Kur’an, Yüce Allah'ın Hz.Muhammed'e gönderdiği vahiylerin yazılmış ve derlenmiş şeklinden oluşur. O, bütün insanların Kitabı olduğunu, onlara en doğru yolu gösterdiğini belirtir. (2) Her şeyi genel olarak açıklayıp aydınlatan Kur’an vahiy adına (3) en üstün, en doğru ve en güvenilir bilgi kaynağıdır. (4)
Kur’an vahyi, Hz. Muhammed'e ilk kez, 610 yılının Ramazan ayında “Yaratan Rabb'inin adıyla oku!” (5) mealindeki ayetle ulaştı. İnsan zihnine ve şuuruna bir uyarı olarak vahyedilmeye başlanan Kur’an, Peygamber (as)'in Medine'de vefat etmesine kadar geçen yirmi üç yıllık süre içerisinde de tamamlanmış oldu. Hz. Muhammed insanları tevhide çağırıp putlara tapmanın bağışlanmaz bir günah olduğunu belirterek tebligatına başladı. İmanı, eylemin ayrılmaz bir parçası olarak tanıttı, inananları aksiyona yöneltti. Kur’an'ı yorumlayıp uyguladı. Sonunda, her bakımdan örnek olma özelliğine sahip bir iman ve ahlak toplumu oluşturdu.
Kur’an'ın aydınlık mesajının üzerinden çok zaman geçmeden onun dinamik yapısına aykırı yorum ve uygulamalar ortaya çıktı. Bunlar, Kur’an'ın önüne geçirilince onun ruhuna giden yollar da adeta tıkandı.
Müslüman'ın Kur’an'a önem vermesi, imanın gereğidir. Kur’an'ı okuyup anlamak ise en başta gelen görevidir. Ancak bugün değinilen görevin, istenilen şekilde yerine getirildiğini söylemek mümkün değildir. Bunun temel nedeni, Kur’an okumayı engellemek, okuyanların da anlamalarını önlemektir. Oysa Kur’an, kendisinin okunup anlaşılması gerektiğini önemle vurgular. “And olsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?” diye sorar. (6)
Kur’an okumaya, istiaze ve Besmele ile başlanması, insanın zihnen onu anlamaya hazır olması gerektiğine işaret eder. Kur’an okunurken, onu anlama gayesi güdülmelidir. O okunurken, akıl devre dışı bırakılır, kalp vesveselere bağlanırsa Kur’an'dan bir şey anlaşılmaz. Kur’an'ı aklına ve kalbine yaklaştıramayan kimse, onu hayatına da taşıyamaz.
Kur’an'ın ilk inen ayetleri, insanın aklına ve bilincine hitap eder. O, bilgiye ve bilince çok önem verir. Okurlarını akletmeye ve düşünmeye çağıran Kur’an'ı dinamik kılan da budur. Çünkü Allah'a inanıp İslam'a bağlanmanın makul sebepleri de vardır. Şu halde din adına aklın gücü ve fonksiyonu dışta tutulmamalıdır. Zaten Kur’an, aklını kullanıp düşünenleri, kendilerini hakikat bilgisi ile donatanları doğru yola ileteceğini belirtir. (7) Hatırlanacağı gibi, düşüncesiz, bilinçsiz ve maksatsız okuyuştan hiçbir bilgi ve değer üretilemez. Bilgi üretilemeyince ilim olmaz. İlim olmayınca da din doğru anlaşılıp uygulanamaz.
İlk nesil Müslümanları, Kur’an'ı anlayarak okudular, düşünerek kavradılar ve inanarak uyguladılar. Onların hayatında, Kur’an ve onun aydınlığındaki akıl tek otorite idi. Onları bu yola sevk eden, Kur’an'ın ilim ve' akıldan yana koyduğu tavırdı. Bundan dolayı, o devirde dine vahiy ve akıl dışı bir şey sokulmadı. Fakat günümüz insanının hayatında durumun böyle olmadığını görüyoruz. Bugün Kur’an, akıl ve ilim terk edilmiş görünüyor. Bunun sonucu mesnetsiz görüşler, yanlış hükümler ve hurafeler dinin yerine; İslam dışı gelenekler de Kur’an'ın önüne geçmiş bulunuyor. Ayrıca Kur’an'a uymanın gereği çokça yazılıp söylenmesine rağmen bu gerçek bir türlü hayata geçirilemiyor.
Kur’an'ın kılıfına ve kapağına gösterilen saygı, onun mana, maksat ve ruhuna gösterilmiyor. Kur’an bir yandan yüksekçe bir yere konulmaya çalışılırken diğer yandan onun buyruk ve hükümleri çiğnenebiliyor. Böylece Kur’an yeterince saygı görmeyen bir kitap halini alıyor. Kur’an'ı anlamadan okumak en büyük ibadet ve en iyi dindarlık sayılıyor. Diriler için inen Kur’an, bugün sadece ölülere okunan bir mezar kitabı muamelesi görüyor.
Şu halde geri kalışımızın temelinde yatan sebepleri iyi tespit etmeliyiz. Bunları saklamanın bir yararı yoktur. Müslümanlar, Kur’an bilinci ve bilgisi bakımından gelişir, vahyin ilke ve hedeflerinde birleşirlerse, şeytanın ve dostlarının hakimiyetinden kurtulurlar. Gayesine uygun olarak okunan, anlaşılan ve uygulanan Kur’an, yağan yağmurun ölü toprağı dirilttiği gibi, duyarlılıklarını yitirmiş fert ve toplumları her çağda diriltmenin tek vesilesi olacaktır. Yeter ki insanlık. Kur’an mesajının diriltici soluğu ile yüz yüze gelebilsin. (8)
--------------------------------------------------------------------------------
(1) Furkân: 25/30
(2) Bkz. Bakara: 2/185; İsra: 17/9
(3) Bkz. Nahl: 16/89: Mâide: 5/15
(4) Bkz. Hicr: 15/9; İsrâ: 17/9
(5) Alak: 96/1
(6) Bkz. Kamer: 54/17, 22, 32 vb.
(7) Bkz. Zümer: 39/9; Âl-i İmrân: 3/190 vb.
(8) Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 69-71.
Fahrettin Yıldız