Dil felsefesi açýsýndan bakýldýðýnda, ‘harf’ ile ‘ses’in negatif konumunu ifade eden ‘sükût’ta sonsuzluða bakan bir anlam çokluðu; sükûtun pozitif konumunu ifade eden harf ve seste ise çoðaldýkça daralan bir anlam azlýðý söz konusudur. Baþka bir deyiþle; ‘kelime’ ile ‘anlam’ arasýnda hem birbirini geniþletip büyüten, hem birbirini daraltýp küçülten nakzedici bir iliþkinin olduðu görülür. Ýþte icaz, kelime ile anlam arasýndaki bu girift iliþkinin; aklýn, mantýðýn ve estetiðin ölçülerine göre yeniden bir önerme veya cümle hâlinde tertibini; az ama öz, kýsa ama veciz, sade ama fevkalade nafiz bir keskinlik kazanmasýný ifade eder.
‘Oku’ emri, özelde, “Ýndirilen Kur’an’ýn Hz. Peygamber tarafýndan okunmasý” davetini içerisinde saklayan bir mesajý ifade etse de, genel çerçeve itibarýyla, nesnesi ve içeriði belirtilmeyen ucu açýk bir okumanýn teþvik ve tavsiyesini barýndýrmaktadýr. Oku emrindeki mesajýn derinliðinde, ifadeler kadar sükûtun da semantik bir anlamý vardýr. Çünkü ‘oku’ emri verildikten sonra, peþi sýra gelen ayetlerde ‘nasýl okuyacaðýmýz’ belirtilmiþ ama ‘neyi okuyacaðýmýz’ belirtilmemiþtir. Nahiv veya gramer açýsýndan ifade etmek gerekirse fiil ve fail vardýr, fakat meful/ nesne veya tümleç yoktur. Þayet okunmasý istenen nesne açýkça belirtilmiþ olsaydý, eylem faille baþlar, fiille icra edilir, mefulle uygulanýrdý. Mesela “Kur’an’ý, yaratan Rabbinin adýyla oku!” þeklinde açýk bir nesne yer alsaydý, Kur’an ile baþlayan ve Kur’an ile biten belirli bir okuma eylemini içerisine almýþ olurdu. Baþka bir deyiþle; burada, sadece indirilen Kur’an’ýn okunmasý hedeflenmiþ olsaydý, bu teklif veya emir, yalnýz bu ilahî kitabýn kýraatini veya okunmasýný ifade eden ‘ütlü’ veya ‘rattil’ emr-i hazýrý þeklinde olmasý lazým gelirdi. Böyle bir durum söz konusu olmadýðýna göre, bu tümleçsizlikle ortaya çýkan nesnesel boþluk, “Kur’an-ý Kerim’den tefsir kaynaklarýna, Dede Korkut hikâyelerinden günlük gazetelere, attýmarýnýn inceliklerini anlatan mesleki kitaplardan Ortaçað Avrupa düþünürlerinin felsefi eserlerine kadar uzanan sonsuz sayýda kitap, bilgi veya matbuatla doldurulabilir.
Buradan hareketle Allah’ýn biz müminlere; “Varlýðýn ana hatlarýný en üst perdeden yakalayan, hayatý hiçbir düþünür, filozof veya bilgenin tanýmlayamayacaðý kadar anlamlandýran bir aþkýn malumatlar kitabý olan Kur’an baþta olmak üzere, eline geçen ve geçecek olan her kitabý oku, dimaðýný engin bilgilerle donat, içinde bulunduðun çaða iyi bak, ufkunu aydýnlat, tam bir entelektüellik çabasý içerisinde ol” þeklinde yorumlayabileceðimiz zengin, çok yönlü bir öneride bulunduðu açýktýr.
Kur’an’ýn, muhatabý olan müminlere, böylesi kültürel ve informatik yönlendirmeyi yaparken bir hususun altýný önemle çizdiði görülmektedir. Bu önemli husus da, her þeyi okuma özgürlüðüne sahip olan insanoðlunun bu özgürlüðünü tam bir muhayyerlikle kullanýrken, “yoktan var etme” gücünü elinde tutan Allah’ý bir üst deðer olarak unutmamasý, okuma ve öðrenme fiili de dâhil her þeyi yaratan bir Rab olarak O’nun adýný hatýrýnda tutma gayreti içerisinde bulunmasýdýr. Mevlâna’nýn ünlü pergel metaforuyla ifade edersek bu ayette Yüce Yaratýcý “Önce pergelin ucunu benim ismimin üzerine iyice sabitle, diðer ucunu da uzat uzatabildiðin kadar. Geniþlet ufkunu ve bakýþ açýný. Gözlerini bütün dünyaya, kâinata ve varlýk âlemine aç. Oku, düþün, takip et, izle!” demek istiyor olmalý bize. Hatta bu ayet, diðer ardýl ayetlerle birlikte ele alýndýðýnda; soyut insan aklýnýn yarý somut ön kabulleriyle keþfedilip geliþtirilen alfabetik sistemlerle bellek, göz, beyin, algý, organ ve kas arasýnda gerçekleþen ‘okuma’, ‘öðrenme’ ve ‘yazma’ gibi eylemlerin aslýnda ‘yaratma’ üst iþlemiyle iliþkili birer olgu hâlinde ortaya çýktýklarý bilgisine de dolaylý bir vurgu vardýr.
Kur’an, insanýn neyi okumasýnýn veya neyi okumamasýnýn kritiðini yapmýyor. Bunu tamamen kiþinin kendi özgürlüðüne býrakýyor. Konunun, Ýslam’ýn ikincil temel kaynaðý olan hadis açýsýndan ele alýndýðýnda, yine Kur’an’la eþdeðer bir çizgi taþýdýðýný rahatlýkla söyleyebiliriz. Hz. Peygamber’in hadislerinde, Kur’an’daki bu muhayyerlik vurgusuyla paralellik arz eden, âdeta insanýn ruhunu okþayan, neyi okumasý gerektiði hususunu herhangi bir yönlendirme ve sýnýrlandýrmaya tabi tutmayan, sadece ‘faydalý olmasý’ gerçeðine dikkat çeken, nazik, kiþisel bir yakarýþ vardýr. Bunlar da "Allah'ým, bana öðrettiklerinle beni faydalandýr; bana fayda saðlayacak ilim öðret, ilmimi artýr." (Tirmizî, Daavât, 128.); "Faydasýz ilimden Allah'a sýðýnýrým." (Tirmizî, Daavât, 68.) þeklindeki hadis-i þeriflerdir. Her iki hadiste de görüldüðü gibi, burada, Hz. Peygamber tarafýndan bireysel çekince konulan husus, okunacak kitap veya matbuatýn neden ve kim tarafýndan yazýldýðý deðil, sonuç itibarýyla okunan bilginin kiþiye ve insanlara faydalý olup olmamasýyla ilgili bir durumdur. O hâlde Hz. Peygamber’e göre, herhangi bir kitabýn veya matbuatýn deðerini, içindeki bilginin neden bahsettiði deðil, bireye ve topluma “ne fayda saðladýðý” belirler. Mesela dinamit yapýmý ile ilgili bir kitabýn, haksýz þekilde mala veya cana zarar vermek kastýyla okunmasý, insana “Allah’a sýðýnýrým” dedirtecek kadar faydasýz/zararlý; arazisi sarp bir coðrafyada yol açmak, kayalarý parçalamak kastýyla ilgili kiþilerce okunmasý ise faydalý ve lazýmdýr. Ýþte Hz. Peygamber’in bilgi veya bilgilenme, dolayýsýyla okuma hususunda parmak bastýðý bireysel özgürlüðü, kiþinin lehine sabitleyen tek ölçü de budur: Her þeyde olduðu gibi, insanýn, ‘okuma’ konusunda da ‘yarar’ý gözetmesi, ‘faydalýlýk ilkesi’ ile yaþamýný sürdürmesi...
O hâlde okumaya Kur’an’dan baþlayalým. Onun inmeye baþladýðý ay olan þu ramazan-ý þerifte hatim indirmeye, hem lafzen hem mealen okuyarak mesajýný anlamaya, öðüt ve ilkelerini yaþam tarzý hâline dönüþtürmeye çalýþalým. Ramazan ve oruçla yepyeni bir baþlangýç yapalým; kitap okumayý, kaliteli yaþamýn olmazsa olmazý hâline getirelim. Hep güzel ve faydalý olanýn peþinden koþalým. Zaten Kur’an’ýn ve Hz. Peygamber’in yegâne amacý, insaný ve insanlýðý hep faydalý olana yaklaþtýrmak, zararlý olandan da uzaklaþtýrmak deðil midir?
|