Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 2640
Toplam 16408876
En Fazla 25928
Ortalama 2706
Üye Sayýsý 1193
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 
 

Z E K Â T

"Namazý dosdoðru kýlýn, zekâtý verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin." (2/Bakara, 43)
22/06/2015
Zekât, kelime anlamý olarak; bereket, artmak, üremek ve temizlemek demektir. Zekât vermek, hem insaný malýnda bereket ve artýþý saðlayacak bir yola götürdüðü, hem de mal ve servetteki fakirin hakký çýkarýlarak cimrilik kirlerini giderdiði ve insanýn iç dünyasýnda bir arýnma vücuda getirdiði için, bu göreve zekât denmiþtir. Terim olarak zekât, Kur'an'da sayýlan sýnýflardan birisine veya birkaçýna Allah rýzasý için belli bir malýn belirli bir kýsmýný belirli zamanlarda vermek anlamýnda Ýslâm'ýn rükûnlarýndan birisi olan mâlî ibadetin adýdýr.
 
"Namazý ikame edin (hakkýyla kýlýn), zekâtý verin, rükû edenlerle beraber rükû edin." (2/Bakara, 43) Zekât, Kur'an'da 32 yerde geçmektedir. Kur'an'da sadaka kelimesi de genellikle zekât anlamýnda kullanýlmaktadýr. Zekâta "sadaka" isminin verilmesinin sebebi, zekâtýn malý temizleyip sýhhat ve kemâline sebep olmasý, zekât verenin de imanýndaki sadakat ve olgunluðuna delalet etmesidir. Ancak, kullanýlýþta sadaka, hem farz hem de nâfile olan malî ibadetler, her çeþit infak için kullanýldýðý halde, zekât sadece farz olan ibadete denir. Zekât, ekonomik fedâkârlýk olan infakýn mecburî ve müeyyideli bir uygulanýþýdýr. Kur'an'da altý yerde namazla birlikte ifade edilmektedir. Böylece namazýn ruhî arýndýrma, fahþâ ve münkerden insaný temizleme özelliði yanýnda, zekâtýn sosyo ekonomik bir arýndýrma getirdiði, bu iki ibadetle insanýn beden, ruh, psikoloji, manevî ve sosyal yönlerden temizlenmiþ olur. Yine namaz emrinin, kiþinin Rabb'ine karþý görevleri için baþ örnek, zekâtýn da insanýn diðer insanlara karþý görevleri için prototip olduðu deðerlendirilebilir. Böylece namazý gereði gibi kýlan bir mü'min, Rabbine karþý þükür ve kullukla ilgili tüm diðer ibadetleri kolaylýkla yerine getirebilecek seviyeye yükselirken, zekât görevini gerektiði gibi yapan insan da diðer insanlara ve çevresine karþý fedâkârlýk ve diðer görevlerini kolaylýkla yerine getirebilecek bir olgunluða ulaþýr. Namazla her türlü ahlâkî ve ruhî kötülüklerden uzaklaþýrken; zekâtla da mala tapmaya kadar varabilecek, mal ve dünyaya aþýrý düþkünlükten, hýrs ve bencillik gibi kötü huylardan kurtulabilir.
 
Zekâtýn Farziyeti 
 
Zekât, Kur'an'da 32 yerde emir ve tavsiye edilmektedir. Bu âyetlerden biri, konumuzu teþkil eden âyettir: "Namazý ikame edin (hakkýyla kýlýn), zekâtý verin, rükû edenlerle beraber rükû edin." (2/Bakara, 43) 
 
Peygamberimiz zekâtýn Ýslam’ýn temel esaslarýndan, önemli farzlarýndan bir olduðunu þu meþhur hadisiyle izah eder: “Ýslam, beþ esas üzerine bina edilmiþtir (kurulmuþtur). Allah’tan baþka ilah olmadýðýna ve Muhammed’in (s.a.s.) O’nun kulu ve rasülü olduðuna þehadet etmek, namaz kýlmak, zekât vermek, Beyt’i (Kâbe’yi) haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktýr.” (Buhari, Ýman 1; Müslim, Ýman 22; Nesai, Ýman 13; Tirmizi Ýman 3)
 
Ýbn Abbas'tan rivayet edildiðine göre, Peygamber Efendimiz, Muaz bin Cebel'i Yemen'e vâli olarak gönderdiði zaman, ona þu emri vermiþtir: "Onlarý Allah'tan baþka bir ilâh bulunmadý-ðýna ve benim Allah'ýn rasülü olduðuma iman etmeye dâvet et. Eðer bu hususta sana itaat ederlerse onlara, Cenâb-ý Allah'ýn kendilerine günde beþ vakit namaz kýlmalarýný emrettiðini bildir. Eðer bu konuda da sana itaat ederlerse kendilerine mallarýndan zekât vermelerini farz kýldýðýný bildir. Zekât zenginlerden alýnýp fakirlere verilir." (Buhârî, c. 2, s. 104; Nesâi, c. 5, s. 2; Ýbn Mâce, c. 2; s. 586)
 
Zekât, Bütün Peygamberlerin Ümmetlerine Farz Kýlýnmýþ Bir Ýbadettir
 
Kur'an'ý incelediðimiz zaman, görürüz ki, Peygamberimiz'den önce gelmiþ geçmiþ bulunan bütün peygamberlerin ümmetlerine namaz, zekât ve oruç farz kýlýnmýþtýr. Ýslâm dini, hiç bir zaman namazsýz ve zekâtsýz devam etmemiþtir. Hiç bir peygamberin dini de bu farzlarý ihmal etmemiþtir. Kur'an'da Ýbrahim (a.s.) ve onun neslinden gelen peygamberlerin durumlarýndan bahsedilirken þöyle buyruluyor: "Kendilerini (insanlar için) önder kýldýk. Bizim emrimize göre doðru yolu gösterirler. Kendilerine hayýr iþlerini, namazý ayakta tutmayý ve zekâtý ödemeyi vahy ettik. Onlar bize kulluk/ibadet edenlerdi." (21/Enbiyâ, 73) Ýsmail (a.s.) hakkýnda: "Kendi halkýna, namaz ve zekât için emir verirdi. Rabbýnýn indinde de, seçkin idi." (19/Meryem, 55)
 
Ýsrâiloðullarýna da Zekât Farzdý 
 
"(Hz. Musa:) 'Bize, bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Þüphesiz biz Sana döndük' Allah þöyle buyurdu: 'Ben istediðimi azaba çarptýrýrým. Benim rahmetim ise, her þeyi kuþatýr/ çevreler. Onu takvâ yolunu tutup da zekâtý ödeyen kimselere ve âyetlerimize iman eden kimselere yazacaðým." (7/A'râf, 156)
 
Hz. Musa'nýn kavmi, dar gönüllü kimselerdi. Bunlar canlarý pahasýna paralarýný vermezlerdi. Günümüzde bile yahudiler ayný özelliklerini devam ettirmektedirler. Bunun için de Allah, kendinin bu deðerli ve kýymetli peygamberinin duasýna karþý böyle cevap verip açýkça buyuruyor ki, eðer senin ümmetin zekâta baðlý bulunacak olursa o zaman benim vaad edilmiþ bulunan rahmetimden nasip alýrlar. Yoksa, zekât vermeyecek olurlarsa, benim rahmetimden mahrum kalacaklardýr. 
 
Konumuzu teþkil eden Bakara 43. âyette de tüm müslümanlarla birlikte Benîisrâil için de þu emirleri görüyoruz: "Namazý ikame edin( hakkýyla kýlýn), zekâtý verin; rükû edenlerle beraber rükû edin." (2/Bakara, 43)
 
Hz. Ýsa da yine ümmetine namaz ve zekâtý emretmiþtir. "(Hz. Ýsa:) 'Nerede olursam olayým, O beni mübarek kýldý; yaþadýðým sürece bana namazý ve zekâtý emretti." (19/Meryem, 31) 
 
Buradan anlaþýlýyor ki, Ýslâm dini, hangi peygamber zamanýnda olursa olsun, namaz ve zekât üzerinde durmuþ ve bu iki büyük farizaya çok önem vermiþtir. Hiç bir zaman Allah, ümmetlerden herhangi birisini bunlardan muaf tutmamýþtýr.
 
Zekât Vermemenin Cezasý 
 
Zekât vermemenin cezasý, maddî ve manevî müeyyidelere (yaptýrýmlara) dayandýrýlmýþtýr. Allah, zekâtý vermeyenler hakkýnda Kýyamette çok acýklý bir cezanýn tatbik edileceðini beyan buyurur. "Ey iman edenler! Gerçekten yahudi bilginleri ile hýristiyan râhiplerinden birçoðu, insanlarýn mallarýný haksýzlýkla yerler ve insanlarý Allah yolundan çevirirler; bir de altýn ile gümüþü yýðýp/stok edip Allah yolunda harcamayanlar, iþte bunlarý acýklý bir azapla müjdele! Kýyamet gününde stok edilen o altýn ile gümüþün (paralarýn) üzerleri Cehennem ateþinde kýzdýrýlacak da, bu mal biriktirenlerin alýnlarý, yanlarý ve sýrtlarý bunlarla daðlanacak. Ve onlara þöyle denecek: 'Ýþte bu, kendiniz için stok ettiðiniz paralardýr. Artýk yýðdýklarýnýzýn/stok ettiklerinizin cezasýný çekin." (9/Tevbe, 34)
 
"Allah'ýn fazlýndan verdiðini (infak etmekte) cimrilik gösterenler, sanmasýnlar ki o, kendileri için hayýrlýdýr; tersine bu onlar için pek fenadýr. Cimrilik ettikleri þey de Kýyamet gününde boyunlarýna dolanacaktýr. Göklerin ve yerin mirasý Allah'ýndýr. Allah bütün yaptýklarý-nýzdan haberdardýr." (3/Âl-i Ýmran, 180)
 
Bu konuda iki de hadis-i þerif meali verelim: "Cenab-ý Allah kime mal verir de zekâtýný ödemezse, Kýyamet gününde o mal, sahibine, gözlerinin önünde simsiyah iki benek bulunan gayet zehirli (ve zehirinin etkisinden baþý) kel bir yýlan þeklinde görünerek boynuna gerdanlýk yapýlacak; sonra da iki çene kemiðini, yani avurdunu iki tarafýndan yakalayýp þöyle diyecek: 'Ben senin malýným, ben senin yýðdýðýn stoklarýným." (Buhârî, c. 2, s. 106; Nesâi, c. 5, s. 39; Ýbn Mâce, c. 1, s. 568) 
 
"Deve, sýðýr ve koyun sahibi bir müslüman, bu mallarýn zekâtýný ödemezse, Kýyamet gününde o hayvanlar, dünyada olduklarýndan daha semiz ve daha büyük bir halde gelecekler ve her biri boynuzu ile ona toslayacak; ayaklarý ile de çiðneyecek. Sonuncusu iþini bitirince, birincisi yeniden toslamaya ve çiðnemeye baþlayacak; ta insanlar mahkeme edilinceye kadar." (Buhârî, c. 2, s. 106; Nesâi, c. 5, s. 29; Ýbn Mâce, c. 1, s. 568) Bu hadisin hükmü dünya hayatýnda da tecelli ediyor. Mallarýnýn hakkýný ödemeyen zenginler, mallarýndan huzur içinde faydalanamý-yor, iþ güvenliðini temin edemiyorlar, bunca varlýklarý gönül darlýklarýný gideremiyor. Ýþte bu gibi durumlar, daha dünyadayken malýn sahibini toslamasý kabul edilebilir.
 
Zekâtý ödememenin dinî cezasý hakkýnda Ýbn Mes'ud (r.a.) buyuruyor ki: "Zekâtý terk eden müslüman deðildir." (ayný eser, ayný sayfa). Yani böyle kimseler, Ýslâm hâkimiyetini kabul etmeyen gayr-ý müslimler gibidir. Zira zekât, müslüman toplumda serbest dolaþmanýn ilk þartýdýr. Küfürden döndükten sonra bir kimse zekâtý verip namazý kýlmadýkça Ýslâm topraklarýnda serbest dolaþamaz.
 
Zekâtý Tehir Etmenin Cezasý
 
Yukarýdaki âyet ve hadislerde zikredilen ceza, zekâtýný ödemeden ölenlerin âhirette karþýlaþacaklarý acýklý sonu beyan ediyor. Zekâtýný vaktinde ödemeyenlere ait ceza ise iki kýsýmda deðerlendirilmektedir: Dinî yönden, dünyevî yönden.
 
Zekâtý geciktirmenin dinî cezasý: Kendisine zekât farz olup senesi dolduktan sonra vaktinde zekâtýný ödemeyen bir müslüman, toplumunun iktisadî yapýsý ile ilgili bir emri ihmal ettiði ve fakirlerin hakkýný elinde tuttuðu için dinî yönden günahkârdýr. Böyle durumda olan müslümanlarýn bugüne kadar ödemediði zekâtlarý ödemesi gerektiði gibi Allah'a tevbe etmesi de gerekir. Ýmam Muhammed der ki: "Kim bir özrü olmaksýzýn zekâtý tehir ederse, þâhitliði kabul edilmez. Çünkü zekâtta fakirlerin hakký vardýr; zekâtý tehir etmekle onlara zarar vermiþ oluyor. Müslümanýn, fukarayý zarara sokmaya hakký yoktur." (Serahsi, Mebsut, II/169)
 
 
Zekâtý tehir etmenin dünyevî cezasý: Zekâtý ödemeyen, yahut tehir edenlere karþý Ýslâm devleti yöneticileri ilgisiz kalamazlar. Nice âlimlere göre, eðer mal sahibi, farz olduðuna inanmasýna raðmen zekâtýný vermek istemezse, Ýslâm devleti, kendisinden zekâtý zorla aldýðý gibi, ceza olarak malýnýn yarýsýný da alýr. Çünkü Peygamberimiz'den þu hadis rivayeti vardýr: "...Kim zekâtýný vermek istemezse, biz hem zekâtýný hem de devesinin (malýnýn) yarýsýný alýrýz. Zekât, Rabbimiz'in haklarýndan bir haktýr. Muhammed'in (s.a.s.) ehline ondan bir þey helâl olmaz." (Nesâi, c. 5, s. 15) Bazý âlimler ise -ki bunlar çoðunluktadýr- zekâtýn farziyyetine inandýðý halde onu vermeyen kiþiden para cezasý alýnmaz; ancak böyle kimseler Ýslâm devletince te'dib edilir diye görüþ bildirirler. 
 
Zekât Hakkýnda Özet Fýkhî Bilgi
 
Ayrýntýlarýný fýkýh ve ilmihal kitaplarýna býrakarak, zekâtýn fýkhî konumuyla ilgili özet bilgiler verelim: Zekâtýn sebebi; Zekât verecek olan müslümanýn belirli bir miktarda mala sahip olmasýdýr. Zekât verilecek malýn cinsine göre farklýlýk gösteren bu miktara nisap denir. 
 
Zekâtýn farz olmasýnýn þartlarý: 
 
a- Mükellef açýsýndan: Zekât verecek olan kiþi, akýllý, hür, erginlik çaðýna ermiþ, dinen zengin ve müslüman olmalýdýr. Buna göre; müslüman olmayanlara, delilere, çocuklara ve hürriyetini kaybetmiþ olan köle ve esirlere zengin de olsalar zekât farz deðildir. 
 
b- Mal açýsýndan gerekli olan þartlar: 1- Mal, mal sahibinin aslî ihtiyaçlarýndan ve borçlarýndan fazla olarak, nisab miktarý veya daha fazla olmalýdýr. Havâic-i aslliyye (Aslî ihtiyaç); kiþinin ve ailesinin ihtiyaçlarý olan mal, eþya ve âletlerdir. 2- Mal, hakikaten veya hükmen artýcý olmalýdýr. Hakikaten artýcý olmasýndan maksat; malýn, ticaret veya üreme yoluyla çoðalýcý olmasýdýr. Buna göre; her türlü ticaret malý, nesli, sütü ve tüyü alýnmak üzere kýrlarda otlatýlan erkek ve diþi hayvanlar hakikaten artýcýdýr. Bu þekildeki hayvanlara sâime denir. Malýn hükmen artýcý olmasý; sahibinin veya vekilinin elinde bulunmasý suretiyle artýrýlmaya elveriþli olmasýdýr. Altýn, gümüþ ve paralar bu kabildendir. 3- Malýn üzerinden bir yýl geçmiþ olmalýdýr. Buna havl-i havelân denilir. 
 
Nisab miktarý mala sahip olan bir kimseye, o mala sahip olduktan itibaren bir sene geçtikten sonra zekât vermesi farz olur. Nisabýn, hem senenin baþýnda hem sonunda mevcut olmasý gerekir. Arada azalýp çoðalmasýna itibar edilmez. Zekât verirken malýn, sene baþýndaki veya sene ortasýndaki deðil; sene sonundaki deðerine itibar edilir. 4- Sahibi, mala tam olarak mâlik olmalýdýr. Bundan maksat; malýn, sahibinin elinde olmasý ve onda bir baþkasýnýn hakkýnýn bulunmamasýdýr. Buna göre, kadýnýn henüz eline geçmeyen mihrine ve insanýn elinde bulunmakla beraber, buna karþýlýk borcu olan malýna zekât gerekmez. Ancak, borcuna mukabil olan çýktýktan sonra geriye kalan miktar, nisaba ulaþýrsa, o fazlalýk için zekât gerekir. Buradaki borçtan maksat, kul borcudur. Keffaret, nezir, hac gibi dinî borçlar zekâtýn gereðine mani deðildir. Satýn alýnýp henüz teslim alýnmayan mal, borçlu tarafýndan inkâr edilmeyen, edilse bile isbatý mümkün olan alacaklar ve yolcularýn memleketlerinde olan mallarýna zekât gerekir. 
 
Haram yolla kazanýlan malýn zekâtý verilmez. Bu malýn, varsa sahibine verilmesi, bilinmiyorsa fakirlere daðýtýlmasý gerekir. 
 
Zekâtta niyyet þarttýr. Fakat zekât verilirken, onun zekât olduðunun bildirilmesi þart deðildir. Hatta, içten zekâta niyet edildiði halde, verirken ikram, hediye, veya borç demek, onun geçerliliðine engel olmaz; özellikle zekât alan muhatabýn þahsiyetini ve onurunu korumak için bu hassasiyetlere dikkat etmek daha faziletlidir. 
 
Altýn, gümüþ ve nakit paranýn zekâtý: Altýn ve gümüþ, ister külçe, ister iþlenilmiþ olsun, nisab miktarýnda olup da üzerinden bir sene geçince % 2,5 oranýnda zekâtlarýnýn verilmesi gerekir. Altýnýn nisabý, 20 miskal, gümüþün nisabý 200 dirhemdir. Bu gün kullanýlan ölçülere göre 20 miskal altýnýn karþýlýðý yaklaþýk 80 gramdýr. Altýn ve gümüþün zekâtlarýnda kýymetlerine deðil; aðýrlýklarýna itibar edilir. Elde bulunan nakit paralar veya her an paraya çevrilebilen çek ve tahviller, aynen altýn ve gümüþ gibi zekâta tâbidir. Bunlarýn ve ticaret mallarýnýn nisabý, hem altýna, hem gümüþe göre deðerlendirilebilir. Bu konuda fakirler için daha faydalý ve kýymetli olan tercih edilmelidir. Günümüzün ekonomik þartlarý göz önüne alýndýðýnda, bu mallarýn nisabýnýn tayininde altýnýn esas alýnmasýnýn daha uygun olduðunda âlimler ittifak etmiþ gibidir. Para ve para gibi olan kýymetli kâðýtlarýn nisabýnda demek ki, 80 gram altýnýn para yönüyle deðeri kadar miktara ulaþmasý nisab miktarýna, yani zekât verecek zenginlik sýnýrýna ulaþmýþ sayýlýr.
 
Ticaret mallarý da böyledir. Cinsi ne olursa olsun, ticaret maksadý ile alýnýp satýlan tüm mallar, nisaba ulaþtýklarý takdirde % 2,5 oranýnda zekâta tâbidirler. Bu mallarýn nisabý, kýymetle-rinin altýn ve gümüþ nisabýna ulaþmasý ile sabit olur. Ticaret mallarýnda zekât, elde edilen kâra göre deðil; sermaye ve kârýn toplamýna göredir. Ticaret mallarý, kendi aralarýnda birbirlerine eklendikleri gibi, ticaret için olmayan altýn, gümüþ ve paraya da ilâve edilirler. 
 
Toprak mahsullerinin zekâtý: Öþüre tâbi arazilerden elde edilen mahsul, Ebu Hanife'ye göre miktar ve cinsine bakýlmaksýzýn belirli oranda zekâta tâbidir. Bu oran, sulama masrafý gerektiren arazilerde %5; gerektirmeyenlerde % 10'dur. Toprak mahsullerinden alýnan bu zekâta "öþür" denilir. 
 
Zekâtýn verileceði yerler: Zekâtýn verileceði yerler Kur'an'da belirtilmiþtir. "Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, fakirlere (yoksullara), miskinlere (düþkünlere), (zekât toplayan Ýslâm devletinin görevlisi) memurlara, müellefe-i kulûba, yani gönülleri (Ýslâm'a) ýsýndýrýlacak olanlara, (hürriyetlerini satýn almaya çalýþan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalýþýp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah her þeyi çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." (9/Tevbe, 60) Bu âyette belirtilen sýnýflar þunlardýr: a- fakirler b- miskinler c- Âmiller (Ýslâm devletinde zekât toplamakla görevli memurlar) d- Mükâtebe köle e- Borçlular f- Allah yolunda cihad edenler g- Yolcular.
 
Bir kimse, zekâtýný hanýmýna, usûl ve fürûuna veremez. Bunlarýn dýþýnda zekâta ehil olan herkese verebilir. Ancak, önce kendi akrabalarýndan baþlamasý daha iyidir. Zekât verilen kiþinin müslüman olmasý þarttýr. Müslüman olmakla beraber, dinî görevlerini yerine getirmeyen veya aldýðý zekâtý meþrû olmayan yollarda harcayacaðý bilinen kiþilere zekât verilmesi câiz görülse bile, sâlih mü'minlere verilmesi daha uygundur. Zekâtýn, malýn bulunduðu yerdeki/yakýn çevredeki fakirlere verilmesi daha efdaldir. Bugünkü devletlere, vergi, baðýþ veya baþka adlar altýnda verilen mal veya paralar kesinlikle zekât yerini tutamaz, bunlar insaný vebalden kurtaramaz. Ayrýca câmi, Kur'an Kursu vb. de olsa binalara, derneklere vakýflara verilemez; dernek ve vakýflara; fakir müslümanlara, öðrenci ve mücahidlere vermek üzere vekil tutarak emaneten ve bu þartla verilebilr. 
 
Cimriliðin Kötülüðü; Cömertlik, Zekât ve Ýnfakýn
 
Önemiyle Ýlgili Bazý Âyetler
 
"Allah yolunda harcayýn; kendinizi tehlikeye atmayýn." (2/Bakara, 195)
 
"Nefsinin cimriliðinden korunanlar yok mu? Ýþte kurtulacaklar onlardýr." (64/Teðâbün, 16)
 
"Kim cimrilik ederse, kendi zararýna cimrilik eder. Allah zengindir; hiç kimseye ihtiyacý yoktur; siz ise fakirsiniz, O'na muhtaçsýnýz. Eðer (O'ndan ve Allah yolunda harcamaktan) yüz çevirirseniz, sizin yerinize sizden baþka bir toplum getirir, artýk onlar sizin gibi olmazlar." (47/Muhammed, 38)
 
"Kendileri cimrilik yapýp insanlara da cimriliði tavsiye eden, Allah'ýn kendilerine lütfundan verdiðini gizleyen kimselerdir. Biz, nimetleri örten kâfirler için alçaltýcý bir azap hazýrladýk." (4/Nisâ, 37)
 
"Kim cimrilik eder de kendini müstaðni sayar, Rabbine ihtiyaç göstermez, en güzeli de yalanlarsa, biz de onu en zora, en güçlüðe sevkederiz. Düþtüðü zaman da malý kendisine hiç fayda vermez." (92/Leyl, 8-11) 
 
"Ey iman edenler, kazandýklarýnýzýn ve sizin için yerden çýkardýðýmýz ürünlerin en helal ve iyisinden Allah yolunda harcayýn." (2/Bakara, 267) 
 
"Mallarýný gizli ve açýk olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iþte onlarýn, Rableri katýnda ecirleri vardýr. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardýr." (2/Bakara, 274) 
 
"Mallarýný Allah yolunda harcayanlarýn hali, her baþaðý yüz daneli yedi baþak bitiren bir tohumun hali gibidir. Allah dilediði kimseye daha kat kat verir. Allah'ýn ihsaný çok geniþtir. Her þeyi hakkýyla bilendir." (2/Bakara, 261) 
 
"Sevdiðiniz þeylerden Allah yolunda harcayýncaya kadar birre (Cennete ve iyiliðin en güzeline) eremezsiniz." (3/Al-i Ýmran, 92) 
 
"Sarfettiðiniz her hangi bir þeyin yerine O daha iyisini koyar." (34/Sebe', 39)
 
"Allah, faizi tüketir (faiz karýþan malýn bereketini giderir), sadakalarý ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahtar ýsrar eden hiç kimseyi sevmez." (2/Bakara, 276) 
 
Zekât ve Ýnfakýn Önemini Anlatan Bazý Hadis-i Þerifler 
 
"Mallarýnýzý zekâtla koruyun, hastalarýnýzý sadaka ile tedavi edin. Belâya dua ile karþý koyun." (Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 322)
 
"Malýn zekatýný ödedin mi, kendinden onun þerrini def ettin demektir." (a.g.e. 7/ 323)
 
"Sadaka, malýn miktarýný eksiltmez, artýrýr." (a.g.e.)
 
"Zekâtýný ödeyen, üzerinde bulunan (fakirin) hakkýný ödemiþ olur, fazla vermek efdaldir." (a.g.e.)
 
"Farz zekâtý öde. Zira o seni temizler. Sýla-i rahmi edâ et. Dilenci, komþu ve fakirin hakkýný gözet." (a.g.e.)
 
"Zekâtý ödeyen, misafire ikram eden, musibete uðrayanlara veren, cimrilikten kurtulur." (a.g.e.)
 
"Allah, zekâtýný ödemeyen kimsenin namazýný kabul etmez, ikisini birlikte yapýncaya kadar. Zira Allah Teâlâ namazla zekâtý (Kur'an'da yanyana birlikte zikretmek suretiyle) birleþtirmiþtir; Siz aralarýný açmayýn." (a.g.e.)
 
"Allah, imaný ve namazý ancak zekâtla kabul eder." (a.g.e.) (Bütün bu hadisler ve baþkalarý için bkz. Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 323 ve devamý) 
 
Zekâtýn Önemi ve Hikmetleri
 
Zekât, her þeyden önce kulun Allah'ýn emrine itaat edip, kulluðunu göstermesinin en güzel örneklerindendir. Çünkü zekât vermeyi Allah emretmiþtir. Kulun görevi, öncelikle neden ve niçinini araþtýrmadan Rabbý tarafýndan emrolunduðu þeyi yapmaktýr. Müslüman; sevdiði, inandýðý Rabbinden aldýðý emirle, canýnýn yongasý olan malýný hiç bir maddî karþýlýk beklemeden vererek, kulluk borcunu ödemiþ olur. Bu temel özelliðin, yani ibadeti geçerli kýlan esas unsur olan Allah'ýn emrettiði ve O'nun rýzasýna uymak için yapýlmasý yanýnda, zekâtýn insaný günah ve cimrilik kirlerinden temizleyip onu olgunlaþtýrmasý, imanýný saðlamlaþtýrmasý gibi hikmetleri ve kiþi ve toplum açýsýndan büyük önemi vardýr.
 
Bir þeyin önemi, insanlýðýn ona olan ihtiyacý ve temin ettiði fayda ile ölçülür. Zekâtýn; zekât verende, zekât alanda ve zekât alýnýp verilen toplumda saðladýðý faydalar göz önüne alýndýðýnda, onun ne derece büyük bir önem ifade ettiði ortaya çýkar. 
 
"Mü'minlerin mallarýndan zekât al ki, onunla kendilerini temizlemiþ, mallarýna bereket vermiþ olursun. Bir de onlara duâ et; çünkü senin duan, onlar için bir sükûnettir/rahatlýk ve huzurdur. Allah iþitendir, bilendir." (9/Tevbe, 103)
 
"Haram aylar çýkýnca müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün; onlarý yakalayýn, hapsedin ve onlarý her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eðer tevbe eder, namazý dosdoðru kýlar kýlar, zekâtý da verirlerse artýk yollarýný serbest býrakýn. Allah maðfiret eden, merhamet edendir." (9/Tevbe, 5) 
 
"Onlar, eðer tevbe eder, namaz kýlar ve zekât verirlerse, artýk onlar dinde kardeþleriniz olurlar." (9/Tevbe, 11)
 
Meallerini kaydettiðimiz âyet-i kerimelerden ilki, zekâtýn bizzat Hz. Peygamber tarafýndan toplanmasýný, dolayýsýyla Ýslâm devleti tarafýndan zekât iþlerinin idare edilmesini emretmekte ve bu malî ibadetin, müslüman toplum için önem derecesini yeteri kadar yansýt- maktadýr. Bundan anlaþýlýyor ki zekât, ferdin kendi isteðine býrakýlmamýþ, Ýslâmî devletin yaptýrýmý ile toplanarak kurumlaþtýrýlmýþtýr. Nitekim Peygamberimiz, çeþitli bölgelere zekât tahmin memurlarý ile, zekât toplamakla görevli âmiller/tahsildarlar göndererek zekâtý her sene muntazam almýþ; vefatýndan sonra halifelik makamýna getirilen Hz. Ebu Bekir de zekât vermeyeceklerini bildirerek isyan eden bazý kabile reisleri üzerine askerî kuvvet göndermek sureti ile onlarla savaþmýþ, kendilerini itaat altýna almýþtýr (Buhârî, c. 2, s. 106)
 
Zekât, ferdin vicdanýna ve inancýna terk edilirse, imaný zayýf olan müslümanlarda ihmale uðrayarak müeyyidesiz/yaptýrýmsýz kalýr; kendinden beklenen fayda saðlanamaz. Günümüzde, zekâtýn zorunlu olarak Ýslâm devletince alýnýp yerlerine tevdi edileceði ortam yaþanmadýðýndan toplumda meydana gelen iktisadî çöküntü, bunun bir örneðidir. Müslümanlarýn saðlam bir dayanýþma içinde her yönüyle baðýmsýz ve özgür olabilmeleri için zekâtýn vazgeçilmez konumu gözden uzak tutulmamalýdýr. Zekâtýn, bizzat Hz. Peygamber, dolayýsýyla Ýslâm devleti tarafýndan toplanma emrinin bu manayý içinde taþýdýðýnda hiç þüphe yoktur.
 
Yukarýdaki ikinci âyette (9/Tevbe suresinin 5. âyetinde) þirkten dönenlerden, namazý kýldýktan sonra zekâtý vermeleri istenmekte; yalnýz müslümanlýðý kabul etmeleri kâfi görülmeyip ruhun gýdasý ve kývamý olan namazý kýlmalarý, dünya hayatýnýn düzen ve nizamýnýn önemli sebebi olan zekâtý da vermeleri þart koþulmaktadýr. Bu bize, özellikle bu iki emrin yerine getirilmediði toplumlarda huzur ve mutluluk bulunmayacaðýný gösteriyor. Zekât vermeyen kiþi, þirkten dönse de serbest dolaþamaz; itaat ve teslimiyetini ancak zekât ödemekle ifade edebilir.
 
Üçüncü âyette (9/Tevbe, 11), müþriklerin tevbeden sonra namaz kýlýp zekâtý da ödemeleri din kardeþliðinin tahakkuku için þart koþulmaktadýr. Buna göre zekât vermeyenlerin müslümanlarýn kardeþlik safýna katýlamayacaklarý anlaþýlmaktadýr ki, bu bize zekâtýn ne derece ehemmiyeti olduðunu göstermeye yeterlidir.
 
Zekâtýn önemi hakkýnda Hz. Peygamberimiz'in birçok hadis-i þerifi vardýr. Bunlardan birkaç tanesini zikredelim: 
 
"Zekât iþlerinde hakkýyla çalýþan memur, evine dönünceye kadar Allah yolunda savaþan gâzi gibidir." (Tirmizî, c. 3, s. 144; Ýbn Mâce, c. 1, s. 578) 
 
Ashabdan Cerir bin Abdillah, Rasulullah (s.a.s.)'e, "namazý kýlacaðýma, zekâtý vereceðime ve her müslümana öðüt vereceðime dair bey'at ettim, söz verdim" diyor. (Buhârî, c. 2, s. 106)
 
Peygamberimiz vefat ettikten sonra yerine Hz. Ebu Bekir halife seçildi. O zaman Arap kabilelerinden bir kýsmý zekât vermeyeceðiz diyerek Ýslâm devletine isyan etti. Hz. Ebu Bekir, isyancý kabilelerle savaþmaya karar verdi. Fakat Hz. Ömer ona engel olmak isteyerek þöyle dedi: "Sen bu insanlarla nasýl harbedersin? Halbuki Rasulullah (s.a.s.): "Allah'tan baþka ilâh olmadýðý-na ve benim O'nun Rasülü olduðuma þehâdet getirinceye kadar insanlarla harbetmekle emrolun-dum; kim bu kelimeyi söylerse, malýný ve canýný benden korumuþ olur. (Adam öldürmek gibi) kul hakký icabý olan hususlar müstesnâdýr ve onun hesabý Allah'a aittir" buyurdular. Hz. Ömer'in bu sözü üzerine halife Hz. Ebu Bekir þu cevabý verdi: "Namaz ile zekâtý birbirinden ayýranlarla mutlaka savaþacaðým. (Namaz ile zekât Kur'an-ý Kerim'de altý yerde beraber zikredilmiþtir.) çünkü zekât, malýn hakkýdýr. Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'a ödedikleri bir koyun veya keçi yavrusunu dahi bana vermeyecek olurlarsa, bu sebepten onlarla harbederim." Hz. Ebu Bekir' in bu dirâyeti karþýsýnda hayrete düþen Hz. Ömer: "Allah'a yemin ederim ki bu sözler, Yüce Allah'ýn, Hz. Ebu Bekir'in kalbine ilhamýndan baþka bir þey deðildir; onun dâvâsýnda doðru olduðunu anladým" dedi. (Buhârî, c. 2, s. 105; Nesâi, c. 5, s. 11).
 
a- Zekât Malý Islah Eder
 
Zekât, fertleri; cimrilik, âdilik, kalp katýlýðý, kendini baþkalarýna karþý üstün görme, düþkünlük, harislik kirlerinden temizlediði gibi onu, insanlarýn mallarýný hainlikle, çalarak, gasbederek ve faiz almak suretiyle yemek gibi kötü eylemlere meyletmekten korur. Çünkü iman sebebiyle elinde veya kasasýndaki malý Allah'ýn rýzasý, maðfireti ve yüce katýndaki derecesinin yükselmesini talep etmek gayesine mâtuf Allah yolunda vermeðe alýþan bir mü'min, baþkalarýnýn malýný haksýz yere almaktan kendini daha iyi korur. Mü'minler topluluðunda, birbirlerine karþý beliren kin, haset, düþmanlýk, tecavüz, zulüm, fitne ve kavgalarýn kaynaðý olan sosyal rezalet kirlerinden temizlemesinde zekâtýn çok büyük rolü vardýr. 
 
Ýnsanlar, çalýþma yeteneði, kazanç, israf, esirgeme, iktisat, tedbir, cömertlik, cimrilik ve hayýr üzerinde yardýmlaþma gibi hususlarda birbirlerinden tamamen farklýdýrlar. Rýzýk temiminde ve harcamalarda bir kýsmýnýn, diðer kýsma muhtaç olduðu kaçýnýlmaz bir gerçektir. Servet toplamaya en fazla kabiliyetlileri, yaratýlýþlarýnda hýrs, kendilerine ve yakýn akrabalarýna varýncaya kadar cimrilik gibi hallerin galip olduðu kimseler olabilir. Bu vesile ile insanlarýn bazýsý bazýsýna fitne, yani imtihan vesilesi, çekiþme ve münakaþa sebebi olur. "Sabredip etmediðinizi göstermek için, bir kýsmýnýzý diðer bir kýsmýnýz üzerine fitne (imtihan vesilesi) yaptýk. Rabbin her þeyi hakkýyla görmektedir." (25/Furkan, 20) Yani bu imtihan, beþerin kabiliyette, ahlâkta ve diðer iþlerde birbirinden farklý oluþu icabýdýr.
 
b- Zekât, Ýmanýn Göstergesidir. Zekât, Ýbâdet ve Cihad Coþkusu Verir
 
Allah'ýn emrine itaat ve O'nu her þeyden çok sevdiðini isbat ettirerek Allah'ýn rýzasýna ulaþtýrýr. Malla cihad etmeyi öðreterek, cihadýn diðer çeþitlerine kapý açar. Ýslam binasýnda, imandan sonra iki amel zikredilmiþtir ve dinde bunlar, diðerlerinden önce farz kýlýnmýþtýr: Namaz ve zekât. Çünkü bunlar, bütün ibadetlerin aslýdýrlar ve burada bilhassa anýlmalarý, özelliklerinden dolayý deðil; diðerlerinin çeþitliliðine iþareti de içine alýcý olduklarýndan dolayýdýr. Zira bütün ibadetler iki çeþide ayrýlmýþtýr. Biri bedene ait ibadetler, diðeri de mala ait ibadetlerdir. Hac gibi hem bedenî ve hem de malî olan üçüncü bir kýsým da, bu iki deðerin birleþmesidir.Þu halde namaz, bütün bedenî ibadetlerin asýl temsilcisi; zekât da bütün malî ibadetlerin asýl temsilcisidir. Ve bunlar, imanýn ilk müeyyidesi (yaptýrýmý) ve amel ile ilk geliþmesidirler. bütün amellerin esaslarý da namaz ve zekâtta/infakda özetlenerek, Ýslâm dininin ilmî, amelî esaslarý ve dallarý kýsaca anlatýlmýþtýr.
 
Kur’an-ý Kerim’de: “Onlarýn mallarýnda isteyenin ve (iffetinden dolayý dilenemeyen) yoksulun da bir hakký vardýr.” (Zariyat, 19) hükmü beyan buyurulmuþtur. Mü’minlerin mallarýyla, dilleriyle ve canlarýyla cihad etmeleri, kat’i nasslarla emredilmiþtir. Ýþte cihadýn ilk ve vazgeçilmez çeþidi olan malla cihada zekât ve infak adý verilir. Zekât ve infak amelinin eda edilmesi için ilk rükûn, imandýr. “Kýyamet gününde cehennem ehlinden olan kimseye denilir ki: ‘Dünya dolusu malýn olsaydý (þu azaptan kurtulmak için) o malýný fidye olarak verir miydin?’ O kimse, azabýn þiddetini gördüðü için: ‘Evet!.. Muhakkak verirdim’ der. Allah Tealâ þöyle buyurur: ‘Ben (dünyada) senden, bundan daha kolay bir þey istemiþtim. Henüz ruhlar âleminde iken, bana hiçbir þeyi þirk koþmaman hakkýnda senden misak almýþtým. Sen ise sözünden döndün. Bana ortak koþmaktan baþka bir þey kabul etmedin." (S. Buhari, K. Rikak 49; Ahmed b. Hanbel, III/ 218)
 
c- Zekât, Nimetin Gerçek Sahibi Allah'a Bir Þükürdür 
 
Allah'ýn mal nimetine þükür, malý Allah için vermekle olacaktýr. Zekât, Allah'ýn verdiði nimetlere þükürdür. Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allah'ýn ihsan ettiði vücut sýhhat ve selametinin þükrüdür. Zekât baþta olmak üzere her çeþit infaký içeren malî ödemeler de mal nimetinin þükrüdür. Her nimetin bir þükrü vardýr. Malýn þükrü de Allah için vermektir. Lisanen yapýlan þükürle malýn þükür borcu edâ edilemez. Zekât, malýn þükrüne açýlan önemli bir kapýdýr. Bu duygularla zekât veren mü'min, her nimetin, mesela saðlýðýn, ilmin, sanatýn þükürlerinin de o nimetlerle ödeneceðinin þuuruna varýr. "Sizden birine ölüm gelip 'Ya Rabbi keþke yakýn bir zamana kadar ecelimi geciktirsen de sadaka versem' demeden önce size verdiðimiz rýzýkdan veriniz." (63/Münafýkun, 10) 
 
Nimete þükür, onu verenin râzý olacaðý yollarda sarfetmekle olur. Zekât ise, mal nimetinin bir þükrüdür. Nimetin vercisine teþekkür etmek gerektiðine göre, zekâtýn da gerekli olmasý kendiliðinden anlaþýlýr. Malýn elde bulunmasý, þükretmeyi; elden çýkmasý da sabretmeyi gerektirir. Rabbimiz kuluna sanki þöyle buyuruyor: Ey zengin! Ben sana mal verdim ki, bu sebeple hakkýný ödeyip þükredenlerden olasýn; sahip olduðun malýn bir kýsmýný elinden çýkar, zekât ver ki, bu vesile ile malýn yokluðunu hatýrlayarak sabredenlerden olasýn. Ey fakir! Sana da çok mal vermedim; sabrettin, bu sebeple sabredenlerden oldun. Zengine ise, elindeki malýndan bir kýsmýný sana vermesini farz kýldým. Ta ki, bu mal senin eline geçtiði zaman bana þükredenlerden olasýn. 
 
Ýþte zekâtýn farz olmasý, bir taraftan zenginlere, þükrün ne demek olduðunu, öbür taraftan da fakirlere sabrýn ne demek olduðunu öðretiyor. Ayný zamanda zenginin sabýrdan, fakirin de þükürden nasiplenmesine vesile oluyor.
 
d- Zekât Malý Temizler 
 
Þüphesiz Zekât, vereni arýndýrdýðý gibi; fakirin hakkýnýn ayrýlýp hak sahiplerine verilmesi ile maldaki kirleri de temizler. Zekât: Belli bir mâlî gücü olan müslümanýn kazanç ve malýndan vereceði yüzde iki buçuk tutarýnda zorunlu bir mâlî ibadettir. Verilmediði takdirde kazancýn ve malýn tamamý pis ve haram olur.
 
"Onlarýn mallarýndan sadaka al. Onunla kendilerini temizlemiþ ve tezkiye etmiþ olursun." (9/Tevbe, 113) Temizleme ve tezkiye; bu iki kelime, zenginin ruh ve nefsinin, mal ve servetinin hem maddî hem de manevî yönden temizlenme ve arýnmasýný içine almaktadýr. Zekât veren, baþta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alýþkanlýktan arýnýr. Cimrilik, fert ve toplum için kötü bir hastalýktýr. Bu hastalýk kiþiyi mal uðruna kan dökmeye, kul haklarýna tecavüz etmeye, haramlarla da olsa mala hýrs göstermeye götürür. 
 
Zekât, mü'mini mala tutkunluk zilletinden temizler, paraya kulluk baðýndan kurtarýr. Ýslam, insanýn sadece Allah'a kul olmasýný, Allah'tan baþka her þeyin esaretinden kurtulmasýný, yaratýlmýþlarýn efendisi olma özelliðini korumasýný arzu etmektedir. Bunun bir yolu da, zenginin infak edip zekât vererek hem Allah'ýn emrine boyun eðmesi, hem de dünya malýnýn kendisine geçici bir süre için tevdi edilmiþ bir emanet olduðunun bilincine varmasýdýr. 
 
Rabbimiz Kur'an'da sýkça arýnan ve sakýnanlardan bahseder ve onlara özel iltifatlarda bulunur. Ayrýca arýnmanýn yolunu da gösterir. Bu konuda Rabbimiz infak edip zekât vererek arýnacaðýmýz konusunda telkinde bulunur. "O (mü'min) ki, malýný (Allah için) vererek arýnýr, yücelir." (92/Leyl, 18) Demek ki arýnmanýn yolu zekât ve infak etmekten geçer. Zekâtýmýzý verirsek kalben ve ruhen arýnýrýz. Zekât ve infakla mânen yüceliriz. Gerçek iyiliðe kavuþuruz. Olgun bir kiþilik, emin bir þahsiyet oluþtururuz. Mallarýmýzdan O'nun için infakta bulunur ve zekâtýmýzý eksiksiz verirsek arýnýrýz. 
 
Peki, "arýnanlara Allah'ýn yardýmý nedir?" sorusuna baþka bir âyet cevap vermektedir: "Eðer siz arýnýr ve sakýnýrsanýz, Allah sizlere iyilikle kötülüðü birbirinden ayýracak ince bir anlayýþ verir." (8/Enfâl, 29) Ahiretteki büyük nimetinden baþka bu dünyada gaybî yardýmlarý ile destekleme taahhüdünde bulunmuþtur. Basiretimizi açmayý, gerçekleri görecek gözü ihsan edecek doðru yol üzere bulunmamýzda yardýmcý olacaktýr. Zekâtlarýný verip infak edenler, Allah ile aralarýnda özel bir bað oluþturacaklardýr. Yalnýz Allah için vermek, yalnýz O'nun rýzasýný gözeterek vermek, insaný Allah'a yaklaþtýracak, Allah için olma ve Allah için yapma, amel iþleme alýþkanlýðý kazandýracaktýr. Bu anlayýþ, onu ihsan makamýna erdirecek, ruhî bir olgunluk kazandýracaktýr.
 
e- Malýn Mülkün Gerçek Sahibini Hatýrlatýr ve Kiþinin Emanet Bilincini Güçlendirir
 
Mü'min, Allah yolunda zekât vermenin bir görev ve sorumluluk meselesi olduðunun bilincindedir. Her çeþit malý ve nimetleri, asýl kaynaðý olan Allah'a nisbet eder. Zekât eylemi, daðýttýðý þeylerin kendi özel malý olmadýðýný, kendi özel mülkiyetinden tasarrufta bulunmadýðýný hatýrlatarak onun baðýþ bencilliðini kýrar. Mü'minler bilirler ki, tüm zekâtlarýný, Allah'ýn verdiði rýzýktan infak etmektedir. Bir postacýdýr, bir veznedardýr, bir emanetçidir mü'min. Bu telkin, asýl verenin, asýl sahip olanýn Allah olduðunu hatýrlatýr. Böylece mü'min, Allah'ýn kendisine verdiði rýzýklardan sorumlu olduðunu anlar. Mü'min, malýný istediði biçimde, dilediði þekilde özgürce harcayamaz. Sadece malýný deðil; rýzýk kelimesinin, mülk kelimesinin kuþattýðý tüm maddî ve manevî nimetler konusunda ayný bilinç ve davranýþ söz konusudur. 
 
Mü'min, canýný yaratanýn Allah olduðunu, malýný verenin Allah olduðunu bilir ve O'nun yolunda mal ve canýyla cihad eder. Zekâtýmýzý kendi malýmýzdan deðil; Allah'ýn bize emaneten verdiðinden bir kýsmýný daðýttýðýmýzý anlýyoruz. Düðün evinde yemek kazanýnýn baþýndaki aþçý yemek daðýtýrken kimseyi minnet altýna alamadýðý gibi, kimsenin baþýna kakamadýðý gibi, "ben malýmdan daðýtýyorum" diyerek övünemediði gibi zekât veren kiþi de haddini bilir.
 
Allah tarafýndan kullarýný imtihan için zekâtýn emredildiði belirtilir. Çünkü müslüman, Allah'ýn her emrettiðini yapacaðýna, her yasakladýðýndan kaçacaðýna ve yalnýz Allah'a kulluk yapacaðýna söz veren insandýr. Ýþte zekât, Allah'a iman ve itaat konusunda kulun sâdýk olup olmadýðýný denemek için farz kýlýnmýþtýr. Zekâtýný vermeyen, yalancý olduðunu göstermiþ ve Allah'tan baþka, bir de mala/paraya taptýðýný ortaya koymak suretiyle dünya ve âhiretini mahv etmiþ demektir. 
 
Ýnsanlarýn cömertlikten, zekât ve infaktan kaçmasýnýn sebepleri baþýnda: "benim olan varlýðý baþkalarýna niçin vereyim?" duygusu ile, "baþkalarýna verirsem, benim varlýðým azalýr ve zaruret zamanýnda zahmete düþerim" düþüncesi gelir. Ýslam dini ise bu duygu ve düþünceyi kökünden kaldýrmýþtýr. Ýslam'a göre mal ve servet herhangi bir þahsýn tekeli altýnda deðildir. Mal ve servet yalnýz Allah Tealâ'nýndýr. Her þeyin gerçek mâliki Allah'týr (3/Al-i Ýmran179; 57/Hadid, 10). Kur'an-ý Kerim'de bu durum yirmiyi aþkýn ayette vurgulanmaktadýr. Mülk Allah'ýn olduðuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda sarfedilmesi, mü'min için en makul bir olay olarak deðerlendirilir. Mü'mindeki zekât, infak ve cömertlik duygusu da bu düþünceden kaynaklanýr.
 
Mü'minler; Karun gibi toplayýcý deðil; Harun gibi daðýtýcýdýrlar. Daðýtmak için kazanýrlar. Verirken tükeneceðinden korkmazlar. Çünkü veren Allah'týr; "ver" diyen de Allah'týr. "Siz Allah için bir þey verdiðinizde Allah onun daha iyisini verir. O, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr." (34/Sebe', 39) Mü'min, Ýblis gibi fakirlikten korkutup cimriliði emretmez (2/Bakara, 268); Ýdris gibi cömertliði emreder.
 
Zekât, zenginin malýna karýþmýþ fakirlerin hakkýdýr. "Onlarýn mallarýnda dilenci ile mahrumun hakký vardýr." (70/Meâric, 25). Bir zenginin sürüsüne karýþan fakir koyunu, hükmen ne ise, zenginin cebindeki fakir hakký, yani zekât da odur. O yüzden sürüye karýþan koyunu benimsemek ne kadar çirkin bir þey ise, cebindeki fukara hakkýný vermemek de o derece çirkindir. 
 
f- Ferdi/Kiþiyi Maddeperestlikten Korur; Kalpteki Dünya Sevgisine Karþý Bir Ýlâç Olur
 
Mal, mülk ve para insanlarca sevilen bir varlýk olduðu kadar, ayný zamanda bir imtihan sebebidir. Zekât, bu sevginin aþýrýlýðýný kýrar, maddenin endâd/put edinilip Allah sevgisini gölgelemesine giden yollarý týkar. Kiþiyi mala, paraya esirlikten, paraya kul olmaktan muhafaza eder. Mal sevgisi, insanýn kalbini kaplayýnca onu, Allah'ý gereði gibi sevmekten ve öldükten sonrasý için hazýrlanmaktan gafil kýlar. Bu sebeple ilâhî hikmet, mal sahiplerine, mala çok meyledip bütün varlýðý ile ona yönelerek tapmalarýný önlemek ve insanýn gerçek mutluluðunun, mal biriktirmekte olmayýp onu Allah yolunda, dolayýsýyla toplum yararýna harcamakta olduðunu zekâtla hatýrlatýr.
 
Zekât, mal sahibini ve malý temizleme manasýný ifade ettiði gibi, onu ayný zamanda hürriyete de kavuþturur; mala baðlanmak, ona boyun eðerek esir olmak ve paraya tapmak zilletinden kurtarýp serbestliðe eriþtirir. Zira Ýslâm dini, müslümaný her türlü esirlikten uzakta tutarak yalnýz Allah'a tapmaya, manevî ve insanî deðerlere baðlý kalmaya iter; onun Allah'tan baþka hiç bir varlýða boyun eðmeden hür bir hayat geçirmesini ve kâinatta bulunan bütün varlýklarýn efendisi olmasýný emreder. Allah'tan baþkasýna tapmayý sonuçlandýran paraya tapmak gibi öldürücü zehirden Peygamberimiz þöyle sakýndýrýr: "Altýn ile gümüþe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaþayýþa) tapanlar helâk olmuþtur." (Buhârî, Kitabü'l-Cihad; Ýbn Mâce, K. Zühd) Burada kadifeden maksat, giyim-kuþam ve evlerin tefriþindeki/döþemesindeki aþýrýlýðýn yanlýþlý-ðýdýr.
 
Ýþte zekâtýn farz kýlýnmasý, insaný mala taptýran dünya sevgisi hastalýðýný kalpten silmek için konulmuþ en etkili bir ilâçtýr. "Onlarýn mallarýndan sadaka al. Onunla kendilerini temizlemiþ ve tezkiye etmiþ olursun." (9/Tevbe, 113) "O (mü'min) ki, malýný (Allah için) vererek arýnýr, yücelir." (92/Leyl, 18) 
 
g- Ýhtiras Zincirini Kýrar, Hýrsdan Korur, 
 
Nefsin Maraz ve Ýletini Tedavi Eder 
 
Malýn, paranýn çokluðu kuvvetin çoðalmasýný ve insanýn kendini büyük görmesini neticelendirir. Malýn ve dolayýsýyla kudretin artmasý, o güçten ve imkânlardan bir haz duymayý gerektirir. Bu haz ve zevkin artmasý da insaný buna sebep olan malý daha çok elde etmek için çalýþmaya çaðýrýr. Bu þekilde fâsit daire, kýsýr döngü içinde insan içinden çýkamadýðý probleme batar. Hýrs, insaný mal kazanmak ve dünya için daha çok çalýþmaya iter. Ölüm gelmeden bunun sonu da gelmez. Ýþte Ýslâm, bu sonu gelmeyen ihtiras kýsýr döngüsüne kesilecek bir nokta, insanýn kurtulacaðý bir fren vermiþtir. Kula, Allah'ýn rýzasýný gözeterek, nefsini o sonu gelmeyen karanlýk yoldan çevirip Allah'a yöneltmek için zekât ve infak en etkili bir çözümdür. 
 
Sonradan piþmanlýk duymamak için, müslümanýn cömert davranarak Allah'ýn kendisine ihsan ettiði malýný saðlýðýnda Allah yolunda ve O'nun rýzasýna uygun bir biçimde infak etmesi gerekir. " Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: 'Ey Rabbim, beni yakýn bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam' demeden önce, size rýzýk olarak verdiðimiz þeylerden infak edin." (63/Münafikun, 10)
 
Kur'an'dan faydalanabilmenin þartlarýndan biri, kiþinin, Allah'ýn ve insanlarýn hakkýný vermek üzere Kitap'taki talimatlara uygun olarak parasýný baþkalarýyla paylaþmaya hazýr olmasýdýr. Bu çok önemli bir þarttýr. Çünkü bir cimrinin veya parayý her þeyden çok seven bir servet düþkününün, Ýslâm uðrunda malî fedakârlýklar yapmasý beklenemez. 
 
h- Zekât, Kiþiyi Cimrilikten Korur, Cömertleþtirir 
 
Cimrilik, yahudilerin ve yahudileþenlerin, kapitalistlerin özelliðidir. Cimri, paranýn egemenliðine boyun eðdiðinden paranýn mahkûmudur. O, parayý deðil; para onu kullanýr. O yüzden cimri, devamlý psikolojik bunalým içindedir, doyumsuzdur, sevgisizdir. Fedakârlýðýn, vermenin tadýna varmanýn ne kadar güzel olduðunu, ahiret ödülü yanýnda, dünyada da insaný mutlu ettiðini bilemez cimri. Cimriliðin sebebi, aþýrý para, mal hýrsý ve gelecekte yoksul kalma korkusudur. Cimrilik yüzünden durmadan para biriktiren ve tükenir endiþesiyle hastalýklarýnda bile harcamayýp, dünyayý bile kendilerine zehir eden nice para mahkûmlarý vardýr. 
 
Halbuki para, mal Allah'ýn nimetidir ve bu nimet yerli yerince harcanýrsa Allah onu artýrýr. Cimriler, insanlar arasýnda da, Allah katýnda da sevimsiz ve aþaðýlýk kiþiler olarak görülür. "Onlar ki hem kýskanýr, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ýn kendilerine fazlýndan verdiði þeyleri saklarlar. Biz de böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azab hazýrladýk." (4/Nisa, 37) 
 
Rasül-i Ekrem (s.a.s.) de þöyle buyurmaktadýr: "Cimrilikten sakýnýnýz. Çünkü cimrilik, sizden önceki milletleri helâk etmiþtir." "Her sabah gökten iki melek iner. Birisi: Ýlâhî, infak edene karþýlýðýný ver; diðeri: Allah'ým! Cimrilik edene de telef ver (malýný yok et), diye dua ederler." (Riyazü's-Salihin, 1/ 253) "Cimri kiþi, Allah'a uzak, cennete uzak, insanlara uzak ve cehennem ateþine yakýndýr." (Tirmizî, Birr 40) 
 
Paralarýndan ve mallarýndan en az yararlanan cimrinin kendisidir. Cimriler, kendilerinin ölmelerini isteyenler için servet biriktiren insanlardýr. Cimri, yeryüzünde kendi yararlanamayaca-ðý serveti biriktirirken; zekât veren infak sahibi cömert, ebedî mekâný cennette kendisi ebedî yararlanacaðý serveti biriktirir. Zekât ve sadaka veren mü'min, istikbalini düþünen kimsedir; yarýn gideceði yere yatýrým yapmakta, içinde ebedî yaþayacaðý köþkünü hazýrlamaktadýr. 
 
Ýnsan, malýna cimrilik ettiði nisbette þerefinden kaybeder. Kötü kimseler olsalar bile, cömertler için nice insanýn kalbinde bir sevgi vardýr. Ýyi olsalar bile, cimrilere karþý hemen herkesin kalbinde yalnýz nefret vardýr. Mallarýný kendileri için bile harcamaktan çekinen cimriler, Allah Teâlâ'nýn kendilerine verdiði nimeti harcamamakla, sadece kendilerini deðil, eþ ve çocuklarýný da sýkýntýya sokarlar. Çevrelerindeki diðer insanlara fenalýk yapmýþ olurlar. Çünkü, Allah'ýn verdiði bu nimetlerde nafaka veya sadaka olarak diðer insanlarýn da hakký vardýr. Bu hakkýn sahiplerine verilmemesi zulümden baþka bir þey deðildir. Servet, Cenab-ý Hakk'ýn ihsanýdýr. Allah, serveti dilediðine verir, dilediðinden alýr. Mal ve mülkün gerçek sahibi O'dur. Cimriler, bu þuura eremeyen insanlardýr. "Allah'ýn verdiklerinden cimrilik edenler, sakýn bunun kendileri için hayýrlý olduðunu sanmasýnlar; bilakis bu onlarýn kötülüðünedir. Cimrilik yaptýklarý þey, kýyamet günü boyunlarýna dolanacaktýr. Göklerin ve yerin mirasý Allah'ýndýr. Allah iþlediklerinizden haberdardýr." (3/Al-i Ýmran, 180)
 
Rasül-i Ekrem’in: “Veren el, alan elden daha hayýrlýdýr.” (S. Müslim, K. Zekât 32; hadis no: 94 –1033-) buyurduðu bilinmektedir. Dolayýsýyla mü’minler, en sevdikleri mallardan, ihlâsla infakta bulunmalý, zekât için malýn kötülerini ayýrmamalýdýrlar. 
 
i- Ýsraf ve Lüx Gibi Þeytanî Eðilimleri Azaltýr 
 
Hesap gününü düþünen her mü’min, malýn bir imtihan sebebi olduðunu bilir ve mâlî ibadetlerini edâ etme hususunda titiz davranýr. Tüketim hýrsýnýn alabildiðine kamçýlanmasý ve hesap günü þuurunun yok edilmesi, baþlý baþýna bir fâciadýr. Rasul-i Ekrem: “Mü’min, bir midesi ile yer; kâfir ise yedi mide ile yer.” (Sünen-i Ýbn-i Mace, hadis no: 3256) buyurmuþtur. Buradaki yedi rakamýnýn mübalaða için olduðu ve mü’minlere darb-ý mesel olarak zikredildiði âlimlerce belirtilmiþtir. Mü’min, dünyaya karþý zâhiddir. Kâfir ise hýrsla doludur. Dolayýsýyla mü’min, yemeði, hayatýný devam ettirebilmek ve ibadetlerini edâ edebilmek için yemektedir. Kâfirler ise; hýrs, þehvet ve lezzet duygularýný tatmin edebilmek için yemektedirler. Elbette yemek ihtiyacý insandan insana deðiþebileceði gibi, insanýn çalýþtýðý iþin zorluðuna veya kolaylýðýna göre de deðiþebilir. 
 
j- Kalbin Katýlaþmasýný Önler; Kalbe Sevinç, Mutluluk ve Huzur Verir 
 
Malýn çokluðu, kalpte bir katýlaþma ve azgýnlaþmaya sebep olur. "Þüphesiz insan, (malýna güvenerek) kendini Allah'tan müstaðnî görmek suretiyle tuðyan eder/azar." (59/Alak, 6-7) Zekât, azgýnlýðý azaltýp kalbi Allah'ýn rýzasýný kazanmaya doðru iter. 
Zekât ve infak, mutluluðun merdivenidir. Alan kimse, nimetlerden geçici ve sýnýrlý bir þekilde yararlanýrken; veren mü'minin hazzý kýsa sürede sona ermez. Mü'min kalp, mal ile deðil; iman ile mutmain olur. Allah yolunda zekât verip infak etmekle fakir düþeceðinden korkmaz. Kendi hiçbir þey deðilken Allah onu meydana getirmiþ, vücut, göz, kalp, lisan ve sayýsýz nimetler baðýþlamýþ ve mal sahibi yapmýþtýr. Bunlar Allah'a aittir. Öyle ise Allah'a güvenen birisi Allah yolunda ve Allah rýzasý için malýný vermekten çekinmez. Kalpler, cömertlikle, zekât sayesinde temizlenir. (Bkz. 92/Leyl, 17-20) Çünkü, küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan sebeplerden biri de aþýrý mal sevgisi ve servete baðlýlýk arzusudur. Nitekim Kur'an-ý Kerim'de; "Serveti de düþkünce seviyorsunuz." (89/Fecr, 20) buyrulur. Ýþte bu sevgi ile insan, "ben bu malý infak edersem bana bir þey kalmaz" korkusuna düþer ve hemen þeytan harekete geçer: "Þeytan sizi fakirlikle korkutur, size cimriliði emreder." (2/Bakara, 268) Oysa Allah'ýn bildirdiðine göre: "mal ve servet insan için bir imtihandýr." (Bkz. 39/Zümer, 49-52) Bu imtihandan baþarýlý çýkmanýn yolu da cömertlik, zekât ve infaktýr (bkz. 64/Teðabün, 15-17).
 
k- Halka Þefkat ve Merhameti Arttýrýr, Dost Kazanmaya Sebep Olur 
 
Zekât, mü'minlerin bir duvarýn tuðlalarý gibi birbirlerine kenetlenmelerini saðlar, kardeþliklerini perçinler. Mü'minlerin birbirlerine güvenmelerini ve kötü günlerinde yardýmcý olacak sosyal güvenceleri olduðunu ispatlayarak, huzurlu bir toplum oluþmasýna büyük katkýlarý olur. Allah, ruh cevherini þefkat ve merhametin güzelliklerine ulaþtýrmak için zekât vermeyi emretmiþtir. Bu özellikler de, insanýn halka iyilikte bulunmasý, onlara hayýrlý hizmetler ulaþtýrmasý ve Ýslâm toplumunu iktisâdî bunalýmdan meydana gelecek çalkantý ve fitnelerden kurtarmaya çalýþmasýdýr. 
 
Namaz ve oruç, bireysel ve kiþisel geliþme ve yükseliþe; zekât ise, ferdî cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arýndýrma yanýnda, toplumsal bünyeye girmiþ zararlý mikroplardan arýnmaya, toplumsal bünyenin saðlýklý bir þekilde serpilip büyümesine, geliþmesine hizmet eder. Zekâtýn bir ibadet oluþunun anlamý burada gerçekleþiyor; Zekât, toplumsal ibadettir.
 
l- Zekât, Ýnsaný Bir Þeye Muhtaç Olup Onsuz Olamama Tiryakiliðinden Kurtarýr; Allah'tan baþkasýna Ýhtiyaç Duymama Faziletine Yükseltir.
 
Bir þeye muhtaç olmamak, o þeyi elde ettikten sonra ihtiyacý gidermekten daha üstündür. Allah'tan baþka her þeyden müstaðnî olmak; bir þeyi elinde bulundurmamak suretiyle ihtiyaçtan kurtulmak, varlýklara baðlý kalmamaya, onlara muhtaç olmamaya çalýþmaktýr. Meselâ, lüks hayatý sevmeyen bir kimse, lüks ve israf yaþayýþýyla ilgili bütün istek ve imkânlardan müstaðnî-dir. Bu hayata ve gereklerine ihtiyaç hissetmez. 
 
Hiç bir þeye ihtiyaç hissetmemek, tam bir zenginliktir. Bu türlü zenginlik ise, yalnýz Allah'ýn sýfatýdýr (35/Fâtýr, 15). Bir þeye muhtaç olup onu kazandýktan sonra zengin olmak sýfatý, kullarýn özelliðidir. Allah, bir kuluna çok mal verince ona, çok nasip vermiþ demektir. Ona zekât vermeyi emredince Yüce Allah onu, varlýkla zengin olma derecesinden daha yüksek bir makam olan maddî varlýklardan müstaðnî kýlarak daha zengin olma derecesine yükseltmeyi dilemiþtir. Çünkü maddî bir þeye ihtiyaç hissetmemek, tam bir zenginliktir, gönül zenginliðidir. Ýþte zekât, maddî varlýklara ihtiyaç belirtmeksizin, maddeyi baþkalarýna vererek insaný manevî olarak yükseltir, maddî olarak da onun diðer maddelerden üstün olduðunu, maddenin kulu ve kölesi olmadýðýný ispatlamasýna vesile olur. 
 
m- Sýla-i Rahme Teþvik Eder; Akrabaya Vermeyi, Onlarý Gözetmeyi Hatýrlatýr. 
 
Ýnsanlarýn sevgi ve muhabbetini kazandýrýr. Zenginle fakir arasýnda kin, nefret ve kýskançlýðý gidererek, birbirlerine sevgi baðý oluþturur. 
 
Mü'minler, bilirler ki, sahip bulunduklarý þeylerin yaratýcýsý kendileri deðildir. Bunlar rýzýk olarak Allah tarafýndan kendilerine bahþedilen bir ikramdan ibarettir. Ýþte bu itiraf ve þuur neticesinde mü'minler, fakir ve zayýf kimselere karþý iyilik ve ikram kapýlarýný açarlar. Bu kapýlarýn açýlmasý, kullarýn birbirine karþý kardeþlik duygusunu, insanlýk þuurunu ve beþerî tesanüdü meydana getirir. Bu sýfatlarýn kýymet ve ehemmiyeti insandaki cimriliðin ve egoistliðin zâil olup yerini iyiliðe, cömertliðe terketmesiyle meydana çýkar. Ayný zamanda bu sýfatlar, hayatý çatýþma ve ihtiraslardan uzaklaþtýrýp sevgi ve yardýmlaþmaya sevkeder. Zayýf ve çaresizlere tam bir emniyet saðlayarak onlara vahþet ve hýrs pençeleri arasýnda deðil; kalplerde, gönüllerde yaþadýklarýný hissettirir. Ýnfak; zekâtý, sadakayý ve hayýr yolda verilen her yardýmý içine alan bir ifadedir. Zekât, infakýn ihtiva ettiði umumilikten bir cüzdür. Peygamberimiz: "Malda zekâttan baþka da hak vardýr." (Tirmizî) buyuruyor. 
 
Bir toplumda zenginlerin ve fakirlerin bulunmasý doðaldýr. Doðal olmayan, bunlarýn birbirlerinin haklarýný gözetmemesi ve sosyo ekonomik açýdan bir bakýma sünnetullah denilebilecek bu durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olmasýdýr. Bunun için de hem zengin ve fakir arasýndaki ekonomik düzey farkýnýn uçuruma dönüþmemesi, yani zenginin daha zengin; fakirin daha fakir olmasýnýn engellenmesi, hem de bu yüzden gerçekleþmesi muhtemel olan bu duygusal gerilimin önlenmesi gerekir. Kur'an-ý Kerim'de sosyal gerilimin, müstaz'af - müstekbir ikileminin engellenme yollarý belirtilmektedir. Kur'an'da cennet ehli muttakiler tanýtýlýrken "...Mallarýnda muhtaç ve mahrumlarýn hakký vardýr." (51/Zâriyât, 19) buyurulur. Namaz kýlan ve namazlarýnda devamlý olanlarýn eline mal geçip zengin olunca pintileþen kimseler gibi olmadýklarý belirtilerek "Bunlar, sahip olduklarý mallarda muhtaç ve mahrumlarýn belli bir hakký bulunduðunu unutmazlar" (70/Meâric, 22-25) buyurulmuþtur. 
 
Bu düzenleme ayný zamanda bunun iþleyiþinde son derece önemli insanî meziyetlere, psikolojik faktörlere de iþaret ediyor. Bakara 263 ve 264. ayetlerden anlaþýldýðýna göre; zengin, verirken gönülsüz davranmayacak, baþa kakmayacak, ayný þekilde fakir de alýrken ezilmeyecek, her türlü meþrû sebebe yapýþtýðý halde, gücü geçinnmeye yetmediðinden mahcûbiyet duymasý gerekmeyecek. Çünkü, biri borcunu ödüyor, diðeri hakkýný alýyor, alacaðýný tahsil ediyor. (Tabii, fakir bu konuyu istismar etmeyecek; bedavacý ve asalak olmayacak, kendi eliyle kazandýðý maldan daha lezzetli bir yiyeceðin olmayacaðý bilincinde olacaktýr.) Baþa kakma ve mahcubiyet için hiçbir neden kalmýyor. Bu düzenleme, bir anlamda toplumsal gerilim sigortasý görevi görür.
 
n- Zekât, Malý Ebedîleþtirir 
 
Mal, meyl edilen, yönelinen demektir. Mala mal adý verilmesinin sebebi, herkesin ona karþý çok meyilli olmasýndan dolayýdýr. Mal tatlýdýr, canýn yongasýdýr. Ama malýn tatlý kokusu çabuk kaybolur; daðýlýp gider. Mal, sahibinin elinde durduðu müddet, ölüme ve parçalanmaya mahkûm olan kimse gibidir. Ýnsan onu, iyilik, hayýr ve insanlýðýn faydasýna Allah rýzasý için harcarsa, bir daha kaybolmayacak þekilde mal ebedîleþir. 
 
Zira o mal, hayra dönüþtüðünden dünyada devamlý olarak öðülmeyi, âhirette de mükâfatlanmayý gerektirir. "Ýnsan öldüðü zaman amelleri kesilir. Ancak üç þey bundan müstesnâdýr. Sadaka-i câriye, kendisinden yararlanýlan ilim veya kendisine hayýr dua eden sâlih evlât." (Dârimî, Mukaddime 46) 
 
Yatýrýmý en kârlý yere ve kaybolmayacak þeye yapmak, en kârlý ticarettir. Allah da kulundan böyle bir kârlý ticaret yapmasýný istiyor. "Ey iman edenler! Sizi acý bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasülü'ne inanýr, mallarýnýzla ve canlarýnýzla Allah yolunda cihad edersiniz. Eðer bilirseniz, bu sizin için daha hayýrlýdýr. Ýþte bu takdirde O, sizin günahlarýnýzý baðýþlar, sizi zemininden ýrmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. Ýþte en büyük kurtuluþ budur." (61/Saf, 10-12)
 
"Allah, mü'minlerden mallarýný ve canlarýný cennet karþýlýðýnda satýn almýþtýr. Onlar, Allah yolunda savaþýrlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat'ta, Ýncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardýr? O halde, O'nunla yapmýþ olduðunuz bu alýþveriþinizden dolayý sevinin. Ýþte bu, (gerçekten) büyük kazançtýr." (9/Tevbe, 111) 
 
o- Zekât, Malý Çoðaltýr, Bereketini Arttýrýr 
 
Zekât, malýn büyümesine ve bereketlenmesine büyük ölçüde bir sebep teþkil etmektedir. "Zekât, görünüþte malý noksanlaþtýrýyor, nasýl olur da onu çoðaltýr?" denilirse, þu cevabý verebiliriz: Gerçekten bu meseleyi kavrayanlar, bu zahirî noksanlaþmanýn arkasýnda hakikaten bir artýþýn bulunduðunu anlarlar. Zekâtta bütün mal için, özellikle zenginin kendi serveti için bir artýþ vardýr. Çünkü mal sahibinin verdiði az bir miktar, ona bilmediði taraftan kat kat iâde edilir. 
 
Bunun örneðini günümüzde þu ekonomik durumda da görmekteyiz: Maddî yönden kalkýnmýþ zengin devletlerin, bütçelerinden, bazý fakir devletlere -tabii ki Allah rýzâsý için deðil; kendi çýkarlarý için- yalnýz kendi sanayi ürünlerini, teknolojik aygýtlarýný onlara satabilmek düþüncesiyle bu devletlerin satýn alma güçlerini çoðaltmak, dolayýsýyla verdiklerinin birkaç mislini almak için yardým fonu ayýrmalarý, bu fikri açýklýkla ispatlýyor. 
 
Zekâtta ise, Allah rýzasý gözetilmek zorunluluðu bulunduðu için, dünyevî çýkar ve karþýlýk düþünülemez. Fakat, Allah, rýzâsýna uygun hareket edenlere elbette diðerlerinden daha çok verecektir. Toplumdaki güçsüz þahýs ve kurumlarýn mâlî yardýmlaþma ile güç kazanmasý sonunda, toplum refaha kavuþacaktýr. Ticarî hayatta yatýrýmlarýn azalmasýndan doðan iktisadî sýkýntýlar ve piyasa darlýðý, genele tesir ettiði gibi, fertlere de etki eder. 
 
Bu gerçek bize gösteriyor ki, kapital sahipleri harcamalarý kýsýtladýklarý takdirde piyasada meydana gelecek darlýktan bizzat kendileri de zarar görür; daha az kazanýrlar. Yatýrýmlarý çoðaldýkça kazançlarý da çoðalýr. Zekât da geniþ manada düþünüldüðü takdirde, bir yatýrýmdýr. Bu yatýrýmla piyasada ferahlýk doðar, satýn alma gücü noksan olanlarýn güçleri çoðalarak piyasa daha hareketli duruma gelir. Netice itibariyle verilen zekâtlar, birkaç misli daha fazlasýyla geri döner.
 
Üzüm aðacýnýn, asmanýn daha fazla ürün vermesi için dallarýnýn budanmasý gerekir. Görünüþte aðaçtan küçülme ve azalma olan bu durum, ürünün artmasý için kesin zarurettir. Yine, malýn gözle görünen büyüklüðü kadar, mânen büyümesi ve bereket denilen artýþ vardýr ki, zekât, malý bereketlendirir. "Allah, fâize verilen malý noksanlaþtýrýr; zekâtý verilen malý ise çoðaltýr." (2/Bakara, 276) "Verdikleriniz muhakkak yerine gelecektir. Allah rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr." (34/Sebe', 39) "Þeytan, sizleri fakir olmaktan korkutuyor ve kötülükleri emrediyor. Allah ise sizlere, maðfiret ve fazileti vâdediyor. Allah'ýn hazinesi geniþtir. O, her þeyi bilendir." (2/Bakara, 268) 
 
p- Kiþiyi Yatýrýma Teþvik Eder 
 
Zekât, cimrilik ve para stokuna sebebiyet veren hýrsýn kapýsýna vurulan bir kilit, yatýrým yapmaya alýþtýran bir âmil, hayýr ve harcama yollarýna açýlan önemli bir kapýdýr. Ýnsanlar, alýþkanlýk zaaflarý sebebiyle iyiliðe de kötülüðe de meyyaldirler. Az da olsa insan, iyilik yapa yapa en büyük hayýrsever bir kimse olabileceði gibi; kötülük yapa yapa, vermeye vermeye nihayet en cimri kimse olarak bunu karakter haline getirebilir.
 
Müslüman, Kur'an'da paranýn stok olarak saklanmasýnýn câiz görülmediði ve zekât, âtýl olarak duran parayý eriteceði için, yatýrýmlar yapacak, parayý piyasada dolaþtýracak, böylece hem iþyerleri açýlmýþ, nice iþsiz fakir zekâta muhtaç olmaktan kurtulacak, hem ekonomi canlanmýþ olacaktýr. "Kim müslümanlarýn iþlerini düþünmezse, onlarýn dertleriyle dertlenmezse, onlardan deðildir." (Taberânî, Saðýyr) 
 
r- Zekât, Dünya ve Âhiret Uçurumlarý Üzerindeki Bir Köprüdür 
 
"Zekât, Ýslam'ýn köprüsüdür." (Kütüb-i Sitte, cilt 7, s. 322) Zekât, Ýslâm'ýn bir geçididir. Dinin iman ile temeli atýlýp, namaz ile direði dikildikten sonra, geçilecek mühim bir geçidi vardýr ki, zekât iþte o geçidi geçirecek bir köprü olmak üzere kurulacaktýr. Çünkü dünya ve ahirette korunmak için yapýlacak olan görkemli Ýslâm binasýnýn, dünyadaki "dâru'l-Ýslam" (Ýslam yurdu), ahiretteki "dâru's-selâm" (esenlik yurdu)ýn yapýmý için birtakým malî masraflarý vardýr ki, bunlar malî ibadetler ile yapýlacaktýr ve bunun en zarurisini de zekât teþkil eder. Zira "Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardým dileriz" (1/Fâtiha, 5) diye bir tevhid üslubu içinde sadece Allah'a kulluk etmek ve kardeþ topluluk ile namaz kýlabilmek için saflarý doðrultmak ve o saflarda bir eþitlik duygusu ile devamlý bir þekilde bulunmak gereklidir. Bu ise, o toplum içinde günlük azýkla yetinme durumunda olan kimselerin kalmamasý ile mümkün olur. 
 
Bir aç ile tokun bir safta kurþunla kenetlenmiþ binalar gibi, bir sevgi ve kardeþlik duygusuyla biri diðerine kalben perçinlenmesi kabil deðildir. Þu halde cemaatin hakiki bir ibadet birliði içinde olmasý, gerçekten fakir ve kimsesiz olanlarýn gözetilmesi ve çalýþabileceklerin çalýþtýrýlmasý için ilk önce zekât ve fýtýr sadakalarý ile, zenginlerle fakirler arasýndaki uçurumu kapatarak bir sevgi baðýnýn kurulmasý, hem de hepsinin mevlâsý (efendisi) Allah Teala olduðunu bildiren bir duygu ve iman ile kurulmasý büyük bir görevdir. Bu görevin, bu niyetle yapýlmasýnda müslüman artýk yalnýzlýðýnda beþerî bayaðýlýktan silkinecek, Allah'ýn bir memuru ve emanetçisi olma rütbesini kazanacak ve elindeki malýn, Allah'ýn malý olduðunu ve kendisinin onu muhtaç olan Allah'ýn kullarýna ulaþtýrmaya görevli bulunduðunu anlayarak: "Al kardeþim, bu benim deðil; senin hakkýndýr, bende bir emanettir, ben sana Allah Teala'nýn gönderdiði þu çýkýný, postalanmýþ koliyi teslim etmeye görevlendirmiþ bir daðýtýcýyým" diyerek, ayný þekilde alçak gönüllülüðü ile fakirin, sabýrlý fakirin hakkýný vererek kalbini okþayacak ve bununla o topluluðun mümkün olduðu kadar açýklarýný kapatacaktýr. 
 
Ýþte Kitap ve Sünnetin araþtýrýlmasýna göre, Fýkýh Usulü ve Fýkýh'a ait kitaplarýmýzýn zekât görüþü özet olarak budur. Bu þekilde zekât; müslümaný, beþerî düþüklüklerden ilahî vekilliðe geçiren bir köprüdür. Namaz, hayat kademelerinden ilahî huzura çýkaran bir mi'raç olduðu gibi, zekât da o mi'raçta alýnan bir ilahî görevin köprüsüdür. Ve her müslüman, bu köprüyü yapýp geçmeye, yani zekât vermek için helâl mal kazanýp zekât verecek dereceye çýkmaya çalýþacak ve henüz verecek halde deðilse, en az onun yüksekliðine iman ile dolu olacaktýr. Yani müslümanýn gözü, zekât almaya deðil; zekât vermeye dönük bulunacak ve ancak çaresiz kaldýðý zaman zekât ve sadaka alabilecek ve tersi durumda aldýðýnýn haram olduðunu unutmayacaktýr. Bu þekilde kurulan Ýslâm toplumunun namazýnda ne büyük bir birlik kuvveti bulunacaðý ve bunlarýn o görkemli Ýslâm binasýný tamamlamak ve bitirmek için nasýl bir aþk ve þevkle çalýþmaya atýlacaklarý düþünülürse, Ýslâm dininin esasýndaki yükseklik ve bu âyetlerle o muttakilere verilen övme deðerinin önemi derhal anlaþýlýr.
 
s- Zekât, Alan Fakiri Çalýþmaya Teþvik Eder 
 
Zekât, zannedildiði gibi fakirleri tembelliðe sevk eden bir ibadet deðildir; bilâkis fakiri çalýþmaya teþvik eden bir vecibedir. Ýnsan için en zor þey, baþkalarýna muhtaç olmak, yabancýya el açýp kendi iffet ve onurunu lekelemektir. O bilir ki, "Veren el, alan elden daha üstündür." (Buhârî, c. 2, s. 112; Müslim, c. 5, s. 428, hadis no: 1033) Vakarýný korumak, cemiyet içinde þerefli bir mevkie oturmak için mutlaka çalýþýp kendi rýzkýný kendisi temin etmeye ve topluma yük olma zilletinden kurtulmaya gayret sarf eder. Zekât sayesinde fert, hem kendini ihtiyaç ve zaruretten kurtarýr, hem baþkalarýna yük olmaktan kurtulur, hem de çalýþma azmi kamçýlanýr. Çünkü müslüman bilir (veya bilmek zorundadýr) ki, "Hiç bir kimse, kendi el emeðinden daha hayýrlý bir yiyecek asla yiyemez." (Muhtâru'l-Ehâdis, s. 128)
 
Zekâtýn Sosyal Hayattaki Yeri ve Hikmetleri
a- Fakir-Zengin Uçurumunu Önler, Orta Sýnýf Oluþturur. Dilencilik ve Baþa Kakma Gibi Onur Kýrýcý Davranýþlardan Halký Korur. 
 
Ýnsanýn fýtrî hallerinden birisi de, iyilik gördüðü kimseyi sevmek, kötülük gördüðü kimseden de uzaklaþmaktýr. Bu, esasen her canlýda bulunan bir özelliktir. Fakat bazen öyle iyilik edenler olur ki, yaptýðý iyiliði baþa kakarak, insaný “keþke bu iyiliði yapmasaydý” dedirtecek noktaya götürür. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de: “Mallarýný (Allah yolunda) harcayýp da, sonra o harcadýklarýnýn arkasýndan baþa kakmayan ve eziyet etmeyenler (yok mu?) Onlarýn Rableri katýnda mükâfatlarý vardýr. Onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olacak deðillerdir.” (2/Bakara, 262) buyurulmuþtur.
 
Yapmýþ olduðu iyiliði her fýrsatta gündeme getiren ve karþýsýndaki insanýn hislerini rencide eden kimse “zekât ve infakýný iptal etmiþ” hükmündedir. Zira iyiliði baþa kakmayan ve diliyle eza vermeyenler için korku kaldýrýlmýþtýr. Diðerlerine gelince, Allah Teâlâ: “Ýyi (ve güzel) bir söz veya bir ayýbý örtme; ardýndan eziyet gelen (baþa kakýlan) bir sadakadan hayýrlýdýr. Allah (kullarýnýn infaklarýndan) müstaðnidir, halimdir.” (2/Bakara, 263) hükmünü beyan buyurmuþtur. Bilindiði gibi, güzel bir söz veya bir ayýbý örtmek için, mutlaka zengin olmak gerekmez. Her mü’min (zengin veya fakir) bu ameli edâ edebilir. Bu âyette, belið bir üslupla, önce zekât ve infakta bulunan, daha sonra (bu sebeple) eziyet eden mükellefin, amelinin (sevap açýsýndan) iptal edildiði haber verilmiþtir. Dolayýsýyla infak amelinin deðiþmeyen iki rüknü vardýr. Birincisi, iman; ikincisi ihlâstýr. 
 
Kur’an-ý Kerim’de: (Sadakalar, zekât ve infaklar) Allah yolunda kendilerini vakfetmiþ fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaþmaya muktedir olamazlar. (Hallerini) Bilmeyenler, iffet ve istiðnalarýndan (hallerini gizlemelerinden) dolayý onlarý zenginlerden sanýr. Sen (ey Peygamber) o gibileri simalarýndan tanýrsýn. Onlar insanlardan yüzsüzlük edip de bir þey istemezler. Siz ne mal harcarsanýz, þüphesiz Allah onu hakkýyla bilendir.” (2/Bakara, 273) buyurulmuþtur. Rasül-i Ekrem, gerçek fakiri þu þekilde tarif etmiþtir: “Asýl fakir, ortalýkta dolaþýp dilenen, kendisine bir-iki hurma veya lokma, ya da ekmek parçasý verilen kimse deðildir. Kendisine yetecek kadar rýzýk bulamayan, hali bilinmediði için sadaka da verilmeyen, kimseden de bir þey talep etmeyendir.” (S. Müslim, I/719; Ahmed bin Hanbel, I/384; Muvatta, II/924)
 
b- Hýrsýzlýk, Soygun, Terör Gibi Olaylara Giden Yolu Týkar
 
Toplumu etkileyen ahlâksýzlýklarýn bir kýsmý açlýk belâsý yüzündendir. Zekât, kiþisel olduðu kadar tüm toplumu da etkileyen hýrsýzlýk, yankesicilik, adam kandýrma, rüþvet, soygun, terör gibi nice problemlerin yolunu týkamakta çok önemli bir fonksiyona sahip bir ibadettir. Zira karný aç olan bir insan, hele imaný da saðlam deðilse, her suçu iþleyebilir. Günümüzdeki suçlarýn artýþýnda ekonomik problemlerin yeri hayli önemlidir. 
 
c- Zekât, Kapitalizmin Bencilliðinden, Komünizmin Zulmünden Sakýndýrýr
 
Kapitalizm, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan ve sömürüye dayanan, para kazanmak için hemen her yolun meþrû sayýldýðý bir zulüm düzenidir. Para, bir kapitalist için bir tanrý, banka tapýnak, çek ve hisse senedi kutsal bir kitaptýr. "Alevler içinde ev, üst katýnda ziyafet!" Þâirin dediði gibi tam bir adaletsizlik ve duyarsýzlýk düzenidir yaþanan kapitalizm:
 
"Allah'ýn on pulunu bekleye dursun on kul;
 
Bir kiþiye tam dokuz, dokuz kiþiye bir pul.
 
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara þah olsa;
 
Yaþasýn, kefenimin kefili kara borsa!" (Necip Fâzýl)
 
Komünizm ve sosyalizm de kapitalizme tepki olarak ortaya çýkan kiþisel mülkiyeti yok saymaya kadar vardýran, tembel - çalýþkan, iyi ve kötü herkesi her konuda eþit sayan, uygulamada ise halký sadece yokluklarda eþitleyip, yine belirli zümreyi sömürücü kýlan bir zulüm düzeni. Biri ifrat, öbürü tefrit. Hürriyetlere alabildiðine izin vererek, her kötülüðe izin veren suyu gaz haline getirip buharlaþtýran düzen: Kapitalizm. Baþta mülkiyet hakký olmak üzere özgürlükleri kýsýtlayan, suyu dondurup buz haline getirip insana sunan bir düzen: Komünizm ve Sosyalizm. Ýslâm ise hayat kaynaðý su. Orta yol; fâiz, sömürü, duyarsýzlýk, fakirin periþanlýðý üzerine kurulan haram servet yok; ama helâl yoldan çalýþanýn, fakirin ve toplumun derdiyle dertlenme þartýyla mülkiyet ve ticaret hakkýna, meþrû zenginliðe de izin veren orta yol. 
 
d- Zekâtta Ýslâm'ý Yaymak ve Kelimetullah'ý Yüceltmek Vardýr
 
Ýslâm'ýn toplum plânýnda yayýlýp hâkim olmasý için cihad dediðimiz fedâkârlýk þarttýr. Zengin, malý ile bu cihada katýlmak zorundadýr. Ýster yakýn çevrede, ister ülke içinde, isterse tüm dünyada Ýslâm'ýn kitlelere ulaþtýrýlmasý, fitne ve zulmün kaldýrýlmaya çalýþýlarak, tüm beþerî zulüm düzenlerinin insanlarý periþan etmesine karþý zekât, önemli bir cihad aracýdýr. Ýslâm'ý insanlara ulaþtýrma ve sevdirme aracýdýr. O yüzden zekât verilecek sýnýflardan biri Allah yolunda cihad edenler, biri de kalpleri Ýslâm'a ýsýndýrýlacak müellefe-i kulûbdur (9/Tevbe, 60). 
 
e- Zekât, Sosyal Dayanýþma ve Sosyal Güvenlik Sigortasýdýr 
 
Sosyal dayanýþma sisteminin temelini oluþturan zekât ve diðer infak çeþitleri, bir ibadet anlayýþýyla ele alýnmasý ve fakir, kimsesiz, muhtaç, yetim, yolda kalmýþ ve borçlu gibi yardýma muhtaç bütün sýnýflarý kapsayacak kadar geniþ olmasý, Ýslam'ýn toplumsal bütünleþme, kaynaþma ve dayanýþmaya büyük bir önem verdiðini gösterir. Zekât, malý ve malýn bereketini artýrýr. Yoksul zümrelerin eline geçen para, her þeyden önce insan onurunu geliþtirir, iþ gücü kalitesini artýrýr. Bunun yanýnda artan satýn alma gücü sayesinde yükselen umumi talep hacmi, ekonomik hayata dinamizm getirir. Zekât sayesinde zenginle fakir arasýnda güven, saygý ve sevgi oluþur. Ýslam kardeþliði de böylece gerçekleþir. 
 
Rasulullah'ýn benzetmesiyle müslümanlar bir vücut, bir bünye gibidir. Vücudun bir âzâsý sýzlayýnca bu aðrýyý öbür organlarýn duymamasý, bu derdi paylaþmamasý mümkün mü? Hayýr, çünkü böyle bir durum, vücudun fýtrî -doðal- yapýsýna terstir. Toplumda fakirlerin haklarýna riâyet edilmemesi, vücuttaki bir uzvun kanamasý gibidir; vaktinde tedbir alýnmazsa kan kaybý bu vücudun hastalanmasýna, belki ölmesine yol açarsa, ayný þekilde fakirlerin haklarýna tecavüz, sosyal bir kanamadýr ve vaktinde tedbirler alýnmazsa canlý organizma olan sosyal bünyenin saðlýðýný yitirmesine yol açacaktýr. Bu durum, toplum üzerindeki ilahî yardýmýn, rahmet ve bereketin çekilmesi demektir. Bugün toplumumuzda görülen ekonomik problemlerin önemli bir kýsmý bu hastalýkla ilgilidir.
 
Zekâtla, sosyal çatýþma problemlerine giden yol týkanacaktýr.
Zekâtla, doðal âfetlerin (deprem, sel, salgýn hastalýk vb.) açtýðý yaralar sarýlacaktýr.
Bakýma muhtaç insanlarýn huzur içinde hayatlarýný geçirmeleri saðlanacaktýr.
Zekâtla, evlenmeye güç yetiremeyen bekârlarýn evlendirilerek, her türlü fuhuþ ve ahlâksýzlýðýn önü týkanacaktýr.
Zekâtla, insan, yarýným ne olacak kaygýsýný taþýmayacak, ihtiyarlýðý ve muhtaç olacaðý zaman için para biriktirme mecburiyeti bile hissetmeyecektir.
Zekâtla, fakirlik ve iþsizlik problemi en aza indirilecek, günümüzde olduðu gibi geçim derdi problemlerin ilk sýrasýný almayacaktýr. 
Zekâtla, iktisâdî hayat canlanacaktýr. 
Zekâtla toplumun ruhî, manevî deðerleri canlanacaktýr. 
Malý âfetlerden, kiþiyi belâlardan korur.
Zekât, fakirin kýskançlýk duygusunu körletir.
Zekât, fakirin toplumdaki itibarýný yükseltir.
Zenginin þahsiyetini geliþtirir.
Zekât, müslümaný mal fitnesinden korur.
Zekât, ruh ile beden arasýnda bir denge saðlar.
Müslümaný Mâlî disipline sokar.
Zekât, paranýn stok edilmesini, yýðýlýp bir tarafta âtýl kalmasýný önler.
Zekât, mülkiyette denge saðlar, aþýrýlýklarý törpüler.
Zekât, toplumun ruhî deðerlerini takviye eder. 
Kapitalizme, sömürüye, fakirin daha fakirleþeceði düzenlere son verir.
Komünizm ve sosyalizme giden yolu týkar.
Zekât, alýcýsýný ihtiyaç esiri olmaktan kurtarýr. (1)
Zekâtýný Her Müslüman Kendisi Daðýtabilir mi?
Ýslâm'ýn iktisadî görüþünü aksettiren zekât müessesesi, Ýslâm devletinde önemli bir mâlî kurum olarak belirmekte ve ayný zamanda müslüman olmanýn þartlarýndan biri olan mühim bir ibâdet olarak kendini göstermektedir. Ýslâm dini, dünyaya yepyeni bir nizam, bambaþka bir sistem getirmiþtir. Daha önce görülmeyen bu mâlî ibâdet, ferdin vicdanýna býrakýlmamýþ, devlet kuvvetleri tarafýndan tek bir bütçede toplanarak gerekli yerlere sarfedilmiþtir. Bu sebeple zekât iþlerinde çalýþan Ýslâm devletinin memurlarýna bu bütçeden bir hisse ayrýlmýþtýr (Bkz. 9/Tevbe, 60). Âyette ifâde edilen zekât âmili/memuru, þöyle tanýmlanýr: "Zekât üzerinde çalýþanlar; Ýslâm devletinin kendilerini zekât ve öþür toplamak ve bunlara ait bütün görevlerde çalýþmak üzere görevlendirdiði kimselerdir." 
 
Kur'ân-ý Kerim, zekât konusunda, peygamber ve ayný zamanda Ýslâm devletinin baþkaný olan Rasûlullah (s.a.s.)'a hitâben þöyle buyurur: "Mü'minlerin mallarýndan zekât al ki, onunla kendilerini temizlemiþ, mallarýna bereket vermiþ olursun. Bir de onlara duâ et; çünkü senin duân, onlar için bir rahatlýk ve huzurdur." (9/Tevbe, 103). Bu âyet-i kerîmede zekâtýn bizzat Hz. Peygamber tarafýndan toplanmasý, dolayýsýyla Ýslâm devleti tarafýndan idare edilmesi emredilmekte ve bu mâlî ibâdetin müslüman toplum için önemi ve bazý hikmetleri vurgulanmaktadýr. Bundan anlaþýldýðýna göre zekât, ferdin kendi isteðine býrakýlmamýþ, devlet müeyyidesi/yaptýrýmý ile toplanarak müesseseleþtirilmiþtir. Nitekim Hz. Peygamber, zekât tahmin memurlarý ile, zekât toplamakla görevli tahsildarlar göndererek zekâtý her sene muntazam þekilde almýþ; vefatýndan sonra halife olan Hz. Ebû Bekir de zekât vermeyeceklerini bildirerek isyan eden kabile reislerini askerî kuvvet göndermek sûretiyle itaat altýna almýþtýr. 
 
Tevbe sûresi 103. âyet-i kerimesi, Ýslâm devletinin baþkanýna, müslümanlardan zekât almasýný emretmektedir. Bu emir, bize zekâtýn mutlaka devletçe alýnarak daðýtýlmasý gerektiðini haber veriyor. Bu âyetin nüzûlünden itibaren yaþadýðý müddetçe zekât Hz. Peygamber'e verilmiþtir. O devirde ve daha sonra halife olan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinde, zekâtýn müslüman birey tarafýndan uygun gördüðü yerlere daðýtýldýðýna dair en küçük bir belge ve iþarete rastlanýlmaz. Aksine, bütün delil ve rivâyetler, bize zekâtýn devletçe alýndýðýný göstermektedir. 
 
Rasûlullah (s.a.s.) þöyle buyurur: "Zekât iþlerinde hakkýyla çalýþan memur, evine dönünceye kadar Allah yolunda savaþan gâzi gibidir." (Ebû Dâvud, Ýmâre 7; Ýbn Mâce, Zekât 14). Zekât iþlerinde çalýþanlarýn (âmillerin) Peygamber lisanýndan Allah yolunda savaþanlara benzetilmesi, Ýslâm dininin ekonomik meselelere verdiði önemin derecesini göstermektedir. Ekonomik savaþlarýn da aynen diðer savaþlar gibi toplumun kaçýnamayacaðý önemli iþlerden olduðu, bu hadisten açýkça anlaþýlabilir. Zekât memurlarýnýn vazifelendiriliþi, onun bir müessese olduðunun da belirtisidir. Bu kurum, Peygamberimiz tarafýndan kurulmuþ, iþletilmiþ; daha sonraki devirlerde geliþtirilerek hedefine ulaþtýrýlmýþtýr. Hz. Peygamber, toprak mahsullerinin zekât miktarýný önceden tespit ettirmek için civar memleketlere memurlar göndermiþ, ayrýca zekât memurlarýný görevlendirerek tespit edilen zekâtlarý her sene toplattýrmýþtýr. (2)
 
Bu konudaki âyet, hadis ve Allah Rasûlünün uygulamalarý, bize zekâtýn müslüman toplumdan ayrýlmaz bir unsur olduðunu, Ýslâm toplumunun zekâtsýz düþünülemeyeceðini, önemine binâen baþlangýcýndan beri Ýslâmî devletçe organize edildiðini, diðer ibâdetler gibi idârî yönden müeyyidesiz/yaptýrýmsýz kalmadýðýný açýkça göstermektedir. 
 
Hz. Peygamber, hayatta bulunduðu müddetçe zekât toplayýp sevk ve idare etmeðe devam etmiþtir. O'nun vefatýndan sonra bazý kabileler, "zekâtý O'na veriyorduk; O ise vefat etmiþtir. O yüzden zekât vermemiz gerekmez" diyerek artýk O'nun vefatýndan sonra Ýslâm devletine zekât vermeyeceklerini bildirmeleri karþýsýnda Hz. Ebû Bekir, bu kabileler üzerine askerî kuvvetler göndermek sûretiyle onlarý itaat altýna alarak zorla da olsa zekâtlarýný toplamýþtýr. Bununla ilgili rivâyetleri baþta Buhâri ve Müslim olmak üzere, hemen tüm hadis kitaplarýnda görüyoruz. Olay þöyledir: Hz. Peygamber vefat ettikten sonra yerine Hz. Ebû Bekir halife seçildi. O zaman Arap kabilelerinden bir kýsmý artýk devlete zekât vermeyeceklerini söyleyip isyan ettiler. Halife Ebû Bekir, isyancý kabilelerle savaþmaya karar verdi. Fakat, Hz. Ömer ona engel olmak isteyerek þöyle dedi: "Sen bu insanlarla nasýl savaþýrsýn? Halbuki Rasûlullah (s.a.s.): 'Allah'tan baþka ilâh bulunmadýðýna ve benim O'nun Rasûlü olduðuma þehâdet getirinceye kadar insanlarla savaþmakla emrolundum; kim bu kelimeyi söylerse, malýný ve canýný benden korumuþ olur. Kul hakký icabý olan hususlar müstesnâdýr. Ve onun hesabý Allah'a aittir' buyurdular." Hz. Ömer'in bu sözü üzerine halîfe Ebu Bekir þu cevabý verdi: "Namaz ile zekâtý birbirinden ayýranlarla mutlaka savaþacaðým. (Namaz ile zekât, Kur'ân-ý Kerim'de altý yerde beraber zikredilmiþtir.) Çünkü zekât, malýn hakkýdýr. Allah'a yemin ederim ki, Rasûlullah'a ödedikleri bir koyun veya keçi yavrusunu dahi bana vermeyecek olurlarsa, bu sebepten onlarla savaþýrým." Hz. Ebû Bekir'in bu dirâyeti karþýsýnda hayrete düþen Hz. Ömer: "Allah'a yemin ederim ki bu sözler, Yüce Allah'ýn, Ebû Bekir'in kalbine ilhâmýndan baþka bir þey deðildir; onun dâvâsýnda doðru olduðunu anladým" dedi. (Buhârî, Ý'tisâm 2, Zekât 1, Ýstitâbe 3; Müslim, Ýman 32, hadis no: 20; Tirmizî, Ýman 1, hadis no: 2610; Ebû Dâvud, Zekât 1, Nesâî, Zekât 3; Muvattâ, Zekât 30) 
 
Asr-ý saâdet ve ilk halifeler döneminde zekât, günümüzde olduðu gibi, hiçbir sûretle ferdin isteðine býrakýlmamýþ; Ýslâmî devlet tarafýndan toplanýp gerekli yerlere daðýtýlmýþtýr. (3) Esasen zekâttan beklenen kiþisel ve sosyal faydalarýn elde edilmesi için bu yolun tâkip edilmesinde zarûret vardýr. Baþýboþ býrakýlan bir müesseseden arzu edilen netice beklenemez. Zekât, organizeli bir þekilde Ýslâm devleti tarafýndan kontrol edilip toplanýlmadýðý zaman, ne tür problemlerle karþýlaþýlacaðýný Kur'an'dan yola çýkarak anlamak ve günümüz pratiðinde bunu ayne'l-yakîn müþâhede etmek zor olmaz. Kur'an'a göre tüm mülk Allah'ýndýr (3/Âl-i Ýmrân, 26). Zengin mü'min de bir veznedardan, bir emânetçiden baþkasý deðildir. Zekât, Ýslâm devleti tarafýndan sistemli þekilde toplanýp daðýtýlmadýðý zaman, zenginlerin Allah tarafýndan kendilerine emânet olarak verilen ve baþkalarýnýn da haklarý olan (51/Zâriyât, 19; 70/Meâric 24-25) mallarý, kendileri için fitne (8/Enfâl, 28) olacak ve cehennem azâbýnýn araçlarýna (9/Tevbe, 34-35) dönüþecektir. Âhiret azâbý yanýnda, dünyada adâletli bir düzen de olmayacak, zengin ile fakir arasýnda büyük uçurumlar oluþacak ve mallar yalnýz zenginler arasýnda dolaþan bir devlet/güç (59/Haþir, 7) haline gelecektir.
 
"Ýslâm devletinin olmadýðý ve zekâtýn asr-ý saâdetteki gibi devletçe/Ýslâmî otorite eliyle organize edilmediði durumlarda da müslümanlar zekâtlarýný verir/veriyor" diye düþünülebilir. Ýmaný bütün müslümanlarýn her ne kadar zekât konusunda ihmalkâr davranmayacaklarýný düþünsek bile; malýn tatlýlýðý, dünyevîleþmenin þeytanî câzibesi ve aldatýcýlýðý karþýsýnda, ihtiraslarýna esir olan müslümanlarýn zekâtlarýný eksik ödemeleri veya hiç ödememelerini önlemek mümkün olmaz. Bu mümkün olmayýnca da zenginlerin fakirlerin hakkýný yiyerek azâbý hak etmeleri ve fakirlerle zenginler arasýndaki makasýn kýrýlacak boyutlara kadar açýlacaðý unutulmamalýdýr. Sahâbe devrinde bile bazý kabilelerin zekât vermemekte direndikleri, Hz. Ebû Bekir'in bu kabileler üzerine askerî kuvvetler göndererek onlarý devlete zekât vermeye mecbur ettiðini bildiðimize göre, zekâtýn organizeli olarak toplanmasýný yaptýrýmsýz býrakmak, bu müesseseyi çýkmaza götürür. "Devrimizdeki müslümanlar, sahâbe devri müslümanlarýndan daha kâmil iman sahibi ve dünyaya daha az meylediyor" þeklinde herhalde bir iddiâda bulunulamaz. Bunu günümüzde köy hayatý yaþayan namaz kýlan müslümanlarýn, ürünlerinden öþür/zekât verenlerinin vermeyenlere oranýndan anlayabilir; þehirlerdeki yeþil(!) sermayenin gerçekten zekâtlarýný vermiþ olsalar, bu kadar fakirin nereden ve nasýl ortaya çýktýðý sorusundan deðerlendirebiliriz. 
 
Zekâtýn toplanýp sarfedilmesinde Ýslâm devletinin aracýlýðýna þu noktalardan ihtiyaç vardýr: 
 
a) Din ve merhamet duygularý zayýflamýþ bazý kimseler kendi hallerine býrakýlýnca bu hakký ödemeyebilirler.
b) Fakirin bu hakkýný devletten almasý, yoksulun haysiyet ve þahsiyetinin incinmemesi bakýmýndan daha uygundur. 
c) Zekâtý fertlerin ödemesi halinde, bazý fakirler ihtiyacýndan fazla zekât alýrken, bazýlarý bundan mahrum kalacaklardýr. 
d) Allah yolunda (cihad, teblið) ve gönülleri kazanýlacak olanlar gibi bazý sarf yerlerini takdir etmek, ferdi aþan bir alan olmaktadýr. Zenginlerin tümü zekâtýný vermiþ olsalar bile, bu daðýtým büyük bir organize dâhilinde olmadýðý için, gerekli yerlere gerektiði miktarda ulaþmayacak ve zekâttan beklenen toplumsal faydalar saðlanamayacaktýr. 
 
Bugün için yaþadýðýmýz coðrafyada Ýslâm devleti olmadýðýna göre durum ne olacaktýr? Bu konuda, "cemaat" kavramý devreye girmektedir. Ýki-üç müslümanýn bile cemaat oluþturmaksýzýn ve cemaatin gereklerini yerine getirmeksizin yaþayýþlarýný Ýslâm onaylamaz. Zaten Ýslâm devleti, Ýslâm cemaatinin her yönüyle daha kapsamlý, organizeli ve yaptýrým gücü olan þeklinden baþkasý deðildir. Günümüz þartlarýnda müslümanlar, Ýslâm anlayýþý/yorumu yönüyle sýrât-ý müstakîm çizgisinde kabul ettikleri ve bunu hayata geçirmedeki samimiyet ve gayretine itimat ettikleri bir cemaatle iliþki içinde bulunmak zorundadýrlar. Müslümanlarýn baþka türlü müslümanca yaþamalarý mümkün deðildir. Balýðýn, kendisini çepeçevre kuþatan suyun dýþýnda hayatta kalmasýnýn imkânsýzlýðý gibi, müslümanlar da Ýslâm'ý doðru bir þekilde öðrenmek, imkânlarýnýn ve özgürlüklerinin son haddine kadar Ýslâm'ý yaþamak için cemaatleþmeye veya güvendikleri cemaatle (gayr-ý resmî organize, vakýf, dernek veya teþkilâtla) iliþkiye mecburdurlar. Bu cemaat ve teþkilâtlar, birbirleriyle organize olmuþ, imkân ve güçlerini birleþtirmiþ olsa, zaten Ýslâm devletine giden maddî ve mânevî yollar ardýna kadar açýlmýþ olacaktýr. 
 
Zekâtlarýn âlimler, cemaat liderleri veya Ýslâmî teþkilâtlar eliyle organize edilmesinin ne büyük imkân olduðunu 1979’daki Ýslâm inkýlâbýnda görüyoruz. Bu Ýslâmî deðiþim ve dönüþümde, zekâtlarýn müctehid âlimlere teslim edilip onlarýn Ýslâmî çalýþmalar (fî sebîlillâh) baþta olmak üzere özgürce daðýtýp deðerlendirmesinin büyük, çok büyük rolü vardýr. Ýslâm devletinde, yönetimin organizesiyle toplanýp daðýtýlmasý gereken zekât; devletsiz müslümanlarýn da Ýslâmî otorite oluþturmasý için en önemli etkenlerden biri olur; eðer cemaatler eliyle bilinçli ve organizeli deðerlendirilirse. O yüzden zekâtýn Ýslâmî devletin varlýðý, ona bey’at ve itaatin göstergesi olmasý yanýnda, böyle bir yapýnýn oluþturulma çabalarýyla da çok yakýn iliþkisi vardýr. 
 
"Mü'minlerin mallarýndan zekât al ki, onunla kendilerini temizlemiþ, mallarýna bereket vermiþ olursun." (9/Tevbe, 103) âyetinin günümüzdeki muhâtabý, peygamber vârisleri ve onlarýn içinde veya baþýnda bulunduðu teþkilâtlar/cemaatlerdir. Bütün bu gerekçelerden dolayý zekâtýmýzýn da bizi 27 derece sevaba ulaþtýrmasý, organizeli zekât daðýtýmýnýn, toplumun maddî problemlerini bireysel daðýtmaktan 27 misli çözmesi için, namaz gibi onu da cemaat aracýlýðý ile yerine getirmememiz gerekmektedir. Cemaatin imamýna namaz gibi en önemli ibâdetimizi güvenip teslim ettiðimiz gibi, zekâtýmýzý da güvenip teslim edeceðimiz ve organizeli olarak en uygun yerlere sarfedeceklerine emin olmamýz gerekmektedir. Güven problemi, ahlâkî problem olmaktan önce imanî problemdir. “Mü’min”, emîn olana güvenen ve kendisine güvenilen demektir. Güven problemi kimden kaynaklanýyorsa o, hastalýk kaynaðýdýr. Güvenilecek durumda deðillerse onlar; güvenecek durumda deðilsek biz Ýslâm'ýn cemaat ve cemaat mensubu kabul ettiði anlayýþta deðilizdir. O takdirde zekâtýn da namazýn da istenen gerçek ibâdet olduðunu iddiâ etmeye, bu ibâdetlerin bireyi ve toplumu canlandýrýp kurtarmasýný, dünyevî ve uhrevî sorumluluðu düþürmesini beklemeye de hakkýmýz yoktur. 
 
Elde avuçta olaný paylaþmak, iman kardeþliðini ve imanda kemali gösteren bir yüceliktir. Týpký Medine'li ensar'ýn, Mekke'li muhacirler ile paylaþtýðý gibi. Ýþte gerçek vermek böyle olur. Asr-ý saadetteki infak ve yardýmlaþma ile ilgili somut olaylarla kendi durumumuzu karþýlaþtýrmalýyýz. 
 
Bilindiði gibi Hz. Ebubekir (r.a.) iman etmeden önce Mekke'nin en zenginlerindendi. Ýslam ile tanýþýp, gerçek imanýn haz ve lezzetini alýnca, imanýn bir gereði olarak olabildiðine yardýmsever bir kiþilik olarak göründü. Nerede yardýma muhtaç biri varsa yaný baþýnda yardýmýna koþan biri de vardý: Hz. Ebubekir! Hz. Bilal'ler her türlü zulüm ve iþkence altýnda inlemeye, mahkûm edilmeye dursun, onlarý hürriyetine kavuþturmak için dünyalýk adýna sahip olduðu tüm varlýðýný seferber eden biri vardýr: Hz. Ebubekir! Hicret etmek zorunda kalmýþtýr, ancak yarý yolda karþýsýna çýkan Mekke'li müþrik Ýbni Duðine; "ne olur gitme, ne kadar hayýrsever olduðunu herkes biliyor, bu insanlarýn sana ihtiyacý var. Senin yardýmýna, fedakârlý-ðýna ihtiyacýmýz var." diyerek himayesinde Mekke'ye geri getirdiði insan da yine Hz. Ebubekir (r.a.)'den baþkasý deðildir. 
 
Aslýnda Peygamber'e gönül veren tüm ashabda bu ruhu görmek mümkündür. Ancak Hz. Ebubekir'de bu þuur daha bir belirgin idi. Bunun için misalimizi ondan verelim: Tebük seferine çýkýlmak üzeredir. Ýslam savaþçýlarýna silah ve mühimmat gereklidir. Bunun için sevgili Peygamber, müslümanlardan infak etmelerini istemiþtir. Hz. Ömer uzun zamandan beri Hz. Ebubekir'in infak anlayýþýna gýbta etmektedir. Ýþte fýrsat doðmuþ, ondan daha fazla infak etmenin sýrasý gelmiþtir. Herkes gücü yettiðince infak eder ve geçer. Sýra Hz. Ömer'e geldiðinde: "Ya Rasulallah! Ýþte malým, tam yarýsýný Allah için infak ediyorum." diyerek gönüllerde taht kurmuþtur. Ancak sýra Hz. Ebubekir'e gelmiþtir. Büyük bir özveri ve fedakârlýk ile: "Ya Rasulallah! Ýþte malým, tamamýný infak ediyorum." dediðinde, Efendimiz (s.a.s.) itiraz etmiþti: "Ya Ebabekir, ehline, çoluk-çocuðuna bir þey býrakmadýn mý?" Hz. Ebubekir: "Allah ve Rasulü'nü býraktým, yetmez mi ya Rasulallah, kâfi gelmez mi ya Rasulallah?" diyordu. Malýnýn tamamýný infak etmek her babayiðidin kârý deðildi. Ýþte gerçek infak, esas yardým, hakiki baðýþ bu ve benzerleri idi. Þimdi kendi yaptýklarýmýzýn ne kadar komik kaldýðýný, aylýk gelirimizin yüzde kaçýna tekabül ettiðini görerek, kendimize çekidüzen vermemiz gerekmektedir. 
 
 
Zekât gibi miktarý belli yardýmlaþma hükümleri gelmeden önce, ashab-ý kiram, yoksullar için ne kadar harcayacaklarýný bilmiyorlardý. Muaz bin Cebel ile Sa'lebe, Hz. Peygamber'e "kölelerimiz ve hýsýmlarýmýz var. Bunlara malýmýzdan ne þekilde ve ne miktarda harcayalým?" diye sorduklarýnda, þu ayet inmiþti: "Sana hangi þeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: Ýhtiyacýnýzdan artaný verin." (2/Bakara, 219) Zekât farz kýlýnmadan önce, kazanç sahipleri, bu âyete göre, her günkü kazançlarýndan kendilerine yetecek kadarýný alýr, gerisini tasadduk ederlerdi. Altýn, gümüþ gibi nakit sahipleri de, bir yýllýk geçimini ayýrýr, geri kalanýný Allah yolunda harcarlardý. (S. Buhari, Tecrid-i Sarih Terc. 11/ 371)
 
Ne mutlu tüm mülkün ve malýn Allah'a ait olduðunu, kendisinin emanetçi olduðunu unutmayýp, parayla imtihaný kazanýp Allah'la alýþveriþ yapanlara!
 
Yazýklar olsun paranýn kulu olan cepleri paralandýkça gönülleri de paralananlara! "Param, param!" diye param parça olanlara!
 
1- Geniþ bilgi için bkz. Y. Vehbi Yavuz, Ýslâm'da Zekât Müessesesi, Ýstanbul 1972, Feyiz Y. s. 54-87
2- Yunus Vehbi Yavuz, a.g.e. s. 35; 252
3- Asr-ý Saâdette Peygamberimiz, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde zekâtýn sadece devlet eliyle toplandýðýna dair geniþ bilgi almak için bkz. a) Yunus Vehbi Yavuz, a.g.e. Zekât Üzerinde Çalýþanlar (Âmiller) ve Zekâtýn Devlete Verilmesi Bölümleri, s. 249-252; 307-331; b) Ýbâdet ve Müessese Olarak Zekât, A. Özek-H. Karaman-M.A. Aydýn-M. Erkal, 1984 Ýstanbul, Ýslâmî Ýlimler Araþtýrma Vakfý Y. özellikle 113-117; 157-164. sayfalar; c) Yusuf el-Kardavî, Fýkhu’z-Zekât, Ýslâm Hukukunda Zekât, Kayýhan Y.
 
Zekâtla Ýlgili Âyet-i Kerimeler
A- Zekât
Zekât Vermek: 2/Bakara, 43, 83, 110, 177, 254; 5/Mâide, 55; 9/Tevbe, 71; 14/Ýbrahim, 31; 19/Meryem, 31, 55; 21/Enbiy^, 73; 22/Hacc, 35, 41, 78; 23/Mü'minûn, 4, 60; 24/Nûr, 37, 56; 27/Neml, 3; 31/Lokman, 4; 32/Secde, 16; 33/Ahzâb, 33; 58/Müc3adele, 13; 73/Müzzemmil, 20.
Zekâtý Malýn Ýyisinden Vermek: 2/Bakara, 267.
Zekât, Fakirin Hakkýdýr: 51/Zâriyât, 19; 70-Meâric, 24-25.
Zekât Verenlerin Mükâfatý: 2/Bakara, 277; 4/Nisâ, 162; 5/Mâide, 12; 7/A'râf, 156; 9/Tevbe, 18, 99; 13/Ra'd, 18, 22-23; 23/Mü'minûn, 1-4.
Zekât Bereket Getirir: 30/Rûm, 39.
Allah, Kullarýndan Mallarýnýn Tamamýný Ýstemez: 47/Muhammed, 36-38.
Ürünlerin ve Meyvelerin Zekâatý: 6/En'am, 141.
Zekât Verilecek Kimseler: 9/Tevbe, 60.
Müellefe-i Kulûb (Kalpleri Ýslâm'a Isýndýrýlmak Ýstenen Kiþiler): 9/Tevbe, 60.
Zekâtý Vermeyenler: 4/Nisâ, 77; 9/Tevbe, 5, 11, 67, 79-80, 34-35; 41/Fussýlet, 7; 107/Mâun, 7.
 
 
B- Ýnfakla Ýlgili Ayet-i Kerime'ler
 
a- Ýnfak; Allah Yolunda Harcamak: Bakara, 3, 195, 245, 254, 261, 270, 272, 274; Enfal, 3; Ra'd, 22; Ýbrahim, 31; Hacc, 35; Kasas, 77; Secde, 16; Fatýr, 29-30; Hadid, 7; Münafýkun, 10-11; Teðabün, 16-17. 
b- Mala Olan Sevgiye Raðmen Allah Sevgisiyle Harcamak: Bakara, 177; Ýnsan, 8.
c- Harcamada Ölçü: Furkan, 67; Muhammed, 36-38.
d- Allah Ýçin Harcamak ve Harcayanlarýn Hali: Bakara, 264-266, 272; Kasas,77; Münafikun, 10-11; Leyl,17-21 
e- Harcamayý Malýn Ýyisinden ve Sevilen Þeylerden Yapmak: Bakara, 267; Al-i Ýmran, 92.
f- Harcama Yapýlacak Mal: Bakara, 3, 219; Þura, 38.
g- Kendilerine Verilecek Kimseler: Bakara, 215, 273; Nur, 22.
h- Harcadýklarýný Baþa Kakanlar: Bakara, 262-264, 266, Müzzemmil, 20.
i- Gösteriþ Olsun Diye Harcamak: Bakara, 264, 266, 270, 272; Nisa, 38-39.
j- Ýnfaktan Kaçýlmaz: Bakara, 268; Hadid, 10.
k- Ýnfaktan Kaçanlar: Mearic, 18-21.
l- Ýnfak Edenler Takva Sahibi Mü'minlerdir: Al-i Ýmran, 16-17, 134.
m-Ýnfak Edenlerin Mükafatý: Bakara, 272; Hadid, 7, 11; Teðabün, 17; Mearic, 24-25, 35; Leyl, 5-7,18.
n- Kafirler ve Müþrikler Ýnfak Etmezler: Yasin, 47; Kalem, 17-40; Hakka, 34; Müddessir, 43-44; Maun, 1, 3. 
o- Kafirler Mallarýný Allah Yolundan Çevirmek Ýçin Harcarlar: Enfal, 36; Beled, 5-12.
p- Fakirlere Yedirip Ýçirmek: Hacc, 28, 36; Ýnsan, 8-12, Fecr, 18.
r- Yetimlere Yedirip Ýçirmek: Ýnsan, 8-12.
s- Esirlere Yedirip Ýçirmek: Ýnsan, 8-12. 
Þ- Kafirler, Fakirlere Yedirip Ýçirmezler: Yasin, 47; Hakka, 34; Müddessir, 43-44; Maun, 1-3.
t- Cömert Olmak: Ýsra, 29.
u- Allah, Cömertlere Bolluk Verir: Bakara, 268. 
ü- Fakirlere Ýyilik Etmek: Bakara, 83; Nisa, 36.
v- Fakirlere Vermek: Bakara, 177, 215, 273; Ýsra, 26; Nur, 22; Rum, 38; Mearic, 24-25.
w-Sail'i (Ýsteyeni, dilenciyi) Azarlamaktan Sakýnmak: Duha, 10.
y- Kafirler, Fakirleri Küçük Görürler: En'am, 52-53; A'raf, 49; Hud, 27; Kehf, 28; Þuara, 106-114.
z- Kafirler ve Müþrikler, Fakirlere Vermezler: Yasin, 47, Kalem,17-40; Hakka,34; Müddessir,43-44;Mâun, 1-3
 
Zekât, Sadaka ve Ýnfakla Ýlgili Hadis-i Þerif Kaynaklarý (Kütüb-i Sitte Muhtasarý Tercüme ve Þerhi, Ýbrahim Canan, Akçað Y. 
–Ýlk rakam cilt; ikinci rakam sayfa numarasýdýr.-)
Ýnfak etmek için çok zengin olmak gerekmez: 3, 285
Ýnfak ve tasadduka teþvik: 10, 30-42
Kiþi malýný infak ederkenbaþta yakýnlarýndan baþlamalý: 14, 47-48
Tasadduk ve infaka teþvik: 10, 30-42
Sadaka hakkýnda umumi açýklama: 10, 16-17
Veren el, alan elden üstündür: 14, 48
Sadaka, 2, 542
Sadaka ve nafakanýn fazileti: 10, 18-29; 14, 255-256; 15, 174, 419
Allah indinde makbul olan sadakayý sað eliyle alýr: 10, 18-19 
Allah, sadaka ve zekat hususunda hiç kimseye hüküm verme yetkisi tanýmamýþtýr: 7, 406
Allah'ýn kabul ettiði sadaka, hangi maldan yapýlýr? 10, 18
Sadaka malý artýrýr: 17, 574
Makbul olan sadaka Allah indinde artar ve büyür: 10, 19-20
Sadaka azabý defeder: 9, 348; 15, 185
Sadaka ve belanýn yarýþý: 10, 32
Sadakanýn def ettiði en önemli iki þey: 10, 25
Sadaka verirken ihlas nasýl olur? 10, 40-41
Sadaka, ölüm sýrasýnda deðil; hayat boyu verilmeli: 17, 340
Cenab- Hak, gizli sadaka vereni nasýl teþbih ediyor? 10, 32-33
Sadakayý men etmenin cezasý: 15, 160-161
Sadakayý gizli vermek: 10, 33
Sadakanýn zamaný var mýdýr? 10, 34
Sadakanýn ahkamý: 10, 43-54
Sadaka-i cariye: 16, 277, 547
Sadaka kimin hakkýdýr: 14, 51-52
Allah yolunda savaþan kimsenin zengin bile olsa sadaka alýp alamayacaðý: 7, 425
Ýhlasla, fakat sadaka ehline verilmeyen sadaka ne olur? 10, 40-41
Fasýk kimselere sadaka verilir mi? 10, 42
Rasulullah ve Ehl-i Beyt'e sadaka haramdýr: 15, 1102
Sadaka, þu beþ kiþi dýþýnda zengine helal deðildir: 7, 424
Sadaka verirken sýla-i rahm olanlara öncelik tanýmak: 10, 60-61
Dilenciye sadaka verirken, dýþ görünüþün fonksiyonu ve sahabe: 10, 23
Kadýn, kocasýndan izin almadan tasadduk edebilir mi? 10, 49-51; 2, 374
Sadaka verecek kimsenin maddi durumu nasýl olmalýdýr? 10, 27
Yapýlan sadakadan dönmek: 10, 52-53
En hayýrlý sadaka: 10, 17
Sadaka, geçmiþ ve gelecek günahlarýn affýna vesile olabilir mi? 12, 463-464
Sadakanýn en faziletlisi: 17, 472
Sadakanýn en üstünü: 16, 548
Hangi sadaka daha üstündür: 16, 258-2259
Haram olan sadakýnýn þümulü: 7, 415
Sadaka, hayýr olan her þeye caridir: 3, 167 
Hayýrlý amelin dinen sadaka sayýlabilmesinin þartý: 10, 16
Aile efradýnýn nafakasý için harcanan þeyler sadakadýr: 16, 261
Aile için hangi harcama sadaka hükmüne geçer: 10, 28
Bir müslümana elbise giydirmenin sevabý: 10, 23 
Kamil manada sadaka ne zaman verilir? 10, 43
Rasulullah'a göre en efdal sadaka: 10, 54
Rasulullah'ýn en hoþuna giden sadaka hangisidir? 10, 35
Tasadduk edilen malýn kýymeti Allah katýnda neye göredir? 10, 21-22
Sadakanýn miktarý: 16, 259
Malýn ne kadarý tasadduk edilir: 17, 340
Malýnýn tamamýný tasadduk caiz midir? 10, 43-44
Muhtaç duruma düþecek þekilde tasaddukta bulunmak ve Peygamberimiz'in tutumu: 10, 46-47
Sadakýnýn iyi maldan verilmesi: 3, 343-344
Sadakayý haram kýlan miktar ne kadardýr? 14, 60
Elinden geldiði kadar sadaka verilmesi: 3, 546-547
Zekat, malýn hakkýdýr: 7, 343
Zekatýn önemi ve zekata teþvik: 7, 321-323
Zekat, Ýslam'ýn köprüsüdür: 7, 322
Namazla zekatýn bir bütün olmasý: 7, 340
Zekatý vermede acele etmek: 7, 384
Zekatý vermek kaydýyla para ve mal biriktirmek: 7, 336-337
Zekatý verilen zinet eþyasý kenz deðildir: 7, 364
Zekatýn farziyeti, terkedenin günahý: 7, 327; 17, 540
Zekatý vermeyenlerle savaþýlýr: 7, 345
Zekatýný vermeyenden cezalý olarak ve zorla zekat alýnýr: 7, 338
Zekatýný vermeyenin kýyamet günündeki hali: 7, 332
Zinetlerin zekatýný vermeyenlerin ahiretteki durumu: 7, 363-364
Zekat kimlere haram; kimlere helal? 7, 414-415, 421, 426
Zekat kimlere verilir? 7, 325
Fasýk kimselere sadaka ve zekat verilir mi? 10, 42
Müellefe-i kulub'a zekat verilir mi, verilmez mi? 7, 427
Ýnfak; Allah Yolunda Harcamak: Bakara, 3, 195, 245, 254, 261, 270, 272, 274; Enfal, 3; Ra'd, 22; Ýbrahim, 31; Hacc, 35; Kasas, 77; Secde, 16; Fatýr, 29-30; Hadid, 7; Münafýkun, 10-11; Teðabün, 16-17. 
Mala Olan Sevgiye Raðmen Allah Sevgisiyle Harcamak: Bakara, 177; Ýnsan, 8.
Harcamada Ölçü: Furkan, 67; Muhammed, 36-38.
Allah Ýçin Harcamak ve Harcayanlarýn Hali: Bakara, 264-266, 272; Kasas,77; Münafikun, 10-11; Leyl,17-21 
Harcamayý Malýn Ýyisinden ve Sevilen Þeylerden Yapmak: Bakara, 267; Al-i Ýmran, 92.
Harcama Yapýlacak Mal: Bakara, 3, 219; Þura, 38.
Kendilerine Verilecek Kimseler: Bakara, 215, 273; Nur, 22.
Harcadýklarýný Baþa Kakanlar: Bakara, 262-264, 266, Müzzemmil, 20.
Gösteriþ Olsun Diye Harcamak: Bakara, 264, 266, 270, 272; Nisa, 38-39.
Ýnfaktan Kaçýlmaz: Bakara, 268; Hadid, 10.
Ýnfaktan Kaçanlar: Mearic, 18-21.
Ýnfak Edenler Takva Sahibi Mü'minlerdir: Al-i Ýmran, 16-17, 134.
Ýnfak Edenlerin Mükafatý: Bakara, 272; Hadid, 7, 11; Teðabün, 17; Mearic, 24-25, 35; Leyl, 5-7,18.
Kafirler ve Müþrikler Ýnfak Etmezler: Yasin, 47; Kalem, 17-40; Hakka, 34; Müddessir, 43-44; Maun, 1, 3. 
Kafirler Mallarýný Allah Yolundan Çevirmek Ýçin Harcarlar: Enfal, 36; Beled, 5-12.
Fakirlere Yedirip Ýçirmek: Hacc, 28, 36; Ýnsan, 8-12, Fecr, 18.
Yetimlere Yedirip Ýçirmek: Ýnsan, 8-12.
Esirlere Yedirip Ýçirmek: Ýnsan, 8-12. 
Kafirler, Fakirlere Yedirip Ýçirmezler: Yasin, 47; Hakka, 34; Müddessir, 43-44; Maun, 1-3.
Cömert Olmak: Ýsra, 29.
Allah, Cömertlere Bolluk Verir: Bakara, 268. 
Fakirlere Ýyilik Etmek: Bakara, 83; Nisa, 36.
Fakirlere Vermek: Bakara, 177, 215, 273; Ýsra, 26; Nur, 22; Rum, 38; Mearic, 24-25.
Sail'i (Ýsteyeni, dilenciyi) Azarlamaktan Sakýnmak: Duha, 10.
Kafirler, Fakirleri Küçük Görürler: En'am, 52-53; A'raf, 49; Hud, 27; Kehf, 28; Þuara, 106-114.
Kafirler ve Müþrikler, Fakirlere Vermezler: Yasin, 47, Kalem,17-40; Hakka,34; Müddessir,43-44; Maun, 1-3
 
Tefsir Kavramsal / Ahmed Kalkan
 

Bu yazý 3613 defa okunmuþtur...

Yorum Ekle

Yazdýr

YORUM LÝSTESÝ

KATEGORÝDEKÝ DÝÐER HABERLER

n

02/10/2017 - 04:58 ANNE BABAYA  ÝHSANDA BULUNMAK

n

03/07/2017 - 03:56 EVLÝLÝKTE AÝLE ÝÇÝ SAÐLIKLI ÝLETÝÞÝM

n

19/04/2017 - 03:19 NESÝL EMNÝYETÝ

n

17/04/2017 - 03:46 ÇOCUKLARIMIZA Peygamberimizi sevdirmek 

n

07/11/2016 - 12:41 EVLÝLÝKTE GEÇÝMSÝZLÝÐÝN NEDENLERÝ

n

18/10/2016 - 02:12 EÞLER ARASINDAKÝ GÜZEL GEÇÝMÝN FORMÜLÜ

n

22/09/2016 - 11:13 DEVREDÝLEMEZ SORUMLULUK: ANNE BABA OLMAK

n

10/08/2016 - 01:08 AÝLENÝN TEMEL KURALLARI

n

14/06/2016 - 11:52 Boþ Vakit mi Dediniz?

n

07/06/2016 - 03:26 AÞINDIRILAN DEÐERLERÝMÝZ: ÂÝLE MÜESSESESÝ

n

02/05/2016 - 12:28 EVLÝLÝK ÖNCESÝ VE NÝÞANLILIK

n

01/02/2016 - 11:27 EVLÝLÝK AKDÝ: NÝKÂH

n

19/01/2016 - 04:31 AÝlEDE Merhamet ve Merhametsizliðin Yansýmalarý

n

04/01/2016 - 11:53 EVLÝLÝK ANLAYIÞI VE EVLÝLÝÐÝN FAYDALARI

n

01/12/2015 - 03:19 GENÇ SAHABELER

n

20/11/2015 - 10:37 Kardeþ kýskançlýðý

n

08/08/2015 - 10:33 Çocuk Eðitiminde Anne ve Baba Nasýl Davranmalý

n

22/06/2015 - 03:09 Z E K Â T

n

19/06/2015 - 04:26 ORUÇ

n

08/06/2015 - 12:07 KUR’AN’A GÖRE HZ. PEYGAMBER’ÝN (s.a.s.) GÖNDERÝLDÝÐÝ TOPLUMDA AÝLE

n

16/12/2014 - 02:10 AÝLEDE ÇOCUÐA DÝN EÐÝTÝMÝ VERÝLMESÝ

n

24/10/2014 - 04:11 ANNE-BABANIN ÇOCUÐA YAKLAÞIMI

n

05/05/2014 - 12:46 ÝSLÂMA GÖRE ÇOCUK YETÝÞTÝRMEK

n

09/04/2014 - 12:29 ANNE-BABA-ÇOCUK ÜÇGENÝ

n

04/10/2013 - 05:33 Hz. Meryem: Mabede Adanmýþ  Bir Hayat

n

16/07/2013 - 12:58 TELEVÝZYON, BÝLGÝSAYAR VE ÝNTERNET KISKACINDA ÇOCUK

n

19/06/2013 - 03:03 Okul Öncesi Çocuklarýn Din Eðitiminde Peygamberî Metot

n

20/05/2013 - 04:03 KUR’AN ÞÝFADIR

n

28/01/2013 - 01:38 Ben seninle “Biz” olmak istiyorum

n

22/11/2012 - 10:25 Çocuk eðitiminde ailenin önemi

n

05/10/2012 - 02:43 Anne baba neyler, çocuðunu televizyon eðler

n

03/09/2012 - 04:04 Temelleri sarsýlmakta olan bir sýðýnak: Aile

n

13/07/2012 - 11:11 Oruç Tutanlar Nerede?

n

26/06/2012 - 04:07 Nezaket Dersi

n

05/06/2012 - 12:06 Evlilik ve Aile Kurumu -2-  

n

16/04/2012 - 12:10 Anne ve Babalara Üç Nasihat  

n

16/04/2012 - 12:05 Evlilik ve Aile Kurumu 1

n

02/04/2012 - 05:59 Ýslâm’da Anne hakký

n

05/09/2011 - 03:17 Kur’an-ý Kerim’den aile örnekleri

n

17/08/2011 - 01:29 Sünnet-i seniyye ve hadis-i þeriflerden kültürümüze yansýyan komþuluk öðretileri

n

13/07/2011 - 11:10 Ýletiþimin dili: Selam

n

20/06/2011 - 02:41 Adanmýþlýk Ruhu ve Gençlik

n

06/06/2011 - 02:19 Þahsiyet/kiþilik inþasý ve deðerler

n

11/04/2011 - 11:06 SEKAM: Aile S.O.S veriyor

n

28/02/2011 - 13:43 Hz Muhammed'in Aile Ýçindeki Örnek Davranýþý  

n

14/02/2011 - 13:01 Aile ve Geçimle Ýlgili Kulaklara Küpeler

n

17/01/2011 - 14:35 Toplumsal Duyarlýlýk ve Sorumluluk Anlayýþýnýn Ýslâmî Temelleri

n

06/01/2011 - 16:26 Unutulmaya yüz tutan deðerlerimizden SILA-ÝRAHÝM

n

06/01/2011 - 16:09 Evlilik ve Aile Hayatý Bir Ýbâdettir

n

02/12/2010 - 17:39 Toplumsal Çöküþte Kötü Ahlâkýn Rolü

n

25/03/2010 - 14:58 HZ. Peygamber'in Gençliðe verdiði önem

n

21/01/2010 - 09:58 Sünnet'te Nikah Mehir  Çeyiz ve Düðün

n

06/07/2009 - 14:55 Aile Ýliþkilerinde Hz. Peygamber’in Örnekliði

n

04/05/2009 - 14:12 Aile Sorumluluðu

n

09/04/2009 - 09:58 Aile Ýçi Ýletiþimde Altýn Kurallar

n

29/05/2008 - 21:37 Peygamberimizin Gençliði
 

Site Ýçi Arama

19 Cemâziye'l-Evvel 1446 |  21.11.2024

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Ýnsanlar, (sadece) "Ýman ettik" diyerek, sýnanmadan býrakýlacaklarýný mý sandýlar?

( Ankebût sûresi - 2)

Bir Hadis

Hz. Peygamber [S.A.V.] þöyle buyurmuþtur:

"«Zilhiccenin ilk on gününde yapýlan sâlih ameller gibi yüce Allah’a sevimli gelen hiçbir amel yoktur.»

Bunun üzerine orada bulunanlar,

"Yâ Resûlallah! Allah yolundaki cihad da buna dahil midir?" diye sordular.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) þöyle buyurdu:

«Allah yolunda cihad da buna dahildir; ancak malý ve caný ile cihada çýkýp geri dönmeyen (þehid) kimse hariç»"

Buhârî, Îdeyn, 11; Ebû Davud, Savm 61, (2438); Tirmizî, Savm 52, l (7577)

Bir Dua

Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki:

“(Allah’ým) Zenginlikle imtihan edilmenin kötülüðünden sana sýðýnýrým. Fakirlikle imtihan edilmenin kötülüðündende sana sýðýnýrým.”

(Buhârî, Deavât, 39)

Hikmetli Söz

Dostluðun en alt seviyesi, fazla olan malýndan vermektir; ortasý, ha dostumun ha benim demektir; âlâsý, kendi açlýðý pahasýna dostu doyurmaktýr.

Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com