Kuran-ý Kerim'e dikkatle bakýlýrsa her peygamberin toplumsal bir probleme, sapkýnlýða, erozyona ve istismara karþý baþkaldýrdýðýný görebilirsiniz. Peygamberler 'yaygýn ahlaksýzlýðýn' her türlüsüyle mücadele etmiþlerdir. Günümüzün aktüalitesi bizi peþinden sürüklememeli. Peygamberlerin daveti, irþadý verdiði mücadeleleri vahyin ýþýðýnda deðerlendirdiðimizde âyetler bugün nazil olmuþ gibi tazeliðini koruyup yolumuzu aydýnlatýp bizleri ibret almaya, helak olan kavimlerin düþtüðü hata, isyan ve tuðyana düþmemeye çaðýrýyor. Hele son zamanlarda gazetelerin tam sayfa reklam aldýklarý yüksek binalara aþýrý raðbeti görünce ister istemez Ad ve Semud kavimlerini Hz. Hud ve Hz. Salih Peygamberleri hatýrlamamýz gerekiyor. Allah’ýn kendilerine bahþettiði zenginliðin kendilerinden kaynaklandýðý yanýlgýsýna düþerek, zenginliðin ve kimseye muhtaç olmamanýn verdiði duyguyla büyüklük ve kendini beðenmiþlik hastalýðýna tutuldular. Ýnananlarý kendileri kadar zengin olmadýklarý için küçümsüyor, onlarla dalga geçiyorlardý. Sanatlarýna, kuvvetlerine, evlerinin ve kalelerinin saðlamlýðýna güveniyor, kendilerini azap ve yok olmaktan korur zannediyorlardý. Zorbalýkla, terör ve azgýnlýkla geçiniyorlardý. Refahýn verdiði þýmarýklýk ve dünyevileþmeye karþý kendilerini uyaran Hz. Hud'u yalanlýyor, söylenenlere kulak asmýyorlardý. Âd kavminin hikayesi, cenneti dünyada arayan zavallýlarýn acýklý hikayesidir. Ýnsanlýk tarihinde dillere destan olmuþ efsanevi Ýrem Baðlarý’nýn sahibi olan bu uygarlýk Ahkaf'ta kurulmuþtu. Burasý, Arabistan yarýmadasýnýn güneyinde okyanusa paralel Rub'u'l-Hali çölünün alt kýyýsý boyunca uzanan ve bugün adýna Hadramülmevt (Ölü yeþil) denilen vadide bulunuyordu. Refahýn verdiði þýmarýklýk sonucu Hûd peygamberi dinlemedi ve helake uðradý. Maddi refah ve imkanlarýn þýmarttýðý bu kavim, dünya nimetlerinden istifade adýna her türlü gayreti ortaya koyuyordu. Onlar dünyevi rahatlarý için her türlü vesileyi meþru görüyordu. Ahlaki deðerlerini kaybetmiþ bu kavmin bireyleri, kendi rahatlarý için fakirleri köle gibi çalýþtýrmaktan ve onlara zulmetmekten çekinmiyorlardý. Her türlü ‘sosyal dengesizlik’ topluma hakim olmuþtu. Mutlu ve putlu bir azýnlýk yüksek binalarda, havuzlu evlerde, baðlar-bahçeler içinde yaþarken fakir ve zayýflar eziliyordu. Ad kavminin bina yapmak maksadýyla daðlarý oymalarý, saraylar inþa etmeleri, muhkem þekilde yükseltmeleri hususunda o kadar ileri gitmiþlerdi ki o kavmin zihinlerinde bu binalarýn onlarý ölüme, hava tesirlerine (âfetlere) karþý koruyacaðý düþüncesi yerleþmiþti.Hz. Hud (a.s) azap gelene kadar kavmini binalar konusunda ikaz etmiþti. “Sizler ne kadar güçlü ve zengin olduðunuz görünsün diye yüksek yerlere koca binalar kondurarak devamlý yaþayacaðýnýzý mý zannediyorsunuz? Elinize her fýrsat geçirdiðinizde, hukuka tecavüz edip zorbalýk mý yapacaksýnýz?” (26 Þuara 128-130) Dünyanýn debdebe ve ihtiþamýna aldanan bu insanlar yaptýklarý yüksek binalarla övünürken, alçalan deðerlerin insanlýðý ne hale getirdiðini düþünemez halde idiler. Ad kavmi, þiddetli ve dehþetli rüzgârla helak oldu. Güçleri, kuvvetleri ve sahip olmakla övünüp durduklarý saðlam ve yüksek binalarýn,evlerin, evlatlarýnonlara bir faydasý olmamýþtý.
Onlardan arta kalanlar, helak bölgesinden uzaklaþarak yarýmadanýn Kuzeyinde, ihtiþamlý kaya kentlerin olduðu Hicr diye anýlan bölgeye yerleþtiler. Semud adýyla anýldýlar. Semud 'Ad'ýn yaþadýðý tecrübeyi yanlýþ okudu. Ad kavmi, helakini inþaat malzemesinin çürüklüðüne baðladý. Kum tepelerinin (Ahkâf) eteðinde bir medeniyet kurduðu için helak olduðunu düþündü ve gitti kayalardan kendisine muhteþem þehirler inþa etti. (Kayalara 1700 maðara-þehir oyduklarý rivayet edilir.) Meseleyi böyle çözdüklerini düþünmüþlerdi. Fakat helak sebebinin yapý malzemesinden deðil, insandan kaynaklandýðýný akýl edemediler. Ve sonunda "kaya gibi saðlam" mekânlarýnda onlar da helake uðradýlar. Fesad ve azgýnlýða karþý Hz. Salih’in verdiði mücadele anlatýlýr Kur’anda. Serveti Allah’a yakýnlýðýn ölçüsü olarak, yoksulluðu da Allah’a uzaklýðýn ölçüsü olarak gören bir zihniyetle mücadele ettiHz. Salih. Yeryüzünde terör ve aþýrýlýðý, azgýnlýk ve taþkýnlýðý yayanlara direndi. O gün yaþananlarý bugüne taþýyýp yorum yaptýðýmýzda þu sorularý sormadan geçemeyiz? Salih (a.s) kavminin aristokratlarýyla kavgalý deðil miydi? Zulümlerine karþý dik durmadý mý? Ömrü, had-hudut tanýmayan bu azmýþlarý itidal ve istikamete çekme cehd ve gayretiyle geçmedi mi? Ya o izi sürmesi gereken bizlerin bugünkü durumu? Hz. Ömer “Biz, yoklukla, kýtlýkla imtihan olduk kazandýk. Varlýkla imtihan olduk, kaybettik” derken ne kadar haklýymýþ. Kanaatin, sabrýn, þükrün kalmadýðý, mütevaziliðin, sade hayatýn unutulduðu, hayru hasenatýn gündemden düþtüðü, hýrsýn, ihtirasýn, menfaatin altýnda ezilen bir ‘insanlýk trajedisi’nin yaþandýðý bir toplumla iç içeyiz bugün. Týpký halimizi resmeden þu âyet gibi “…Yeryüzünde toplumsal çürümeye karþý direnen akýllý ve erdemli kimseler çýkmadý. (kendilerini kurtardýðýmýz bir azýnlýk dýþýnda) Zulme eðilimli çoðunluksa, ayartýcý dünyevî zevklerin peþine takýldýlar ve günaha gömülüp gittiler.” (11Hud 116) Daha önceki ümmetlerden peygamberlerin getirdiðine inanýp tâbi olmayarak kendilerine yazýk edenler deðiþik þekillerde azâba muhâtap olmuþlardýr. Nitekim Nûh (a.s.)’ýn kavmi tûfanla, Hûd (a.s.)’ýn kavmi þiddetli rüzgârla, Sâlih (a.s.)’ýn kavmi depremle, Ýbrâhim (a.s.)’ýn kavmi sinekle, Þuayb (a.s.)’ýnki ateþle, Lût (a.s.)’ýnki ise yerin altýný üstüne getirmekle helâk edilmiþlerdir. Nitekim Kur’an’da bunlara þöyle iþâret edilir: “Onlardan her birini günahý sebebiyle cezâlandýrdýk. Kiminin üzerine taþlar savuran rüzgâr gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladý, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boðduk.” (29 Ankebut 40) Allah Teâlâ Kur’an-ý Kerîm’de yeryüzünde gezip önceki ümmetlerin akýbetlerinin nice olduðunu araþtýrmayý, onlarýn hâlinden ibret almayý emreder. Onlarýn güçlü kimseler olmasýna raðmen nefislerine zulmettiklerini/kendilerine yazýk ettiklerini ifâde buyurur. “Onlar yeryüzünde gezip dolaþmýyorlar mý? Artýk kendilerinden öncekilerin nasýl feci bir akýbete uðradýklarýný görselerdi. Onlar kendilerinden daha güçlüydü ve yeryüzünde daha derin izler býrakmýþlardý. Orayý geçmiþtekilerden çok daha fazla mamur ve müreffeh hale getirmiþlerdi. Böylelerinin âkibeti, beterin de beteri oldu.”(30 Rûm, 9)
Küstahlýðýn zirvesine ulaþmýþ bir refah toplumunda ahlaka davet, makul görülmez. Bunu yapanlar, küçültücü sýfatlarla marjinalleþtirilir. Böylece ‘ahlaka davet’ boðulmaya çalýþýlýr, ahlaksýzlar rahat eder. Bu ikazý ve daveti yapanlar, lüks ve israf içinde, konfor ve refaha gömülmüþlerin huzurunu bozar, rahatlarýný kaçýrýrlar. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle!
Peygamberimiz de bugünleri görürcesine “Dikkat ediniz, gün gelecek insanlar yüksek bina yapmakta birbiriyle yarýþ edecekler.” Kýyamet alametleri sorulduðunda da: “ Binalar yükselip heva-i hevese uyulduðunda, binalar ve zinalar çoðaldýðýnda…” buyurmuþlar.
Kýyamet hesabý yapýp ölümden kaçmaya çalýþanlar, dünyevileþme hastalýðýna bulaþan muhafazakâr ve dindarlarýmýz; önce Kur’an-ý Kerim’de ilgili âyetleri tefekkür ve tezekkür ederek okumalar yapmalý, ‘Peygamberler Tarihi’ ve ‘Toplumlarýn helak sebebi’ gibi kitaplarla haþir-neþir olmalý, ibret alýp nefs muhasebesi yapmalý. Vakitleri yoksa Sezai KARAKOÇ’un sadece ‘Tufan’ yazýsý bile yeter ibret alanlar için…