Dua, küçükten büyüðe, aþaðýdan yukarýya, aciz olandan güçlü olana doðru meydana gelen bir istek ve niyazda bulunmadýr.
Ýslâm’a göre dua, bir psikolojik rahatlama aracý deðildir. Hele hele bazýlarýnýn zannettiði gibi iþleri, görünmeyen bir Ýlâh’a havale etmek hiç deðildir. Dua, bir korkunun, bir endiþenin, bir ürpertinin sonucunda bir sýðýnma, o ürpertiden kurtuluþ arzusu da sayýlamaz. Eski dinlerde olduðu gibi kýzgýnlýðýndan ve kötülüðünden kurtulmak üzere ilâhlara el açmak da deðildir.
Dua bir iman, bir aksiyon, bir çaba ve uyanýþtýr. Allah’ý ve O’na ait hâkimiyeti, ilâhlýðý tanýma, itiraf etmedir. Hayatýn gayesini idrak etme, yaþayýþý programa koyma, ilerisi için hazýrlýk yapma, din için çalýþmaya azmetme, toparlanma ve eksikliklerini gidermedir.
Dua, Allah’tan sürekli bir istemedir. Bu isteme mü’min için inanç, Müslüman olmanýn bir iþareti, bir hayat hedefidir. O, Allah’ýn bitmez-tükenmez hazinelerini, iyi bir mü’min olma uðruna ister, onlarýn yeryüzüne inmesini niyaz eder.
Duada esas olan, kulun Allah’a muhtaç olduðunu, O’ndan baþka çaresi olmadýðýný bilmesidir. Zaten en çok kabul edilmeye yakýn olan da bu tür dualardýr. Yani çok zor bir durumda, adeta denizin ortasýnda kalmýþ da her þeyin bittiði anda Allah’a yalvarýyor gibi yalvarmak dualarýn en makbulüdür.
Dualarýn kabul edilmesi ile ilgili Rasûlullah (s.a.v.) bir rivayette þöyle buyurmaktadýr: “Üç duaya þüphesiz icabet edilir. Bunlar; mazlumun duasý, yolcunun duasý ve anne-babanýn duasýdýr.” (Tirmizi)
Anne-babanýn çocuðu için yapacaðý duanýn kabul edildiðini açýk bir þekilde gördüðümüz için çocuklarýmýzý hayýrla dua etmek, onlara beddua etmemek çok önemlidir. Zira baþka bir rivayette Rasûlullah (s.a.v.): “Kaderi ancak dua çevirebilir.” (Ýbni Mace) buyurmaktadýr.
Abdullah b. Mübarek’e bir adam geldi ve çocuðunun anne-baba hakkýna riayet etmediðinden þikâyet etti. Abdullah b. Mübarek çocuða beddua ettiniz mi? Diye sordu. Adam “Evet” diye cevap verince Ýbn-i Mübarek, “Çocuðu sen bozmuþsun” dedi. (Ýhyau Ulumid Din)
Gerek anne-babalar, gerekse eðitimciler çocuk için dua etmeli, onlarýn kötü halinden dolayý asla onlardan ümidini kesmemelidir. “O kadar dua ediyoruz ancak hiçbir fayda vermiyor” dememelidir. Bilakis bütün güçleriyle dua etmeye devam etmelidir.
Allah Resûlü (s.a.v.), insanlarýn hidayeti için dine uygun olan her yolu denemiþtir. Ama duayý da hiçbir zaman elden býrakmamýþtýr. Mesela O, Hz. Ömer’in (r.ah.) hidayeti için daima dua edip durmuþ ve nihayet bir gün, hem de hiç ümit edilmeyen bir zamanda Allah (c.c.), Hz. Ömer’e (r.ah.) hidayet nasip etmiþtir. Buna, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) duasýnýn bereketi denebilir.
Yine bir gün Ebû Hureyre (r.ah.), Allah Resûlü’ne (s.a.v.) gelerek annesi için dua talep etmiþtir. Çünkü o güne kadar kadýnýn gönlüne bir türlü Ýslâm yol bulup girememiþtir. Ebû Hureyre’nin isteði üzerine Allah Resulü (s.a.v.) ellerini açar ve: “Allah’ým Ebû Hureyre’nin annesine hidayet et.” diye dua eder. Ebû Hureyre sevinerek mescitten çýkar ve koþarak eve gelir. Tam kapýyý açacaðý sýrada içeriden annesi Ebû Hureyre’ye, “Olduðun yerde kal, içeriye girme.” der. Ebû Hureyre (r.a.) kapýnýn önünde beklerken kulaðýna bir su sesi gelir. O, ihtimal annem yýkanýyor diye düþünür. Biraz sonra da bu yaþlý kadýn kapýyý açar ve dýþarýya çýkar, kelime-i þehadet getirir ve Müslüman olur. Evet, Ebû Hureyre (r.a.) yanlýþ duymuyordu. Annesi kelime-i þehadet getiriyor ve Müslüman olduðunu müjdeliyordu. O güne kadar hidayete ermesi için onca uðraþýlan bu kadýna da Allah Resûlü’nün (s.a.v.) duasý yetivermiþti.
Sevgi bir dua tadýnda hayat bulur. Umut bir duayla taçlanýr: Onlar; "Ey Rabbimiz, bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin bebeði olarak (salih insanlar) ihsan et, bizi takva sahiplerine rehber kýl derler." (Furkan, 74)
Ve yakarýþ devam eder temiz bir nesil (soy) isteðiyle… Zekeriyya ve Ýbrahim Aleyhisselamlarda bulur örnekliðini; “Doðrusu sen duayý iþitirsin.” (Al-i Ýmrân, 38)
Bu baðlamda çocuk, babasýnýn sýrrý, hususiyetlerinin sahibi ve dualarýnýn tecellisidir. Onun eðitimine çocuk daha anne rahmine düþmeden duayla baþlanmýþtýr. Hayatý boyunca onun gözbebeði, ölümünden sonra da mevcudiyetini devam ettiren ve ebediliðe doðru götüren bir parçasýdýr. Bütün hususiyetleri (iyi ve çirkinini) ondan âdeta miras yolu ile aktarýr. Zira o, kalbinin bir parçasýdýr.
Allah, neseplerin korunmasýný, neslin tevhid üzere yetiþmesini emretmiþtir. Bunun için aile halkýna, özellikle yeni yetiþen çocuklara her þeyden önce öðretilmesi gereken þey, iman esaslarý ve bilhassa "tevhid" inancýdýr. Yani Allah'ýn varlýðý ve sýfatlarýyla tanýtýlmasý, hiç bir þekilde O'nun ortaðý, yardýmcýsý, O'na giden yolda aracýnýn olmadýðý, insanlarýn O'nun hükümleri, emir ve yasaklarýyla yönetilmesi gerektiði inancýdýr. Yaþ ve idrak yönüyle bir þeyler öðrenme durumuna gelen bir çocuða, öncelikle bu inanç kazandýrýlmalýdýr. Nitekim bir kýsým rivayetler, Rasûlullah’ýn (s.a.v.) kendi yakýnlarýndan bir çocuk konuþmaya baþlar baþlamaz çocuða tevhidi öðrettiðini ve bu maksatla: "Çocuk edinmeyen, mülkte ortaðý olmayan, acizlikten ötürü bir yardýmcýsý da bulunmayan Allah'a hamd olsun..." (Ýsra, 111) ayetini okuduðu kaydedilmektedir.
Rasûlullah (s.a.v.)’in nebevi terbiye metodunda dua hemen hemen bütün merhalelerde karþýmýza çýkmaktadýr. Rasûlullah (s.a.v.) henüz çocuklar babalarýnýn sulbünde iken onlara dua etmiþtir. Bunun en güzel örneðini Rasûlullah (s.a.v.) Taif’e onlarý Allah’ýn dinine çaðýrmak için yaptýðý yolculuk dönüþünde ettiði dua göstermektedir: “Umarým Allah onlarýn soyundan Allah’a þirk koþmadan ibadet eden bir topluluk yaratýr.” (Muttefekun Aleyhi)
Dört yaþýndaki çocuklara ibadetler ve dua çok ilginç gelir, bizi taklit etmeye çalýþýrlar. Bizimle birlikte namaz kýlmak, dua etmek, oruç tutmak, camiye gitmek çok hoþlarýna gider. Yemeklerden önce ve sonra Allah’a verdiði nimetlerden dolayý sesli olarak þükretmek, namazlardan sonra yine sesli olarak dua etmek; kendimiz, eþimiz, aile büyüklerimiz ve çocuklarýmýz için iyi dileklerde bulunmak yavrularýmýz üzerinde büyük tesir býrakýr ve onlarý Allah’a yaklaþtýrýr.
|