ÜMMET OLMAK |
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız...” (Âl-i İmran, 3/110.) |
12/02/2024 |
Ümmet kelimesi, “bir peygamberin tebliğ ettiği dine inanan veya o dine muhatap olanların meydana getirdiği topluluk” anlamında kullanılan bir terimdir. (Halil İbrahim Bulut, “Ümmet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 42/308.) Kelimenin aslı olan “emm” kökünde; yönelmek, öne geçmek, önder ve imam olmak gibi manaların dikkat çektiği görülmektedir. Bir işi idare ve ıslah eden, çekip çeviren, önderlik eden kişiye bu manada imam denildiği gibi bir şeyin aslı ve dayanağı, terbiye edicisi anlamında olmak üzere “ümm” kelimesinin anne manasına geldiğini de hatırlamak yerinde olacaktır. (Ragıb el-İsfahani, el-Müfredat, “emm” md.; İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, “emm” md.) Zikredilen bu manalardan birçoğunun Kur’an ayetlerinde yer aldığı görülmektedir. Özellikle, bir peygambere tabi olanların oluşturduğu topluluk anlamında ümmet kelimesi, bu topluluğun birtakım üstün özellikleri yanında aynı zamanda bazı sorumluklarını da ifade edecek şekilde ayetlerde geçmektedir. Bu bağlamda, “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran, 3/104.) mealindeki ayet, emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker görevinin toplumsal bir sorumluluk olarak İslam ümmetine verildiğini ifade etmektedir. Buna göre Yüce Allah, Müslümanlar içinden onlara önderlik edecek, birlik ve beraberliklerini sağlayacak, onlara iyiliği emredip kötülükten sakındıracak bir sosyal kontrol mekanizmasının bulunmasını istemektedir ki müfessirler Müslümanların böyle bir kurumu oluşturmalarının farz-ı kifaye olduğunu belirtmişlerdir. (DİB Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c.1 s.645.) İslam ümmetinin bir diğer özelliği ise “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık...” (Bakara, 2/143.) mealindeki ayette ifade edildiği üzere her konuda orta yolu tutan, dengeli, ilim ve amel ile donanmış adil ve hayırlı bir toplum olmasıdır. (Beyzavi, Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, 1/110; Celalüddin es-Süyuti-Celalüddin el-Mahalli, Tefsiru’l-Celaleyn, 22.) “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız...” (Âl-i İmran, 3/110.) ayetinde de vurgulanan hayırlı olma vasfı, ümmet olarak bizlere bir hedef çizmekte ve aynı zamanda bir sorumluluk da yüklemektedir. Allah’a sarsılmaz bir iman ile bağlanmakla birlikte iyinin ve iyiliğin yanında olmak, kötünün ve kötülüğün ise karşısında durmak bu sorumlulukların başında gelmektedir. Ümmet olarak bizlere yüklenen emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker görevinin hem bireysel hem de toplumsal yönü vardır. İslam toplumu olarak yerine getirmemiz gereken görevler olduğu gibi her bir bireye de müstakil olarak düşen görevler vardır elbette. Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Bir kötülük (münker) gören kişi onu eliyle önlesin. Buna gücü yetmeyen diliyle karşı çıksın. Bunu da yapamayan (kötülüğe) kalben buğzetsin ki artık bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78; Tirmizi, Fiten, 11.) hadisi bu konuda takınmamız gereken tavrın en güzel ifadesidir. Buna göre, “kötülüğü el ile önleme” sorumluluğu, Müslümanları toplumda iyiliğin kökleşmesini ve kötülüğün giderilmesini sağlayacak bir güç meydana getirmek ve sağlam bir toplumsal yapı oluşturmakla yükümlü kılar. “Kötülüğe dille karşı çıkma” sorumluluğu genel olarak iyilikten yana olma ve kötülüğe tepki gösterme bilincinin toplumda canlı tutulmasını, eğitim, öğretim, irşad, yazılı ve sözlü yayınlar gibi kurumsal çalışmaların önemini gösterir. “Kötülüğe kalben buğzetme” ise bütün Müslümanlar için en düşük düzeyde bir sorumluluktur ki Hz. Peygamber bunu “imanın en zayıf derecesi” saymıştır. Zira bu pasif bir tavırdır. (DİB Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c.1 s. 647-648.) Kur’an’da, Allah yolunda mücadele eden Müslümanların “sağlam örülmüş bir duvar gibi kenetlenmiş” (Saff, 61/4.) olarak vasfedilmesi, sahip olmamız gereken birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunu vurgulaması adına son derece önemlidir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.) şeklindeki nitelemesi de aynı şekilde dikkat çekicidir. Bütün bu vasıfların bizlere aynı zamanda önemli sorumluluklar yüklediği bir gerçektir. Zira ayet ve hadislerde İslam ümmetinin birtakım üstün özellikleri ile zikredildiğini söyleyerek avunmak, Müslümanlar olarak içerisinde bulunduğumuz problemlerden kurtarmayacaktır bizi. Yapmamız gereken çok şey vardır. Önce kendi nefsimizi ıslah etmekle başlayan sorumluluğumuz, ailemizden akrabalarımıza, komşularımızdan yakın ve uzak çevremize kadar geniş bir yelpazeye uzanmaktadır. Ancak, ümmet olma vasfı bununla da sınırlı değildir elbette. Suriye’den Irak’a, Yemen’den Afrika’ya, Doğu Türkistan’dan Filistin’e kadar dünyanın dört bir yanında nerede bir mazlum ve mağdur kardeşimiz varsa onunla olabilmek, yardımına koşabilmek, acısını paylaşabilmek, derdiyle hemhâl olabilmek de ümmet olmanın bir gereğidir. Ümmetin birliği, kurtuluşu, salah ve refahı için dua etmek, Allah’a niyazda bulunmak elbette önemlidir. Ancak sadece dua etmenin yeterli olmayacağı, gücümüz ve takatimiz oranında maddi ve manevi olarak din kardeşlerimizin yanında olmamız gerektiği ortadadır. Bir taraftan mazlum kardeşlerimize acırken, onlar için üzüldüğümüzü söylerken diğer taraftan zalime destek olacak türden davranışlar sergilemek ümmet olma şuuruyla bağdaşmayacaktır. Satın aldığımız bir ürünün kaynağını sorgulamak, kalite veya marka takıntısıyla hareket etmemek, bile bile İslam düşmanlarına destek olmamak bireysel anlamda her birimizin yapabileceği şeylerdir. Kalbimizle kötülüğe karşı çıkma, dilimizle hakikati haykırma yanında elimizle yapabileceğimiz bu tür bir tavır ve duruş elbette ki daha önemli, ümmet olma adına daha anlamlıdır. Ve bütün bunları sadece kriz anlarında yapmak değil, hayatımızın her anını kuşatacak şekilde bir yaşam tarzına dönüştürmek de son derece önemli ve gereklidir. İşte o zaman ümmet olma şuuruyla hareket ettiğimizi söyleme imkânımız olacaktır. Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU /Diyanet Aylık Dergi |