmaya çaðýrmaz insaný, Rabbine çaðýrýr. Çok iyi bilmeliyiz ki Rabbi ücret istemeyenlere tâbi olmaya çaðýrýr insanlarý. Peþinden gidilecek insanlarda bilhassa iki hususu öne çýkarýr: Kendisi doðru yolda (hidayet üzere) olma ve yaptýðý hizmeti menfaat için yapmama. Nitekim Kuran-ý Kerim’de “Sizden bir ücret istemeyen, sizden hiç menfaat beklemeyen, dosdoðru yolda yürüyen bu kimselere uyun! (Onlara tâbi olun)” (36 Yâsin 21) buyurulmaktadýr.
Peygamberimiz bile “Sana hakkýyla þükredemedik…” diyerek Hakkýn hakkýný veremediðini belirtir. Öyleyse, kendini doðuþtan “Müslüman” bilen bizlerin Müslümanlýðýmýza bir mirasmýþ gibi yaslanýp “baþkalarý”na üstünlük taslama hakkýmýz var mý, olabilir mi? “Allah indinde din Ýslam’dýr” mealindeki âyete “Allah indinde ben ne kadar Müslümaným?” diye kendimizi hesaba çekecek bir sorumluluk idrakine sahip olmamýz gerekmez mi?
Ýslam, kimin elinde olursa olsun doðru ve güzel olana taraftar olma duyarlýlýðýdýr. Çirkin ve batýl söz, hocamýzýn dudaðýnda da olsa, zulüm ve aþaðýlama kardeþimizin elinden de gelse, karþýsýndayýz, “münker”imizdir, bize ait deðildir.
Dindarlýðý, "müminin din bilgisi, iman ve amel bakýmýndan durumu" olarak tarif edersek (ki, yakîn, ihsan, ihlas, takva... buraya dahildir) günümüz dindarlýðý; içinde bulunduðumuz þartlarda azalarak geçmiþe göre fark oluþmuþtur. Ancak bu farklý hal (niyet ve gayretle deðerlendirildiðinde, kýnayanlarýn kýnamasýndan korkulmadýðýnda) mükâfat sebebi olmuþtur. Peygamber Efendimiz, iki hususa önem vererek iþaret etmiþtir: Birinci husus, her hal ve þarta raðmen Ýslamý yaþamaya çalýþmak. Ýkinci husus, þartlarýn baskýsý altýnda eksilerek de olsa devam eden dindarlýðýn deðerinin uygun þartlarda olandan daha deðerli olduðu gerçeði.
Ýnsanlarýn çoðunun ‘üsveyi hasene’ güzel örnek tablosu ile ilgilerini kestikleri bir zamanda onu örnek alarak yaþamaya çalýþanlara "Allah'ýn yüz þehid ecri vereceði" müjdesi; zor zamanda dinimizi yaþamanýn mükâfatýnýn ne kadar büyük olacaðýný da ortaya koymuþtur.
Olumsuz þartlar içinde kusurlu da olsa dindarlýðýn deðeri konusunda Peygamberimiz, "Þimdi siz öyle bir zamanda yaþýyorsunuz ki, bu zamanda emirlerin onda birini terk eden helak olur, sonra öyle bir zaman gelecek ki, emirlerin onda birini yerine getiren kurtulacak." buyurur.
Ashabdan Ebu Sa'lebe anlatýyor: Hz. Peygamber'den þu ayeti açýklamasýný istedim:
"Ey iman edenler, siz kendinize bakýn; doðru yolda iseniz sapýtanlar size zarar veremez..." (Maide: 5/105). Þöyle buyurdular: “Ýyi olaný emretmeye, kötü olaný yasaklamaya devam edin, bir gün gelip insanlara cimriliðin ve nefsani arzularýn hakim olduðunu, dünyanýn tercih edildiðini, herkesin kendi görüþünü beðendiðini gördüðünüzde baþkalarýna aldýrmadan kendinize dönüp bakýn! Çünkü sizden sonra sabýr günleri gelecek ve o günlerde olup bitenlere sabretmek (kötüye uymamak için direnmek) insanýn avucunda ateþ tutmasý gibi zor olacaktýr. O zaman dindar olan (dini, hayatýna uygulayan) kimse, sizden onun gibi amel eden elli kiþinin ecrini alacaktýr..." Hadislerin ýþýðýnda deðerlendirildiðinde dindarlýðýn azaldýðý, ahlâki deðerlerin aþýndýðý, toplumun dünyevîleþtiði, eðitim çevresinin bozulduðu zamanlarda ‘dindar olma’ gayret, azim, sebat ve istikameti üzere olmak bizi, Rabbimizin yanýnda daha deðerli kýlýyor. Yine böyle bir devirde ibadetler, dindarca davranýþlar az dahi olsa, çoðun yerini tutuyor.
Bilge
Dünyada en güzel þey nedir?
Bilgeye sormuþlar dünyada en güzel þey nedir?
- Sevmek...
Peki sonra?
- Sevilmek...
"Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor?" demiþler...
Cevap vermiþ:
- Ýnsan sevdiðine, sevildiðinden daha çok emindir...
Bilgeye sormuþlar: - Bir insanýn zekâsýný nereden anlarsýnýz?
- Konuþmasýndan.
- Ya hiç konuþmazsa?
- O kadar akýllý insan yoktur ki!..
Bilgeye "Nasýl insan oluruz?" diye sormuþlar.
- Üç adýmda... Birinci adým, sana kötülük yapanlar hakkýnda kötülük düþünmeyeceksin. Ýkinci adým, kötülük yapanlara iyilik yapacaksýn ve nihayet üçüncü adým: Sana iyilik yapanla kötülük yapan arasýnda bir fark gözetmeyecek hale geldiysen, gerçekten kâmil insan olursun.
EDEB
Hanginiz daha büyüksünüz?
Kubâs bin Üþeym (r.a) anlatýyor:
“–Ben ve Hazret-i Peygamber (sav) Fil Senesi’nde doðduk.” der.
Osman bin Affân (r.a) ona:
“–Sen mi daha büyüksün, yoksa Peygamber Efendimiz (sav) mi?” diye sorar. O mübârek sahâbî, þu edep numûnesi karþýlýðý verir:
“–Peygamber (sav) benden çok çok ve târife sýðmaz derecede büyüktür. Doðumda ise ben O’ndan yaþlýyým (eskiyim)...”
TASAVVUF
Görünüþte dostluðu ve vefayý aralarýnda yayýyorlar ama...
Nakledildiðine göre Cafer-i Sâdýk Hazretleri bir müddet halvete çekilmiþti. Süfyân-ý Sevrî evine geldi ve:
“Halk nefeslerdeki (feyz ve) faydalardan mahrum kaldý, niçin inzivaya çekildin?” diye sordu.
Cafer-i Sâdýk Hazretleri: “Zaman bozuldu ve dostlar deðiþti” sözünün anlamý þimdi ortaya çýktý,” dedi ve þu iki beyiti okudu:
Geçen gün gibi vefa geçip gitti,
Halkýn kimi hayal, kimi ümit peþinde.
Görünüþte dostluðu ve vefayý aralarýnda yayýyorlar
Ama kalpleri akreplerle dolu!
ÝKAZ
KÝMLERDENSÝNÝZ?
Bir genç evlenme hazýrlýðýna giriþmiþti. Kendisi, henüz küçükken anne ve babasýný kaybetmiþti. Býrakýlan bir miktar mülkün geliri ve akrabalarýnýn yardýmýyla tahsilini bitirmiþ, kazançlý ve dürüst bir iþ sahibi olmuþtu. Ancak, küçük yaþta hem annesini, hem babasýný yitirmenin hüznünü hayat boyu hep yanýnda taþýmýþtý.
Evlenme kararýný vermesinin ardýndan, bu temiz ahlaklý gencin neþesi artmýþ, hayat baðlarý daha da kuvvetlenmiþti.
Ancak, düðünden birkaç gün önce, bozuk bir yüzle bana geldi. Belli ki, bir üzüntüsünü anlatacaktý. Fakat baþlangýç kelimelerini bulup çýkarmanýn güçlüðü içindeydi.
Anlattýðýna göre, o sabah, niþanlýsýnýn teyzesi biraz küçümser bir edayla yanýna gelip, ona þöyle demiþ:
“Ahbaplarýmýz kýzýmýzýn kiminle evlendiðini öðrenmek istiyorlar. Sizi söylüyoruz, ama soruyorlar; acaba kimlerden diye. Ne dememizi arzu edersiniz?”
Delikanlý, bu soruya da, bu sorunun sorulma biçimine de içerlemiþ. Ama, cevabý da yapýþtýrmýþ:
“Hanýmefendi, dürüst ve karakterlilerden’ dersiniz.Olur mu?”
Þiir Defterimden
ÇÝLEKEÞ ANADOLU’M
Anadolu’nun çilekeþleri denildiðinde,
... Gözümün önüne nice nice kadýnlar gelir.
Herkes uykudayken seher vaktinde,
Çalýþan binlerce binlerce kadýnlar gelir.
Masum gözlerine saklamýþtýr umutlarýný,
Çalýþma üzerine kurmuþlardýr baðýtlarýný,
Ýçlerine akýtmýþlardýr, acýlarýný-aðýtlarýný,
Gözyaþý döken çile çile kadýnlar gelir.
Toza-topraða karýþýr, karnýnda bebek,
Kan-ter içinde çalýþýr, sýrtýnda bebek,
Tatlý hayâller kurar, aklýnda bebek,
Bir köþede gölge gölge kadýnlar gelir.
Zor günlerin kahramanýdýr onlar,
Gözbebeðimiz Vatanýn þanýdýr onlar,
Sýrtýnda mermi taþýyan Nene Hatunlar,
Aklýma cephe cephe kadýnlar gelir.
Türk kadýnýn yeri eþinin hep yanýbaþý,
Ýyi günde-kötü günde hayat arkadaþý,
Tütecek ocaðý, helâlinden piþecek aþý,
Maziden atiye töre töre kadýnlar gelir.
Ah! Çilekeþ Anadolu’m, ah nice acýlarým,
Ah! Dert ve tasa içindeki nice bacýlarým,
Artýkça artar dertlerim ve bu sancýlarým,
Dualarýma hece hece kadýnlar gelir.
Ahmet SANDAL