Kan gölüne, ateþ çemberine dönen Ortadoðu (Suriye’siyle, Mýsýr’ý, Irak’ý ile, bitirilmek istenen Filistin’i ile) zulme uðrayan Türk dünyasý ile bizden baþka kim ilgilenecek, kim yardýma koþacak, kim zalimin karþýsýnda, mazlumun yanýnda yer alacak?
Bu halde iken; mektep, mezheb, meþrep, tarikat, cemaat meselesi konuþma günü deðildir. Durup dururken Sünnilikten, Þiilikten dem vurma günü hiç deðildir. Her Þii sapýk, her Sünni cennetlik midir? Ev yanarken, canhýraþ feryatlar yükselirken, tartýþma yapma günü müdür?
Ýçimizdeki ‘tefrika canavarý’ný bir müddet de olsa durdurma zamanýdýr! Allah ve Rasulünün gösterdiði yolda yürüme zamanýdýr. Haddi aþmama, Allah ve Rasulü’ne dâvet zamanýdýr.
Hâlâ Peygamberden haber alanlar, rüyada kendisine talimat verildiðini söyleyebilenler, liderlerinin ‘Divaný Salihin’de peygamberimizle istiþare ettiðini, emirlerini kendiliðinden vermediði iddiasýnda bulunanlar! Kendinize dönme, âcizliðinizi, zavallýlýðýnýzý kabullenme, haddinizi/hududunuzu bilme zamanýdýr.
Bu iþler bu kadar kolay oluyordu da Hz. Ömer, Kur’anýn toplanmasý gibi en hayati konuda aylarca neden baþýný çatlatýrcasýna düþündü, istiþare üstüne istiþare etti?
Hz. Aiþe, sonunda piþman olacaðý Cemel vak’asýna girmeden yýllarca ayný yastýða baþ koyduðu Peygamber Efendimizle istiþare edemez miydi? Yoksa Hz. Aiþe, Hz. Ömer, Hz. Ali hocanýzýn, liderinizin derecesine çýkamadý mý? Bi’ri Maune hadisesinde Peygamberimizin gözbebeði eshab-ý suffeden yetmiþ sahabe katledildi, Allah bildirmediði için Peygamberimizin onlara kurulan tuzaktan haberi olmadý. Keza Reci’ olayýnda da on sahabe tuzak kurularak þehid edildi. (Bir sürü örnek gösterilebilir.)
Kuran’ýn þu ilahi hitabýný hiç mi duymadýlar? ‘Allah, pisliði (huzursuzluðu, cehaleti, yobazlýðý, azabý), akýllarýný kullanmayanlarý, rezilliðe mahkum eder, pislik içinde býrakýr, þeytaný musallat eder.’ (10 Yunus 100)
Ellerindeki Kitab’a dönüp bakmazlar. Onun ebedi mucize olduðunu görmezden gelirler. Ýlle de “daha baþka”, “daha þaþýrtýcý” mucizeler peþinde koþarlar. Kur’an, istediði kadar “Bu kitabý sana indirmiþ olmamýz, onlara (mucize olarak) yetmedi mi?”
(29 Ankebut 51) diye azarlasýn. Onlar buna da aldýrmazlar. Zaten okumadýklarý için, iman ettikleri vahyin ne dediðini de bilmezler.
Kur’an ‘Hiç kimse bir baþkasýnýn sorumluluðunu yüklenemez’ derken, kendi sorumluluðunu yükleyecek birileri aranýyorsa, Kur’an ‘Ýnsan için ancak çalýþmasýnýn karþýlýðý vardýr’ derken, hiçbir gayret göstermeden,baþkalarýnýn sýrtýndan cennete girme planlarý yapýlýp bizi kurtaracak Mehdi veya Mesih bekleniyorsa; kan ve gözyaþý akmaya devam edecek demektir. Bu halde bile hâlâ ‘üstünlük muhabbeti’ yapanlara ne demeli?
Bütün bunlar, Kur’an’ýn “Þeytan sizi Allah ile aldatmasýn” dediði durumdur.
Dahasý, her müminin boynuna yüklenen “Allah yolunda var gücünü harcama” (cihad) gibi bir farzýn yanýna yaklaþmayýp, gözleri ufukta Mehdi ve Mesih bekleyenler, ümmetin derdini dert edinmeyen vurdumduymazlardýr. ‘Bidert olanýn derdine çare yoktur.’
O Allah ki: ‘Mü’minler yalnýzca kardeþtir’ buyurur.
O Allah ki: ‘Ýþte bu ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin (bir tek) Rabbinizim.’buyurur.
O Allah ki: ‘Birbirinizle didiþmeyin; sonra baþarýsýzlýða uðrarsýnýz da (arkanýzdan size destek için ilahi) rüzgârýnýz kesilir’ buyurur.
O Allah ki: ‘Allah’ýn ipine sýmsýký sarýlýn ve asla bölünmeyin!’ buyurur.
O Allah ki: ‘Dinlerini paramparça edip fýrkalara ayrýlanlar gibi olmayýn!’ buyurur.
O Allah ki: ‘Ey mü’minler! Öyle bir fitneden sakýnýnýz ki, aranýzda yalnýz haksýzlýk edenlere eriþmekle kalmaz. (Ýyiliði emir, kötülükten nehiy hususundaki ihmalinizden dolayý hepinize ulaþýr.) Bilin ki Allah’ýn azabý çetindir’ buyurur.
Peygamberimiz de ‘Birbirinizi sevmedikçe gerçek mü’min olamazsýnýz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz’ der.
O Peygamber ki: ‘Cahiliyede olduðu gibi asabiyete çaðýran bizden deðildir’ buyurur.
O Peygamber ki: ‘Birlik rahmet, ayrýlýk azaptýr’ buyurur. ‘Ýki kardeþ, birbirinin kirlerini yýkayan iki el gibidir’ buyurur.
O Peygamber ki: ‘Size Allah’ýn kitabýný ve Sünnetimi býrakýyorum; ona sarýlýn ve kurtulun’ buyurur.
Bütün bunlarýn ýþýðýnda; düþündüðümüzde, zamanýmýz, konuþma zamaný deðil; bildiklerimizle, okuduklarýmýzla, duyduklarýmýzla amel etme zamanýdýr.