İSLAM'IN İSTEDİĞİ DÜZEYE ULAŞMAK

“İçinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk olsun; nihai kurtuluşa erişecek kimseler işte bunlardır.” (1)
21/09/2016


Kur’an, kendini insana en doğru olanı gösteren, onu aydın­latan bir kitap olarak tanıtır. (2) Allah, Kur’an'ı insanlığa hediye etmiş, Resulünü Hak ve hidayetle göndermiştir. (3) Bundan mak­sat, insanların, Kur’an'ın ve Peygamber (as)'in istediği seviyeye ulaşmalarını sağlamaktır.


 


Kur’an, yirmi üç yıl gibi, kısa bir sürede her bakımdan örnek bir İslam toplumu oluşturmuş, bağlıları için, devamlılık arz eden bir iman ve hayat çizgisi belirlemiştir.


 


İslam çağrısı, amaçladığı yapılanmayı tarihin ilk dönemle­rinde parlak bir biçimde gerçekleştirmiştir. Bu yapı, insanların bir erdem yarışı içinde Allah'a ulaşmak için çaba gösterdikleri tevhidi bir yapıldı. Onun temelinde gerçek bir toplumsal söz­leşme yatıyordu. Bu sözleşme, İslam'ın özünü yansıtan ve va­hiyle tutanak altına alınan sahici bir sözleşmeydi. Peki, bu sahi­ci sözleşmeden neden uzaklaşildı? Bize göre bu sorunun ceva­bı, peygamberlerin verdikleri uzun ve çetin bir süreci içeren tevhid mücadelesinde aranmalıdır.


 


İslam, ortaya çıktığında, dile getirdiği ilah anlayışı ve sun­duğu dünya görüşü ile Mekke toplumunun şirk değerleriyle ça­tışmıştır. O, Mekke aristokrasisinin yanında değil, karşısında yer alıyordu. Onlar Kur’an çağrısını ilk işittiklerinde, bu çağrıyı katı kalplilikle geri çevirdiler. Çünkü onlar, insani ve manevi kaygılardan yoksun, sadece maddi ve çıkarcı amaçları önemse­yen bir anlayışa sahiptiler. (4) Bu insanlar için manevi ve ahlaki bir amaca bağlanmak, tavizsiz biçimde Allah'a teslim olmak, hiç de katlanılabilir bir durum değildi.


 


Ayrıca Hz. Muhammed'in öğretisi, şirk ilkelerine dayalı ku­rulu düzeni tehdit ediyordu. Bu durum, Kur’an mesajının, şirk değerlen üzerine kurulmuş olan toplumsal düzeni çökertecek bir devrim soluğu içermesinden kaynaklanıyordu. Onların gö­zünde, iktisat, siyaset ve adalet gibi konular, dinin dışında de­ğerlendirilmesi gereken salt dünyevi konulardı. İslam'ın bu tür­den sorunlara çözüm öneren tavrı, onlar açısından kabul edile­bilir bir durum değildi. Onlara göre dîn, kişisel bir vicdan meselesiydi. Onun toplumsal davranış örgüsüyle bir ilgisi olamaz­dı. İşte Mekke müşriklerini hoşnutsuz kılan ve çileden çıkaran şey, Kur’an mesajının ve Peygamber tavrının, toplumsal prob­lemlere karşı kayıtsız kal mayısıydı.


 


Peygamber (as), aksiyonu, İmanın ayrılmaz bir parçası olarak ortaya koydu. Allah'ın kendisine bahşettiği etkileyici dil ve zi­hin gücüyle, ilk olarak güçlünün zayıf üzerindeki zulüm ve baskısına karşı çıktı. İnsanın insan tarafından ezilmesine, faize, tefeciliğe, tekelciliğe ve insanların tabii ihtiyaçları üzerine ha­kimiyet kurup onları sömürmeye yönelik oyunları bozdu. İnsan sevgisinin, hak ve adalet ilkelerinin çıkar duygularına kurban edilmesine fırsat vermedi. Böylece o insanların ortak ahlaki de­ğerler etrafında özgürce, şuurlu ve onurlu biçimde bütünleşme­lerini sağladı. O güne kadar şirk değerlerini benimseyenlerin değişmez gördükleri bütün toplumsal kavram ve kurumlan topyekün gözden geçirip yeniden yapılandırdı. Bugünkü zihniye­tin, dinin siyasete sokulması şeklinde yorumlayıp kınadıkları köklü bir tavrı ortaya koyarak yerleşik şirk düzenini altüst eden bir yeniliği gerçekleştirdi. Tevhid inancını, toplumsal değişimin odağı haline getirip İslam'ı toplum hayatına katan Peygamber (as)'in onurlu mücadelesine, küfrün önderleri işte bu nedenle şiddetle karşı çıkmışlardı. Onlar, tevhidin ikamesi için verilen bu şanlı mücadeleyi, kurulu düzene karşı girişilmiş bir başkal­dırı olarak damgalamışlardı.


 


Tevhidin muzaffer kahramanlarının imanları güçlü, hedefleri de büyüktü. İslam'a gönülsüz bağlanan kitleler, kendilerine olan güveni yitirdikleri için başka medeniyetlerin düşünce ve yaşam tarzına kolayca teslim olabiliyorlar. Birçok İslam ülkesi yabancı kültürlerin dümen suyunda seyreden kurtarıcılardan medet ummaktadır. Bugün, İslam'a karşı olanları korkutan, ta­bii ki bu ülkelerin zaafla yüklü tavırları değil, İslam inancının bünyesinde taşıdığı dinamizmdir. İşte bu hakikat, ilk nesil Müs­lümanlarının gerçekleştirdikleri başarıya bir gün yeniden ulaşı­labileceği yolunda beslenen umutlarımızın yegane güvencesi­dir.


 


İslam dünyası, Kur’an'ın tasvip, Peygamber (as)'in de arzu etmediği bir seviye düşüklüğü içindedir. Bunun temel sebebi, Müslümanların- İslami ölçüleri uygulamada başarısız olmaları­dır. Bilindiği gîbi, Hz. Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra İslam'ın özüne bağlı siyasi yapı çözülmeye ve yıpranma­ya başladı. Sonraki yüzyıllarda da bu orijinal ve örnek model, tefrikanın karanlık dünyasına terk edildi. İslam'ın inanç dünya­sına şirk sızmaları, siyasi bünyesine de tefrika unsurları musal­lat olunca din, siyasi iktidarların gölgesinde âdeta bir hizmetçi, inananlar da mefluç kitleler durumuna düşürüldü.


 


Halbuki İslam sadece bir teori değil, bir tatbikat dinidir. Ay­nı zamanda tatbik edilmiş bir dindir. Kur’an, insanlık tarihinde yeni bir dönem başlatmış, yepyeni bir zihniyet getirmiştir. O, insanları hem inanç hem de sosyal ve ekonomik bakımdan sağ­lıklı ve kalıcı bir yapıya kavuşturmuştur. Günümüzde maddeci­lik ve açgözlülük, ciğer sökücü bir hırs haline geldiğinden in­sanlık, daha çok maddi değerlere sahip olmanın hırsına kapıl­mıştır. Bunun için, politikalar hep maddi çıkarlar üzerine kuru­luyor.


 


Oysa her yanıltıcı hedefin başında daha tüketici bir hiçlik bekliyor insanları. Bu tutku, dinmez bir susuzluk halinde insan ruhunu kemire kemire tâ mezara kadar uzayıp gidiyor. (5) Ne var ki İslam'dan uzaklaşanlar, bu amaçsız koşunun farkında bile değiller. Çıkarcılığın ve sömürgeciliğin hakimiyeti altına giren insanlığın kurtuluşu, Kur’an'a ve onun sunmuş olduğu İslam'a yönelmekten geçmektedir. (6)


 


 


--------------------------------------------------------------------------------


 


[1] Âl-i İmrân: 3/104.


 


[2] Bkz. İsrâ: 17/9; Maide: 5/16 vb.


 


[3] Bkz. Tevbe: 9/33


 


[4] Bkz. Yâsîn: 36/47 vb.


 


[5] Bkz. Tekâsür: 102/1-2


 


[6] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 59-61.


 


 


Fahrettin Yıldız