"el-Fetâ" الفَتَا Kur’an’da türevleriyle birlikte on âyette geçiyor.
‘Fetâ’, taze genç/delikanlý demektir. Araplarda genç hizmetçilere çoðunlukla bir edep
Ýfadesi olarak ‘fetâ/delikanlý’ denmesi âdet olmuþtur.1
Peygamber (s.a.s.) þöyle buyurdu: "Hizmetçilerinize kölem, cariyem" demeyiniz; delikanlým/genç (fetâye, fetâyetî) deyiniz.”2
Þüphesiz ki bir kimseye "kölem, hizmetçim, yamaðým’ demek ile ‘kardeþim, genç, genç arkadaþým veya ismiyle; Ahmedim, Hasaným demek arasýnda büyük fark vardýr. Birinci hitap þeklinde karþýdaki aþaðý görme, kibir vardýr. Diðerinde ise mütevazýlýk, karþýsýndakine Allah’ýn yarattýðý gibi deðer vermek onu onore etmek söz konusudur. Deðil mi insan zaten keremli/deðerli yaratýlmýþtýr. (Ýsra, 17/70)
Eskiden ilim öðrenmek için bir âlimin yanýna gelen öðrencilere de "fetâ" denilirdi.
"Feta" köle ve cariye anlamýna da gelmektedir. Kur’an’da bu manada kullanýlýyor. (Yusuf, 12/30. Nisa, 4/25)
Hz. Musa’nýn bir gençle yolculuðu:
Kur’an þöyle diyor:
Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç yardýmcýsýna demiþti ki: "Ýki denizin birleþtiði yere ulaþýncaya kadar gideceðim yahut senelerce gideceðim.
Fakat iki (denizin) birleþtiði yere vardýklarýnda balýklarý bütünüyle akýllarýndan çýktý ve denize dalýp gözden kayboldu. Ve biraz uzaklaþtýktan sonra (Musa) yardýmcýsýna: "Öðlen azýðýmýzý çýkar" dedi, "doðrusu, bu yolculuk bizi bir hayli yordu!"
(Yardýmcýsý): "Olacak þey mi, bu" dedi, "O kayanýn yanýnda dinlenmek için durduðumuzda, nasýl olduysa, balýðý unutmuþum. Bunu olsa olsa bana Þeytan unutturmuþ olacak! Tuhaf þey, nasýl da yol bulup suya ulaþtý!"
(Musa heyecanla): "Demek, aradýðýmýz yer orasý(ydý)!" diye baðýrdý. Ve izleri üzerine hemen geri döndüler." (Kehf, 18/60-64)
Hz. Musa’nýn bu yolculuðu ne zaman yaptýðýný, hangi iki denizin birleþtiði yere kadar yürüdüðünü bilmiyoruz. Ama belli ki burada bir mesaj, bir ibret dersi veya bir hakikat saklý. Hem Hz. Musa’ya hizmet eden gencin sadakatinden, hem Hz. Musa’nýn esrarengiz yolculuðunun baþlangýcýndan bahsediliyor. Bu noktadan sonra Hz. Musa (a.s.), halkýn Hýzýr bildiði, Allah’ýn kendisine ilim verdiði bir kimse ile ilginç bir yolculuða çýkacak.
Ubey b. Kâ’b Peygamber (s.a.s.)’den þöyle dinlemiþ: "Musa (r.a.) Ýsrailoðullarýna konuþmak için ayaða kalktý. Kendisine insanlarýn en bilgilisi kim diye soruldu. O da Benim dedi. Ýlmi Allah’a havale etmediði için yüce Allah ona sitem etti. Ona þunu vahyetti: Benim iki denizin birleþtiði yerde bir kulum var. O senden daha bilgilidir. Musa: Rabbim, onunla nasýl görüþebilirim diye sorunca; yüce Allah þöyle vahyetti: Beraberinde bir balýk alýrsýn, onu bir zenbile koyarsýn. Balýðý kaybedeceðin yerde o kulumu bulursun."3
Yine bir hadiste anlatýldýðýna göre Hz. Musa genç yardýmcýsýna balýðýn ondan ayrýlma zamanýný ona bildirmesini söyledi. Ancak o uykuda iken balýk zenbilde kýpýrdamaya baþladý. Genç, Hz. Musa’yý uyandýrmayayým derken balýk denize doðru süzülüp gitti. Ertesi gün Hz. Musa azýðý isteyince genç balýðýn durumunu ona haber verdi. Hz. Musa bunun üzerine asýl aradýklarý kimsenin orada olduðunu anladý.4
Bazý kaynaklar her ne kadar âyette geçen gencin Hz. Yusuf’un torunlarýndan Yûþa b. Nûn veya Hz. Musa’nýn kýz kardeþinin oðlu olduðunu söyleseler de, burada önemli olan onun kimliði deðil, rolü, eylemi ve sembolize ettiði sadakattir.
Kaynaklar bu gencin Hz. Musa’ya uzun yýllar hizmet ettiðini ve ondan çok þey öðrendiðini, onun vefatýndan sonra da Ýsrailoðullarýna peygamberlik ve yöneticilik yaptýðýný da eklerler.
Eðer kaynaklarýn haber verdiði doðru ise bu ödül; onun Hz. Musa’ya baðlýlýðýnýn, ona tabi oluþunun, onun terbiye halkasýna dâhil oluþunun bir sonucudur. Allah’ýn Hz. Musa aracýlýðýyla gönderdiði Hakka iman etmenin, onlarý hayatýna ölçü olarak almanýn bir neticesidir. Hz. Musa’ya yardýmýn, kurtuluþun ancak bir peygamberin teblið ettiði Hak din ile mümkün olacaðýný anlamanýn ve bunun gereðinin yapmanýn sonucudur.
Belli ki Hz. Musa, ‘haydi, birlikte gidiyoruz’ derken o hiç itiraz etmedi. ‘Ýki denizin birleþtiði yer de neresi, niçin gidiyoruz?’ demedi. Hatta Hz. Musa gerekirse daha da ileriye gideceðim derken o ‘ben bu iþde yokum’ diye sýzlanmadý. Çünkü o Hz. Musa’nýn Allah’ýn izniyle hareket ettiðinden emindi. Verilen görevi hakkýyla yaptý. Yanýna söylenilen yol azýðýný aldý ve efendisine tabi olarak yola çýktý.
Belki de bu yolculuðun hikmetini, hedefi ve güzel sonucunu tahmin etmiþti. Zira peþine gittiði sýradan bir insan deðil; vahiy alan bir peygamberdi. Mecara peþinde koþan bir maceracý, keþfe çýkan bir kâþif, define arayan bir define arayýcýsý deðil; insanlarý doðru yola davet etmekle görevli yüce bir elçi idi.
Burada genç bir adamýn imanýndaki samimiyetini, saflýðýný ve teslimiyetini, Allah yolundaki çabasýný bulmak mümkün. ‘Feta’ kelimesinin anlamýndan herketle bunu ister genç/yiðit/delikanlý olarak, ister hizmetçi/yardýmcý/köle diye anlayalým; sonuçta hem onun görevinin önemine, hem de onun bu görevi yerine getirmedeki samimiyetine iþaret ediliyor.
O ismi gibi fetâ idi, yani yiðit ve delikanlýydý. Bu örnek zýmnen günümüz gençlerine; siz de hakikat yolunun yolcularý olun, siz de insanlarý vahiyle doðru yola çaðýran Elçiye tabi olun, siz de sormluluk alýn ve bunu hakkýyla yerine getirin, siz de iþinizde ciddi, iddiaanýzda samimi, ibadetlerinizde ihlaslý olun, ümitlerinizde Allah’a güvenip dayanýn denmektedir.
Genç dediðin böyle olur
Kur’an’da pek çok genç örnek olarak gösteriliyor. Onlarýn hayatlarýnda ders alýnacak pek çok sahneler görmekteyiz. Bunlarýn içerisinde Hz. Âdem’in baþka bir oðlu tarafýndan öldürülen ilk mazlum oðlu ciddi bir örnektir.
Âdem’in bir oðlu
Âdem’in oðullarýndan iki tanesi Allah'a yakýnlaþmak amacýyla birer kurban adadýlar. Ancak bir tanesinin kurbaný kabul edildi, diðerininki edilmedi. Bunun üzerine kurbaný kabul edilmeyen diðerine yekten, sebepsiz; "Seni mutlaka öldüreceðim" dedi. Kurbaný kabul edilenin tam inanmýþ ve ihlâslý mü’min cevabýydý:
"...Allah, ancak takva sahiplerinin (korkup-sakýnanlarýn) kurbanýný kabul eder. Eðer sen beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, seni öldürmek için ben sana elimi uzatacak deðilim. Çünkü ben alemlerin Rabbi Allah'tan korkarým. (Maide, 5/27-28)
Bu olayda iblisin, insanýn zaaflarý ve hýrslarý üzerinde icra ettiði ciddi ve tehlikeli bir faaliyetle karþýlaþýyoruz. Âdem’in iki oðlu arasýnda geçen bu olay, tarih içerisinde var olan, zamanýmýza kadar sürüp gelen iki zýt kutubun, iki ayrý seçimin mücadelesinin baþlangýcýdýr.
Bu iki zýt kutup; Allah'ý ve O'nun nebiler aracýlýðýyla gönderdiði ölçüleri kabul edip, hayatýný bu ölçülere göre yaþamak isteyenlerle; iblisin iðvasýyla (kandýrmasýyla) kendi görüþünü en doðru kabul edip, hayatýný dilediði gibi yaþayanlardýr.
Bu iki zýt kutup; Allah'ýn mutlak hâkim olduðuna inanýp ona göre davrananlar ile Allah yokmuþ gibi hareket edenlerdir. Ya da kendi helal-haram sýnýrýný, hüküm koyma hakkýný Allah’a raðmen çizmeye kalkýþanlardýr.
Bu mücadele bir anlamda iblisten yana olanlar ile Allah'tan yana olanlarýn, ikin dünyalý yaþayanlar ile tek dünyalý yaþayanlarýn mücadelesidir.
Bu mücadelede Allah'tan yana olanlarýn tavrý; davet, irþad, merhamet, ýsýndýrma, sakýndýrma, hatýrlatma, öðüt verme ve yanlýþtan vaz geçirmeye çalýþmadýr. Ýblis taraftarlarýnýn tavrý ise; hile, aldatma, tehdit, gaddarlýk, zulüm, baský, yýldýrma, haklarý gasb, yalancýlýk, açgözlülük ve din istismarýdýr.
Bir taraf yeryüzünü ve orada insanlar için var edilen geçinme kaynaklarýný hak ölçüleri içerisinde paylaþmayý, baþkasýnýn elindekine göz dikmemeyi, aç gözlü ve kýskanç olmamayý öðütlerken, karþý taraf bütün adalet ölçülerini bir tarafa atýp her þeye sahip olmayý, hüküm ve otoritenin kendinde olmasýný arzu etmektedir.
Belli ki mazlum oðul, kardeþine etki edip bu korkunç cinayetten vaz geçirmeye uðraþtý. Kardeþinin ruhundaki ihtiras ve kýskançlýk ateþini almayý denedi. "Böyle yapma, bu takvaya aykýrýdýr, senin ve benim günahýmý yüklenirsin, zalimlerden olursun, cehenneme gidersin" dediyse de baþarýlý olamadý.
Burada, Allah’a ve O’nun ilk Peygamber ile gönderdiði hükümlere samimiyetle teslim olan, nefse deðil vahyi esas alan, ilk toplum için indirilen bütün ölçüleri kabul edip o çerçevede yaþanaya çalýþan, fitne, ihtiras, haksýzlýk ve kýskançlýktan uzak olan bir genç ile Allah'ýn ölçülerini reddeden, kendi ihtiraslarýnýn ve nefsinin esiri olan, iblisin vesveselerine aldanan isyancý genç tipi tanýtýlýyor.
Mazlum oðul üzerine düþeni yaptý, payýna düþene razý oldu, Allah’a karþý sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi tercih etti. Diðeri ise iblisin yaptýðýnýn bir benzerini yaptý ve kardeþinin kanýný akýttý. Allah’ýn sýnýrlarýný tanýmadý, onlarý aþtý ve sonunda zarar edenlerden oldu. Daha da kötüsü bu kötü genç günümüze dek sürecek olan haksýz yere kan dökme âdetini baþlattý. Artýk bundan sonra bütün kan dökücüler, bütün muhterisler, bütün haksýz iktidar tutkunlarý, bütün mülkiyete sahip olmayý üstünlük görenler bu genci, namý diðer Kabil’i örnek alacaklar.
Kur’an bu örneði verirken aslýnda bütün gençlere zýmnen; ‘Âdem’in mazlum oðlu gibi olun, ama asla ilk katil oðlu gibi olmayýn’ demektedir.
Maðarada uyuyan gençler
Kur’an, zamanýn putperest sultanýna karþý açýk yüreklilikte karþý duran, onlarýn atalarýnýn dinlerinden yüz çeviren cesur gençlere ‘el-fetâ الفَتَا’ diyor ve onlarý ‘Ashab-ý Kehf ve Ashab-ý Rakim’ olarak þereflendiriyor. Kitabýnda onlarýn kýsasýný bize anlatarak onlarý ölümsüzleþtiriyor.
Ashab-ý Kehfi’in gençleri her açýdan müstesna, mükemmel ve ilginç örnektir. Bazý kaynaklara göre onlar saraya mensup prenslerdi. Belki de zengin, kuvvetli, otorite sahibi olan babalarý veya çevreleri vardý. Bugün babalarýnýn sahip olduðu saltanata yarýn kendileri sahip olacaklardý. Hoþlarýna gidecek her zevk, kullanabilecekleri her imkân, nefislerine hitap eden her eðlence, istediklerine ulaþabilecek her türlü kudrete sahiptiler. Belki de refah, bolluk, zevk ve süsler içinde yaþýyorlardý.
Ancak onlar, týpký tarihte nice hak yolunun yolcularý gibi, bu dünya hayatýnýn süslü ve nefse hitap eden tarafýný deðil, kalplerine doðan ilahi nur ile kendilerini Allah’a götürecek, öldükten sonra da iþlerine yarayacak bir inancý, bir hayat biçimini seçtiler. Ýçinde bulunduklarý ortamýn, çevrelerinin yaþadýðý hayatýn, atalarýnýn takip ettiði putperstlik dininin doðru yol olmadýðýný anladýlar. Âlemlerin Rabbi Allah’a teslim oldular. Bütün o zevk ve sefayý, saltanatý ve kudreti, makamlarý ve asilzadeliði, süslü elbiseleri ve saltanat niþanlarýný bir tarafa attýlar. Her türlü tehlikeyi göze alarak bir olan Allah’a iman ettiklerini açýkladýlar.
Gençliðin de ömür gibi fani olduðunu, elde olan her þeyin geçici olduðunu, her þeyin günün birinde biteceðini, son bulacaðýný anladýlar ve son bulmayacak olan bir güce baðlandýlar.
Allah (c.c.) onlarýn çok zor þartlar altýndaki bu samimi tercihlerinden razý oldu. Bir maðaraya sýðýnmalarýný saðladý ve onlarý 309 sene maðarada uykuda sakladý. Böylece hem kendi gücünü, hem hayatýn sýnýrlý oluþunu, hem de Allah rýzasý için bir þeyin tercih edilmesinin ne kadar büyük bir kazanç olduðunu göstermek istedi.
Ýþte gençlik, iþte gençler... Mükemmel örnekler... Hayran býrakan bir tavýr... Gýpta edilebilecek bir sonuç...
Maðarada 309 yýl ölmeden uyumak ve müslüman gönüllerde sonsuza kadar hakikatin güçlü þahitleri olarak yaþamak...
Bu mükemmel sonuç; her þeye raðmen kendilerine baþkalarý tarafýndan uygun görülen bir inancý, bir hayat biçimini, bir anlayýþý deðil, Âlemlerin Rabbi olan Allah'ý ve O’na ibadeti tercih etmenin mükâfatýdýr. Bu sonuç, nefsin deðil kalbin sesini dinlemenin, geçici deðil kalýcý olaný seçmenin, münker (kötülüðü) deðil ma’rufu (iyi olaný) tercihin ödülüdür.
Gençlerin maðarada bu kadar uzun süre tutulmalarýnýn bir sebebi de þu olabilir: Uyanýk olun ey gençler, bugün gençsiniz, güçlüsünüz, deli dolusunuz. Ama bu dem geçicidir. Her þey fani olduðu gibi gençlik çaðlarý da fanidir. Her þey gelip geçici olduðu gibi gençlik de gelip geçicidir. Ýþte Ashab-ý Kehf 309 yýl bir maðarada genç olarak uyutulduklarý halde, nihayet o gençlik de gitti. Ne onlardan ne gençliklerinden hiç bir eser kalmadý.
Ama onlarýn imanlarý, teslimiyetleri, cesaretleri ve salih amelleri gelecek nesillere miras ve örnek kaldý.
Ashab-ý Kehf kýyamete kadar gençlerin önünde neyi tercih etmeleri konusunda ölümsüz bir örnek olarak durmaktadýr.
Peygamber oðlu peygamber
Kur'an henüz gençliðin baþlarýnda olan Ýsmail'i (a.s.) de kýyamete kadar gelecek olan bütün gençlerin örneði yaptý.
"Ve (bir gün, çocuk, babasýnýn) tutum ve davranýþlarýný anlayýp paylaþacak olgunluða eriþtiðinde babasý þöyle dedi: "Ey yavrucuðum! Rüyamda seni kurban ettiðimi gördüm: bir düþün, ne dersin?" (Ýsmail): "Ey babacýðým" dedi, "sana emredilen neyse onu yap: Ýnþallah beni sýkýntýya göðüs gerenler arasýnda bulacaksýn!"
Fakat ikisi Allah'ýn emri (olarak gördükleri)ne kendilerini teslim edince ve (Ýbrahim) onu yüzüstü yatýrýnca, kendisine seslendik: "Ey Ýbrahim, sen þimdiden o rüya(nýn amacý)ný yerine getirmiþ oldun!" Ýþte iyilik yapanlarý Biz böyle ödüllendiririz: çünkü bu, gerçekten apaçýk bir sýnama idi.” (Saffat, 37/102-106)
Hz. Ýsmail, ucunda kesin ölüm olan bu denemeyi baþarý ile tamamladý. Boynunu uzattý, teslim oldu, Rabbinin emrine razý oldu. Caný O verdi, O alacak. Er veya geç, bugün veya yarýn... Ne fark ederdi. Kendisi çok çok güçlü olsa da ölümü baþýndan savamayacaðýný iyi biliyordu. O Allah’ýn takdirine hakkýyla iman etmiþti. Bu imanýn isbatý kiþin en deðerli varlýðý olan canýný en yüce kapýya yaklaþmak için armaðan olarak da vermekti. O da buna hazýrdý.
Ayette de görüldüðü gibi, bunun karþýlýðýný da kat kat aldý. Allah (c.c.) ona babasýyla birlikte yeryüzünde ilk mabet olan Kâbe’nin yapýmý þerefini baðýþladý. Babasýyla birlikte kýyamete kadar hayýr ile yâd edilenlerden oldu. Ne zaman zemzem söz konusu olsa veya içilse, onunla birlikte hatýrlanýr oldu. Zira zemzem ona ve fedakâr annesine ölümsüz bir hediye idi. Daha da önemlisi Ýsmail (a.s.) Kâinatýn Efendisinin atasý olma þerefine nail edildi. Ýþte iyilik yapanlar iþte böyle ödüllendirilir.
Hz. Ýsmail gençlerin önünde müstesna, mükemmel, canlý bir örnek olarak durmaktadýr. Daha niceleri gibi!
Arþýn gölgesini hak eden gençler
Peygamber (s.a.s.) þöyle buyurdu:
"Baþka bir gölgenin bulunmadýðý Kýyamet gününde Allah (c.c.) yedi grup insaný, arþýnýn gölgesinde barýndýracaktýr: Adil devlet baþkaný. Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç. Kalbi mescidlere baðlý müslüman, birbirlerini Allah için sevip buluþmalarý da ayrýlmalarý da Allah için olan iki insan. Güzel ve mevki sahibi bir kadýnýn beraber olma isteðine "Ben Allah'tan korkarým" diye yaklaþmayan yiðit. Sað elinin verdiðini sol elinin bilemeyeceði kadar gizli sadaka veren kimse. Tenhada Allah'ý anýp gözyaþý döken kiþi."5
Ýþte örnek bir genç, örnek bir yiðit: Allah'a kulluk içinde serpilip büyüyen genç.Gençlik yýllarýný inandýðý dinin çizdiði sýnýrlarda geçiren, nefsini Allah'ýn emirlerine muhalefetten koruyan, heva ve heveslerin, þehevî duygularýn, gemlenmesi güç arzularýn etkisine karþý koyup kulluða/ibadete sarýlan genç… Þüphesiz ki böyle birinin bu tavrý Rabbine karþý saygýsýnýn, sorumluluðunun sonucudur. Allah'ýn emirlerine sarýlýp günahlardan kaçýnmak büyük bir kazançtýr. Hele bu, gençlik yýllarýnda gerçekleþtirilmiþse, her türlü takdirin üstündedir.
Kalbi mescidlere sevgi ile baðlý müslüman genç. Hem mescidleri seven, hem mescidlerin imarýna katkýda bulunan ve her açýdan onlarý yaþatan, hem de mescidlere cemaat olarak devam eden bir genç övgüye layýktýr.
Güzel ve mevki sahibi bir kadýnýn gayr-i meþru davetine "Ben Allah'tan korkarým" diye yaklaþmayan yiðit (fetâ). Böylesine bir çaðrýya "Ben Allah'tan ve koyduðu sýnýrlarý aþmaktan korkarým" diyerek yaklaþmayan, nefsini çok istemesine raðmen ðayr-i meþru bir iliþkiden koruyan genç gerçekten büyük bir yiðitlik göstermiþ olur.
Bu þekilde bir takva ahlaký kuþananlara ne mutlu.
Kur’an Allah’tan hakkýyla korkanlara, ya da Allah’a karþý saygýlý davrananlara pek çok ödül verir. Bu ödüllerden biri de þudur: "… Ve Allah, Kendisine karþý sorumluluk bilinci taþýyan herkese, muhakkak bir çýkýþ yolu saðlar." (Talak, 65/4)
Bu çýkýþ yoluna güzel bir örnek de Peygamber’in (s.a.s.) anlattýðý kiþilerin durumudur.
"Bir zamanlar üç kiþi yolculuða çýkmýþtý. Akþam olunca geceyi geçirmek üzere bir maðaraya girdiler. Derken daðdan kopan bir kaya-maðaranýn aðzýna düþtü ve çýkýþ yolunu kapattý. Bunun üzerine aralarýnda þöyle konuþmaya baþladýlar:
— Yaptýðýnýz iyi iþleri anarak Allah'a yalvarmaktan baþka kurtuluþ yolu yoktur.
Bundan sonra her biri kendince Allah katýnda kabul edildiðini umduðu bir salih ameli anlatarak Allah’tan yardým istedi. Onlardan biri þöyle dedi:
— Ya Rabbî amcamýn bir kýzý vardý. onu herkesten çok seviyordum. ona sahip olmak istedim; fakat teklifimi kabul etmedi. Nihayet bir yýl çok kýtlýk oldu. Amcamýn kýzý bana yardým için baþvurdu. Kendini bana teslim etmesi þartýyla yüz yirmi dinar vermeyi teklif ettim; kabul etti. Tam ona sahip olacakken:
— Allah' tan kork! Meþru olmayan bir þekilde beni elde etme! dedi.
Onu herkesten çok sevdiðim hâlde; bu söz üzerine onu býraktým. Verdiðim paralarý da geri almadým. Allah'ým! Eðer bu iþi senin rýzaný kazanmak için yapmýþsam, içinde bulunduðumuz sýkýntýdan bizi kurtar!
Bu üç kiþinin duasý kabul olundu ve maðaradan kurtuldular.6
Günümüzdeki müslüman gençlerin bu gibi kimseleri, Kur’an’da öðütlenen tavýrlarý ve Peygamberin hayatýnda þekillenen kulluk anlayýþýný örnek almalarýný, bu gençler gibi olmaya azmetmelerini umarýz.
Unutmamak gerekir ki Peygamber’e öncelikle inanan ve O’na davasýnda yardým eden gençlerdi. Ve bu gençler ileride hem Ýslâmýn en büyükleri oldular, hem de Allah’ýn yardýmýný gördüler. Hem dünya da, hem ahirette izzete ve þerefe kavuþtular.
Dipnotlar:
1- Ýbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/127-128. Isfehânî, el-Müfredat s: 560
2- Buharî, Ýlim/44, Enbiya/27. Müslim, Fezâil/170. Tirmizî, Tefsir/18. Darimî, F. Kur’an/24
3- Buharî, Ýlim/44 no: 122, Tefsir/18 no: 4726. Müslim Fedail/170 no: 6163. Tirmizî, Tefsir/18 no: 3179
4- Buharî, Tefsir/18 no: 4726
5- Buhari, Ezan/36, Zekat/16, Rikak/24. Müslim, Zekat/91. Tirmizî, Zühd/53; Nesaî, Kudat/2
6- Buhari, Ýcare/12. Müslim, Zikir/27 no: 2743
|