Sevgili Peygamberimiz bir babayý uyarýrken “Çocuðunun senin üzerinde hakký var!” (Müslim, Sýyâm, 183.) buyurduðunda, acaba sadece karnýný doyurup sýrtýný giydirmeyi kastetmiþ olabilir mi? Doðduðu andan itibaren hayatta kalabilmesi için maddi ihtiyaçlarýný karþýlamak, bir anne babanýn çocuklarýna karþý tek sorumluluðu olarak düþünülebilir mi? Yoksa anne baba olmak demek, hayata yeni katýlmýþ bu küçük emanetin bedenine olduðu kadar ruhuna da itina göstermek, aklýný donatýp gönlünü beslemek, kýsacasý onun manevi geliþimini üstlenmek demek deðil midir? Rasul-i Ekrem (s.a.s.) “Hiçbir anne baba, çocuðuna güzel terbiyeden daha kýymetli bir baðýþta bulunmamýþtýr.” (Tirmizî, Birr ve Sýla, 33.) buyurduðuna göre, maddi olduðu kadar manevi sorumluluklarý da olan anne babanýn yavrularýna eksiksiz teslim etmeleri gereken haklarýn baþýnda güzel bir terbiye gelmektedir. Ýbadet terbiyesi, ruh terbiyesi, gönül terbiyesi ya da kýsacasý kul olma bilinci diyebileceðimiz bu manevi terbiye sayesinde Rabbi ile saðlýklý bir iliþki kurmayý öðrenen çocuk, O’na kul olmanýn huzurunu, zevkini ve heyecanýný erkenden tatmýþ olacak, anne kucaðýnýn ve baba ocaðýnýn güven veren ortamýnda kendini keþfetmeye baþlayacaktýr.
“Yavrum, bak sana ne öðreteceðim: Allah’ý(n hakkýný) koru ki, O da seni korusun. Allah’ý(n hakkýný) koru ki, O’nu karþýnda bulasýn. Bir þey isteyeceðin zaman Allah’tan iste; yardým dileyeceðin zaman Allah’tan yardým dile. Þunu bilmelisin ki, bütün varlýklar sana bir konuda yardým etmek üzere bir araya gelseler, Allah’ýn senin hakkýnda karar verdiðinden baþka yardýmda bulunamazlar. Yine sana bir konuda zarar vermek üzere elbirliði etseler, Allah’ýn senin için takdir ettiðinden baþka bir zarar veremezler. (Kaderi yazan) Kalemler kaldýrýlmýþ, sayfalar kurumuþtur.”
(Tirmizî, Sýfatü’l-kýyâme, 59.) Amcasýnýn küçük oðlu Abdullah b. Abbas’ý bineðinin arkasýna bindirmiþ yol alýrken, bir yandan da onunla sohbet eden Peygamber Efendimiz bunlarý söylüyordu. Bir çocuða ancak Rabbi ile kurabileceði o en yüce manevi birlikteliðin ipuçlarýný veriyor, kulluðun özünü anlatýyordu. Acýsýyla tatlýsýyla þartlar ne olursa olsun, hayat onu nereye taþýrsa taþýsýn Allah ile arasýndaki baðý koparmamayý öðütlüyordu. Bu baðýn sadece Allah’tan istemeye ve beklemeye odaklý yani tek yönlü bir iliþki olmadýðýný, onun da Rabbine doðru adým atmasý gerektiðini öðretiyordu. Zaten kulluk bilinci de bu deðil miydi?
Peygamber Efendimiz’in, çocuklarý maneviyatý güçlü bireyler olarak yetiþtirmek üzere çizdiði yolun, en geniþ anlamda onlarý kulluk ile tanýþtýrmaya dayandýðýný söyleyebiliriz. Rasulüllah’ýn (s.a.s.) sünnetinde çocuðu maneviyata dost eylemenin yolu, davranýþtan ziyade zihniyete öncelik veren, yani þekli emretmeden önce özü kavratmayý hedefleyen bir üsluba sahiptir. Çocuklara özel tavsiyelerde bulunmayý seven Rahmet Peygamberi’nin, onlarla konuþurken inanca ve ahlâka yönelik öðütlere aðýrlýk vermesi, namaz, oruç gibi ibadetleri yerine getirmelerine yönelik emir cümleleri kullanmamasý ise dikkat çekicidir. Bir diðer ifadeyle, Peygamber Efendimiz, maneviyat eðitimi vermek adýna çocuklarý karþýsýna alýp ibadetlerini aksatmamalarý yönünde tembihte bulunma ihtiyacý hissetmemekte, çünkü onlarý doðduklarý günden itibaren maneviyatla yoðrulmuþ bir hayatýn içinde büyütmektedir.
O halde çocuðun manevi eðitimi doðduðu an kulaðýna okunan ezan ile baþlamakta, her geçen gün ibadetle beslenmekte ve her adýmda güzel ahlakla þekillenmektedir. Böyle bir eðitim sayesinde, büluð yaþýna geldiðinde artýk o, bedeninin olduðu kadar ruhunun da ihtiyaçlarýný farkýna varan, aklýna olduðu kadar gönlüne de deðer veren, düzenli yerine getirmekle sorumlu olduðu ibadetleri hayatýna eklenen bir mecburiyetler zinciri olarak deðil, ilk günden itibaren hayatýnýn ayrýlmaz birer parçasý olarak gören bir Müslüman olacaktýr.
Kulluk eðitimini hayata yayan Peygamber Efendimiz, çocuklarýn da bu eðitimden pay alabilmeleri için öncelikle onlarý yakýn çevresinden ayýrmamýþ, hatta tabir caizse çocuklar için bir cazibe merkezi olmuþtur. Meclisinde ve mescidinde bulunmalarýna izin vererek çocuklara kendisini dinleme, gözlemleme ve örnek alma fýrsatý tanýmýþtýr. Öperek, kucaklayarak, koklayarak, okþayarak, dua ederek çocuklara daima sevgi sunumunda bulunmuþ,(Buhârî, Büyû’, 49, Edeb, 22; Müslim, Fedâil, 80; Tirmizî, Menâkýb, 30.)þefkat ve merhametini derinden hissetmelerini saðlamýþ, kendisine getirilen taze meyveyi öncelikle yanýnda oturan çocuklara ikram etmeyi âdet edinmiþtir. (Müslim, Hac, 474.)Hatta O (s.a.s.), çocuklarýn kendisine biat ederek baðlýlýklarýný ifade etmelerine izin vermiþtir. (Müslim, Âdâb, 25.)
Allah Rasulü, dini öðretmek ve ibadet etmek gibi ciddi iþlerle meþgulken çocuklarýn bu ciddiyeti bozmasý endiþesini taþýmamýþ, onlarý maneviyatýn öðrenildiði ve yaþandýðý ortamlarýn dýþýnda býrakmamýþtýr. Söz gelimi çocuklarýn farkýnda olmadan sebep olduklarý her türlü olumsuz etkiyi görmezden gelmiþ, hatalarý sebebiyle onlarý ibadet edilen mekânýn dýþýna çýkarmamýþtýr. Bir defasýnda hutbe vermekte iken torunlarý Hasan ve Hüseyin’in üzerlerinde kýrmýzý birer gömlekle düþe kalka mescide girdiklerini görünce dayanamamýþ, minberden inip onlarý kucaðýna aldýktan sonra tekrar minbere çýkmýþ ve çocuklarý önüne oturtarak þöyle buyurmuþtur: “Allah, ‘Mallarýnýz ve çocuklarýnýz imtihan vesilesidir’ (Enfâl, 28.) derken ne kadar doðru söylemiþ! Þu iki yavrunun düþe kalka yürüyüþünü görünce dayanamadým da, sözümü keserek onlarý kucaðýma aldým.” (Tirmizî, Menâkýb, 30; Nesâî, Cuma, 30.)
Peygamber Efendimiz’in bu tavrý, onun çocuklar ile kurduðu sevgi ve merhamet dolu iliþkiyi maneviyat eðitiminde de sürdürdüðünü göstermektedir. Çocuk için manevi hayatýn þekillendiði ibadet mekânlarý soðuk, donuk ve ürkütücü olmamalýdýr. Yaklaþtýðýnda kovulduðu, sesi çýktýðýnda azarlandýðý, soru sorduðunda terslendiði bir mescide tazecik bir gönlün ýsýnmasý nasýl mümkün olabilir ki? Dolayýsýyla çocuðun manevi huzuru tatmasý, ibadeti sevmesi ve benimsemesi, öncelikle ibadet eden büyüklerle ayný ortamý paylaþmasý, onlarý izlemesi, taklit etmesi ve orada bulunduðundan dolayý taltif görmesi ile mümkün olacaktýr. Konunun böyle önemli bir noktada düðümlendiðini, Peygamberimizden öðreniyoruz: “Bazen kýraati uzatma niyetiyle namaza baþlýyorum da bir sabinin aðlayýþýný duyunca annesinin ona gösterdiði þefkatten dolayý yaþayacaðý tedirginliði düþünerek namazý hafif kýldýrýyorum.” (Buhârî, Ezan, 65; Müslim, Salât, 192.)
Sevgili Peygamberimiz’in mescidi gibi hareketli ve kýymetli bir mekânda vakit namazlarýnda bile bir saf oluþturacak kadar çok çocuk bulunmasý, (Ebû Dâvûd, Salât, 96.) Allah Rasulü’nün çocuklara yaptýðý maneviyat aþýsýnýn göstergesidir. Dahasý, saf tutup namaza duramayacak kadar küçük olanlar bile mescidin huzur veren manevî havasýný solumaktadýr. Bizim, kýzý Zeyneb’den olan kýz torunu Ümame’yi omzunda taþýyarak namaza duran, rükûa varacaðý zaman onu indirip, kýyama kalkacaðý zaman da tekrar omzuna bindirerek namazýný tamamlayan, hatta bu þekilde cemaate imamlýk eden bir Peygamberimiz var! (Ebû Dâvûd, Salât, 164, 165; Müslim, Mesâcid ve Mevziu’s Salat, 43.) Bir yavruya namazý sevdirmenin, onu huzur iklimiyle tanýþtýrmanýn daha güzel bir yolu olabilir mi?
Peygamber Efendimizin, namaz konusunda gösterdiði hassasiyetin bir benzerini oruçta da gösterdiðini, çocuklarýn küçük yaþtan itibaren oruç ve sabýrla tanýþmalarýný istediðini görüyoruz. Kutlu Peygamber çaðýnýn anneleri, küçüklerin oruçla barýþýk olmalarý için onlara yünden oyuncaklar yaparak açlýklarýný unutturmaya çalýþtýklarýný anlatmaktadýrlar.(Buhârî, Savm, 47; Müslim, Sýyâm, 136.) Diðer taraftan maneviyatýn dorukta yaþandýðý tavaf ve say gibi anlarý yaþamalarý için çocuklarýn hac gibi bir izdihama katýlmalarýna bile müsamaha gösteren Allah Rasulü, kucaðýndaki bir çocuðu kaldýrarak “Buna da hac var mý?” diye soran anneye, “Evet. (Onunla birlikte haccettiðin için) sana da ayrýca ecir var.” (Müslim, Hac, 409; Tirmizî, Hac, 83.)buyurmuþtur.
Bir çocuk, anne-babasý için mutluluk ve bereket kaynaðý olduðu kadar imtihan vesilesidir. Nitekim Yüce Allah “Bilin ki, mallarýnýz ve çocuklarýnýz birer imtihandan ibarettir. Katýnda büyük mükâfat olan ise, ancak Allah’týr.” (Enfâl, 28.) buyurmaktadýr. Çocuk her ne kadar bugün yaþýyorsa da, aslýnda yüzü geleceðe dönük bir emanettir. Onu þekillendiren ebeveyn, bir bakýma toplumu þekillendiriyor, yarýný çiziyor demektir. Allah Rasulü “Her doðan Ýslam fýtratý üzere doðar. Sonra anne babasý onu Yahudi, Hristiyan ya da Mecusi yapar.”(Buhârî, Tefsîr (Kasas), 2; Müslim, Kader, 22.) buyururken iþte bu gerçeðe iþaret etmektedir. Elbette küçük insaný Rabbe kul olmak gibi büyük bir sorumluluða hazýrlamak kolay deðildir. Ancak hiddetten uzak, sakin ve sevecen bir tavýrla verilen maneviyat eðitimi elbette boþa gitmeyecek, emekler yeþerecek, ailede baþlayan huzur arayýþý bir ömre anlam katacaktýr.
|