Yeryüzünün halifesi olma sorumluluğu, insan için yaratıldığı andan itibaren başlar. Yaşam devam ettikçe insanın yüklendiği her yeni rol, ona yeni sorumluluklar getirir. Aile kurmak, anne baba olmak gibi…
İnsan, bütün zorluklarına rağmen yeni sorumluluklar yüklenmekten kaçınmaz. Yaratılışında var olan eğilim, istek ve özellikler onu kendini inşa ederek kâinatı imar etmeye ve kalıcı olmaya yönlendirmektedir. Nitekim
insanın ebedi kalıcılık arzusu, Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: (Öyle ise, yasak ağacın meyvesinden yiyin ki melek olasınız yahut Cennet’te ebediyen kalasınız)” Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, yada (cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” (Araf, 7/19-20.) İnsanın ebedi kalıcılık arzusunu bir hırs olmaktan çıkarması, yeryüzünü imar etme görevini yaratılışına uygun gerçekleştirmesi, kendisinden sonraya kalıcı izler bırakması ile mümkün olabilecektir. İnsanın kendisinden sonraya bırakabileceği en anlamlı ve değerli izlerden biri, hiç şüphesiz evlatlardır.
Devredilemez sorumluluk: Anne baba olmak
İnsanın öldükten sonra bile amel defterinin açık kalmasını sağlayacak olan evlatlar, daha en başından ebeveynlerin kulluk sürecine katkıda bulunabilirler. Zira ebeveyn yaratılış mucizesine şahitlik edebilmek, değerlerle mücehhez bir çocuk yetiştirebilme gayreti içerisinde olmak ve en nihayetinde iyi bir insan yetiştirmek için iyi insan olmak zorunluluğu ile karşı karşıya kalır. Bu bilince sahip olan ebeveyn, hayırlı bir evlat yetiştirmeye gayret ederken daha iyi bir insan olmayı ve büyüyen çocuğu ile yeniden değerleri kendi içinde inşa etmeyi başarabilir. Bunun yanında bu zor görev, anne babaya büyük bir saygınlık da kazandırmaktadır. “İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.” (Lokman, 31/14.)
Anne baba olmak, saygı ve hürmeti gerektirir, ancak dinen mesuliyeti üzerimizden düşürmez. Bu mesuliyeti yerine getirmeyen kişi kıyamet gününde borçlu olduğu evladından kaçmak zorunda kalacaktır: “Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.” (Abese, 80/33-37.) Varlığına sebep olunan evladın eğitimi ve yetiştirilmesi anne baba olmanın getirdiği doğal olduğu kadar dini bir sorumluluktur da. Kur’an-ı Kerim bu sorumluluğumuzu şöyle hatırlatır: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim, 66/6.)
Çocuklarını doğru bir eğitim ve terbiye ile yanlıştan korumak sorumluluğu, okullara, başka insanlara, televizyona, bilgisayara verilemez. Çünkü böylesi bir görev aktarımı yükümlülüğümüzü kaldırmayacağı gibi beraberinde başka sorunlara da sebep olabilmektedir.
Günümüzde terör örgütlerinin veya kötü alışkanlıklara kurban arayanların insan kaynaklarını çoğunlukla çocuklarının eğitiminde yeterince etkin olmadığı aileler sağlamaktadır. Yeterli bilgisi, eğitimi olmadığında bile anne baba olma sorumluluğunun devredilmesinin mümkün olamayacağını ifade etmek gerekir. Böylesi durumlarda da ebeveynin kendi bilgisini artırmaya çalışması, her koşulda çocuğunu yalnız ve sahipsiz bırakmaması zaruridir. Zira bugün için yapılacak bir ihmalin bir ömür vicdan azabı ve evlat acısı olarak taşınabileceği unutulmamalıdır.
Arkadaşı olma, anne babası ol
Anne baba olma vazifesinin ihmali kadar sorunlu bir başka durum da anne babalık anlayışındaki bazı değişimlerdir. Son yıllarda neredeyse bir bakıma moda olan bu yaklaşımda anne babaya çocuğu için bir otorite olmaktan çok bir arkadaş misyonu yüklenmiştir. Uzman Klinik Psikolog Esra Nur Gençal, bu yanlış yaklaşıma şöyle işaret etmektedir: “Ebeveynler çocukları ile arkadaşlık ilişkileri kurmaktalar ve çocuklar üzerindeki otoriteleri sarsılmaktadır. Anne ve babalar unutmamalılar ki, çocuklarına arkadaş değil yalnızca anne ve baba olmaları gerekmektedir. Maalesef yapılan en büyük yanlışlardan biri de budur. Zamanla anne ve babalarının onlara aşırı hoşgörülü olmaları nedeniyle çocuklar ipleri ellerine almaktadırlar. Sonrasında çocuklarının kuklaları hâline gelen ebeveynlerle karşı karşıya kalmaktayız. “Nerede hata yaptık? Şimdi nasıl düzelteceğiz?” soruları ile birçok aile sıkıntı yaşamakta. Bu yaklaşım nedeniyle çocuklar da toplumsal açıdan problemlerle karşılaşabilirler. Bu aşamada bizler öncelikle, anne ve babalara çocuklarının yalnızca ebeveynleri olmaları gerektiğini önermekteyiz. Zaten çocuklarımızın birçok arkadaşları var. Eğer siz ebeveynler çocuklarınızın arkadaşları olur iseniz onların anne ve babaları kim olacak? Aile kavramını korumak adına buna çok dikkat etmek gerekmektedir.” Anne babanın çocuğun arkadaşı olması hâlinde; çocuk ve genç için otorite vazifesini taşıyacak, onu doğru şekilde yönlendirecek anne baba eksikliği söz konusu olacak bunu gidermek ise çok mümkün görünmeyecektir.
Çocuğunun şahsiyetini dikkate almayan, fikirlerini önemsemeyen, katı bir disiplin anlayışına dayanan çocuk eğitimi anlayışı ne denli aşırı ise çocuğuna doğruyu göstermek konusunda gerekli ciddiyet ve kararlılığı gösterememek de o denli aşırılık olmaktadır. Gençal, bu iki yaklaşımın ortaya çıkardığı sorunlar için: “Anne ve babaları tarafından sürekli eleştirilen ve katı bir disiplin ile yetiştirilen çocuklar karar verme ve duygularını, düşüncelerini ifade etmekte zorluk çekerler. Bir yandan da aşırı hoşgörülü olan ebeveynler ise, çocuklarına karar verme özgürlüğünde sınır koymazlar ve bu çocuklar ileride sınırlarını asla bilmeyen, kurallara uymayan ve dolayısıyla topluma adapte olmakta zorluk çeken benmerkezci yetişkinler hâline gelirler” demektedir. Her iki durumda sorunlu bireyler ortaya çıkarmaktadır. Özellikle günümüzde ikinci tip benmerkezci ve sorunluluk ve sınır tanımaz bireyler yetiştiren aile tiplerinin arttığı söylenebilir. Çocukların evlerin ve ailelerin yeni reisleri ve karar mercii olduğu bu yaklaşım zannedildiğinin aksine mutsuz anne babalar kadar mutsuz çocuklar da ortaya çıkarmaktadır.
Çocuk erkil aileler
Aileye ilişkin tüm karar mekanizmalarının çocuğun istek ve beklentilerine uygun düzenlendiği bu aileler bencil, sorumsuz ve nihayetinde narsist kişilikli insanlar yetiştirmektedir. Sürekli ve her durumda isteklerinin yerine getirilmesine alışan ve herhangi bir sorumluluk yüklenmeyi öğrenemeyen çocuklar hayatlarının devamında, iş ve yeni kuracakları ailelerinde isteklerine ulaşamadıklarında, bekledikleri ilgiyi görmediklerinde sıkıntıya girecekler, psikolojik ve toplumsal sorunlar yaşayacaklardır. Aileleri tarafından empati ve sorumluluk duyguları yeterince geliştirilmemiş olduğundan tahammülsüzlük, anlayışsızlık ve hatta saldırganlaşma eğilimleri bile gösterebilirler. Bugün markette reyonların önünde istediğini elde etmek için çevredekilere hiç aldıramadan çığlık çığlığa bağırarak dediğini yaptırmaya alışan çocuk yarın da aynı yolu rahatlıkla kullanabilecektir. Yine bugün istediği olmadığında yumruklarını sıkan, anne babasına tekmeler savurarak dediğini yaptıran çocuğumuzun bugün canımızı yakmayan o minicik yumruk ve tekmeleri yarın toplumumuzun ve ailemizin canını yakabilecektir. Bugün heves ettiği için yaşı tutmadığı hâlde direksiyon başına oturttuğumuz gencimiz yarın bir cana sebep olabilecektir. Bugün “yok” ve “hayır” duymayan çocuk yarın kanun ve kural da duymayacak, dinlemeyecektir. Aslında böylelikle anne babaları olarak hükmetmeyi, otorite tanımamayı ve bencilce her istediğine sahip olmayı öğrettiğimiz çocuklarımıza farkında olmadan büyük zarar vermiş olmaktayız. Henüz doğru ile yanlışı ayırt edebilecek olgunluk ve bilgiden yoksun çocuklarımıza otoriteyi teslim etmenin onların psikolojisinde de güvensizlik duyguları oluşturabileceğini unutmamalıyız.
Her istediğini verme, sorumluluk ver
Çocuk eğitiminde katı bir disiplin yaklaşımı ile disiplinsiz ve şımarık çocuklar yetiştirme yaklaşımı arasında orta bir yol tutturmak gerekli ve sanıldığının aksine de mümkündür. Bu dengenin oluşturulmasında çocuğa yaşına göre sorumluluklar vermek gerektiği durumlarda “hayır” demeyi becerebilmek önemli bir fark yaratacaktır.
Çocuğa sorumluluk vermek, ona her istediğini vermekten çok daha önemli ve faydalı bir yaklaşımdır. Gençal bu hususta yapılabileceklere ilişkin bazı öneriler sunmaktadır: “Ebeveynler olarak çocuklar üzerinde etki sahibi olmak ve aynı zamanda sağlıklı bireyler yetiştirmek için aile içinde kurallar oluşturulmalı ve bu kurallar sürdürülebilir olmalıdır. 2 yaşlar itibarıyla çocuklar “ben” ve “hayır” kelimelerini sıklıkla kullanmaya başlarlar ve bu süreç ergenliğin sonuna kadar devam etmektedir. Bu dönemde çocukların karar verme süreçlerini olumlu karşılamak, sınırlar çizmek yetişkinlik yaşamları için oldukça önemlidir. Bebeklikten itibaren çocuklara sınırlar ve kurallar koymak gerekir. Uyku, tuvalet, yemek, öz bakım gibi konularda düzen oluşturmak çok önemlidir. Anne ve babaların koymuş oldukları kurallarda kararlı olmaları gerekmektedir. Kararlı ve tutarlı davranışlar çocukların davranışlarını düzenlemelerine yardımcı olacaktır. Ancak bu konuda yapılan yanlışlar vardır. Bu yanlışlardan en önemlisi ebeveynlerin koydukları kurallarda tutarsız davranmalarıdır. Çocuklarda kuralların esnekliğini fark etmekte ve kurallara olan inançlarını kaybetmektedirler. Kurallar önceden konulmalı ve açık bir şekilde çocuklara anlatılmalıdır. Çocuklar önceden nasıl davranmaları gerektiğini bilmelidirler. Çok kardeşli ailelerde, her çocuğun kendi yaş ve gelişim özelliklerine göre kurallar konmalı, sorumluluklar verilmelidir. 10 yaşındaki bir çocuğun odasını toplamasını, ekmek almasını bekleyebilirsiniz ancak 5 yaşında olan kardeşi yalnızca oyuncaklarını toplayabilecektir. Kardeşler arasındaki farklar göz önüne alınarak sorumluluklar verilmelidir.
Anne babalar olarak çocukların adına her kararı almak doğru değildir. Çocuklar birer bireydir ve aile içi kuralların sınırlarını aşmadan kendi kararlarını kendileri vermelidir. Bu noktada anne ve babalara düşen görev çocuklarının sınırlarını bilmelerini sağlamaktır. Bu da ancak çocuklara koyulan kurallar ile mümkündür.”
Çocuklarımıza koyacağımız kuralları, akıl, ahlak ve insanilik çerçevesinde belirlemek; söz konusu kuralları ihlal ve ihmale izin vermemek de dikkat edilecek hususlardandır. Bugün göstereceğimiz tutarlılığın hem çocuklarımızın hem de toplumumuzun yarınlarına sirayet edeceğini bilerek davranmalı öldükten sonra bile taşınan anne babalık sorumluluğunu haffe almamalıyız.
Diyanet Aile Ağustos 2016 / Dr. Fatma BAYRAKTAR KARAHAN