Allah’a davet görevini icra eden ulema, mütefekkir ve yazarlarýn kýsa bir zaman öncesine kadar devletin düþünceyi beyan etmesine sýnýrlamalar getiren yasalarýna dikkat ederek konuþma ve yazma mecburiyetindeydi. Þimdi gelinen noktada ise artýk devlet, bu tür sýnýrlamalar yapmayýp, rahat bir fikir ve düþünce hürriyeti ortamý saðlamaya çalýþýyor. Yirmi yýl önce devlet televizyonunda Cuma akþamlarý din saatinde konuþan diyanet görevlileri, âyetlerden hadislerden kimsenin rahatýný kaçýrmayan konularý seçerek konuþuyorlar, Peygamber Efendimizi, insan haklarý yönüyle öne çýkarýyorlardý. Çünkü devletin; Þeriat’ý olan bir Peygamber’in tanýtýlmasýna tahammül edemeyeceði biliniyordu. Þimdilerde ise daha farklý bir durumla karþý karþýyayýz.
Þeriat’ý olan bir Peygamberi hakem tayin edemiyoruz. Hayata müdahale eden bir din bizi rahatsýz ediyor. ‘Vahyin Kutsalý’ yerine kendi kutsalýný tercih eden bir yapý ile karþý karþýyayýz bugün. Dünyevîleþme tehlikesine dikkat çekip, ‘Dine hizmet edenler’in lüks, israf, konfor içinde yaþayýþlarý, servet üzerine servet yýðmalarý doðal hale geldi. Normal yiyip içmelerin, gezmelerin, tatile gitmelerin bile mükemmel sofralarda, lüks otellerde, ‘tatilya’larda, merasimlerle yapýlýr hale getirildi. Bununla da yetinilmedi, baþkalarýný da tahrik, teþvik, özenti içine sokarak,‘sade hayat’ unutuldu/unutturuldu. ‘Lale Devri Müslümanlarý’ gibiyiz. Ramazanýn baþlangýcý olan hilal görülünce, zevkü sefalarýna devam edebilmek için, hilalin görülmediðine fetva arayan, nefislerinin esiri olup kendinden geçmiþ Müslümanlar en büyük problem bugün. Üstadýn dediði gibi:
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek.
Siz hayat süren leþler, sizi kim diriltecek?
Her iki dönemin de ortak sonucu olarak önemli bir gerçeði öne çýkarmaya mecburuz. Bu endiþeler ve yaþanan olaylar, ne Peygamber aleyhisselamýn Þeriat’ýyla, ahlâkýyla, insanlýðýn umudu olarak kökleþmesine engel olabildi, ne de önemsenen tepki sahiplerinin bakýþlarýnda olumlu bir geliþme saðlanabildi. Davetçiler, din hizmetinde bulunanlar, yazar-çizerler sadece verdikleri tavizlerle baþ baþa kaldýlar o kadar.
Yeni bir üslup iddiasýyla ortaya çýkýp ‘yeni bir din söylemi’yle dinin hakikatlerinin tebliðine, irþadýna sessiz kalarak gelinebilecek bir seviye yoktur. Gençlerin ‘Peygamber’imiz çok iyi bir insanmýþ’ tarzýndaki beyanlarýnýn televizyon ekranlarýna taþýnmasý saðlanmýþ olabilir. Saðlanmýþtýr da. Þeriat’tan ürkmesinler diye insanlara plastik güller daðýtýlýp, hayatýn bütünü yerine yýlýn bir haftasý Peygamber Efendimize ayrýlýp, bu faaliyetler büyük bir alaka görünce de teþvik edilmiþtir. Peki, bundan Ýslam ne kazanmýþ, Sünnet ne kadar yayýlmýþ, münkerat ne kadar gerilemiþtir? Ýþte bütün mesele bu!
Baþörtülülerin ve namaz kýlanlarýn çoðalmasý, cemaat-dernek-vakýf hizmetlerinin artýþ göstermesi, Ýslam’dan uzak toplumu ne kadar etkilemiþ, haramlarýn iþlenmesine ne kadar mani olunmuþ, boþanmalarýn artmasý ne ölçüde önlenip, ailenin korunup kollanmasý saðlanmýþ, basit maddi sýkýntýlar yüzünden Müslümanlarýn bankaya faize bulaþmasýna ne derece engel olunmuþ, buna bakýlmalýdýr. Yaþlýlarýn, hastalarýn, muhtaçlarýn ilahi emanetler gibi muhafaza edilmesi saðlanabilmiþ midir? Ýslâm, hayat tarzýmýzdýr. Dinimiz ve Peygamberimiz, bizlerin hayat rehberidir. Dolayýsýyla dindarlýðýn ölçüsü, hayata yansýyan tecellisidir. Toplumun hali, Ýslami hizmetlerin aksi sedasýdýr.
Ýnsanda dine meyletme arzusu fýtridir. Tabii seyrinde giden bir hayat yaþayan insan, bir zaman gecikmiþ olsa bile sonunda dine meyleder. Dinden hem dünya huzuru hem âhiret teminatý beklentisi, insanýn en yaygýn beklentilerindendir. Bu sebeple de din algýsý içinde bulunan bütün toplumlarda o dini, toplum üzerinde uygulayan bir kitle hep buluna gelmiþtir.
Deðiþim, yukarýdan aþaðýya mý aþaðýdan yukarýya mý olmuþtur? Dini temsil niteliði taþýyanlar mý deðiþtiler de Müslüman kitleler, onlara uydu; yoksa din hizmeti görenler deðiþtiði için Müslüman kitleler, onlarý mý taklit ettiler? Cevap hangisi olursa olsun deðiþen bir þey olmayacaktýr. Bir deðiþme, erime hatta kör taklit, tartýþýlmayacak kadar açýk bir þekilde ortadadýr. Faillerinin bilinmesi veya bilinmemesi bir þeyi deðiþtirmeyecektir.
Müslümanlarýn, ilim ve hizmet yolunda önünde duran þahsiyetlerin görevleri, fitne fýrtýnalarýna karþý gemiyi korumak, deldirmemek deðil mi? Belki herkes fýrtýnaya kapýlabilirdi ama onlar en son eriyen olmalýydýlar. Tuzu kokutmamalýydýlar. Þahsi hatalarýyla kötü örnek olup dinden soðutmamalýydýlar. Ümmetin umuduyla oynanmamalýydý. Ýmanýn ahlaký olan ‘güven duygusu’ zedelenmemeliydi. Haklý beklenti; onlarýn yýkýlmayýp erimemeleriydi. Müslümanlara müessif olaylar yaþatýlmamalýydý.
Bizi biz yapan deðerler aþýndý. ‘Yaþadýðýna inanma’ tehlikesi baþ gösterdi. Zenginlik ve refahýn artmasý, Müslümanlarýn imtihanlarýný çok çetin hale getirdi. Bu durum, bilhassa son dönemde bir sürü gaflet, dalalet, ihanet metotlarýnýn türemesine sebep oldu. Ýslam’la bir bütün olarak bin yýl savaþma planlarý yapanlarýn, binalara, süslemelere, mefruþata, teþrifata, tefriþata göz yumup teþvik etmelerinin üzerinde pek durulmadý. Yetiþen/yetiþtirilen kadrolarýn kendi bünyeleri içinde istihdamýnda keramet arandý. Trafiðe çýkmayan arabanýn kaza yapmamasý iftihar vesilesi sayýldý. Baþkalarýnýn kazalarý emsal gösterilerek, ‘pasif iyi, aktif iyi’ye tercih edilir oldu. Kur’an’ýn tedrisinden rahatsýz olduklarý halde suya sabuna dokunmayan, emri bil maruf nehyi anil münker yapmayan, doðrunun, hakkýn ve hakikatin yanýnda, bâtýlýn yanlýþýn karþýsýnda olma özelliðini kaybeden, 'mü'min sorumluluðu'yla hareket etmeyen yapýlardan ‘þer güçler’in memnuniyetleri dikkat çekmedi. Ýmanlý siyasetçilere bile uzak duran, onlara destekten imtina eden, milletin ve Ümmetin derdiyle dertlenmeyen, fildiþi kulede bohem hayatý yaþayanlardan medet umuldu. Ümmetin imkânlarýnýn taþa, topraða gömülmesi, 'insan yetiþtirme'nin içinin boþaltýlmasý, bir türlü kemiyetten keyfiyete geçilememesi hususuna kafa yorulmadý. Akademisyenden ziyade 'âlim yetiþtirme' projesi için; fikir ve çalýþmanýn, plan ve programýn, yakýn-orta ve uzak hedefler halinde uygulamaya konulmasý, ihmal edilmemesi gereken hizmetler cümlesinden olduðu, unutuldu/unutturuldu. Son yaþanan olaylar, adam yetiþtirmenin kadronun, kadrolaþmanýn (ehliyet, liyakat, adalet, kalite ve vasýfla olursa) deðer kazanacaðýnýn canlý misali oldu. Ümmetin çýkarlarý ile cemaatin çýkarlarý çatýþtýðýnda, ümmetin menfaatini (çýkarlarýný) tercih eden bir yapýya olan ihtiyacýn had safhada olduðu ortaya çýktý.
Bu keþmekeþ, bu hercümerc hal, Müslümanlar açýsýndan resmî bir baþýn yani Halife’nin (meþveret ve þura esasýna dayanan bir siyasi yapýnýn) olmayýþý, herkesin baþ sayýldýðý, dolayýsýyla sapma sayýlabilecek fikirler için iyi bir üreme zemini oluþturduðu da görüldü. Resmî bir baþýn olmamasýnýn sonucu herkesin baþ olmasý olarak tecelli etti. Herkesin baþ olduðu veya baþlarýn çok olduðu ortamlarda da bir tür rekabet ortamý oluþtu. Din adýna ortada duranlar, bir tarikatý, bir kurumu, bir vakfý veya bir cemaatý temsil edenler, önce küresel güçlerden tepki görme, sýkýþtýrýlma gerekçesiyle, daha sonra da kitleler nezdinde beðenilme arzusuyla dine þekil verip pazarlamaya kalkýþtýlar. Kitlelerin önünde pazara çýkýp tezgâhýndakini beðendirme hýrsý, taviz üstüne tavizi, bid’at içinde bid’ati getirdi. Bu gelinen nokta, ‘yeni bir din anlayýþý’ adýyla yazýlýp çizilirken o zaman bu yapýya ‘dur’ diyen de olmadý. Yanlýþlarýn çetelesi tutulup, ‘arþiv fareciliði’ yapýldý. Ortaya alternatif bir ‘hizmet programý’ konulmadý/konulamadý.
Kýyamete kadar baki kalmak üzere gönderilen bir din, nasýl ‘yeni bir din anlayýþý’ adýyla pazarlanabilir? Yeni din anlayýþýnýn ya da raðbet gören dindarlýðýn en önemli özelliði, dinin aðýr gelen bölümlerinin kuþ gibi hafifletilmesi midir? Bir grup, kitlelere aðýr geldiði için yahut pazarlanmasý zor olduðu için cihadý yok sayan bir anlayýþla çalýþtý. Cihadýn dýþýndaki her þeyi en zirvede ele alýrken cihadý fitne olarak gördü, gösterdi. Bu cihadý yapmaya çalýþanlarý ‘radikal, terörist, fundamantalist’ gibi kelimelerle tehlikeyi (!) haberdar etti, dikkatleri bu noktaya çekti. Kur’an’daki zikir âyetlerini Arþ kadar büyük gösterirken, ayný âyetin bir öncesi veya bir sonrasýndaki cihat âyetlerini görmemiþ gibi davranabildi. Bir diðeri de bunun tersini yaptý. O da cihat âyetlerini ele alýp, Allah’ý zikri emreden ayný suredeki diðer âyetleri görmezden gelebildi. Herkes iþine geldiði gibi yorumladý.
Ýslam, bir yama gibi kullanýlamaz, Ýslam’a yama da vurulamaz. Ýslam, bütünüyle Ýslam’dýr. Herkesin bir tarafýndan tuttuðu yamalý bohça hiç deðildir. Akaidiyle, ahlakýyla, ibadetiyle, muamelatýyla, mükâfatý ve mücazatýyla topyekûn (bütüncül) bir dindir. Doðranabilecek, ya da müþteri beðenisine göre þekillenebilecek bir bölümü yoktur ama ne yazýk ki ‘yeni din’ anlayýþý baþýný almýþ gitmiþ durumdadýr. Aslýný korumakla mükellef olan ön saftakiler de ortama uyup üzerlerine düþeni yapmakta yetersiz kalmýþlardýr. Rutin meþguliyetlerin dýþýna çýkamamýþ yahut boþ iþlerle meþgul edilmiþlerdir. Þeytan ve ona destek olanlarýn böyle dönemlerde boþluk doldurduðu bir gerçektir. Hocasý olmayana hoca, âlimi olmayana da âlim olup, isteyene de þeyhlik yaptýlar. Çeþitli kisvelerle (sarýðýndan cübbesine, diplomasýndan, akademik kariyerine kadar) çalýþmýþlardýr. Önce küçük zannedilen tavizlerle iþe baþladýlar. Zamanýn zor zaman olduðunu da ileri sürerek olanla yetinme, orijinalinin yerine taklidini vererek geçiþtirme taktikleri, aslýnda þeytanýn eski oyunlarýndan olmasýna raðmen bu asýrda yeni bir geliþme olarak sunuldu ve raðbet de edildi. Bu dönemde ortaya çýkan en önemli sonuçlardan biri de ilim için bir ‘soy aranma’ ihtiyacýnýn kaldýrýlmýþ olmasýdýr. Önceki nesiller, soy kütükleri gibi ilim kütüðü ispat ederek Ümmet’in ulemasý arasýnda yerlerini almýþlardý. Þimdi ise ilmini kimden nasýl aldýðýný ispat etme ihtiyacý bile hissedilmemekte. Asýrlarca Müslümanlarýn en bariz düþmanlarýndan olan, el’an da bir iki asýrlýk büyük çaplý düþmanlýk planlarýna sahip milletlerin üniversitelerinde ‘Ýslam eðitimi’ görenler, orada öðrendikleriyle Ümmet’imizin gözbebeði isimleri tenkit edip onlarý karalamakta bir beis görmemekteler. Bundan daha ilerisi de onlarýn bu tavýrlarýna sessiz kalmayý yeðleyen samimi kitlelerin varlýðýdýr. Zira insanlarýn piyasaya sürülmüþ ‘yeni din’ maðazasýndan beðenerek din almalarý tabii hâle gelmiþ durumdadýr. Kimsenin rahatýný kaçýrmayan din! En az gayretle cennetin en iyi yerlerine talip olmayý kim istemez? Cihatsýz, meþakkatsiz din neden iyi olmasýn? Hele gençlere, lezzetli bir din sunmanýn gerekçesi de onlarý ýsýndýrmak ise o zaman gençliðin hoþlandýðý ama aslýnda Ýslam’ýn yok saydýðý iþler bile sevap kaynaðý sayýlabiliyor. Hem flört etmek, hem hidayetine vesile olmak, kendimizi kurtaramadan, memleketi kurtarmak, hem futbol zevkini tatmin etmek, hem de gençleri ýsýndýrmak, namazsýz-niyazsýz cihad etmek, dini öðrenmeden dine hizmet etmek, v.s. Ýbrahim ETHEM’in dediði gibi. ‘Dinimizi parçalayýp dünyamýza yamadýk. Ne dini hayatýmýzda hayýr kaldý, ne de dünya hayatýmýzda’
Mazeretlere sýðýnma yerine bir‘nefs muhasebesi’ yapýp olanlarýn olmamasý için tedbir alalým.