Modern dünya hepimizi yara bere içinde býraktý. Maddi/manevî zor günler geçiriyoruz. Ýnsanlarýn tüketmek için yaþar hale getirilmeye çalýþýldýðý, israfýn hayat standardý olduðu bir dünyada yaþýyoruz. Dinin basit þeylere feda edildiði bir dünya. Ölümü unutturan dünya. Ýslamî deðerlerin ya imha edildiði yahut içiyle oynandýðý, içi boþaltýlmýþ dindarlýðýn revaçta olduðu bir dünya. Kutsalsýz veya mukaddesten arýndýrýlmýþ hayat. Adýna da ‘modern dünya’ denilen hayat.
Günaha ayarlý bir zihin yapýsýyla inþa edilmeye çalýþýlan hayat tarzý, kaygan zemin ve cam kýrýklarý üzerinde yalýn ayakla gitmeye çalýþan mü’minler… Meleðin mahkûm, iblisin hâkim olduðu insan tasavvurunu ikame eden bir hayat.
Ýnsaný Rabbi ile kulluk baðlarýndan koparan, fýtratýndan uzaklaþtýran bu düzende nasýl yaþayacaðýz? Mü’mince bir hayatý, kýble merkezli bir düzeni nasýl kuracaðýz? Daðýlan/daðýtýlan aileleri nasýl toplayacaðýz? Konforu, refahý artýrma gayreti içindekilere ‘Dünyada bir yolcu gibi ol!’ hakikatini haykýrýp dünyevîleþme hastalýðýndan kurtarma faaliyetlerine nereden baþlayacaðýmýza kafa yormayacak mýyýz?
Dýþ dünyasý güzelleþtikçe, iç dünyasý çirkinleþenlere, dýþ dünyasý zenginleþtikçe iç dünyasý fakirleþenlere ‘dengeli hayat’ý kim hatýrlatacak? Psikologlarýn iþsiz kaldýðý, Adliye saraylarýnýn kulübeye döndüðü, kadýnýn evine/yuvasýna kavuþtuðu bir dünyanýn hasretini mi çekeceðiz? Ýnsanýn insanlýðý, hayvanlýðýna kurban mý edilmeliydi? Allah’la kulluk irtibatýný koparmýþ bir insana israfý, sade hayatý, sabrý/þükrü/ kanaati nasýl izah edersiniz? Bu insana hayatýn ve sahip olduðu deðerlerin ilahi bir emanet olduðunu açýklayabilir misiniz?
Mü’minlerin beþ vakit namazda kýrk defa ‘Ýhdinassýratalmüstakîm’ demelerine raðmen niçin istikamet üzere devam etmiyor/edemiyorlar. Mutlaka bu soruya cevap aranmalý. Eleþtiriye kapalý olma hastalýðý beraberinde kusursuzluk (‘hiç yanýlmam’ deme hastalýðýný) da barýndýrýyor. Kendi kendisini de dar çevreye mahkûm ediyor. Ýpek böceði misali kendi ördükleri kozanýn kurbaný oluyorlar. Ýkaza en fazla ihtiyaç duyduklarý zamanlarda bile kendilerini uyaracak birinden mahrum olurlar. Ýstiþarenin lafta kaldýðý bir yapýda ‘her þeyi ben bilirim’ havasýnýn hâkim olduðu bir sistemde ‘ehliyet ve liyakat’ nerede bulunur? Arayan soran da olmaz. Çünkü getirilen her yer, kullanýlan her imkan ‘hak edilmiþtir’ çünkü… Her tenkidi düþmanlýk, her eleþtireni de düþman görme düþüncesi, hatayý savunma gibi bir baþka hastalýða götürüyor. Tavizkâr hareket etme, müdahane, aþaðýlýk kompleksi, özgüven yokluðu, mü’min þahsiyette olmasý gereken özelliklerin kaybedilmesi de ayrý bir mesele…
Ýþte bütün bu sebepler iþimizin hakikaten ne kadar zor olduðunun da göstergesi deðil mi?
Hedef elbette dünyadan el etek çekmek deðildi. Dünyayý, iman etmeyenlerin tasallutunda býrakýp ibadete çekilemeyiz. Bizim dünyayý imar etmemiz de kulluk dairemiz içinde kalýr. Ancak dünyayý imar etmekle dünyanýn esiri olmak arasýndaki fark, yaþayýþýmýza yansýyor mu? Zengin olmanýn bile sýnýrý yoktur. Bir mü’min dilediði kadar zengin olabilir. Dilediði kadar mal, mü’mine helaldir. Yeter ki elde edilme yollarý helal olsun ve o mal Allah’a kulluktan, insani kimlikten tavize sebep olmasýn, o kadar… Kýnanan þey mal edinmek, dünyalýk sahibi olmak deðil, mala ve dünyaya esir olmak, ona tapar hale gelmektir. Ashaptan yamalý giyinenler de vardý, büyük serveti olanlar da. Ýki grup da ayný safta namaz kýlýyor, birbirlerinden uzak kalmýyorlardý. ‘Allah’ýn elindekini senin elindekinden daha deðerli ve güvenli’ gördükçe mal ve dünya tehlikeli deðildir.
Ýslâm, insanlýk dinidir. Ýnsanlýðýn olmadýðý yerde Ýslamlýktan da insanlýktan da bahsedilemez. Analarýn/babalarýn evlatlarý tarafýndan aðlatýldýðý, herkesin konumuna veya sýnýfýna göre yaþadýðý, zengin-fakir arasýnda kapanmaz uçurumun oluþtuðu, ilim yuvalarý olmasý gereken müesseselerin diploma daðýtan büro gibi olduðu bir toplum, Ýslamýn yaþandýðý bir toplum olamaz. Namaz kýlanlarýn, baþörtülülerin sayýsý çoðalsa bile.
Camilerde namaz kýlmak kadar, hýsým, akraba, konu-komþuyla münasebetlerimizi kesmememiz de ‘Mü’minlik kalitemiz’dir. Hiçbir ‘önemli toplantý’ hiçbir iftar sofrasý, çoluk-çocuk aile efradýyla bir araya gelme samimiyetinin yerini tutamaz. Rasulüllah Efendimizin hayatý bizler için ‘örnek hayat’týr.
Ashabýn gençlerinden Abdullah bin Ömer anlatýyor:
“Biz öyle bir zaman gördük ki, kimse dinarýný/dirhemini (altýn ve gümüþ parasýný) Müslüman kardeþinden kýymetli bilmezdi. Þimdi ise, dinar ve dirhem bize, Müslüman kardeþimizden daha deðerli geliyor.” Devamýnda da:
Ben Rasulüllahtan þöyle buyururken iþittim, “Nice komþular kýyamet günü komþusunun yakasýna yapýþýp, Ya Rabbi! Bu kapýsýný bana kapatýp iyilik yapmadý” diyecek.
Maide sûresinde: “Küfre sapanlar birbirleriyle dayanýþma içindedirler. Siz de böyle yapmadýkça yeryüzünde zorbalýk ve büyük baský hâkim olacaktýr.” (5/2)
Enfal sûresinde ise çare ve yol gösteriliyor: “Allah’a ve Onun Rasulüne tâbi olun. Birbirinizle didiþmeyin. Sonra direnciniz, mukavemetinizi yitirirsiniz, rüzgârýnýz (kuvvet ve yardýmýnýz) da kesilir. (8/73)
Bütün bunlarýn ýþýðýnda iç dünyamýza dönüp bir ‘nefs muhasebesi’ yapmaya ne dersiniz?