“Vicdan” kelimesi Arapça kökenli bir isim olup, Türkçemizde de kullanılır. “Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlâk değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” şeklinde tarif edilir. Böylelikle vicdan insanda iyiyi kötüyü ayırt eden, iyilikten huzur, kötülükten azap duymasına yol açan, davranışları hakkında âdil bir yargıya iten duygudur. (Kubbealtı Lugatı, s. 3324.)
Lafız olarak Kur’an’da geçmemekle birlikte mahiyeti itibariyle vicdanın tesirini de içine alan geniş bir anlama sahip olan, nefs ve türevlerinden bahseden pek çok ayet-i kerime vardır. Bu ayetler, Kur’an’da şeytan ve türevlerinden daha çok geçmektedir. Yine Kur’an’da çok sayıda geçen “kalp” kelimesi de bazı ayetlerde vicdan anlamındadır. Özellikle Şems suresi 91/7-10. Ayetlerde geçen “nefs” kelimesi vicdan anlamını çağrıştırmaktadır.
Hadislerde ise vicdan kavramı daha ziyade kalp kelimesi ile ele alınır. Kısacası din dilinde kalp, bütün duyguların merkezidir. Zira kulların kalplere sekinet, itminan, sebat ve huzur veren Allah olduğu gibi (Bakara, 2/260.), kalplere hidayet ve merhamet bahşeden, insanları şefkatli, merhametli ve vicdanlı kılan da yine O’dur. (Âl-i İmran, 3/103.)
Bu bilgiler ışığı altında Yüce Allah tarafından günahlardan sakınmak suretiyle insanların kalbini/ nefsini/vicdanını kirletmemesi istenmekte; şayet günah kiriyle kirletilmiş ise tövbe ile günahlardan arındırılması hatırlatılmaktadır. Zira kalbiselim sahibi olan insan aynı zamanda ehlivicdandır. Bu bağlamda Balzac’ın söylediği gibi “Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe.” Peki, bizim vicdanımız ne durumda? Her yaptığımızdan sorumlu olacağımız bilinciyle hareket etmesi gereken Müslümanlar olarak…
Her şeyin paylaşıldığı, her anın görüntüsünün kaydedilmeye çalışıldığı günümüzde teknolojinin yaygınlaşmasıyla insanların arkadaşlarıyla yahut hayranlık duyduğu kimselerle birlikte, güzel manzaralarda hatıra fotoğrafı çekmesi veya çektirmesi gayet normaldir. Ancak mesleği muhabir olanları hariç tutmak suretiyle düşünelim; günlük hayatımızda trafkte, yolda, sokakta karşılaştığımız insanların yardıma muhtaç olduğu zamanlarda çekilen fotoğrafları “selfe”leri nasıl anlamak lazım? Örneğin trafik kazasına şahit olduğumuzda kaza geçirenlere yardımcı olmak, güvenlik güçleri ile ilk yardım ekiplerine telefon etmek, ekipler gelinceye kadar bilhassa eğitimi ve deneyimi olanların ilk yardım kurallarına göre kazazedelere yardımcı olması gerekirken; bazı insanların olay mahallinden kaçmasını, durup sadece seyretmesini nasıl anlayabiliriz? Üstelik yüce kitabımız bize “Her kim bir insanı (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.” (Maide, 5/32.) derken. Vicdanımızı nasıl temiz tutabiliriz? Sorusu da can alıcı bir başka konu olarak çıkıyor karşımıza.
Vicdanımızın selim olabilmesi, temiz kalabilmesi, doğuştan gelen özelliklerini koruyabilmesi için günahlar ile kirlenmemesi gerekir. Bu açıdan vicdani konuların ferdi, ailevi ve toplumsal boyutları bulunmaktadır. Çünkü hata ve günahlar bazen kendimize, ailemize ve içinde yaşadığımız topluma ve hatta insanlığa karşı işlenebilmektedir. Vicdanımızın güçlenebilmesi için, aile içi iletişim yollarını açık tutmak, baskı, korkutma, küçümseme ve azarlamadan kaçınmak; gençlerimizin kendilerini ihmal edilmiş hissetmemeleri için onlara hoşgörü ile yaklaşmak uygulayacağımız birkaç yoldan bazılarıdır. Diğer yandan vicdan sahibi olmak, yüce dinimiz İslam’ın komşusu aç iken tok yatmamak ilkesi ile kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemek, menfaati için değil mümin kardeşini Allah için sevip Allah için buğz edebilmektir. Vicdanımız cüzdanımızın etkisinde kalmadığında, miras paylaşımında kız kardeşinin payını verirken şer’i hukuka göre davranan bir müminin hanımı ile kayınbiraderi miras paylaşırken de aynı hassasiyeti gösterebilmesidir. Kamu malı olan toplu taşıma araçlarının korunup kirletilmediği, devlet dairelerinde elektrik, su ve ısıtma imkânlarının israf edilmediği, kamu bütçesinden yapılan harcamalarda israfa düşülmediği kısacası Hz. Ömer’in mum kullanma konusunda riayet ettiği ilkelere bizim de o kadar duyarlı olduğumuz zaman vicdan sahibi bir insan oluruz.
Laf ile mangalda kül bırakmayıp icraatlarımız farklı olursa, samimi olmayan bir tarzda hayatımıza devam ederek “mış” gibi davranır veya rol yaparsak; trafkte kul hakkına riayet etmez, sınavlarda kopya çekersek, ilim ve fikir eserlerinde korsana rağbet edip emek hırsızlığına göz yumarsak vicdanımız kirlenir. Günah kiriyle kirlenen vicdanları ise istiğfar olmadan hiçbir temizleyici temizleyemez.
Öyleyse kendimize çeki düzen vermeli, vicdanımızı kirletecek davranışlardan kendimizi, ailemizi ve çocuklarımızı korumalıyız. Ailemizde ve toplumumuzda karşılaştığımız problemlerimize sorun odaklı değil, çözüm odaklı yaklaşmalı suçlu aramak yerine sorumluluk almaya çalışmalıyız ki vicdanlarımız temiz kalsın.
Dr. Hamdi TEKELİ