ZÂLİME HAKKI SÖYLEMEK

Mazlum Kim, Zalim Kim?
01/02/2016


Zalim ile mazlum hayatın her alanında beraber zulmü ortaya koyduğu ve her şeyin birbirine karıştığı bu dünyada, birileri mutlaka hakkı ortaya koymalıdır. Rabbimiz mü’minleri, adaletli  vasat ümmet olmaları gerektiğini bildirmektedir. Bu konuda her mü’minin üzerindeki sorumluluğun farkında olması gerekir.


 


Zulüm: bir şeyin kendisine ait olan yerin dışına koymak, noksan yapmak, sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, meyletmek, men etmektir. Allah’ın tayin etmiş olduğu sınırın dışına çıkmak zulümdür. Zulüm insanlara yapılan hak gaspları bilinirken, esas olarak zulmün daha büyüğü Allah’a yapılır.


 


Kur’an’da Zulüm


 


Zulüm kelimesi Kur’an’da şirk, küfür, nifak, günah, insanlara yapılan haksız muamele, noksan yapmak, azap, işkence, insan öldürmek, insanlara eziyet etmek, ilahi iradeye ters düşen her türlü inanç, söz, fiil ve davranış anlamına kullanılmıştır. Yeryüzünde yapılacak en büyük zulüm şirktir. Buda âlemlerin Rabbi Allah’a yapılıyor. Zulüm, şirk, küfür, nifak ve Allah’ın emirleri karşısında isyan olarak Allah’a yapılır. İnsanlara karşı haksızlık yapmak, hırsızlık, iftira, öldürme, yaralama, komşuluk, akrabalık ilişkilerine yerine getirmemek v.b. gibi zulümler yapmak.


 


Allah’a karşı vazifelerini yapmayan ve insanlara zulmeden kimsenin netice olarak âhiret noktasında kendisine zulmetmiştir. Bu zulümleri işleyen Allah katında zâlim vasfını almıştır. Haramlarda zulüm haramı, imani konularda zulüm şirk ve küfrü gerektirir. Allah (c.c.) Kur’an’ın 23 yerde insanlara, toplumlara zulmetmediğini bildirmiştir. Allah (c.c.) kimseye zulmetmez, ahirette azaba uğrayan kendi eliyle azabı kazanmıştır.


Allah’ın hükmü kabul edilmeyip, yerine başka yasalar getirilirse bu itikadi bir zulümdür. Bu yasaları çıkaran, uygulayan, seven, razı olup destekleyen bu şirk zulmüne ortaktır ve kendilerine zulmetmişlerdir. Bu şirk zulmünü firavun ve nemrut gibi nice zalimlerde yapmıştır. Allah’tan başka emreden rabler ve itaat edilen ilahlar edinmek Allah’a acziyet isnat etmektir. Allah’ı göklere çekip, yeryüzünü insanlara bırakma hastalığı, İslam toplumu dâhil yeryüzünün her yerine yayılmıştır. Allah’tan başkasını siyasi ve dini alanlarda aşırı övmek en büyük zulümdür. Hak etmeyenlere bu vasıfları vermektir.


 


Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:


 


“Allah’a iftira ederek yalan uyduran veya onun ayetlerini yalan sayandan daha zâlim kim olabilir. Şüphesiz ki o zâlimler kurtuluşa eremezler.” ( En’am, 6 / 21)


 


Bugün bu ayeti kimse üstüne almasa, Allah’a yalan iftirada bulunmasa, ayetleri yalanlamasa, ya da öyle zannedilse de İslam dünyası dâhil, dünya insanının çoğu Allah’ın hükmüne hayatın her alanında tabi olmamakla bunu yapmaktadır. Ehl-i kitab bunu kabul etmezken, onları takip eden İslam dünyası da bu ayetin muhatabı olmayı kabul etmeyecektir. Allah’a karşı yalan uydurmak, Allah’ın ayetlerinin yerine başka hükümler oluşturup, bunu Müslümanlara İslam adına kabul ettirmek, ayetlerdeki kastı söylememek, manasını anlatmamak, zamanın zâlimlerine yarayacak hale getirmek, sonra Kur’an ve Sünnet bunu emrediyor demek, Allah’ın sıfatlarında eksiklik görüp bunu yerdekilerle tamamlamaya kalkışmak. Allah’a karşı yasa koyucular, töre belirleyiciler, ibadet şekilleri oluşturanlar belirlemek, hâkimiyet ( hüküm koyma ) hakkını insanlara vermek, şifa dağıtıcılar, rızık vericiler ayarlamak, kendilerine sığınılacak, dua edilecek, yardıma çağırıcılar ayarlamak gibi nice şeyleri din adına söyleyip amel etmek, Allah’a karşı yalan uydurmaktır. Buda Allah’a yapılan zulümdür.


 


Zalimlere Meyletmek


 


İbadetlerde Allah’a ve Rasulüne itaat ederken, sosyal hayatta tağutlara itaat Allah’a iftiradır, zulümdür. Ehl-i kitap gibi Müslümanlarda Kur’an’ı sadece ahlak ve ibadet kitabı yapıp, sosyal hayattan tamamen çıkartmışlardır. Şirkle, haramlarla, bid’a ve hurafelerle doldurulmuş bir hayatı kabullenip, sonra Allah böyle emretti diye yaşamak, Allah’a yalan ve iftirada bulunmaktır.


 


Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:


 


“Birde zâlimlere meyletmeyin size ateş dokunur. Allah’tan başka yardımcılarınızda yoktur. Sonra azabdan kurtulamazsınız.” ( Hud, 11 / 113 )


 


Zâlimin bir vasfı da kendileri gibi zâlimlere meyletmeleridir. İslam, Allah’a yapılan şirk ve insanlara yapılan zulümleri ortadan kaldırır.


 


Bugün dünyayı kasıp kavuran, sömüren Yahudi ve Hıristiyan aliminin yasalarını, ticaretlerini, eğitim ve aile ilişkilerini, hukuklarını, yeme ve içmelerini, giyim kuşam ve ahlaklarını, onların Allah’a, kitaba ve peygambere olan bakışlarını almayın ve destek vermeyin ki zâlimlerden olmamış olun.  


 


Kafir ve müşriklerin şirk ve haram yollarını, bid’a ve hurafelerini almayın ki zalimlerden olmayın. O zâlimlerin amellerini yapmayın, yapanlara destek olmayın, barındırmayın, maddi ve manevi destek olmayın, şirk ve haramları yaymalarına sebep olmayın ki, zâlimlerden olmamış olun.


 


İnsanların çoğu zulüm yapmasa da, yapanları destekleyerek bu şirk ve haram zulümlerine ortak olurlar. Haramları meşrulaştırıp Allah ile harbe girenler nasıl sevilir ve desteklenir? Ve buna da nasıl İslam denilebilinir. Kur’an’a taban tabana zıt olan sistemler nasıl desteklenir, övülür, onlardan adâlet beklenir? Rasulullah’ın (s.a.s.) hayatının hangi safhasında bu yollara destek ve meyil vardır?  Tam tersi Allah (c.c.) Rasulünü bu konuda uyarmış, yerine göre tehdit etmiştir. Rasulullaha şirk ve haram yollarını yakıştıramayanlar, onu hayatın her alanında örnek alması gerekenler, nasıl olur kendilerine bu yolları normal kabul edebiliyorlar. Rasule Allah’ın yasalarına uymaması halinde tehdit varsa, sizin bu tehditten kurtulma şansınız yoktur. Bugün İslam âleminin düştüğü bu perişanlık, Kur’an’dan uzaklaşmanın ve hakkı ortaya koymamanın sonucu, Allah’ın onlara bir gazabıdır.


 


Bugün Allah’a, kitabına ve Rasulüne inandık demekle beraber, efendim zaman değişti, insanlar daha modern, çağdaş, daha zeki, daha bilgili, şartlar değişti, zamanı değil, ileride olacak, bunlar eskidenmiş diyenler ve bunu yaşamlarıyla ortaya koyanlar, yeniden ortaya çıktı. Kendimize itaat edecek yeni ilahlar belirledik. Hukukçu, eğitimci, siyasal ilahlarımız olduğu gibi, bazı ibadet şekilleri belirleyen ilahlarımız oldu. Her an ulaşılabilen, gözümüzün gördüğü, yakınımızda olan ilahlar belirledik.


 


Kur’an binlerce ayetlerle tarihten bahseder. Fakat doğru bir bakış ile dün yapılanların bugünden, bugün yapılanlarında dünden bir farkı yoktur. Aynı şirk zulümlerini ortaya koymuşlardır. Bu zulümlere karşı hakkı ortaya koyan peygamberler ve mü’minler olmuş ve olmaktadır.


İnsanların Hakka Ulaşmasını Engellemek Tağutların Özelliğidir


 


Zâlim olanlar, yollarını takip ettikleri ataları gibi, hak kendilerine hatırlatıldığı zaman ondan yüz çevirirler. Bu zulümde ziyâdeliktir. Bilmeyen cehâletinden zulmeder ve destekler. Bilen için mâzeret olmaz. Hakkı hatırlatmamak zulüm, hatırlatana engel olmak ayrı bir zulümdür. İnsanların hakka ulaşmasına engel olmak, tağutların bir vasfıdır.


 


Genel olarak zulüm, Allah’a acziyet isnat etmektir. Buda şirktir. Onun sıfatını bir başkasına vermektir. Gerek siyasi, gerekse din adına. Allah’ın bildirmediği ve kastetmediği yasaları ve ibadet şekillerini emretmiş gibi gösterip, Allah’a iftira etme zulmü. Ayrıca zulmü ve zâlimi desteklemekte ayrı bir zulümdür. Mallarını, canlarını, zamanlarını, dillerini, güçlerini zâlimlerin ayakta kalması için harcarlar. Allah’ın belirlediği yolları hafife alıp, haramları normalmiş gibi rahatça işlemek zâlimliktir. Birde haramları topluma yaymak ve yayacak yasaları çıkartıp uygulamak ve desteklemek zulümde ziyâdeliktir.


 


Nice zâlimler yaptıklarını masum görür, şirk ve haram saymaz, hatta dinden gibi, ibadet kastıyla ve sevap umuduyla yaparlar. Aynı zulmü diğeri yaptığında zâlim diyenler kendi destekledikleri yaptığında adaletli görürler. İdarecileri zâlim görenler kendilerini bu şirk ve haram zulümlerinden beri tutarlar. Bunca destek ve savunmaya rağmen. Herkes adaletli ve mâsum ise bu zulümleri yapan kim. Bu bakışta ayrı bir zulümdür. Bunların kalplerinde şirk, nifak, yalan, iftira gibi hastalıklar vardır. Bu bakışlar elbette dile ve amellere yansıyacaktır. Niyet ne ise amellerde o olacaktır. Ya da ameller niyetlerin göstergesidir.


 


Hayatın her hangi bir alanında, İslam hayatın her kademesinde geçerli olmaması için gayret sarf eden, tüm imkânları kullanan, mü’minleri yurtlarından eden, her alanda zulmeden, öldürüp hapsedenlerle dostluk kuranlar, onların yasalarını benimseyenler zâlimlerdir. Onları baş tacı yapıp destekleyenlerde aynı zulme ortaktırlar. Kim her neye vesile olmuş ise onu yapan gibidir.


 


Rasulullah (s.a.s.) buyurdu ki:


 


“En faziletli cihad zâlim bir idarecinin karşısında adaleti ( doğruyu, hakkı ) söylemektir.” ( Tirmizi, Ebu Davut )


 


Zalimin Zulmünü Ortadan Kaldırmak İçin Gayret


 


Bugün İslam âlemi dâhil yeryüzünde zulüm ve zulmü ortaya koyan zâlimler desteklenir, baş tacı yapılırken bu destek ve savunma din adına, ibadet kastıyla yapılırken, kim zâlim? kim mazlum? birbirine karışmış. Aynı zulmü Yahudi ve Hıristiyanlar işlerken zâlim, müşrik ve tağut görülürken, İslam adına ve İslami kisveyle işlenirken masum ve adaletli görülüyorsa, bu bakışlarda ciddi sorun var demektir. Laiklik ve demokrasi adı altında, Allah’a ve insanlara ciddi zulümler yapılırken, bu zulme hem zâlim hem de mazlum görünenler ortak olmuşlardır. Üzerlerinde oynanan zulmü desteklemekle ortak olmuşlardır.


 


Zâlimin karşısında hak ve adalet hayata hakim olsun için her alanda ceht ve gayret etmek gerekir. Cihad bir ömür ve hayatın her alanında yapılması gerekir. Zâlimlerin kendi uydurdukları yasaları sosyal hayata yaymaya çalıştıkları bir yerde siz, Allah’ın yasalarını o hayata hâkim kılmak için verdiğiniz her bir mücadele cihaddır. Bugün her alanda şirk ve haramlar yayılmıştır. Önemli olan verdiğiniz mücadelenin küçük veya büyük olmasından ziyade, sizin etkili alanlarınızda vazifenizi yapmanızdır. Allah (c.c.) sizin samimiyetle verdiğiniz mücadeleye bakar.


 Zâlim bir idareciye hakkı söylemek, o idarecileri savunan, mallarıyla, zamanlarıyla destekleyenlere karşıda hakkı söylemek o nisbette önemlidir. Çünkü o zâlimleri bunlar ayakta tutarlar. Peygamberler toplumun her kademesine hakkı söylemişlerdir.


 


Peygamberler Zalimlerle Mücadele Etmişlerdir


 


Tarih boyunca tüm peygamberler, müstekbir tağutların zulümleri karşısında hakkı her alanda ortaya koymuşlardır. Mesele bunları tarih diye okumamak ve anlatmamaktır. Yoksa örnek alınması gereken olaylar ve kişiler, sadece insanların duygulanmalarına sebep olacaktır. Oysa eskiler hak olan Allah’ın emirlerini zâlim olanların gündemlerinde sürekli tutmuşlardır ve bizlere de aynı tavrı sergilememiz için bildirilmiştir. Onlar Allah’ın tek Rab,  İlah ve Mâlik oluşunu onlara sürekli hatırlatmışlardır. Yaşayışlarıyla da onların şirk yaşantılarını ortaya koymuşlar ve bunun sonucunda her türlü sıkıntıyı yaşamışlardır. Sonra peygamberlerin yolunu takip eden mü’minler aynı tavrı ortaya koymuşlar ve netice olarak aynı zulümler onlarında başına gelmiştir.


 


Nuh (a.s.) dile kolay olan dokuz yüz elli yıl, zamanın müşrik zâlimlerine hakkı hatırlatmış ve yaşantısıyla ortaya koymuştur. Bunun karşısında kimse yaptığını çok göremez.


 


Hz. İbrahim, nemrut ve melesi karşısında ateşe atılma pahasına, tek başına hakkı ortaya koymuştur.


 


Hz. Lut, ahlaksız kavim karşısında hakkı hatırlatma ve ahlakıyla yaşamış, zâlimlerin zulümlerinin sonucunda onlar helak oluncaya kadar buna devam etmiştir.


 


Musa (a.s.), zulümde zirve olmuş firavun ve melesi karşısında hakkı ortaya koymuştur. Yine H.z İsa zâlim idareciler ve Yahudi din tüccarları karşısında hakkı ortaya koymuştur. Ve Rasulullah (s.a.s.), atalarının yolundan zerre geri adım atmayan Mekke müşrik zâlimleri karşısında hicret edinceye kadar hakkı ortaya koymuştur. Dikkat edildiyse her peygamber ya hicret ya da o kavim helak oluncaya kadar hakkı haykırma ve yaşayarak ortaya koymada geri adım atmamışlardır.


 


Yine peygamberlerin yolunu takip edenlerde aynı tavrı ortaya koymuşlardır. Ashabı uhdud hakkı kavramış ve ateşe atılma pahasına hakta direnmişlerdir. Ashabı kehf de konumlarını ve yakınlarını terk etme pahasına zâlim idareciler karşısında, hak üzere kalmak için direnmişlerdir. Habibin Neccar zâlimler karşısında hakkı haykırmış ve şehâdete varan tavır ve örneklik ortaya koymuştur. Zulmüyle Kur’an’da ismi çokça bahsedilen firavun karşısında, akibetlerini bilme pahasına sihirbazlar, hakkı kabul etmiş ve hakta sebat etmede direnç göstermişlerdir. Hiçbir ilmi altyapı olmadan ashabı uhdud gibi iman eden sihirbazların imanda bu samimiyet ve sebatları! İsa (a.s)’a iman eden havarilerin her şeyi göze alarak hakkı yaşamak ve tebliğ etmek konusunda sergiledikleri tavırları. Mekke’de sahabelerin ölüm, işkence ve hicret pahasına ortaya koydukları söylem ve eylemleri!


 


Zalimler Karşısında Dik Duran Âlimler


 


Ardından saltanatın zâlim idarecilerine karşı dinden taviz vermeyen ve dik duran müctehit ve alim şahsiyetler. İmamı Azam’ın İslam devletinde zâlim olan idareci karşısındaki şehâdete varan tavrı ve yine Ahmet bin Hanbel’in zulüm ve işkence karşısındaki hak karşısında sebatı. Seyyid Kutub’un, zâlim Mısır yönetimi karşısında şehâdete varan, her döneme örnek tavrı gibi bilinen ve bilinmeyen nice hak sâdıkları. Nerede İmamı Azam’ın İslam devletinde sırf zâlim diye itaat etmediği tavrı, nerede onun yolunda olmakla övünen laikliği ve demokrasiyi anayasa olarak benimsemiş, ilmi olanıyla, cahiliyle kimlik Müslümanları. Zâlime zulmü haykırması gerekenler, destekleriyle o zâlimleri ayakta tutuyorlarsa, meseleyi akledene denilecek fazla söze ihtiyaç yoktur.


 


 Rasulullah (s.a.s.)’ın en faziletli cihad olarak bildirdiği, zâlim idarecilere karşı hakkı söyleme ve müjde işi ancak hayatın her alanında Kur’an’a göre hareket eden mü’minlerin hakkıdır. Herkes bulunduğu konumda hakka direnenlere karşı adaleti ayakta tutma gayreti göstermelidir. Her peygamber ve onların yolunda olan sadık mü’minler, zâlim idarecilere önce Allah’ın emrini yaşayarak ve bunda direnç göstererek ortaya koymuşlar. Gerektiğinde dil ile adaleti ortaya koymuşlardır. Geçmişteki örneklerimiz ne ise, bugünde inananlar, Allah’ın hükmünü hayattan kaldıran müşrik ve zâlim olanlara karşı, İslam’ı hayatlarının her alanında yaşayarak şahidliğini göstermelidirler. Sonra dil ile de hakkı zâlime ve onun samimi destekçilerine hatırlatmak mü’mincedir.


 


Hakkı yaşamanız ve söylemenizin sonucunda başınıza sıkıntı gelebileceğini bilmeniz ve bunun ecrini Rabbinizden beklemeniz gerekir. Zâlim karşısında hakkı yaşamak bedel ister, uzun soluklu sabır ve dayanıklılık ister. Rab ile ve mü’minlerle sıkı ilişki ve dua ister. Sadece söylemle değil, yaşayarak şâhidlik ister. Hayatlarına Allah’ın hükümlerini sokmayan ve bunun yerine demokratik yasaları kabul edenlere karşı iş hayatınızda, komşuluğunuzda, akrabalığınızda ve siyasi duruşunuzda ortaya koyduğunuz İslami her tavır, hakkı ve doğruyu bildirmektir. Kimi kalemiyle yazıp, çizdikleriyle, kimi konuşmasıyla, sohbetiyle, söylemiyle zâlime ve destekçilerine karşı hakkı ortaya koymalıdır.


 


Sonuç


 


Toplumla iç içe yaşarken, inancınızdan taviz vermeden safları ayırıp, onları İslam’a kazanmak noktasında da bir kısım ilişkileri devam ettirmek gerekir. Herkese doğruyu duyurmak gerektiği gibi, herkesinde bu dini duyma hakkı vardır. Onlara itaat etmemek, bütün ilişkileri koparmak değildir. Zâlime hakkı söylemek önce hak olduğu için, hakka kazanılmaları ve dünya işlerinde onlarla iyi geçinilmesi gerektiği için ilişkiler koparılmaz.


 


Şirkin ve haramların hayatın her alanına yayıldığı bir dünyada, beldede uygulanan ve söylenen her hak, Allah’ın dinini tamamen hayata sokmayan zâlimlere karşı ortaya konulmuş bir tavırdır. Herkes konumuna ve bulunduğu ortama göre bu tavrı gösterme gayretinde olmalıdır. Şirk, haram zulümlerinin her yere yayıldığı bir yerde, sizin her dik duruşunuz birer hak ortaya koyma söylemdir. Elbette geçmişte olduğu gibi zafer, sebat eden, sabırla hakkı ortaya koyanların olacaktır.


 


Recep Arslan / VUSLATDERGİSİ