Hz. Aiþe annemizin naklettiði bu sünnet, sevgili Peygamberimiz’in insanlar arasý iliþkilerde dikkat edilmesi gereken önemli bir kuralý, yani, bir kimsenin kusurunu herkesin içinde yüzüne vurmama nezaketini ifade etmektedir. Hz. Peygamber’in dinî hayatla ilgili olduðu gibi, sosyal hayatla ilgili pek çok tavýr, tutum ve davranýþý da onu yakinen takip eden ashabý tarafýndan bize aktarýlmýþtýr. Örneðin Hz. Hüseyin, babasý Hz. Ali’ye, meclisinde bulunan arkadaþlarýna karþý Hz. Peygamber’in nasýl davrandýðýný sorduðunda þu cevabý almýþtýr: “Allah Rasulü (s.a.s.) her zaman güler yüzlü, yumuþak huylu ve alçak gönüllü idi. Asla kaba, katý kalpli, þarlatan, kötü sözlü, cedelci, kusur bulucu, deðildi. Arzu etmediði þeyleri görmezlikten gelir, kendisinden beklentisi olan kimseleri hayal kýrýklýðýna uðratmaz ve onlarý isteklerinden mahrum býrakmazdý. Kendini üç þeyden uzak tutardý: Tartýþma, boþboðazlýk ve malaya’ni. Ýnsanlara karþý da þu üç þeyden sakýnýrdý: Hiç kimseyi kötülemez, ayýplamaz, gizliliklerine vakýf olmak istemezdi. Sadece sevabýný umduðu (yararlý bulduðu) konularda konuþurdu. Hz. Peygamber konuþurken, meclisinde bulunan dinleyiciler, baþlarýnýn üzerine kuþ konmuþçasýna hiç kýmýldamadan kulak kesilirlerdi. Sustuðunda ise onlar konuþur fakat huzurunda hiç çekiþmezlerdi. Bir kimse konuþunca sonuna kadar hepsi onu dinlerdi. Hz. Peygamber’in yanýnda, onlarýn hepsinin sözü, ilk önce konuþanýn sözü gibi ilgi görürdü. Ashabýn güldüklerine o da güler, onlarýn þaþýrdýðý þeylere o da hayret ederdi. Yanýna gelen gariplerin (bedevilerin) kaba saba konuþmalarý ile pervasýz sorularýna/isteklerine sabrederdi. Bir isteði olan ihtiyaç sahibini gördüðünüzde talebini karþýlayýn buyururdu. Sadece, yapýlan iyiliðe denk düþen övgüyü kabul eder ve haddi aþmadýðý sürece hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Aksi halde onu men ederek veya oradan kalkarak sözüne engel olurdu.” (Tirmizî, Þemâil, s.290-291, H. No: 352, Beyrut-1412.)
Sevgili Peygamberimiz, her konuda sergilediði bu yumuþak ve nazik tavrýnýyerine göre düþmanýna bile göstermiþtir. Bir gün yanýna gelen bir Yahudiheyeti, selam veriyormuþ gibi yaparak “es-sâmu aleykum” (ölüm üzerinize olsun) deyince, yanýnda bulunan Hz. Aiþe, “ve aleykümü’s-sâmu ve’l-la’netü“ (ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun) diyerek karþýlýk vermiþ, bunun üzerine Allah Rasûlü “Yavaþ ol ey Aiþe! Allah her þeyde rýfký (yumuþaklýðý) sever.” diyerek müdahale etmiþtir. “Dediklerini duymadýn mý ya Rasulallah?” diyen Hz. Aiþe’ye Allah Rasulü, “Ben de onlara, “ve aleyküm” (size de) dedim.” buyurmuþtur. (Buhârî, Edeb, 35.)
Toplumsal iliþkilerde saygýnýn ve bunun kibarca ifadesi olan nezaketin ne kadar önemli olduðunu belki bilmeyenimiz yoktur. Ama iþ uygulamaya gelince ne kadar zorlandýðýmýzý da itiraf etmek durumundayýz. Her zaman karþýlaþtýðýmýz, bazen yan yana bulunmak durumunda kaldýðýmýz insanlara bir baþ iþaretiyle bile olsa selam verebilmek, gerektiðinde teþekkür edebilmek, iyi dileklerimizi sunmak, konuþaný sabýrla dinlemek, herkesin görüþüne saygý göstererek kavga etmeden konuþabilmek, kimsenin mahremiyetini ve kusurlarýný merak etmeden kendi kusurumuza bakabilmek, herkesin hakkýný kendi hakkýmýz gibi saygýn görebilmek velhasýl toplumsal hayat içinde, bazen “adab-ý muaþeret”, bazen “görgü kurallarý” olarak bilinen nezaket ölçülerine riayet etmek aslýnda sevgili Peygamberimiz’in, dolayýsýyla dinimizin tavsiye ettiði hususlardýr. Bunlarýn ilk öðrenileceði yerler hiç þüphesiz aile yuvalarýdýr. Örgün ve yaygýn eðitim, görsel ve basýlý her türlü yayýn ve iletiþim araçlarý bu kurallarýn geliþip yaygýnlaþmasýný saðlayacak kurum ve kuruluþlardýr. Ancak bugün evlerimizin davetsiz misafirleri ve en etkili mürebbileri olan televizyon ve internet yoluyla nezaketimiz bir yana, dilimiz bile bozulmaya baþladý. “Lan”lý, “lun”lu konuþmalar, hatta küfürler yerli dizilerimizin vazgeçilmezi haline geldi. Bunlarý izleyen dýþarýdan birisinin, bu ülke insanlarýnýn birbirlerine doðal hitap tarzýnýn böyle olduðunu düþünmesi kaçýnýlmaz olacaktýr. Bir polisiye dizide bile amir-memur, avukat, savcý, sanýk, önüne gelen herkesin birbirine “lan” diye hitap ettiðini görünce, acaba devlet kurumlarýmýz bu kadar laubalileþti de bizim mi haberimiz yok diye endiþelenmeye baþladým. Gerçek durumun bu kadar vahim olmadýðýný bildiðimize göre bu dizilerle yapýlmak istenen nedir? Amaç, bunlarý ilgiyle izleyen gençlerimizin, çocuklarýmýzýn dilini, birbirine saygýsýný, nezaketini bozmak mý? Nitekim bu yayýnlarýn olumsuz etkileri gün geçtikçe, kendi çevremizde ve toplumda daha çok hissedilir hale gelmektedir.
Ýslam tarihinde nezaketi örnek olarak gösterilen bir þahýstan bahsedilir. Adý Hatem olan ve miladi 9. Asýrda bugünkü Afganistan’ýn Belh þehrinde yaþayan bu zat devrinin ileri gelen sufilerinden biridir. Feridüddin-i Attar’ýn “Tezkiretü’l-Evliya” isimli kitabýnda naklettiðine göre bir kadýn, bir þey sormak için Hatem’in yanýna geldi. Kadýn derdini anlatýrken birden yelleniverdi ve utancýndan kýpkýrmýzý kesildi. Hatem kadýnýn utandýðýný fark edince, “kulaðým aðýr iþitiyor, söylediklerini duymadým, yüksek sesle konuþ” dedi. Hatem’in durumu fark etmediðini düþünen kadýn derin bir oh çekerek rahatladý. Ýþitmesi normal olduðu halde, kadýný o zor durumdan kurtarmak için böyle bir çare düþünen Hatem’in o günden itibaren, kadýn ölene kadar on beþ yýl saðýr gibi davrandýðý nakledilir. Ýþte bu nezaket âbidesi insan o zamandan bu yana “Hatemü’l-Esamm” (saðýr Hatem) diye anýlagelmiþtir. Kanuni’ye nispet edilen, “Kimsenin aybýný görüp kýlma zinhar aþikâr / Günde yüz bin aybýn örter Hazreti Perverdigâr” beytinde açýða vurulmamasý istenen ayýplarýn yanýnda, kadýndan sadýr olanýn ayýp bile sayýlmayacaðýný söylemeye herhalde gerek yoktur.
Nezaketine Kur’an’ýn þahitlik ettiði (Âl-i Ýmran, 159; Ahzab, 53.) sevgili Peygamberimiz, hayatýnýn her safhasýnda sergilediði hoþgörülü, saygýlý ve nazik tutumuyla bedevi bir toplumu medenileþtirmiþ, bu medeni toplum eliyle de Ýslam, kýsa sürede dünyaya ýþýk saçan bir medeniyet kaynaðý haline gelmiþtir. Yorumunu yaptýðýmýz sünnetinde Allah Rasulü, muhatabýný incitmemek için, yapýlan hatayý herkesin içinde yüze vurmadýðý gibi, özel bir olayý üçüncü þahýslar üzerinden genel bir uyarýya dönüþtürerek, benzer hatayý iþleyebileceklerin, kýrmadan nasýl eðitilebileceði konusunda da bize önemli bir ders vermektedir.
|