Ýnsanlýðýn ilk ailesi
Kur’an-ý Kerim’in tanýklýðýyla biliyoruz ki; insanlýk serüveni iki eþ/bir aile ile baþlamýþtýr. (Hucûrât, 13.)Hz. Adem ve Hz. Havva örneðinden hareketle ailenin fýtri bir olgu olduðunu söyleyebiliriz. Yeryüzünün en köklü, insanlýk tarihiyle yaþýt, eski ama eskimeyen kurumudur aile.
Adem ve Havva bir bütünün iki eþ parçasýdýr. Her ikisi de yeryüzünün halifesi olma onur ve sorumluluðuna sahip kýlýnmýþlardýr. (Bakara, 30.)
Hatayý birlikte iþlemiþ, piþmanlýðý birlikte yaþamýþ ve beraberce tövbe etmiþlerdir. Ýnsan olma ve insanlýðýn anne ve babasý olma sorumluluðunu hatasýyla, sevabýyla birlikte taþýmýþlardýr. Oðullarýnýn arasýnda yaþanan ve birinin ölümüyle sonuçlanan müessif olayýn acýsýna beraberce yanmýþlardýr. Evlatla imtihan olunmanýn aðýr yükünü taþýrken, arkalarýndan gelecek tüm anne babalara ibretlik bir öykü ve unutulmaz bir ders býrakmýþlardýr: “Aile hayatý cennette baþlasa bile hep cennetteki gibi devam etmez. Ýniþli yokuþlu bu yolda engelleri birliðin ve sevginin gücüyle aþmalýdýr.
”Ýmran ailesi
Kur’an bize Ýmran ailesinden bahseder, Al-i Ýmran suresinde. Ýyilerden bir kimse olan Ýmran ve iffetli bir kadýn Hanne...(Meryem, 28.) Genç yaþta dul kalan, yýllarca özlemini çektikten sonra sahip olduðu tek varlýðý, karnýndaki yavrusunu Allah’a adayan bir anne...(Al-i Ýmran, 35.) Erkek beklenirken dünyaya sürpriz bir kýz çocuðu olarak gelen Meryem... Annesinin samimi adaðýný Rabbinin en güzel þekilde kabul buyurduðu, bir peygamberin elinde narin bir bitki gibi yetiþtirdiði, katýndan özel rýzýklarla beslediði Meryem...(Al-i Ýmran, 37.)Büyük bir mucizeye tanýklýk edecek, genç yaþ-ta omuzlarýna aðýr bir yük yüklenecek ve babasýz bir çocuk dünyaya getirecek olan Meryem... Yerleþik geleneðin kadýn konusundaki tüm inanç ve algýlarý yerle bir edildi mabette büyüyen Meryem ile. “Erkek, kýz gibi deðildir.” tabusu yýkýldý Meryem ile.
Bu ailenin Kur’an’daki hikâyesinden alýnacak pek çok önemli mesaj olmakla birlikte belki de en çarpýcý olaný bu idi bizler için. Allah nezdinde deðerli olmak erkek ya da kadýn olmakla ilgili deðildir. Hepimiz için asýl mesele “Meryem” olabilmektir. Ve bir ders daha: Anneler çocuklarýný henüz üzerlerinde taþýrken sunabiliyorsa Rablerine, ne mutlu bu annelere!
Ýbrahim ailesi
Ýbrahim ailesiyle de tanýþýrýz Kur’an-ý Kerim’de: Putperest bir baba, Nemrut’un zulmünden yavrusunu koruyabilmek için hamileliðini gizli tutan ve dað baþýnda doðum yapan fedakâr anne, üç büyük dinin atasý, ulü’l-azm peygamber olan oðul.
Uzun yýllar evlat hasretiyle tutuþan Hz. Sare. Kucaðýnda yeni doðmuþ yavrusuyla bir bilinmeze doðru yola çýkan Hacer anne, Kâinatýn Efendisinin babaannesi. Babanýn samimi duasý ve meleklerin muþtu-suyla dünyaya gelen iki salih evlat; Ýsmail ve Ýshak.
Hz. Ýbrahim ve eþlerinin çile, sabýr, iman, teslimiyet dolu hayatlarýnýn yediveren gülleriydi bu yavrular. Öyle bir soy ki; baba, evlat, torun, torunun çocuðu cümlesi pey-gamber! Her namazýmýzda salatüse-lamlarla andýðýmýz bu aile bize ölümsüz dersler býrakmýþtýr: “Ýman sada-kat ister.” “Sabrýn sonu selamettir.” “Evlat, anne babanýn hem duasý hem aynasýdýr.” “Güzel yaþayanlar güzel izler býrakýrlar arkalarýnda. Zamanýn yok edemediði, tarihin eskitemediði izler.” “Bir aileyi kalýcý kýlan madde, makam, servet deðil, sevgi, sadakat ve ülfettir.
”Yakup ailesi
Bir aileyle daha tanýþtýrýr Kur’an bizi Yusuf suresinde: Yakup ailesiyle. Kardeþler arasýnda baþ gösteren bir kýskançlýk öyküsü daha çýkar karþýmýza, bu surede. Kur’an âdeta: “Kardeþler arasýnda olur böyle þeyler” der, biz ebeveynleri teselli eder. Acý bir ayrýlýk hikâyesiyle baþlayan sure güzel bir kavuþmayla sona erer. Hikâyenin mutlu sonla bitmesinin iki önemli sebebi vardýr: Yakub’un sabrý ve Yusuf’un affý... Yaþanan onca olumsuzluðu ve kardeþlerin hatasýný siler, yüreklerde açýlan yaralarý tedavi eder.
Musa ailesi
Akla gelmeyenlerin bir gün baþa gelebileceði gerçeðinin çarpýcý bir örneði de Hz. Musa ve ailesinin yaþadýklarýdýr. Kral emir verecek, doðan tüm erkek çocuklar öldürülecek, Allah’tan gayrý güvencesi olmayan bir hanýmefendi bebeðini bu zalimlerin katliamýndan koruyabilmek için çareler ararken, Rabbinin imdadý yetiþecek. Böylece sorgusuz sualsiz Mevlasýna teslim olacak ve yavrusunu nehrin sularýna býrakacak. Nehir bebeði Firavun’un sarayýna, Hz. Asiye’nin kucaðýna taþýyacak. Ýnsanlýk, anne olmak için evlat dünyaya getirmenin þart olmadýðýný Asiye anneden öðrenecek. (Kasas, 7-13.)Anneli babalý olsun olmasýn, nice yetimlere ve kimsesizlere koruyucu aile olmanýn, þefkatle baðrýna basmanýn güzelliðini gösterecek bizlere Asiye anne.
Ýbretlik aileler
Bir tarafta koca, Hz. Lut ve kadýn, Baðiye. Hz. Nuh ile eþi de böyle. Öte yanda koca Firavun ve haným Asiye. (Tahrim, 10.) Ýþte imtihan dünyasý. Aile bireylerinin birbiriyle sýnavý. Bu sýnavýn en aðýrlarýndan biri de evlat ile olandýr kuþkusuz. Kur’an bu baðlamda bize baba-oðul hikâyelerinden bahseder:
Hz. Nuh oðlunu ýsrarla iman gemisine davet ediyor, oðul ise isyan içinde sel sularýna kapýlýp gidiyor. Babanýn serzeniþine Rabbi; “Ey Nuh o senin ailenden deðildir.” diyerek cevap veriyor. (Hud, 43-47.)Aile olabilmek için ayný soydan gelmenin yeterli olmadýðý, asýl önemli olanýn ayný yolda yürümek, ayný inanç ve duyguyu paylaþmak olduðu gerçeðiyle yüzleþiyoruz böylece.
Lokman suresinde bir babanýn oðluyla yaptýðý sohbetin bir bölümüne tanýk oluyoruz. (Lokman, 13-19.)Anlýyoruz ki; ebeveynin en önemli görevi önce kendini sonra evladýný iyi yetiþtirmek ve ateþten onlarý koruyabilmektir. (Tahrim, 6.)
Kâinatýn Efendisi’nin ailesi
Âlemlere rahmet Yüce Nebi’nin ailesinden de bahseder Kur’an-ý Kerim. Hane-i saadette bir dönem yaþanan bazý olumsuz durumlara atýfta bulunur. Bir yandan Efendimiz’e, bu durum karþýsýnda taký-nacaðý tavýr konusunda uyarýlarda bulunurken diðer yandan peygamber eþlerini, annelerimizi Allah ve Rasulüne itaat hususunda ikaz eder. (Ahzab, 28-34.)Böylece Rasulüllah Efendimizin aile mahremiyeti üzerinden bütün ümmetine ilahî mesajlar verilmiþ olur: Peygamber ailesi de dahil sorunsuz aile yoktur. Ancak sorunlarýyla baþ edebilen ve çöze-bilen aileler mutlu ve kalýcýdýr. Problemlerin çözümünde ortak akýl iþletilmeli, öfke ve þiddet deðil, diyalog ve sükûnet esas olmalýdýr.
Sözün özü
Baþta aile içi olmak üzere tüm iliþkilerimizde kullandýðýmýz dil ve üslubumuz, sergilediðimiz tavýr ve davranýþlarýmýz týpký bumerang gibidir. Ne kadar uzaða fýrlatýlsa da, aradan uzun zaman geçse de mutlaka bize geri döner.
Bir gün bir baba oðlunun elinden tutar ve birlikte ormanda yürüyüþe çýkarlar. Daðýn eteklerine vardýklarý sýrada çocuðun ayaðý bir kütüðe takýlýr, yere düþer ve can acýsýyla derin bir “ahh” der. Daðlardan bir “ahh” daha iþitilir. Çocuk ilk kez karþýlaþtýðý bu durum karþýsýnda hayretler içindedir. Ayaða kalkar ve daða doðru seslenir: “Kim var orda, sen de kimsin?” Daðdan ayný cümleler tekrar edilir. Ne olduðunu anlamak istercesine çocuk biraz hayret biraz hiddetle babasýna döner. Baba; “dinle bak” der ve daða doðru seslenir: “Sen muhteþemsin!”, “Sen çok güzelsin!” Dað bu çaðrýya aynýyla karþýlýk verir. Meraký daha da artan çocuk sorar: “Baba bu da nedir?” Babanýn cevabý mükemmeldir: “Bak oðlum, bu bizim sesimizin daða çarpýp bize geri dönmesidir. Buna “yanký” denir. Aslýnda bu hayatýn ta kendisidir. Sen hayata nasýl seslenirsen hayat da sana öyle ses verir!”
Ailemizdeki yankýmýz ne durumda? Ya hayattaki?..
|