“Peygamberimiz (s.a.s.)’i müslüman olarak görüp, bu imanla yaşayıp müslüman olarak ölen kimselere sahâbî denir. Çoğulu ise, sahâbe veya ashâb adı verilir.” Peygamber (s.a.s.)’i görme ve O’nunla beraber olma süresi hakkında farklı görüşler olmakla birlikte genel kabul, “Peygamberimizi hayatında bir defa olsun görmek”, sahâbî olabilmek için yeterli görülmüştür. Fakat Peygamberimizle uzun süre beraber olan, O’nun sohbetlerinde bulunan, O’nun rahle-i tedrisinden geçen, hatta vahyin nüzulüne şahid olan sahâbî ile hayatında bir defa gören kimsenin aralarında sahâbî olabilme noktasında hiçbir fark olmasa da, uzun bir süre Hz. Peygamber (s.a.s.)‘in yanında olan, sohbetinde bulunan kimse arasında Kur’an anlayıp yorumlama, Sünnet-i seniyyeye muttali olma noktasında mutlaka bir fark olacaktır. Bütün bunlara rağmen Yüce Rabbimizin Kur’an’da kendilerini övdüğü, Peygamberimiz (s.a.s.)’in de kendilerinden övgüyle bahsettiği insanlar olabilme şerefine erme, ayrı bir üstünlük ve fazilet ölçüsü olmalıdır. Onlar, Kur’an’a, Sünnet’e, dolaysıyla İslâm’ın emirlerine ilk muhâtap olmuş kutlu nesildir. Sahâbî olabilmek, o “kemâle” erebilmek bir ayrıcalıktır.
Sâhâbî olabilme kemâline ermede:
- Allah Rasûlü (s.a.s.)’i görmek, O’nun mübârek sözlerini duymak vardır;
- Vahyin tebliğ edildiği o mânevî havayı teneffüs etmek vardır,
- Kur’an’ın ve Sünnetin yeniden inşa ettiği “tevhide dayalı, ahlâkîliği esas alan sosyal adâletin hâkim olduğu” toplum içinde –saadet asrı- kardeşçe yaşamak vardır.
- “Allah’a inandım deyip dosdoğru olmak” vardır.
- “Allah’a (c.c.) ve Rasûlüllah (s.a.s.)’e, O’nun Allah’tan getirdiği her şeye inandım deyip, istikâmet üzere olmak vardır.
- Allah’ı (c.c.) ta’zîm etmek, yarattıklarına karşı şefkat göstermek vardır.
- Allah (c.c.) için sevmek ve Allah cc. için buğz etmek vardır.
Yüce Rabbimiz sahâbe-i kiramın bütün bu üstünlüklerini Kur’an-ı Kerim’de pek çok âyette tavsif etmiştir. Bu üstün niteliklerden bazıları şöyledir:
- “…Gerçek mü’min, onlardır.” (Enfâl,74)
- Takva sözüne tutunan ve buna da en lâyık olan, onlardır. (Fetih,26)
- Doğru (sâdık) olan, onlardır. (Haşr,8)
- İslâm’ı güzel yaşayan, “işittik-itaat ettik” diyen, onlardır. (Bakara, 285)
- Onların bu itaat ve teslimiyetleri, Cenâb-ı Hak tarafından Peygamber (s.a.s.)’e “…sen onların rükû ve secde üzere olduklarını görürsün, bu halleri yüzlerinde belli olur” (Fetih, 29) âyetiyle haber verilmiştir.
- Onların niyetleri, hep Allah’ın lütuf ve rızasını istemektir. (Fetih,29), (En’am,52), (Haşr,8)
- Onlar, iyilik etme yarışında öndedirler.(Tevbe, 100)
- Mallarıyla canlarıyla savaşanlar onlardır. (Tevbe,88, 111)
- “Allah onlardan râzı ve hoşnud olmuştur.”(Tevbe, 100)
- Ebedi ve temelli kalacakları cennetler onlar için hazırlanmıştır.(Tevbe, 100)
- Onlar, kurtuluşa ermişlerdir. (Tevbe,88, 100,111)
Sahâbe-i kirâm’ın en önemli özelliği, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Allah’ın Rasûlü/Allah’ın elçisi / Peygamberi olduğunun farkında olmalarıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Allah’ın (c.c.) hitabına muhatap olmaktadır. O yüce Rasûlün sözleri ve davranışları Allah’ın buyruğu istikametinde olduğuna dair bir inanç ve teslimiyet. Bu farkındalık sahâbe-i kiram’da o kadar zirvede idi ki, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’den sâdır olan her söz ve davranışı bu hassasiyet içinde izliyorlar, onları öğreniyorlar, ezberliyorlar ve hayatlarında yaşamaya gayret gösteriyorlardı. İşledikleri bir amel konusunda “ben bunu bizzat Rasûlüllah’tan duydum, O’nu yaptığını bizzat gördüm…” şeklinde ifade ediyorlardı. Onların bu teslimiyeti;
- “O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.” (Necm, 3-4)
- “…Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun” (Haşr,7)
“Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasûlullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.” (Ahzab,21)
Meâlindeki âyetlere teslimiyetten kaynaklanmaktaydı.
Abdullah bin Ömer (r.a.) Rasûlüllah (s.a.s.)’ın sabah namazını bir ay süreyle takip etmiş ve hangi sureleri okuduğunu tespit ve nakletmiştir.[1] Aynı şekilde bir günde nafile olarak kaç rekat kıldığını gözlemlemiştir.[2]
Enes bin Mâlik (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Ramazan bayramında yediği hurmaları saymış olmalı ki, hurmaların tek sayılı olduğunu söylemiştir.[3]
Ebû Eyyub el- Ensâri ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendisine gönderdiği yemeklerde O’nun parmaklarının değdiği yeri öğrenip o kısımları yemiştir.[4]
Verdiğimiz bu örnekler, sahabe içinde, “Hz. Peygamber (s.a.s.)’den ne görüp duymuşlarsa birebir aynen uygulama gayreti ve inancı içinde olan sahâbeden bazılarına aittir. Bir de sahâbe arasında, yapılan bir amelin neden ve niçini, yani illetini; bazen de Efendimiz (s.a.s.)’in kendi ictihadları mı yoksa taraf-ı ilâhiden gelen bir buyruk mu olduğunu sorarak onu tahkîkî bir şekilde öğrenip yaşamaya gayret eden sahâbiler vardı. Hz. Ömer (r.a.), Hz. Âişe-i Sıddîke annemiz, Hz. Ali (r.a.), Muaz bin Cebel (r.a.), Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.), Abdullah bin Mesûd (r.a.) gibi bazı fakih sahâbîler bu anlayışta olan sahabîlerdendi. Mesela mazereti olmadığı halde Tebük savaşına katılmayan Hz. Peygamber (s.a.s.) bu şekilde kendilerinden birisi olan Ka’b bin Mâlik, affedildiklerine dair müjde verildiği zaman şöyle bir soru sormuştu: “Ya Rasûlallah bu müjde senin katından mı yoksa Allah katından mı?” Hz. Peygamber (s.a.s.)’de: “Allah katındandır.” diye cevap vererek[5] onu mutmain etmişti.
Hülâsa, “İslâm’ın ilk nesli sahâbîleri, sonraki Müslüman nesillerden ayıran en belirgin özellikleri, inanç ve bilgilerini amele dönüştürmekte son derece dikkatli ve tereddütsüz davranmalarıdır.
Sahâbîlerin bu hassasiyetleri, asr-ı saadette yaşama şans ve bilincinin sorumluluğuna sahip çıkmış olmaları, sünnet pratiği açısından bütün ümmete örnek teşkil edecek bir kıvam/olgunluk belgesidir. Zira onlar, dinlerini tartışan değil, anlayan ve yaşayan kimselerdi.”[6] İslâm’ı doğru anlama ve bihakkın yaşama konusunda Efendimizin mübarek dilinde “yıldız insanlar” olarak tavsif edilen sahabî idrak ve şuuru içinde olmak, o yolda gayret etmekle mümkün olacaktır. Sahâbe, Vahyin nüzulüne şâhid olmuş, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in tebliğinin ilk muhatapları ve İslam’ı Rasûlüllah (s.a.s.)’den öğrenen, derin bir sevgi ve muhabbet içinde yaşayan ve sonraki nesillere intikal ettiren kutlu nesildir. Sevgili Peygamberimiz sahâbe-i kirâm’ı ümmetine “örnek alınması gereken” kutlu ve hayırlı bir nesil olarak göstermiştir.
Her türlü salâtu selam, tahiyyâtü kiram Efendimiz (s.a.v)’e, âline ve O’nun kutlu ashâbı üzerine olsun.
Dipnot
[1]. Tirmizi,Salat,191; bkz. Uraler,A., Sünnete Bağlılık,s.158-159
[2]. Tirmizi,Salat,203; bkz. Uraler,A., a.g.e.,s.159
[3]. Buhârî, Iydeyn,4; bkz. Uraler,A., a.g.e.,s.159
[4]. Müslim, Eşribe,170-171; Tirmizi,Et’ime13; bkz. Uraler,A., a.g.e.,s.159
[5]. Buhari, Megazi, 79; Müslim, tevbe,53
[6]. Çakan, İ.Lütfi.,Sahâbe Kıvâmı. İstabul,2005,s.30, 133
Prof. Dr. Ali Çelik