Ýslâm öncesi Cahiliye döneminde dolandýrýcýlýk, hile, aldatma, hak yeme, verdiði sözde durmama, hýyanet eksik olmuyor, çok basit bir iþ gibi görülüyordu.
Peygamberimiz bu dikenli ve tehlikeli yollardan hiç yara almadan alný ak, yüzü pak olarak kurtuldu. Baþkalarýna bulaþan kötü hallerden bütünüyle uzak kaldý. Çünkü Cenab-ý Hak onu Cahiliye devrinin her türlü mundarlýklarýndan, çirkinliklerinden nefret duyacak bir kabiliyette yaratmýþtý.
Peygamberimizin gençliði, amcasý Ebû Talib'in yanýnda ve onun himayesi altýnda geçti. Ebû Talib yeðeni için o zaman pek revaçta olan ticareti, meslek olarak seçmiþti. Zaten kendisi de meþhur bir tüccardý.
Peygamberimiz amcasý ile birlikte ticarî seyahatler yaparak tecrübesini arttýrdý. Doðruluðu, alýþ veriþindeki adaleti ve hakkaniyeti kýsa zamanda çevresinde duyuldu ve meþhur oldu. O zamanlar Arabistan'da doðru ve güvenilir kimselere sermaye verilir, ticaret yapýlarak kârý paylaþtýrýlýrdý. Peygamberimize de buna benzer iþler verilmiþ, o da en doðru bir þekilde iþini baþarmýþtý.
Verdiði sözde durmak ticarî hayâtta en çok aranan bir vasýftý. Peygamberimiz, peygamberlikten önce de ahde vefalý ve güven duyulan, itimat edilen bir insan olarak tanýnmýþtý. Kendisi bu alanda örnek bir þahsiyet olarak biliniyordu.
Abdullah bin Ebi'l-Hamsa, Peygamberimizle olan ticarî bir hatýrasýný þöyle anlatmaktadýr:
"Peygamberliðinden önce Resulullah Aleyhisselâmla birlikte bir alýþ veriþte bulunmuþtuk. Bu alýþ veriþten kendisine biraz vereceðim kalmýþtý. Onu, 'Bulunacaðýn falan yere getireceðim' diye söz vermiþtim. Fakat verdiðim bu sözü iki gün unuttum. Üçüncü gün hatýrlayýp sabahleyin gittiðim zaman onu yerinde buldum. Bana, 'Delikanlý, sen beni sýkýntýda býraktýn. Ben þuracýkta üç gündür seni bekliyorum' buyurdu."
Peygamberimiz ticarî iþlerinde hesabýný doðru tutar, haksýzlýk etmezdi. Peygamberliðinden önce kendisiyle alýþ veriþ yapmaktan çok memnun kalýrlardý.
Bir gün Saîb adýnda bir zât Peygamberimizin huzuruna gelerek Müslüman oldu. Saîb, Araplar arasýnda tanýnmýþ birisiydi. Sahabîler, Resul-i Ekremin yanýnda onu övmeye baþladýlar.
Bunun üzerine Peygamberimiz, "Saîb'i methetmeyin, onu ben hepinizden iyi tanýrým" buyurunca, Saîb de, "Sana caným feda, seninle ticarî arkadaþlýk etmiþtik. Hak hususunda hatýr gönül tanýmaz, zerre kadar riyakârlýk göstermezdin" diye Peygamberimize olan hayranlýðýný ifade etti.
Peygamberimize peygamberlik vazifesi verilince Mekkeliler ona karþý tavýrlarýný deðiþtirdiler. Ona inanmaya yanaþmadýlar. Aleyhinde konuþmaya, insanlara kötü göstermeye baþladýlar. Daha önce çirkin bir halini görmedikleri için sadece "þair, büyülenmiþ" gibi ifadeler kullanarak çamur atmaya çalýþtýlar.
Zaten ona kötü bir þey isnad edemezlerdi ki... Çünkü sönük þahsiyetli, tanýnmayan, bilinmeyen bir insan deðildi. Araplar onu çok iyi tanýyorlardý. Mekke'de doðmuþ, aralarýnda büyümüþ, gözlerinin önünde yetiþmiþti. Bunun için onu yakýndan tanýyorlar, çocukluðunu, gençliðini çok iyi biliyorlardý. Kýrk senelik hayâtý, aralarýnda geçmiþti.
Bu arada Peygamberimiz iman etmeleri için onlara davette bulunurken, Kur'ân diliyle onlara peygamberlikten önceki hayâtýný hatýrlatýyor, imana gelmeleri için ikaz ediyor, þöyle diyordu:
"Bundan önce aranýzda yýllarca bulundum, bunu düþünmez misiniz?" (Yunus Sûresi, 16.)
Peygamberimizin gençlik yýllarýný siyer yazarlarý Ýbni Sa'd ile Ýbni Ýshak þöyle anlatýyorlar:
"Resulullah Aleyhisselâm gençlik dönemine girinceye kadar mertlik ve insanlýk bakýmýndan içinde bulunduðu toplumun en üstünü, ahlâkça en güzeli, soy sopça en þereflisi, komþuluk haklarýný en iyi gözeteni, yumuþak huylu oluþuyla en büyüðü, doðru sözlülükte en yücesi, kötülükten ve insanlarý alçaltan huylardan uzak duruþta en önde olanýydý. Yüce Allah onda bütün iyi haslet ve meziyetleri toplamýþtý. Bunun için o, kavmi arasýnda 'el-Emin (güvenilir insan)' unvanýyla anýlýrdý."
Ne gariptir ki, Mekke müþrikleri Peygamberimize inanmadýklarý, onu öldürmek için plânlar kurduklarý sýrada bile mallarýný emanet olarak onun yanýnda býrakýyorlardý. Nitekim, hicretinden bir gün önce topladýklarý gençlere, Peygamberimizi öldürmek için görev verdiklerinde, Peygamberimiz evine Hz. Ali'yi býrakarak yola çýkmýþtý. O sýrada müþriklerin bazýlarýnýn malý Peygamberimizin yanýnda emanet olarak bulunuyordu. Peygamberimiz yola çýkmadan önce Hz. Ali'ye, sabahleyin emanetleri sahiplerine vermesini tenbih ediyordu.
Dostun da, düþmanýn da güvendiði, emniyet ettiði, takdir ettiði tek insan; hiç þüphesiz, Resul-i Ekrem Efendimizdi.
|