Rivayete göre, Ýmran’ýn eþi Hanne’nin uzun süre çocuðu olmamýþtý. Bir gün bir kuþun yavrularýný beslediðini görünce, içinde çocuk sahibi olma konusunda tarif edilmez bir arzu uyanmýþtý. Rabbine yalvarýp yakarmýþ, kendisine bir çocuk lütfetmesini niyaz etmiþti. Rabbi de onun bu dileðini kabul buyurmuþtu. Çocuða hamile kalýnca, Ýsrailoðullarý arasýnda âdet olduðu üzere onu Süleyman Mabedi’nin hizmetine adamýþtý. Çocuk doðmadan kýsa bir süre önce de kocasý Ýmran vefat etmiþti.
Konu, Kur’an’ýn veciz ifadeleriyle þöyle dile getirilir:
“Hani bir zamanlar Ýmran’ýn hanýmý þöyle dua etmiþti: Ey Rabbim! Karnýmdaki (çocuðumu) Senin hizmetine adayacaðýma söz veriyorum. Benden bunu kabul buyur!" (Âl-i Ýmran, 3/35.)
Hanne’nin hamile kalmasý þehirde duyulmuþ, büyük bir merak uyandýrmýþtý. Halk beklenti içerisindeydi. Mesih gelecek; Ýsrailoðullarýnýn önüne geçip onlarý diðer milletlere üstün kýlacaktý. Ancak beklenen, erkek deðil de kýz çocuk olunca büyük bir hayal kýrýklýðý Celile bölgesini kaplamýþ, bütün ümitler suya düþmüþtü. Kýz çocuk âdeta kâbus gibi þehrin üzerine çökmüþtü. Öyle ya nereden bilsinler, doðan bu kýz çocuðun bir geleceði müjdelediðini, Hz. Ýsa’yý dünyaya getireceðini.
Bu durum karþýsýnda Hanne de þaþýrmýþ; o da hayal kýrýklýðýna uðramýþtý. Çünkü erkek çocuk bekliyordu ve onu mabedin hizmetine adamýþtý. Çocuðunun yapacaðý bu kutsal görevi dört gözle bekliyor, o günleri âdeta iple çekiyordu. Ancak Rabbi ona erkek deðil; kýz çocuðu nasip etmiþti. Kýz çocuklar da bu toplumda þanssýzdý. Çünkü mabedin hizmeti, erkeklerin tekelindeydi.
Hanne’nin yaþadýðý bu þaþkýnlýðý, Kur’an bizlere þöyle anlatýr: “Ýmran’ýn zevcesi çocuk doðurunca, Allah onun ne doðurduðunu daha iyi bildiði hâlde, ey Rabbim! Onu kýz doðurdum. (Mabet hizmetinde ise) erkek, kýz gibi deðildir. Bununla beraber, ben onun adýný Meryem koydum. Onu da onun neslinden gelecekleri de o melun þeytanýn þerrinden korumaný niyaz ediyorum.” (Âl-i Ýmran, 3/36.)
Ayetten de anlaþýldýðý gibi, Ýmran’ýn eþi ilk anda þaþkýnlýðýný gizleyememiþti. Çünkü kadýnlar mabet hizmetlerinde bulunmuyorlardý. Onlar erkekler gibi deðillerdi. Oradan dýþlanmýþlardý. Ancak bu þaþkýnlýðý uzun sürmedi. Kendinitoparlayarak, kýz çocuðun da bir takdiri ilâhî olduðunu hemen hatýrlayýverdi.
Hanne doðurduðu çocuða Meryem ismini verdi. Bu isim de pek anlamlýydý. Çünkü “tapýnak hizmetçisi” manasýna gelmekteydi. Zaten Ýmran ailesi de, Ýsrailoðullarý arasýnda mabet hizmetleriyle meþhur deðil miydi?
Evet, Hanne kýz çocuk doðurmuþtu. Kýz çocuklar da köhne bir anlayýþýn gereði mabet hizmetine adanamýyordu. Ancak o, baþta verdiði sözü gerçekleþtirmede kararlýydý. Rabbi ona bunu ilham etmiþ, kalbine de azim ve sebat vermiþti. Dileðini geri çevirmemiþti. Aksine kadýna karþý olan bütün olumsuz yargýlara raðmen, Rabbi onun adaðýný en güzel þekilde kabul buyurmuþtu. Konu, Kur’an’da þu ifadelerle anlatýlýr:
“Rabbi onu güzellikle kabul buyurdu ve pek güzel bir tarzda onu yetiþtirdi. Onu Zekeriya’nýn eðitim ve himayesine verdi. Zekeriya onun yanýna mabede ne zaman girse beraberinde yiyecekler bulurdu. ‘Meryem! Bu yiyecekleri nereden buluyorsun?’ deyince de o: ‘Bunlar Allah tarafýndan gönderiliyor. Muhakkak ki Allah dilediðine sayýsýz rýzýklar verir.’ derdi.” (Âl-i Ýmran, 3/37.)
Ne var ki, küçük Meryem’in mabede yerleþmesi öyle kolay da olmadý. Din adamlarý buna ayak dirediler. Ama sevgili annesi de hemencecik bu davadan vazgeçecek deðildi ya. Çünkü buna karar verecek olan din adamlarý deðil, aksine Rabbiydi. Rabbi de kararýný vermiþti: Mabedin kapýlarý Meryem’e açýlacak; kadýnlarý bu kutlu mekândan alýkoyan batýl zihniyet artýk sona erecekti.
Din adamlarý sýnýfý bu beklenmedik geliþmeyi kabullenemediler. Çünkü asýrlarca benimsenmiþ bir gelenek vardý. Örf ve âdetler din yerine geçmiþ ve onunla amel edilir olmuþtu. Ona itiraz etmek, Yahudi þeriatýna muhalefet etmek, din adamlarýnýn yerleþik otoritesine baþkaldýrmak demekti. Ferisilerin huzuru iyice kaçmýþtý. Nasýl olur da bu mukaddes mekâna bir kadýn yerleþebilirdi. Bu, mabedin hürmetine saygýsýzlýktý, onun kutsallýðýyla asla baðdaþmayan bir durumdu.
Ferisilere göre, kadýnýn mabede yerleþmesi, bir anlamda bu mekâna bir put dikmekten farksýz bir þeydi. Çünkü erkek, þeriatý uygulamak için yaratýlmýþtý. Kadýn ise ona hizmet etmekle yükümlüydü. Bu ikisi birbirine eþit deðildi. Çünkü ruhlarý zaten farklýydý. Özgür bir insanla bir kölenin ayný seviyede tutulmasý doðru olur muydu? Dolayýsýyla, kadýn ve erkeðin mabedi eþit bir þekilde paylaþmalarý da mümkün olamazdý.
Bu açýdan küçük Meryem’in mabede konulmasý, Ýsrailoðullarý tarihinde âdeta bir dönüm noktasý oldu. Çünkü kadýnlar, mabetle yeniden buluþacak; onun manevi feyz ve bereketinden istifade edeceklerdi. Mabet-kadýn iliþkisinde yeni bir dönem baþlayacaktý. Tabular yýkýlacak, din adamlarý tarafýndan kesilen kadýn-mabet iliþkisi yeniden kurulacaktý.
Kur’an, Hanne’nin ifadeleriyle konuyu anlatýrken, adanan çocukla ilgili “muharrer” kelimesini kullanýr. Bu, þu anlama gelir: Meryem, her türlü bað ve baðýmlýlýktan özgürlüðü temsil ediyordu. Kadýnýn hürriyetini ve köhne geleneklerin esaretinden onun kurtuluþunu simgeliyordu. Yine Meryem, nefsin ve þeytanýn tuzaklarýndan azade olmayý sembolize ediyordu.
Rabbi, küçük Meryem’in mabette yetiþmesini murat etmiþti. Çünkü o, Hz. Ýsa’nýn annesi, ilahî müjdenin taþýyýcýsý idi. Dolayýsýyla onun bu kutsal mekânda serpilip geliþmesi, etinin, kanýnýn burada imanla yoðrulmasý önemliydi. Zira mabedin lahuti ortamýný yaþayabilenler, hayatýn kir ve pasýndan kendilerini arýndýrabilirlerdi. Ýnsanlýðýn geleceðine ýþýk tutacak salih nesilleri de ancak böyle kimseler yetiþtirebilirdi.
Küçük Meryem, bir çiçek misali burada serpildi, geliþti. Büyüyünce de tapýnak hizmeti sebebiyle vakitlerinin çoðunu mabedin bir köþesinde geçirdi. Rabbiyle baþ baþa kalmak, O’na tazarru ve niyazda bulunmak, en çok hoþlandýðý anlarýydý. Nasýl olmasýn ki? Rabbi ona yürekten kendisine baðlanmasýný emretmiþti. Rükû edenlerle beraber rükû etmesini, huzurunda secdeye kapanýp tazim ve tespihte bulunmasýný buyurmuþtu. (Âl-i Ýmran, 3/43.)
Kadýnla mabedin buluþmasýnda rehberliði de bir peygamber üstlenmiþti. Zekeriya peygamber, zorluklarý aþmasýnda Hz. Meryem’i himaye etmiþti. Týpký son elçi Rasul-i Ekrem Efendimiz’in mabetle kadýný buluþturmasýnda olduðu gibi.
|