Peygamber Efendimizi anlamaya, onun sünnetini çaða taþýmaya, O’nun izini sürmeye en muhtaç olduðumuz dönemde ‘anma’yla baþlayan hafta artýk ‘anlama’ya dönüþüyor. Her ne kadar heyecan aðýrlýklý, tören havasý estiriliyorsa da gündemde Peygamberimizin oluþu, direk veya dolaylý olarakhep O’ndan bahsedilmesi, ilmi toplantýlar yapýlýp Peygamberimizin çeþitli yönleriyle incelenmesi, bugünün insanlýðýnýn meselelerine ‘peygamberî soluk’la çareler aranmasý, daha güzel faaliyetlerin yapýlacaðý hususunda ümit veriyor.
Her geçen günde, her yaþanan olayda, her açmazýmýzda, her çýkmazýmýzda Rasulüllah Efendimizin tebliðine, irþadýna ihtiyacýmýz olduðunu bugün daha iyi anlýyoruz.
Gitgide ilkesizleþen, gücün ve güçlünün zorbalýkla sözünü dinlettiði bir dünyada zulmün, ahlaksýzlýðýn, güvensizliðin yayýldýðý bir ‘cinnet toplumu’nun oluþturulduðu karanlýklardan ancak Peygamberimizin rehberliðinde vahyin inþa ettiði insanla aydýnlýða çýkabiliriz.
Kur’an ve onun pratiði, konuþaný, yürüyeni, hareket edeni Peygamber Efendimiz, güce, kula ve eþyaya, dünyaya kul olmak istemeyen her onur sahibinin aradýðý tek sahici kapýdýr. O’nu önce anlamak ve yaþamak, sonra da ‘asrýn idrakine söyletmek’ biz Müslümanlara düþen bir görevdir. Ahlaksýz ve manasýz ‘cinnet uygarlýðý’nýn krizden krize sürüklediði insanlýðý bu krizden kim kurtaracak? Teknolojinin, paranýn, þanýn, þöhretin, þehvetin insanlýðýn dengesini bozduðu asrýmýzda yerinden koparýlan deðerleri yerine kim koyacak? Topraðýn yerini ziftin ve betonun aldýðý bir çevreye rengini kim verecek? Dünyevîleþmeyi mükemmellik olarak görerek tabiatýn çirkinleþtirdiði yüzü kim güzelleþtirecek? Ýnsana, Allah'ý ve dünyanýn faniliðini unutturanlara ‘ebedî hayat’ gerçeðini kim haykýracak? Kendini dev alýþveriþ merkezleri, stadyumlar, eðlence merkezleri ile ‘seküler bir hapishane’ içine kapatan insanlýðý kim hürriyetine kavuþturacak? Kibrit kutusunu hatýrlatan binalarý, küresel sermayenin sefertasý gökdelenleri, mahalleyi, konu-komþuyu unutturan ‘kast sistemi’ yapýlaþmanýn kim farkýna varacak? Ýnsanýmýzý âdeta boðan nefes aldýrmaz hale getiren ‘vahþet’ yapýlanmaya kim mani olacak? Boþanmalarýn artýp, evliliklerin azaldýðý, toplumda aile-yuva deyip ‘eve-yuvaya dönüþ’ü kim baþlatacak? ‘Tuz koktu’ dedirten bir dünya… Zeminin kaydýðý bir dünya… Her þeyin hercümerc içinde olduðu bir dünya. Bu dünya insanýna aþký ve acýyý öðreten bir Peygamber. Yaþamanýn ve ölmenin, ölmeden önce ölüp öldükten sonra yaþamanýn sýrrýný O Peygamber, öðretti bize. Ýman etmedikçe cennete giremezsiniz" diyor, ekliyordu: "Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiþ sayýlmazsýnýz!"
Ayýplarýný insanlarýn yüzüne vurmazdý O. Kýtlýkta aç bir adam bir bahçeden hurma toplayýp yemiþ, bunu gören bahçe sahibi adamý dövmeye kalkmýþtý. Manzaraya þahit olan Peygamber Efendimiz, bahçe sahibine þu unutulmaz sözle hitap etmiþti: “O cahildi, sen ona öðretmeliydin. O açtý, sen onu doyurmalýydýn!”
Bu dine hizmet verecek olanlar da, kolaylýk ve esneklik niteliklerine uygun hareket edecek, Ýslam'dan fazla Müslüman olmaya yeltenmeyecekti. Sevecekti, sevdirecekti, kolaylaþtýracak, zorlaþtýrmayacaktý. Müjdeleyecek, nefret ettirmeyecekti, ürkütmeyecekti. Birleþtirecek, bölmeyecekti. Çünkü bütün mü'minler kardeþti. Kardeþe kardeþçe davranmak gerekti.
Günahkârlarýn toplumdan dýþlanmasýna karþý çýkar, onlarý kazanmaya çalýþýrdý. Tazir cezasýný çekmesine raðmen bir sarhoþa, “Allah sana lânet etsin!” diye baðýranlara: “Ona lanet okumayýn! Allah’a yemin ederim ki, ben onu tanýyalý beri o hep Allah ve Rasulünü sever!” Ayrýcalýklý muamele görmekten hoþlanmazdý. “Bir topluluk içinde ayrýcalýklý bir konumda bulunmak istemem. Allah da hoþlanmaz bundan.” Ýnsan onuruna saygý duyardý. Medine’de bir meydanda dostlarýyla otururken, bir cenazenin götürüldüðünü görüp cenaze geçene kadar ayakta durmuþ, sahabileri “Ey Allah’ýn elçisi, bu bir Yahudi’dir,” diye uyarmaya kalkýnca, “Fakat ayný zamanda bir insandýr,” cevabýný vermiþti. Peygamberimiz, Kureyþ kabilesinin bütün boylarýný, ayrý ayrý Safa Tepesine davet etti. Kureyþliler davete icabet ettiler, Safa Tepesine geldiler. Kâinatýn Efendisi yüksekçe bir yere çýktý ve : “Ey Kureyþliler! Ben þimdi size önünüzde þiddetli bir azab günü olduðunu, Allah'a inanmayanlarýn o çetin azaba uðrayacaklarýný haber veriyorum. Ben sizi o çetin azabdan sakýndýrmak için gönderilmiþ bulunuyorum. Size karþý benim durumum; düþman gören ve ailesine zarar vereceðinden korkarak hemen haber vermeye koþan bir adamýn durumu gibidir. Ey Kureyþ! Siz, uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanýr gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkýp Allah'ýn huzuruna varmanýz, dünyadaki her hareketinizin hesabýný vermeniz muhakkaktýr. Neticede hayýrlarýnýzýn, ibadetlerinizin mükâfatýný ve kötü iþlerinizin cezasýný ve þiddetli azabýný göreceksiniz, Ýþte o mükâfat ebedî Cennet'dir, mücâzât da daimi Cehennem'dir.” Hitabýyla uyarýyordu.
"Mü'min, seven ve sevilen dost olan ve dostluk kurulandýr, sevmeyen ve sevilmeyende, dost olmayan ve dostluk kurulmayanda hayýr yoktur!" diyordu. Sadece demekle kalmýyor, bu sözün nasýl hayata dönüþtürüleceðinin en güzel örneklerini de veriyordu. Modern birey anlayabilir mi bu tavrý? Ýçinde yürek yerine taþ taþýyan modern insanda nasýl bir karþýlýk bulur bu davranýþ? "Ben hüzünlerin peygamberiyim!" itirafýnda bulunan o Ufuk Ýnsan, aðlamayý, üzülmeyi, sýzýyý, sancýyý, derdi öðretti bize. Derdimizi sevdirdi. Sancýsýz yaþanmayacaðýný anlattý. Bizi kendimize getirdi. Uyuþuk halimiz, mahmur gözlerimizi açtý. Bu insaný yürekten sarsan muhabbet dersine o kadar ihtiyacýmýz var ki…
Seni çok özledik Ya Rasullallah… Hasretimiz dinmesin Ya Rasullallah…