Kimlik deðiþtirmek gömlek deðiþtirmeye benzemiyor. Daha doðrusu kimlik deðiþtirilemiyor, sadece "kimliksiz" kalýnabiliyor. Sadece "kimliksiz" mi? Hayýr, ayný zamanda "kiþiliksiz", omurgasýz, koordinatsýz, yelkensiz, pusulasýz, haritasýz, þahsiyetsiz.
‘Ey kavmim!’ diyordu Nuh peygamber, "Sizin baþýnýza dehþetle imdat dileyeceðiniz (ama kimsenin yardým edemeyeceði) bir felaketin gelmesinden korkuyorum!" ‘Ey kavmim!’ diyordu Hûd Peygamber, “Sizler ne kadar güçlü ve zengin olduðunuz görünsün diye yüksek yerlere koca binalar kondurarak devamlý yaþayacaðýnýzý mý zannediyorsunuz? Elinize her fýrsat geçirdiðinizde, hukuka tecavüz edip zorbalýk mý yapacaksýnýz?” ‘Ey kavmim!’ diyordu Salih peygamber, "Ýyilik dururken neden kötülükte acele edip yarýþýyorsunuz?" ‘Ey kavmim!’ diyordu Ýbrahim peygamber, "Siz size yakýþaný yapýn, ben de bana yakýþaný yapacaðým!" ‘Ey kavmim!’ diyordu Þuayb peygamber, "Yalnýz Allah'a kul olun, (kula kul olmayýn, eþyaya kul olmayýn)!" ‘Ey kavmim!’ diyordu Musa peygamber, "Siz kendinize kötülük ettiniz.." Ey Abdi Þems oðullarý! Ey Haþim oðullarý! Ey Abdülmuttalip oðullarý! Ey Kavmim! “Kendinizi ateþten kurtarýnýz. Allah’a karþý sizin için bir þey yapamam. Ey kýzým Fatýma! Babanýn Peygamber olmasýna güvenme, ameline dikkat et!” diyordu, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s) Hepsinin ortak dâveti insanlýðýn kurtuluþ dâveti. Bugünkü ‘cinnet toplumu’ da bu davete muhtaç. Ayný çaðrý devam ediyor. ‘Gelin yarým hurmayla da olsa nefsinizi ateþten kurtarýn.’ Ebu Kubeys’ten gelen o ses bütün Ümmete yankýlanýyor. Bu davete icabet etmeyerek kendi sonunu hazýrlayan insanýmýza bu rahmet-þefkat soluðunu üfleyemez miyiz?
Bizim bir zaman tasavvurumuz olamaz mý?
Peygamberimiz niçin Medine'de saçlarýný ikiye ayýrmýþ ve bunu teþvik etmiþti? Mekke'de bunun aksini yapýp saçlarýný yana ayýrmýþtý? Medine'de saçlar, hakim kültürün temsilcileri olan Yahudi'lerin saç modellerinden farklý, Mekke müþriklerinin saç modellerinden farklýydý. Kýna, o dönemin boyama amacýyla kullanýlan kozmetik ürünüydü. Peygamberimiz "Yahudiler boyamýyor, siz boyayýn" buyurmuþlardý. Burada ortak amaç, Peygamberimizin müslümanlarla gayri müslimlerin birlikte yaþadýðý toplumda "kimlik bilinci" geliþtirmesiydi. Kendi deðerlerine güveni olan her toplumda olduðu gibi, yeni oluþturduðu müslüman toplumun üyelerinin birbirini tanýyacaðý "kültür kodlarý"ný tespit etmekti. Kimlik kaybýnýn önüne geçmek, þahsiyeti korumaktý. Bu ve benzeri uygulama, itina, dikkat ve hassasiyet müslüman toplumun "taklitçi" bir toplum olmamasý gerektiði sonucundandý. Sýrf Müslüman çocuklarýna çok kültürlü ortamda bir kimlik kazandýrmak için "Çocuklarýnýzýn saçýný Yahudi çocuklarý gibi týraþ ettirmeyiniz" diyen Peygamberimizin hassasiyetinden bir hassasiyetimiz var mý? "Kim bir topluma benzeme çabasýna girerse, o onlardan olur" diyen Peygamber'in… Olaylarý bugüne taþýyarak deðerlendirdiðimizde Prof. Dr. Ali Fuat BAÞGÝL’i n ‘olaylar deðiþmez, þahýs ve mekan deðiþir’ sözünü hatýrlýyoruz. Nuh (a.s) hatýrlayýnýz. Etrafýndaki ruhu kokuþmuþlara aldýrmadan karada gemi yapmayý sürdürenleri, "Sen hâlâ oralarda mýsýn?" laflarýyla dalgaya alarak kendi tufanýnýza doðru yol alabilirsiniz. Nuh'un asi oðlu Kenan gibi düþünüp, "vadileri su basarsa, daðlara sýðýnýrým" diye teselli olabilirsiniz. "Ey hayat süren leþler sizi kim diriltecek?" diye soran þaire cevap vermek zorunda deðilsiniz. Dahasý, "Ey insanoðlu! Sana böylesine cömert olan Rabbine karþý seni böylesine küstah ve maðrur kýlan ne?" diye soran Peygamberi hitabý biz de bugün soramaz mýyýz bu ‘cinnet toplumu’na… Peygamberimiz, Müslümanlarýn gayrý Müslimlerle birlikte yaþadýklarý bir toplumda, “kimlik bilinci” geliþtirmek istemekte, kendi deðerlerine güveni olan her toplumda olduðu gibi, yeni oluþturduðu Müslüman toplumun üyelerinin birbirini tanýyacaðý “kültür kodlarý” tesbit etmektedir. Biz, Kur’anýn modern muhataplarý olarak Peygamber Efendimizin bu uygulamalarýndan, Müslüman toplumun “taklitçi” bir toplum olmamasý gerektiði sonucunu çýkarýrýz. Hâkim unsuru Müslümanlar olan fakat güvenilmez unsurlarýn da bulunduðu bir ortamda Ýslâm cemaatini oluþturan bireylerin birbirini uzaktan görünce tanýyacaklarý birtakým alâmetlerin lüzumu neticesini çýkarabiliriz. “Yýlbaþý kutlamalarý”na bir de bu açýdan bakmak icab etmez mi?
Ýnsanýmýzý abluka altýna alan TV-bilgisayar-internet-magazin aðýna düþmüþ, çýrpýnan insanýmýzýn halini görüp hüzünleniyor, çaresizliðe kapýlýyorsunuz. Beyinler uyuþmuþ, ruhlar iðdiþ edilmiþ, neresinden tutsanýz elinizde kalýyor. Ýnsanýmýz bu kadar yozlaþmamalýydý. Bu hale düþürülmemeliydi. Her “yýlbaþý kutlamalarý”nda bütün bu acýnasý haller ortalýða saçýlýyor. Verdiðimiz þehitleri, aç-susuz ayakta kalmak için boðuþanlarý, yetim-öksüzleri, “huzur evleri”ne terk edilmiþ yaþlýlarý, kapýsýný vuracak bir “himmet eli” bekleyen kimsesizleri bu vesileyle düþünemez miyiz? Þu dakikada binlerce insan ölüyor, binlerce insan doðuyor. Nice hastalar var, her soluk alýp veriþte acýsýný çaresizliðini hisseden. Nice yoksullar, kimsesizler, yalnýzlar var… Ayrýca Suriye’de Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Pakistan’da yaþananlar… Ayýlmamýz için, yüreðimizin parçalanmasý, gözlerimizin yaþarmasý için “kan nöbeti”ne mi tutulmamýz lazým? Çok dramatik bir hal içindeyiz. Bu hal, bu tavýr; meselelerin en önemlisi. Çünkü hassasiyet varsa; umut her durumda vardýr, her mesele bir gün çözülebilir. Ama hassasiyet kaybolmuþsa, hangi meseleyi kim çözecektir?