Hasta ziyareti, yardýmlaþma ve selamlaþma benzeri birtakým vecibeleri yerine getiren Müslümanlardan etkilenerek Ýslâm’a girenlerin haberlerini sýk sýk duyarýz. Bildikleriyle amel etmeyenler, hasta olduklarý halde ilâç kullanmayan hastalara benzetilmiþtir. Bu sebeple, yaþama, konuþmaya tercih edilmiþtir. Ýlmiyle amel etmeyenler, elindeki tesisatý cephede kullanmayan asker ile elindeki feneri karanlýkta kullanmayan kiþilere benzerler.
“Dilediðiniz kadar ilim öðrenin. Allah’a yemin ederim onunla amel etmedikçe öðrendiðiniz ilimden faydalanamazsýnýz.” Hadisi ayný manayý ifade eder. Ýlim bir aðaç, amel de onun meyvesidir. Ulemayý diðer kesimden ayýran en önemli özellik, yaþadýklarý ahlaktýr. Ulemanýn insanlara karþý durumunu Muhammed Bakýr’ýn, Ömer b. Abdülaziz’e yapmýþ olduðu þu tavsiye çizmektedir. “Yaþça kendinden küçük olanlarý ‘çocuklarýn’ yerine, orta yaþlýlarý ‘kardeþlerin’ yerine, büyükleri de ‘ebeveynin’ yerine koy. Küçüklere merhamet, orta yaþtakilere sýla-i rahim, ebeveyne de saygý göster.” Verilen hitap ve söylenen sözlerin tesiri, gerektiðinde Davasý, ilmin vakarý adýna bedel ödemeyi göze almalarýna baðlýdýr. Uðrunda fedakârlýkta bulunulmayan davalar ölmeye mahkûmdur. Bu sebeple söylemlerini yaþatmak isteyenler o uðurda kendilerini feda etmekten çekinmemelidirler. Kaynaklar, toplumlarýn beka ve devamýný, ilimlerini yaþayan ulemaya baðladýðý gibi, onlarýn helak ve yok oluþlarýný da amelsiz ulemaya baðlamýþtýr. “Ben ümmetim için ne mümin ne de müþrikten korkarým. Mümini imaný korur, müþrik de þirkiyle bilinir. Tek endiþe ettiðim kesim, amelleri olmayan, dil ulemasý münafýklardýr.” hadisi bu meâldedir.
Gerçek bir âlim; söylemlerden ziyade hayat tarzýyla insanlarý davet eder. O, aksiyon ve yaþamýyla insanlarý etkiler. Bildikleriyle amel etmezse insanlar üzerinde etkili olamaz. Hz. Ýsa’ya kötü örnek olmak konusunda ‘en kötü insan kimdir?’ diye sorulunca: ‘Kötülüðe çýðýr açan ulemadýr.’ diye cevap vermiþtir. Çünkü onun bir yanlýþý yýðýnlarca insan üzerinde olumsuz etki býrakmaktadýr.
Ulema, sahip olduklarý ilme muhalefet etmenin nifak ve bir nevi yalan olduðuna inanmaktaydý. Onlar, ilmi nur, günahlarý da ruh ve toplumu kirleten karanlýk olarak görürlerdi. Her konuda olduðu gibi yaþama konusunda da Peygamberimizi rehber edinirlerdi. Peygamber Efendimiz, bütün ulemanýn mutlak rehberi olduðu halde, ayaklarý þiþinceye kadar ibadet etmiyor muydu? Hz. Ebubekir yufka yürekli ve gözü yaþlý deðil miydi? Hz. Ömer’in adalet ve takvasý, dillere destan olmamýþ mýydý? Hz. Osman, namazlarýnda Kur’an’ý tefekkür ederek okumuyor muydu? Hz. Ali, geceleyin namazgâhýnda sakallarý ýslanýncaya kadar aðlamýyor muydu? Peygamberlerin karþýlaþtýklarý en büyük muhalefet, cahil mukallid ve mutaassýblardan gelmedi mi?
Ýlme sahip olmak yetseydi Kitap ehli kurtulmuþ olacaktý. Kur’an, Yahudileri “gazaba uðramýþlar”, Hýristiyanlarý da “dalalette olanlar” olarak nitelemiþtir. Þüphesiz bu, onlarýn ellerindeki Kitap ve Suhuf’la amel etmemelerinden dolayýdýr.
Ýnsanlar, bedensel hastalýklarla ilgilenen hekimlere muhtaç olmayabilirler. Ancak ruhî hastalýklarýn tabiplerine her zaman muhtaçtýrlar. Balýk için su, beden için hava ne ise, kalp ve ruh için de ilim odur.Ulema dünyanýn hayatý ve ruhudur. Ýnsanýn ilme olan ihtiyacý, balýðýn suya, gözün ýþýða, kulaðýn sese olan ihtiyacý gibidir. Bu sebepledir ki ilim adamý yetiþtirmede son derece hassasiyet göstermiþlerdir.
Ýmam Azam Ebu Hanife'nin büyük öðrencisi Ýmam Muhammed eþ-Þeybani, bir dersi müteakip ders halkasýndaki öðrencilerini ihtiyaç olmadýðý halde evinin inþasýna yardýmcý olmalarý için götürür. Kendisi ise geriye çekilip onlarýn davranýþlarýný izler. Öðrencisinin biri, kendisinden taþýn altýna koymak üzere küçük bir çakýl taþý isteyen ustaya, üþendiði için yere eðilmeyerek komþunun duvarýndaki eðreti bir çakýlý çeker ve uzatýr. Buna þahit olan Ýmam, öðrencisine ertesi gün babasýyla birlikte gelmesini söyler. Çocuðun babasýna Ýmam'ýn söyledikleri manidardýr: "Bu çocuðu al; ister marangoz yap, ister demirci, ister ayakkabýcý, ister terzi olarak yetiþtir. Sakýn ilim adamý yapma! Yoksa ilmin itibar ve þerefini ayaklar altýna düþürebilir!"
Gerçek âlim, temiz aynaya benzetilmiþtir. O, okuduklarýný yaþamýna yansýtýr. Bildikleriyle amel etmeyenler ise taþ veya tahta gibidir. Hiçbir þeyi yansýtmaz. Ýslâm toplumlarýnýn en büyük eksiði bildiklerini hayata geçiren bir kesimin bulunmamasýdýr. Hz. Peygamber, “Allah’ým! Fayda vermeyen bir ilimden sana sýðýnýrým.” Buyurmakla, sahibini imana, ihlasa, aksiyona geçirmeyen bir ilmin felaket olacaðýna iþaret etmiþtir. Ýslâm’ý yaþayanlar, hayatlarýyla büyük ve müspet bir faaliyet içerisindedirler. Hain veya ehliyetsiz hekimin insaný öldürmesi gibi, ehil olmayan veya ilmiyle amel etmeyen âlimin de insanlarýn din ve ahlâkýný ifsat etmesi muhtemeldir.
Ulema, otoriteyi güç ve ikrahla deðil, amel, ahlâk ve yaþantýlarýyla saðlar. Ýnsanlarýn kalplerinde taht kurup ihtiyari bir itaat ve uyum meydana getirir, zulüm ve hukuk ihlallerini reddeder, hakký söyler, umerayý ve siyasileri irþat ve nasihatleriyle uyarýr, hukuk ihlallerini kaldýrýr, bu yolda eza ve cefa görür, herhangi bir menfaat beklemediklerinden halkýn teveccühüne mazhar olurlar. Kimseye minnet borçlarý yoktur.
Ulemanýn, samimiyet içinde ilim/amel/ihlas ile yaþanan hayatlarýndan gelen güçlerini ortaya koymalarý halinde Ýslâm dünyasý bir yana, bütün dünyanýn çehresini deðiþtirecek güce sahip olduklarýna inanmaktayýz. Bu vesile ile yüzüne tükürülecek deðil, alnýndan öpülecek âlimlerin mevcudiyeti bizi rahatlatýyor. Buna dikkat etmeyen siyasiler ise yüzüne tükürüleceði günlerin endiþe, sýkýntý ve tedirginliði içinde siyasi hayatlarýna devam edebilecekler mi acaba?
Peygamberimizin Hayatýndan
Cennete gitmenin yolunu öðreten bir Peygamber
Ebu Hureyre (r.a) þöyle anlatýyor:
“Ey Allah’ýn Resulü! Seni gördüðüm zaman gönlüm huzurla doluyor, gözüm aydýn oluyor. Bana her þeyi anlat.” Dedim. O da :
“Her þey sudan yaratýlmýþtýr” buyurdu. Ben de:
“Bana öyle bir þey söyle ki, onu yaptýðým zaman cennete gireyim.”
Peygamber Efendimiz þöyle buyurdu:
“Selamý yay, yoksullarý doyur, akrabalarý ziyaret et, insanlar uykudayken gece namaz kýl, sonra da selametle cennete gir.” (Müsned)
ÝBRET
Dertli annenin hitabý
Bir genç, annesinin sözünü dinlemedi. Dertli kadýnýn gönlü ateþ gibi yandý. Gitti, beþiðini getirip önüne koydu: “Ey eski halini unutan çocuk!” dedi. “Daima aðlayan aciz bir yavruydun. Gece ve gündüz koþardým yardýmýna. Þu beþiðin içinde, hiçbir þeye yetmezdi gücün. Yüzüne konan bir sinekten incinir ve onu kovamazdýn. Ya daha öncesi? Ana rahminde rýzkýn göbekten gelmez miydi? Göbek kesilince, bir cankurtaran gibi mememe yapýþtýn. Þimdi büyüdün, kuvvet sahibi oldun. Fakat unutma uzun sürmez bu güç. Gün gelir insan ölür, mezarýn çukuruna girer. Mezardaki böcekler, beynini yerler. Kendiliðinden bir karýncayý bile yine def edemezsin yavrum”
HATIRA
‘Çok yoðun’ siyasetçilere duyurulur
Mâbeyn katiplerinden Abdülhâmid baðlýsý olmayan birisi hatýralarýnda anlatýyor:
-Bir akþamdý, mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmýþtým. Gelen, mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çýkmak üzere iken bir telgraf geldi.
Ýstanbul’da Lâleli Postahânesi memurlarýndan birinin Yýldýza çektiði bir telgrafta, karýsýnýn o gece doðum yapacaðý, doðumun çok zor olacaðýna dair doktorlar tarafýndan dikkat iþareti verildiði, elinde hiçbir vasýta bulunmadýðý ve merhamet-i þahâneye sýðýndýðýný bildiriyordu. Bu mektuba kýymet vermedim ve listeye almadým. Huzurda, padiþah âdeti üzere her þeyi ayrý ayrý gözden geçirdikten sonra ilave etti:
-Baþka bir þey var mý?
Telgrafý söyledim. Arza deðmeyeceðini düþünerek listeye almadýðýmý söyledim. Emir verdi:
-Hemen getiriniz.
Getirdim. Dikkatle okudu. Ve derhal mütehassýs bir tabip ve yavere, doðru Lâleli’ye giderek doðumu kontrol altýna almalarýný, benim de kendilerine refâkat etmemi ferman etti.
Gittik ve iþimizi bitirip sabaha karþý döndük. Bir de ne görelim: Hünkâr, bahçe üzerindeki odasýnda, ýþýklar açýk, cama vurarak bizi çaðýrmýyor mu? Sabaha kadar uyumayýp bizi beklediðini anladýk. Neticeyi sordu. Doðumun zor olduðunu, fakat müdahale ile kadýnýn kurtulduðunu, çocuða “Abdülhamîd” isminin verildiðini, ihsân-ý þâhânenin de aile reisine teslim edildiðini, adamýn aðlayarak ömür ve devletlerine dua ettiðini anlattým.
Bizi ayakta dinledi. Sadece rahatladýðýný gösteren bir “oh” çekti. Ve paravanýn arkasýna geçerek sabah namazýna durdu.