Dil, bir milletin kültürel deðerlerinin baþýnda gelir. Bundan dolayý dilimize büyük önem vermek gerekir. Ayný dili konuþan insanlar “millet” denilen sosyal varlýðýn temelini teþkil ederler. Dil, duygu ve düþünceyi insana aktaran bir vasýta olduðu için, insan topluluklarýný bir yýðýn veya kitle olmaktan kurtararak, aralarýnda “duygu ve düþünce birliði” olan “millet” haline getirir. Dilini bilmediðimiz bir ülkede, etrafýmýzda milyonlarca insan kaynaþsa da kendimizi yalnýz hissederiz. “Dil, insanýn evidir. Dil hikmetin yoludur” denilmiþ.
Ezop, Sisam Adasýnýn Kralý Ladmon’un kölesi olmadan önce, çaðýn tanýnmýþ bilginlerinden Ksantus’un kölesi imiþ. Ksantus, bir gün Ezop’a demiþ ki: “Çarþýya git, bu akþamki misafirlerime en iyi, en lezzetli yemekleri yapman için ne gerekiyorsa satýn al.” Fakat Ezop’un, Ksantus’un misafirleri þerefine verdiði ziyafet için piþirdiði bütün yemekler, yaptýðý tatlýlar hep “dil”den yapýlmýþtý. Ksantus, Ezop’a misafirleri önünde baðýrmýþ: “Nedir bu kepazelik? Ben sana en lezzetli, en nefis, en tatlý yemekleri yap, dedim. Sen hepsini dilden yapmýþsýn.” Ezop þu cevabý vermiþ: “Evet efendim, en lezzetli yemekleri, en nefis tatlýlarý, hep dilden yaptým. Dünyadaki en güzel, en tatlý þey dildir. Ýnsanlar dilleriyle anlaþýrlar, dilleriyle dua ederler, diðerlerine karþý sevgilerini dille anlatýrlar. Dünyadaki en iyi, en tatlý, en güzel þey dildir. Dil olmasaydý, insanlarýn hâli ne olurdu?” Aradan zaman geçmiþ, Ksantus, dostlarýna yine bir ziyafet vermek istemiþ. Ama bu defa Ezop’tan, en kötü yiyecekleri hazýrlamasýný istemiþ. Ezop, bir önceki ziyafet gibi, çorbadan tatlýlara kadar bütün yiyecekleri dilden yapmýþ ve sebebini þöyle anlatmýþ: “Gerçi dünyadaki en iyi, en tatlý, en güzel þey dil ise de, zaman zaman en acý, en çirkin, en kötü þey de dildir. Ýnsanlarý, birbirlerine gücendiren, kýzdýrtan, aralarýný açan da dildir. Ýnsanlarýn baþýna gelen felâketlerin sebebi, bir çok defa onlarýn dilidir.” Dilden bahsederken en fazla ihtiyacýmýz olan nezaketle alakasýný nasýl ihmal edebiliriz? Ýnsanlarý hassasiyete, duygusallýða, kibarlýða zarafete götüren yolun ilk adýmý da dil deðil mi?
Ýnsani münasebetlerimizde her geçen gün kabalýk, sýðlýk, muhatabýmýzý kale almama, sevgi ve saygý mahrumiyeti her tarafýmýzdan dökülüyor. Peki panzehir ne? Nezaket!
Ruhun, gönlün hal ve hareketlere, sese, tavra yansýmasýnýn adý nezaket. Ýletiþimlerimize baktýðýmýzda otobüste, çarþýda, pazarda, iþyerinde, orda burada, her yerde. Dillendirilmeyen, ama eksikliði çokça yaþanan, yokluðu hissedilen: Nezaket…
Ýletiþim sorunlarýnýn kökü: Nezaketsizliðe dayanýyor. Hatalardaki ýsrar, yapmacýklýðý aþikâr eden tavýrlar hep nezaketten nasipsizlik. Kelime manasý; terbiye, edep, kibarlýk, incelik, naziklik, zarafet. Karþýtý kabalýk.
Trafik keþmekeþi gibi, insanlarýn birbirine davranýþý noktasýnda tam bir keþmekeþ yaþýyoruz. Aramýzda geçmiþin nezaketi ve kibarlýðý ile yetiþmiþ yaþlýlarýmýzý gördükçe çaðýmýz insanýnýn davranýþlarýndaki kabalýk, derbederlik, periþanlýk içler acýsý. Giyimimizde, þakalarýmýzda, konuþmalarýmýzda, hal ve hareketlerimizde, sosyal hayatýmýzda nezaket var mý? Günlük konuþmalarýmýzda “efendim, affedersiniz, teþekkür ederim, özür dilerim, müsaade eder misiniz?”li kaç cümle kuruyoruz acaba? Yememiz-içmememiz, aile içi sohbetlerimiz, birbirimize karþý davranýþlarýmýzda nezaket, zarafet, incelik, hassasiyet var mý? Sýrf cep telefonu konuþmalarý bile size bir fikir verebilir durumumuzu ortaya koyma bakýmýndan. Nezaketli ve olgun bir karaktere sahip olmak, müminin bütün güzel ahlak özelliklerini daha deðerli hale getirir.
Nezaket, kibarlýk, ince düþünce; bir kaç aþama sonrasýný, olaylarýn gidiþatýný, insanlar üzerinde oluþturabileceði olumlu ya da olumsuz etkileri hesaplamak, hoþgörülü, sevecen, baðýþlayýcý, þefkatli, merhametli olabilmek, gerektiðinde karþý tarafýn iyiliði, rahatlýðý için nefsi ezebilmek çok önemlidir. Olgunlukla davranmayan insanlara olgunlukla; nezaketsiz, münasebetsiz davranýþlara nezaketle karþýlýk vermek Kuran ahlakýna en uygun tavýrdýr. Cahilce ya da yanlýþ tavýrlarla karþýlaþýldýðýnda nezaketsizliði hak görmek; münasebetsiz davranýþlara münasebetsizlikle karþýlýk vermek, ne kadar güzel özellikleri olursa olsun, yine de müminin ahlakýnda tamamlamasý gereken önemli boþluklar olduðunu gösterir.
Müslümanýn özelliði, lafýný sözünü bilmesi, karþý tarafý mahcup etmeden olaylarý halletmesidir. Gerilmeden, karþý tarafý gerginliðe sürüklemeden, gerilimli bir ortam oluþturmadan, insanlarý kýrmadan, onlara tedirginlik vermeden, sevgiyle, þefkatle ve nezaketle olaylarý çözümlemektir. Yatýþtýrýcý olmak, sözün en güzelini, tavrýn en akýlcýsýný, en nezaketlisini seçebilmek, her zaman önce karþý tarafý kýrmamayý amaçlamak Allah'ýn rýzasýna uygun olan ahlaktýr. Nefsin çirkin istekleri uðruna, nezaketten uzaklaþmak mümine yakýþmayan bir tavýrdýr.
Dünkü insanýmýz; kendisini ibadullah “Allah’ýn kullarý” olarak görüyordu. Küffara karþý þiddetli, celalli; kendi arasýnda þefkatli ve merhametliydi. Aklý selim, kalbi selim, zevki selim sahibiydi. “Hikmet müminin yitiðidir. Nerede bulursa alsýn” düsturunca, dýþarýdan gelen faydalý hususlara açýktý. Cemiyetin menfaatini, þahsi menfaatinden üstün tutuyordu. Dün ineðini komþusunun çayýrýnda, “izinsiz otlattý” diye, akþam saðdýðý sütü komþusuna gönderen, alacaklýsý bulunduðu kimsenin ev veya aðacýnýn gölgesi altýnda gölgelenmeyi fâiz sayan, izinsiz girdiði baðdan kopardýðý üzüm salkýmýnýn parasýný üzüm dalýna asan insan, bizim insanýmýzdý. Nalsýz beygire yük vurana, hayvana zulmettiðini hatýrlatan, buzaðýlý ineði sonuna kadar saðmayý yasaklayarak buzaðýya yeterli süt payý býrakma mecburiyeti getiren de bizim insanýmýzdý. Saksýdaki çiçekleri dahi konuþturuyorduk. Mesela camýn önüne konmuþ saksýda sarý bir çiçek varsa, bunun manasý “Ey yolcu! Bu evde hasta var. Yüksek sesle konuþup onu rahatsýz etmeyiniz. Þayet saksýda kýrmýzý çiçek varsa “Ey yolcu; bu evde gelinlik kýzýmýz var. Kullandýðýn kelimelere dikkat et. Aðzýndan galiz bir kelime çýkmasýn” mesajý yüklüydü. ‘Dilim etti beni dilim dilim.’ Ýkazýný yapan bizim insanýmýzdý. Yüce kitabýmýz Kuran-ý Kerim de bize konuþma üslûbumuzun nasýl olmasý gerektiðini öðretip gereken dersleri çýkarmamýzý emretmiyor mu?
“Kavlen sedîda”: Her zaman doðruyu söyle. “Kavlen Kerîma”: Ana-babaya güzel söz söyle. Gönül alýcý, keremli söz söyle. “Kavlen ma’rûfa”: Yerinde ve uygun söz söyle.
“Kavlen beliða”: Belið ve tesirli söz söyle. “Kavlen meysûra”: Gönül alýcý söz söyle.
“Kavlen leyyinâ”: Suyun akýþý gibi yumuþak söz söyle.
Þeyh Sâdî kâfirlerin kýlýcýndan emin olduðu, Müslümanlarýn dilinden kurtulamadýðý derviþ geçinen bir adamla karþýlaþýr.
Misafir olduðu bir derviþ topluluðu içinden birisinin, bir baþkasýný çekiþtirdiðine ve aleyhinde konuþtuðuna þâhid olur. Gýybet konusunda ileri giden bu kiþiye sorar:
"Sen hiç kâfirlerle cihâd ettin mi?"
Adam cevap verir:
"Hayýr! Ben þimdiye kadar halvet-hânemden dýþarý bir adým dahi atmadým"
Bu söz üzerine Sâdî þöyle der:
"Ben senin kadar talihi ters adam görmedim. Kâfirler senin kýlýcýndan emin oluyor da, Müslümanlar dilinden kurtulamýyor."
Bir çok insanýn ilim ve teknoloji ile ilgili yasalarý bildiðini ve güzel san'atlarýn bir çoðunda da becerileri olduðunu görürüz. Fakat bunun yanýnda yine bir çok insanýn nezâket, incelik ve gönül kazanma denilen o güç san'atlarýn tamamýyla câhili olduðunu fark ederiz. Herhalde san'atlarý öðrenirken listenin en baþýna "'insanlýk sanatý"ný koymak gerekecek.
Nezaket ve dostluk, sertlikten ve kabalýktan kuvvetlidir. Hayat dostlarla güzelleþir. Zarif ve nazik insanlarýn hasretini çekeriz hep.
Peygamberimiz amcasý Abbas’a bir gün “Sen mi büyüksün, yoksa ben mi?” diye sorar. Amcasý Abbas, nezaket ve zarafetini konuþtururcasýna:
“Siz büyüksünüz, ben sizden yaþlýyým” cevabýný verir.
Ýnanan insanlarýn kendi aralarýnda ve inandýklarý tebliðinde en çok eksikliði hissedilen ve bir "davet problemi" olarak karþýmýza çýkan davranýþ þekillerinden biri de nezâkettir. Herhangi bir isteðimizi baþkasýna ancak güzellik ve tatlýlýkla yaptýrabiliriz. Gönüllerdeki sevgi çiçeðini ancak nezâket ile açtýrabiliriz. Nezaket, ‘Eveti yüceltmeden, hayýrý incitmeden söylemek; teþekkürü yerlere yatmadan, rica ederimi böbürlenmeden söylemek’ diye de ifade edilmiþ. Saygý ve sevgi çerçevesinde gönle hitap ederek muamele etmenin adý belki. Ýyiliði emretmek, kötülüðü sakýndýrmakta nezâket, tatlý söz ve yumuþaklýk çok önemli.
Bir sultan rüya aleminde diþlerinin önden arkaya doðru döküldüðünü görür. Gördüðü rüyanýn yorumunu yaptýrmak üzere rüya yorumcularýndan birini huzuruna çaðýrýr ve ondan gördüðü rüyanýn tabirini ister. “Sultaným!” diye cevap verir tabirci, “O kadar uzun yaþayacaksýnýz ki, bütün oðullarýnýzýn ölümlerini göreceksiniz.” Sultan, oðullarýnýn ölümünden bahseden tabircinin sözlerine öfkelenir, muhafýzlarýna adamý zindana atmalarýný emreder. Sonra baþka bir tabirciyi çaðýrýr ve ayný rüyayý ona da anlatýr. “Sultaným!” der bu defaki tabirci, “Allah size o kadar bereketli ve uzun bir ömür hediye edecek ki, evlatlarýnýzýn hepsinin mutluluklarýný göreceksiniz ve hepsinden uzun yaþayacaksýnýz.” Sultan bu habere çok sevinir ve tabirciye kese kese altýn ihsan eder. Ýki tabirci de ayný þeyi söylemiþti; ama ilki, söyleyeceklerini incelikten uzak, yalýn bir üslupla dile getirmiþ, ikincisi ise insan duygularýný gözeten ince ve ustalýklý bir dil kullanmýþtý.
Kur'ân-ý Kerîm'in yumuþaklýða teþvik ve katýlýktan sakýnma konusundaki uyarýlarý, Peygamberimizin bu husustaki iþaretleri þüpheye yer vermeyecek þekilde bu üslûbun etkinliðini açýkça ifâde etmektedir. Allahü Teala, Peygamberini insanlarý davete memur kýlarken, hikmetten ayrýlmamasýný tavsiye ederek þöyle buyuruyor: "Ýnsanlarý Rabb'inin yoluna hikmetle, güzel öðütle davet et. Onlarla mücâdeleni en güzel þekilde yap. Þüphesiz ki Rabb'in yolundan sapanlarý da, hidâyete ermiþleri de en iyi bilendir" (16 Nahl 125)
Yani, baþkasýyla tartýþma ve mücâdeleye girme ihtiyacý duyan bir kimse, yumuþak ve güler yüzlü olsun. Bir de karþýsýndakine güzel söz söylesin.
Al-i Imrân Sûresi"nde de, yumuþak davranmanýn yardýmcý ve taraftar kazanma, en sonunda davetin yayýlýp kalplerin ýsýndýrýlmasýnda rolü olduðuna iþaret edilerek þöyle buyruluyor: "(O vakit Sen Allah'tan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuþak davrandýn. Eðer kaba, katý kalpli olsaydýn onlar etrafýndan herhalde daðýlýp gitmiþlerdi. Öyleyse onlarýn kusurlarýný affet. Onlar için maðfiret dile.”(3 Ali Ýmran 159)
Abbasîler döneminde halktan biri halîfeye: "Bana neden öyle sertlikle muamele ediyorsun. Ben Firavun'dan kötü o deðilim. Sen de Hz. Musa'dan üstün deðilsin. Cenâb-ý Hakk, Hz. Mûsâ'ya, Firavun'a git, yumuþak söyle" demiþtir diyerek halîfenin daha dikkatli nasihat etmesini saðlamýþtýr.(20 Taha 44) Nezâket, ayný zamanda dostluða ve birliðe giden yolun da anahtarý durumundadýr. Bu gerçeði çok iyi bilen Allah Resulü, her konuda olduðu gibi nezâket ve rýfk ile muâmele konusunda da ümmetine örnek olmuþ, inananlar arasýnda soðukluða, ayrýlýða sebep olacak en küçük bir davranýþa bile izin vermemiþtir. Bu konuda ilginç bir örneði sahabe Ebû Sa'lebe þöyle rivâyet ediyor:
Allah Resûlü'nün kumandasýnda çýktýðýmýz bir sefer sýrasýnda konakladýðýmýzda arkadaþlar bölük bölük vadilere ve yamaçlara yayýldýlar. Bu durumu müþahede eden Peygamber Efendimiz þöyle dedi: "Kalblerinize sýçrayabilecek bu tür ayrýlýk ve daðýnýklýklar size Þeytandan gelen duygularýn sonucudur. Böylesine daðýnýk bir þekilde oturmayýn." Râvî Ebû Sa'lebe diyor ki: Hz. Peygamberin bu ikâzýndan sonra bir yere konakladýðýmýzda sahâbîler birbirlerine öylesine sokuluyorlardý ki (gören bir kiþi tarafýndan) üzerlerine bir örtü çekilse hepsini içine alýrdý.
Hadîste de görüldüðü gibi Allah Resulü ümmetinin fizikî bir ayrýlýðýna bile razý olmamaktadýr. Böyleyken hiç ayný inancý paylaþan kardeþlerin birbirleriyle kaba, sert ve incitici konuþmalarýna, birbirlerinin aleyhinde gýybet, iftira ve hatta küfre kadar varacak çirkin sözler söylemelerine razý olur mu? Bizler "müminler, birbirlerini baðlayýp, destekleyen bir binanýn taþlarý gibidir" hadisinin duyarlýlýðýný taþýmalýyýz. Biz kolaylaþtýrýcý olarak geldik, zorlaþtýrmaya gelmedik. Hem kazanmaya çalýþýyoruz, hani kolaylaþtýracaktýk, zorlaþtýrmayacaktýk, hani müjdeleyecektik, nefret ettirmeyecektik, hani yaptýklarýmýzý minnet altýnda býrakmadan, baþa kakmadan yapacaktýk? Kalp kýrmayý Kâbeyi yýkmak gibi gören bir anlayýþýn mensuplarýndaki bu rikkat ve dikkatin kaybolmasý ekonomik geliþmeyle ters orantýlý mý acaba? Yahut insan kalitemizde bir problem mi var?
Peygamberimizin Ýçki yasaðýný ihlal ettiði için tekrar tekrar ceza uygulanan bir sahabiye, kýzgýn arkadaþlarý tarafýndan edilen hakareti kabul etmeyip tasvip etmeyiþi; Taif’te kendisini taþlayan ahaliye karþý bile “Ya Rabbi, bilmiyorlar!” diyerek onlarýn azaba uðramasýna engel olmaya çalýþmasý, abasýnda uyuyan bir kediyi uyandýrmamak için elbisesini kesen bir Peygamberin Ümmetindeki bu hal neyin nesi? Gece teheccüt namazý için kalktýðýnda Hz. Aiþe validemizi rahatsýz etmemek için azami dikkat gösteren, nafile ibadetleri için müsaade isteyen bir Peygamberimiz var bizim. “Ben kabalýktan ve katýlýktan hoþlanmam” diyen bir Peygamber. Bu Peygambere lâyýk bir Ümmet olma sorumluluðu içinde hareket ederiz Ýnþaallah. Çünkü biz, her yerde Müslümanýz. Her yerde, her zaman ve zeminde her hal ve þartta Dinimizi yaþarýz, yaþamalýyýz.