KUR’AN-I KERİM’DE MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ

Hastalıklı bir ruh ve kişilik yapısının önemli örneklerinden biri olan münafıklık ve nifak toplumları içten içe tehdit eden bir durumdur aslında. Bireyin anlam ve değer dünyasında meydana gelen bir sapma olarak da ele alınabilir münafıklık.
17/02/2017


İslam insana yapılmış bir tekliftir. Teklifin mahiyetine vereceği cevap insanın mahiyetini de belirlemiş olur. Vahyin penceresinden baktığımızda bu tasnif olumlu anlamda Müslüman, müttaki ve mümin kavramları etrafında örülürken; olumsuz dizgede kâfir, münafık, fasık gibi kavramlar sıralanır. Bu bağlamda yine Kur’an-ı Kerim söz konusu inanç alanlarında yaşayan bireylerin durumları hakkında tafsilatlı bilgiler verir, onların kişilik özelliklerinden bizi haberdar eder. Kur’an-ı Kerim hem münafıkların ruh dünyalarına, olayları anlamlandırma süreçlerine ve hem de diğer insanlar ile olan münasebetlerine değinmektedir.



Yazımıza konu edineceğimiz nifak ve münafıklık durumu tarihin her devrinde üzerinde durulması gereken bir mahiyet arz etmektedir. Hastalıklı bir ruh ve kişilik yapısının önemli örneklerinden biri olan münafıklık ve nifak toplumları içten içe tehdit eden bir durumdur aslında. Bireyin anlam ve değer dünyasında meydana gelen bir sapma olarak da ele alınabilir münafıklık. Münafık sürekli bir ikiyüzlülük durumu ile yaşamayı benimsemiş, çift kimlikli yaşamanın verdiği o huzursuz iklimde kendisine bir yol çizmiş kişidir.



Kalplerindeki hastalıklı hâl, menfaatperest olmaları ve Müslümanlardan korkmaları gibi vasıflarına da vurgu yaparak Kur’an-ı Kerim bu kavramı bir inanç alanı olarak tanımlamıştır.



Küfrünü gizleyen fakat imanını izhar eden bir tip olarak münafık, aslında küfründe sadık, imanında ihanet içindedir. Münafık, kötülüğün yaygınlaşması için çaba sarf edip, iyiliğe mani oluşu bakımından fıtri bir kaymanın alametlerini de üzerinde taşımaktadır.



Bir tür akletme, hissetme ve eyleme geçme biçimi olarak bakıldığında münafıklık karakter türü olarak karşımıza çıkmakta, söz konusu tutum İslam dairesi içinde gerçekleştiğinde ise Kur’an-ı Kerim bu tavrı inanç bağlamında ele almaktadır.



Münafıkların özelliklerinden hareketle onun kimliğini oluşturan özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:



Yalancılık ve yalanlarını yeminle tekit



“Münafıklar sana geldiği zaman, ‘Şehadet ederiz ki, sen muhakkak ve mutlak surette Allah’ın peygamberisin.’ dediler. Allah da bilir ki, sen elbette O’nun peygamberisin. Fakat Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduğunu da biliyor.” (Münafikun, 63/1.)



Yalan münafığın ayrılmaz vasfıdır. Kalpleriyle inanmadıkları hâlde inandıklarını söylemeleri bir yalandır. Eğer doğrusunu söylemiş olsalardı münafık değil mutlak manada kâfir sayılırlardı. (Temel, Ali Rıza, İslâm Davası ve Münafıklar, s. 39.)



Münafık, yaptığı bütün kötü fiillerini daima yalanla gizlemeye çalışmış kendisinin mazur görülmesine gayret sarf etmiştir. Yemin, münafığın kalkanıdır. Kendisine gelebilecek her türlü tehlikeye karşı kendisini onunla korur. “Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler de (bununla insanları) Allah yolundan çevirdiler.” ayeti bu hususa işaret etmektedir. (Münafikun, 63/2.) 



Riyakârlık



Münafıklığın en bariz vasıflarından biri de ikiyüzlülüktür. Bukalemun bir karaktere sahip olan münafıklar, istedikleri zaman istedikleri kılığa bürünmektedirler. “İnanmış olanlara rastladıkları zaman “inandık” derler. Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman “Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz” derler.” (Bakara, 2/14.)



Riyakâr kıyamet gününde halkın huzurunda şu dört isimle çağrılır: Ey kâfir, ey fâcir, ey hâsir, ey ğâdir, amelin boşa gitmiştir. Ücretin heba olmuştur. Bugün için Allah katında senin yardımcın yoktur.” (İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an Tefsiri, II, 169.)



Korkaklık



Kur’an’a göre münafıkların en bariz özelliği kalplerinde hastalığın olmasıdır. Kalpte hastalık beraberinde korkaklığı da getirir. Onlar korkarlar. Zira müminlere karşı her ne kadar güzel görünüyorlarsa da içlerinde daima kin, adavet ve haset taşıyorlar. İçlerinde taşıdıkları bu sıfatların her an açığa çıkarılmasından endişe ediyorlar ve daima ruhi bir sıkıntı içindedirler. (Hazin, Muhammed b. İbrahim, Mecmuatü’t-Tefasir, Beyrut, 1972, III, 150.) “Münafıklar” sizden olduklarına dair Allah’a yemin ediyorlar. Oysa onlar sizden değildirler, fakat onlar korkak bir topluluktur. Eğer sizden korunmak için sığınacak bir yer yahut “barınacak” mağaralar ya da sokulacak bir delik bulsalardı, hemen oraya doğru yönelip koşarlardı.” (Tevbe, 9/56-57.) 



İşte münafıklar, kendilerini Müslümanlar arasında gizliyorlardı. Ama iman ve itikat yüzünden değil, korku, hırs ve tamahları yüzünden… Sonra da istemeyerek, Müslüman olduklarına, İslam’a boyun eğdiklerine ve İslam’ın inanç esaslarına iman ettiklerine yemin ediyorlardı. Fakat ilahî kelam onların rezaletlerini açığa çıkarıyor, iç yüzlerini ortaya koyuyor, nifak elbisesini sıyırıyor.



Ahde vefasızlık



Münafığın vasıflarından biri de sözünü tutmaması, verdiği söze karşı vefasız olmasıdır. “Tıpkı, sıralanmış kof kütük gibidirler.” (Münafikun, 63/4.) Münafıklar, Müslümanların toplantılarında alınan bütün kararlara katıldıkları hâlde fikirlerinde ve duygularında samimi değillerdir. Verdikleri sözde durmazlar, çıkarlarına göre hareket ederler.



“Sana, “Başüstüne!” derler; ama yanından çıkınca içlerinden birtakımı geceleyin (gündüz) söylemiş olduğunun tersini kurarlar. Allah, onların geceleyin düşünüp kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma, Allah’a dayan (sana) vekil olarak Allah yeter.” (Nisa, 4/81.) ayet-i kerimenin ifade ettiği gibi kendilerine tebliğ edilen emirleri bir kenara itiyor ve mükellefiyetten yakalarını kurtarmak için; yeni yeni kararlar alıyorlardı.



Müminlerle istihza



Münafıkların özelliklerinden biri de alaya almaktır. Onların peygamber, Kur’an ve müminleri alaya aldıkları pek çok ayette vurgulanmıştır. Müminlerle karşılaştıklarında gayet samimi olduklarını ifade etmeye çalışırlar. Hâlbuki inkârcılarla karşılaştıklarında müminleri arkadan çekiştirmeyi ihmal etmezler: “Şeytanlarıyla baş başa kaldıkları zaman biz sizinle beraberiz. Biz ancak müminlerle alay edicileriz.”(Bakara, 2/14.) derler.



Müslümanların her hareketine kusur bulmakta gayet ustadırlar. Sadaka vermekte gönülden davranan müminlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselerin bu davranışlarının cezasını Allah verir. Onlara can yakıcı azap vardır. (Tevbe, 9/79.) Münafıklar sürekli olarak müminlerle alay ederler, onları ayıplarlar. Hiçbir davranışlarını beğenmezler. Malından fazla miktarda sadaka veren için “gösteriş yapıyor” imkânı bulunmadığından az veren için ise “bunun verdiği sadakaya Allah’ın ihtiyacı yoktur.” derler.



Fitne çıkarma ve tahrikçilik



Münafıklar hep baştan beri fitne peşinde koşan beyinsiz ve anlayışsız kimselerdir. Rasulüllah’ın Medine’ye gelişinde ve henüz Allah onu düşmanlarına muzaffer kılmadan da durum böyleydi. Sonra hak geldi Allah’ın sözü muzaffer oldu da istemeye istemeye ona başlarını eğdiler. Yaşadıkları toplumun birlik ve dayanışmasını bozmak için entrikalar çevirmeye başladılar.



“Kendilerine yeryüzünde fesat çıkartmayın denilince biz ancak ıslah edicileriz derler. Gözünü aç onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat bunu anlamazlar.” (Bakara, 2/11-12.) Fesat çıkardık ları halde kendilerinin ıslahatçı olduklarını kabul ederler. Fesat, küfrün söz ve fiili uygulaması, kötülüklerle uğraşıp suç işlemektir. Çünkü yeryüzünde Allah’a isyan eden veya kötülükleri emreden kimse dünyada fesadı körüklemiş sayılır. Münafıklar, her fırsatta savaştan geri kaldıkları gibi, kendileri gibi kalplerinde hastalık bulunanların savaşa gitmelerine de engel olurlar. “Allah içinizden ‘savaştan’ alıkoyanları ve kardeşlerine ‘bize gelin’ diyen ‘o münafıkları’ biliyor.” (Ahzab, 33/18.)



Kararsızlık ve tereddüt



Münafıklar, hiçbir inanca, hiçbir fikre ve davaya bağlı kalmazlar, daima kararsız ve mütereddittirler. Dümensiz bir gemi gibidirler. Dış etkilerle hareket ederler, sabit bir konumları yoktur. Onlar imanda mı, küfürde mi karar kılacaklarını bilemedikleri için inananlarla mı yoksa kâfirlerle mi, birlikte olacaklarını da bilemezler. Bir onlara dönerler, bir de berikilere… Hiç kimsenin malı olmayan meta gibi ortada gidip gelirler. “Onlar küfür ile iman arasında bocalayan bir sürü gibi kararsızdırlar! Ne onlara ne de bunlara ‘mal olurlar’. Allah kimi şaşırtırsa artık ona asla bir yol bulamazsın.” (Nisa, 4/143.) Münafığın imanında tereddüt ve kararsızlık iç içedir. Onlar ıstırap ve tereddüt fezasında sersem ve şaşkın dolaşırlar.



Sonuç



Kur’an-ı Kerim ve hadisler ışığında daha birçok özelliğinden hareketle münafığın kimliğini ve psikolojisini ortaya koymak mümkün olmasına rağmen yazımızın yayınlanacağı mecra bizi sınırlamaktadır.



İslam insanın faziletlerini artırarak onu en güzel kıvama ulaştırmak ister. Doğru sözlülük, insanları küçük görmeme, fitneden sakınma, ahde vefa gösterme, cesaret ve şecaat gibi nice erdemler ile onun manevi anlamda donanım sahibi olmasını öğütler. İslam’ın önerdiği insan tipi insanın insana yurt olduğu; bir insani sapkınlık anlamına da gelebilecek olan münafıklık ise insanın insanın kurdu olduğu bir ilişki düzeyine imkân sunar.



Münafıklık bu durumu yaşayan bireyin insani özünü tahrip eden, sürekli bir emniyetsizlik duygusu içinde ruh hâlini günden güne hırpalayan bir duygu ve akletme biçimidir. Zihniyetin toplumsallaşan bir yönü vardır. Bu anlamda münafıklar aileden başlayarak cemiyet hayatının da hastalıklı hücreleri gibi ana bünyeye zarar vermektedirler. Küfürlerini gizleyip, güya imanlarını izhar eden bu güruh tarihin her döneminde Müslümanlara içeriden darbe vuran özellikleri ile bilinirler.



İslam toplumunun yoluna güvenle devam edebilmesi yetiştireceği insanın manevi donanımları ile yakından ilgili olacaktır. Kendisine güvenilen, çalışkan, dürüst, adil, cömert ve benzeri değerler ile şahsiyeti inşa edilmiş fertler ancak kendilerini ve toplumlarını huzur ve adalet iklimine kavuşturabilir.



Doç. Dr. Mustafa SARIBIYIK