Toplumun hercümerc içinde oluþu, tartýþmalarýn had safhaya ulaþmasý, gidiþata ‘dur’ diyecek herhangi bir mercinin bulunmayýþý, saðduyu sahibi her insanýmýzý üzmektedir. Siyasilerin, cemaatlarýn, vakýflarýn, derneklerin, camia ve cemiyetlerin üzerinde aðýrlýðý olan, yýpranmamýþ, dünyevileþmemiþ, itibar kaybýna uðramamýþ hemen herkes üzerinde nüfuz sahibi, ikazlarý kaale alýnan bir zümrenin olmayýþý, herkesi baþýna buyruk hale getiriyor. Ümmetin Hilafet müessesesinden mahrum oluþu da kanayan yarayý kangrene çevirdi. Ulemaya, sülehaya, arif gönül dostlarýna olan ihtiyaç her geçen gün artýyor. Tuzun koktuðu noktadayýz. Bu vurdumduymazlýk hali, hayra âlamet deðil. Kendisini Nuh’un gemisinde görenler, tuðyaný da tufaný da unutmasýnlar. Hz. Nuh, gemiyi yapacak adam bile bulamamýþtý belki. Peygamberimiz de öyle buyuruyor: ‘Ýnsanlar ancak bir araya gelmiþ yüz deve gibidirler. Onlardan iþine yarayacak bir tane bile bulamayabilirsin.’
Öyle bir uyuþma, donmuþluk hali var ki, âyet de okusan, hadis de nakletsen, Allah dostlarýnýn ikazlarýný da iletsen kimse üzerine alýnýp Nefs Muhasebesi yapmýyor. Asýl tehlike burada! Herkes kendisini haklý, yolunu en üstün, hocasýný en büyük, hizmet usulünü de kusursuz görüyor. Bu yapýya hiçbir þey anlatamazsýnýz. Hayatta en zor þey, anlamak istemeyene bir þey anlatmaya çalýþmaktýr. Bir Batýlý’nýn dediði gibi ‘düþüncenin üstesinden gelemeyen, düþünenin üstesinden gelmeye baþlar.’ O zaman düþünceye, fikre deðil de, fikir sahiplerine saldýrmaya baþlanýr. Bu hal, geliþen olaylarý, ihtiyaçlarý ve çareleri kavramaya engel olur. Hata olan, dava içindeki çalýþmalarýn adeta ne kadar beðenilecekse o kadar yapýlýr hale gelmesidir. Evet, birbirimizin güzelliklerini övmemiz, (tebrik, takdir, teþvik) yapmamýz gereken bir iþtir. Ama övmek kadar yermek, iltifat kadar tenkit, muvafakat kadar muhalefet de hak bilinmelidir. Yeter ki iki halde de denge korunsun. Nefisler pay almasýn! Övüldükçe temponun artmasýna mukabil, hatalar konuþulup, düzeltilmesi istenince kenara çekilme görüntüsü (kýrýlma, gücenme,vs.) verilmesin.
Sadece alabilen, ama veremeyen, sevilmekten hoþlanan, ama sevemeyen, baþkalarýný yoran, ama baþkalarý için yorulmaya razý olamayan bir insanýn Müslümanlýk iddiasýnda samimiyeti tartýþmalý hale gelir. Özellikle hizmet adýna ismi kitlelere mal olmuþ kimselerin gösterebilecekleri gevþeklikler, hizmete getirecekleri hantallýk bir yandan kendileri için zayiat olmakta, bir yandan da býrakacaklarý eðri büðrü çizgi yüzünden onu taklit edebileceklere kötü örnek olmanýn doðuracaðý zayiata sebep olur.
Aþýrý tenkit, herkesi hatalý bulma, Dini ve siyasi konularda, en yetkili aðýz edasýyla konuþup hüküm verme, dedikodulara itibar etme, en basit konulardan bile tartýþma konusu üretme, ürettiði ihtilaflarý mütemadiyen tartýþma, özel menfaatlerini ilk ve temel þart olarak görme,
çevresinde sempati kaybý, ibadetlerde ihmal, kardeþlik hukukuna riayetsizlik gibi haller ‘hizmet erleri’nde bulunmamasý gereken zafiyetlerdir.
Dünya, aldanýlmamasý gereken bir imtihan zemini iken, peþinden koþulan ve kaçýrýlmamasý gereken bir meta halini almaktadýr. Dünya, tam bir fitne ve tam bir imtihan yeridir.
Biz ÝFK afetini Kur’an’da okuyan bir ümmetiz. Peygamberimiz aleyhisselamýn evini sarsan, Mescidi Nebi’yi huzursuz eden bir olayla irkilmiþ bir ümmetiz. En mübarek, en mücahid, en samimi nesil bile ÝFK sýnavýnda aðýr yaralar aldý. Allah, ebedi bir ders olarak kalacak þekilde o faciayý Kur’an’da önümüze koydu. Asýrlardýr ÝFK olayýný Kur’an’dan okuyoruz. Okuyor, dinliyoruz. Bir dedikodunun peþinden gidilince nelere mal olduðunu, dedikoduya Peygamber ailesinin bile dayanamadýðýný okuduk durduk. Okuduk; ama okumamýz tarih bilgisi olarak kaldý. Ders olmadý. Sahabi bile olsa insan, bir baþka sahabinin kýzýný, Nebisinin hanýmýný rencide edebileceðini nasýl anlayamaz, onu anlayamadýk.
Ümmetin Kur’an’daki vasfý ‘vasat ümmet’ olduðuna göre, vasat olmayan söz ve davranýþlar, Ümmeti Muhammed’in genel karakterinden deðildir. Abartmadan konuþmak ve yaþamak makbuldür.
Abdullah bin Mesud (r.a) rivayet ettiðine göre Resûlullah Efendimiz (s.a.v) þöyle buyurdular ve sözünü üç defa tekrar ettiler: “Abartanlar helak oldular.” (Müslim, Ýlm, 4)
Abdullah bin Mesud (r.a) diyor ki: “Kendisinden baþka hiçbir ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki: Abartanlara karþý Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha þiddetli birini görmedim. Ebu Bekir’den de daha þiddetli birini görmedim. Ömer’in de onlara karþý tepkisinin veya onlara acýmasýnýn çok olduðunu anlýyorum.”
Aþýrýlýðýn beraberinde ömür israfý, enerji birikiminin heder edilmesi, bunalýmlý bir hayat, umutsuzluk ve kul hakký getirdiði bir gerçektir. Bölünmeyi ve etkisizliði artýrdýðý ise gözle görülen bir hakikattýr. Bir Müslüman’ýn Allah’ýn dinine yeni bir insan kazandýrmasý ne kadar mutlu edici ise, ayný insanýn bir insanýn nefretine vesile olmasý da o derece üzücüdür.
Kine götüren sebepler de kinden arýnma yollarý da önemlidir. Zaman aþýmýna terk edilebilmiþ bir kin bulmak zordur. Her geçen gün kalpteki kin için biraz daha derinleþme, intikam hýrsýný çoðaltmaktadýr. Mü’minlerin aralarýnda kin üreten meselelere karþý müteyakkýz olmalarý imanlarýnýn gereðidir. Nemimenin, gýybetin büyük günahlardan sayýlmasý, gýybetin mal çalmak gibi kul hakký olarak öne çýkarýlmasý oldukça düþündürücüdür. Allah için yaþayýp, imanlarýyla ve amelleriyle bilinen Müslümanlarýn, kâfirler nezdinde tehlikeli görülmüþ mü’minlerin, onca Ýslam düþmanýna karþý -adeta baþka kimse kalmamýþ gibi- düþman bilinmesi, onlara kin kusulmasý nereden kaynaklanýyor? Kâfire reva görülmeyen tarzýn onlara uygun görülmesi Allah için olabilir mi? Kâfirlere bile açýk bir kapý býraktýklarý halde onlarý, dinleri için en tehlikeliler olarak görenler, hesabýný Allah’a verecek vebali taþýyanlardýr. Sadi Þirazi, Müslümanlara habire dil uzatan, derviþ geçinen adama: ‘Sen hiç kâfirle cihad ettin mi?’ diye sorar. Adam cevap verir: Hayýr, halvet-i hanemde zikirle meþgulüm.’ Sadi dayanamaz: ‘Yahu! Kâfirler senin kýlýcýndan emin oluyor da, Müslümanlar dilinden kurtulamýyor.’
Ölçü ve dengeyi kaybedenler; hedefe ulaþmakta her yolu mübah görenler, kâfirlere kullanýlan tarzý kullananlar, kinin neyi ne hale getirebileceðinin tabii bir örneðidirler. Bu kin, sonunda bu insanlarý, öyle bir kör anlayýþa sürüklemektedir ki Allah’ýn ve meleklerin lanetine müstahak bir milletin tanklarý altýnda þehit olanlar dahi neredeyse, boþu boþuna ölmüþ sayýlacak hale gelmektedir. Mescidi Aksa’yý müdafaa etmek dahi, bu anlayýþa göre sapýklýkta olmak olarak gösterilecektir. Bu sakat düþünce ve inanýþ onlarý; Rusya’nýn zulmü altýndaki bazý Müslümanlara ‘onlar vahhabi veya þii’ diyerek neredeyse ölmelerine cevaz verir hale getirecek, Kâbe ve Mescidi Nebevi imamlarýna uymayýp kendi cemaatýyla namaz kýlacak duruma düþürecek, sonuçta ‘Ümmet Þuuru’ndan uzaklaþýp, kendi ilkelerini imanýn þartý olarak görecek periþanlýktan kurtaramayacaktýr. Mahþerin Provasý olarak vasýflandýrýlan Hac’da bile birlik beraberlik, kardeþlik ruhu saðlanmazsa nerede saðlanýr? Giyilen ihramlar bizi melekleþtirmezse, hangi amelimiz bize ölümü, mahþeri, hesabý, kitabý hatýrlatýr?
Ýlk ve ana gaye, Allah’ýn dinini yaþamak, yaymak ve desteklemek olmalýdýr. Ve bu anlayýþ dine bir bütün olarak bakan anlayýþla desteklenmelidir. Ýslam, sadece namaz, sadece zikir, sadece cihad, sadece nafile oruç, sadece sakal, sadece kýlýk kýyafet, sadece zekât, deðildir. Sadece Kur’an okumak, Arapça bilmek de deðildir. Ýslam bunlarýn tamamý ve daha fazlasýdýr. Ýslam, hayatý kuþatan bir din olup hayat nizamýdýr. Müslümanýn davasý da Ýslamý hayata hâkim kýlmaktýr. Ýbadetten sadece namaz, oruç ve Kur’an tilavetini anlayan bir insanýn, Ýslam idraki kýttýr, sakattýr. Emanete riayet, sýlayý rahim, emri bilmaruf ve nehyi anilmünker, cihad, yetime ilgi gibi hayatýn içinden, ama Allah için yapýldýðýnda Ýslam’ýn özü olan amelleri ibadet olarak görememek Ýslam’ý yanlýþ anlamaktýr. Mü’min, kapsamlý ve dengeli bir hayat yaþamak zorundadýr.Müslüman’ýn hizmet adý altýnda yaptýðý iþler ibadettir. Ýbadet, Allah’ýn rýzasýný kazanmak için yapýlan ve sevabý Allah’tan beklenen iþler olduðuna göre, çeþidi ne olursa olsun, camide veya cami dýþýnda Ýslam’a hizmet maksadýyla yapýlan iþlerin namazdan, oruçtan ayrý tutulmasý doðru deðildir.
Ýmam-ý Gazali Hazretleri, Ýhya’sýnda, ‘Dil Afetleri’nden biri olarak tartýþmayý saymaktadýr. Allah için ve davayý yükseltmek için þeklinde kýlýflandýrýlmýþ olsa bile, mü’minin mü’minle tartýþmasýnýn afete dönüþmemesi çok hassas çizgilerin aþýlmamasýna baðlýdýr.
Ebu Ümame el-Bahilî (r.a) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: “Bir kavim hidayete erdikten sonra, tartýþmaya girmeden dalalete düþmez.” (Tirmizi) Yorum götürebilecek söz ve tavýrlarý, ayete ve hadise karþý net bir tavýr haline getirmek, sonra da ‘iþte böyle’ mantýðýný devreye sokmak, kinden üretilmiþ tavýrlardýr. Hakka göre deðil de adamýna göre tavýr sergilemek bir kin ürünüdür. Mü’minlerin ve cemaatlerin birbirleri hakkýndaki söylentilere, söylenildiði ve duyulduðu þekilde kulak vermeleri þeytanýn arayýp da bulamadýðý bir zemindir. Cemaat kendisini, Ýslamî çalýþmanýn nihai noktasý görmemeli, vasýta ile gaye karýþtýrýlmamalýdýr. Ayný ortamý paylaþtýklarýmýzýn etkisinde kalmaya karþý bir teminatýmýz yoktur. Çevre seçmek, salihlerle beraber olmak için gayret sarf etmek zorundayýz. Aksi durumda, faizle mücadele için baþladýðýmýz bir süreçte, faiz müptelasý olabiliriz. Küfre ve zalimlere destek anlamýna gelecek tavýrlar içinde bulunma, onlarýn bankasýna, þirketine, basýnýna zýmni destek verme, hatalarýndan âcilen dönülmelidir. Ýnsanýn ‘çevrenin mahsulü’ olduðunu unutmayacaðýz. Eteði tutuþmuþ itfaiyeci yangýn söndüremez. Pisliðe bulaþmýþ adamý kim dinler? Tartýþýrken nefsimizi deðil, davamýzý haklý çýkarmaya çalýþmalýyýz. Düþünce farklýlýklarý naslarla sýnýrlý kaldýðý sürece mahzurlu deðildir. Allah, tek sesli olmamýzý murat etmediðini Kur’an-ý Kerim’de haber vermiþtir. O’nun dilemesi sonucu çok sesli düþünüp, ihtilaf eden bir ümmet olduk. Tek kalýp düþünceye sahip olmak fýtrata aykýrýdýr. Ýhtilaf, edep dahilinde olduðu sürece, insan hayatýnýn tekâmülü için gereken maya, nitelikli deðerlerden biri olarak bilinmelidir. Ýslam dâhilindeki mezhepleri, mezheplerin içindeki rengarenk farklýlýklarý bu ölçülerle ele aldýðýmýzda, varlýðýyla övünebileceðimiz bir ihtilaftan söz edebiliriz. Sakýncalý olan iki þeydir:
Birincisi: Ýhtilafýn Allah’ýn ayetlerine ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadislerine karþý üretilmesidir. Müslüman, Allah’ýn Kitab’ýna, peygamberinin sünnetine raðmen düþünce üretemez. Üretirse batýla kaymýþ olur.
Ýkincisi: Ýhtilafýn insanlýðýmýza zarar verecek seviyeye ulaþmasýdýr. Selefimizin bu alandaki örnekleri oldukça muhteþemdir. Sadece Ýmam Azam Hazretlerinin talebeleriyle olan münasebetlerinden yola çýkýlsa bile doyurucu misaller buluruz. Farklý görüþ beyan etmek tahammülsüzlüðe yol açmamalýdýr. Tartýþacaksan ikaz edersin. Hakaret etmeden, kalp kýrmadan, incitmeden, suizanda bulunmadan…
Her tartýþan iki Müslüman, küsüp bir kenara çekilecek olsa, Ýslam kardeþliði diye bir þey kalýr mý? Müslümanlarýn iki büyüðü Ebu Bekir ve Ömer bile tartýþtýlar! Þahýslarýn sözlerinin, ayet ve hadis gibi alýnýp tartýþma konusu yapýlmasý fahiþ bir hatadýr. Müslümanlar arasýndaki tartýþmalar, birbirlerinin ayýplarýnýn teþhirine asla dönüþmemelidir. Buna göre, iki mü’minin tartýþmasý, tartýþýlan konudan daha aðýr zararlara zemin hazýrlayacaksa o tartýþmayý yapmak fitnedir. Tartýþmalardan kimlerin faydalanýp kimlerin sevindiðinin mutlaka hesabý yapýlmalý, el ovuþturanlarýn, Müslümanlarýn birbirine düþmesini zevkle seyredenlerin hevesleri kursaðýnda býrakýlmalý. Çekilen fotoðrafta kimlerin bulunduðu, daha önce din düþmanlýðý yapanlarýn þimdi bazýlarýna methiyeler düzmesine dikkat edilmeli. Dostluk ve düþmanlýk ölçülerini Kur’an ve Sünnet belirlemeli.
Fitne ateþinin sönmesi için su taþýyanlardan olalým, o ateþe benzin dökenlerden deðil!