Huzurda Huşu ile Durmak

Huşu kelimesinin kök anlamı; sakin olmak, boyun eğmek, itaat etmek ve tevazu göstermektir. Huşu; kalpte, gözde ve seste olur. İnsanın gözünü ve boynunu eğmesi ve sesini kısması ya saygıdan ya da suçluluktan olur.
18/01/2016


“O’NUN huzurunda divan durmak” dinin direği, imanın alameti, amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olan, Yüce Allah’a yaklaşmanın yolu, müminin nuru, miracı ve bütün ibadetlerin özü ve özeti olan, ilk defa farz kılınan ve ahirette ilk defa hesabı sorulacak olan namazdır.



Namaz ile ilahî huzurda divan duran mümin; Allah’ı anıp O’na kulluğunu ikrar etmiş, hayatına çeki düzen vermiş, inanç, söz, eylem ve davranış itibarıyla bütün kötülük, çirkinlik, edepsizlik, haram, yasak ve günahlardan korunmuş, maddi ve manevi arınmayı sağlamış, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanmış olur.



Kur’an ve sünnette bu hususların birçok delili vardır. Şu ayet ve hadis bunlardan birer örnektir: “İman edip salih ameller işleyen, beş vakit namazı dosdoğru kılıp servetinin zekâtını verenlerin mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara, 2/277.) “Allah, beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, secdesini ve huşusunu tam yaparsa bu kimseye Allah’ın onu bağışlayıp cennete koyacağına sözü vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar ve cennetine koyar, dilerse ona azap eder.” (Ebu Davud, Salât, 9.)



İnsan, “beşer” olması hasebiyle hatasız ve kusursuz olmaz. Günlük hayatında farkına varmadan madden ve manen kirlenir. Allah’a ortak koşmak, Allah’ı ve ayetlerini inkâr etmek ve ikiyüzlülük gibi inançla veya içki, kumar, evlilik dışı ilişki (zina), hırsızlık, adam öldürme, yalan söyleme, hile yapma, rüşvet ve faiz alıp verme, gıybet ve iftira etme gibi amelle ilgili olup tövbe etmeyi gerektiren büyük günahlar hariç “namaz”, kusurların ve hataların bağışlanmasına vesile olur. Peygamberimiz (s.a.s.); “Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer cuma namazına kadar büyük günahlar işlenmediği sürece aralarında işlenen günahlara kefarettir.” buyurmuş (Müslim, Taharet, 14-15.) ve İslam’ın beş temel esasından biri olan beş vakit namazını kılan kimseyi, günde beş defa bir nehirde yıkanan kimseye benzetmiştir: “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir ırmak olsa ve burada günde beş defa yıkansa ırmak bu kimsede hiç kir bırakır mı? Sahabenin; ‘Hayır hiçbir kir bırakmaz’ diye cevap vermesi üzerine Peygamberimiz; ‘İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah, bu sebeple günahları temizler, yok eder.” buyurmuştur. (Buhari, Mevakitu’s-salât, 6.)



Yüce Allah, Müminun suresinin 1 ve 2’nci ayetlerinde namazlarını huşu ile kılan müminlerin gerçekten kurtuluşa ereceklerini bildirmiş, cennetlerin en âlâsı olan Firdevs cennetine girecek müminlerin özelliklerinin ilk sırasında namazı huşu ile kılmayı zikretmiştir.



Huşu kelimesinin kök anlamı; sakin olmak, boyun eğmek, itaat etmek ve tevazu göstermektir. Huşu; kalpte, gözde ve seste olur.İnsanın gözünü ve boynunu eğmesi ve sesini kısması ya saygıdan ya da suçluluktan olur.



Huşu, iki yerde kalpte ve uzuvlarda söz konusudur. Huşunun aslı kalpte tezahürü bedende olur. Kalp Allah’a itaat edip boyun eğerse azalar da boyun eğer. (Kurtubi, XII, 103-104.) Peygamberimiz (s.a.s.), namazda sakalı ile meşgul olan birisini görmüş ve “eğer bu adamın kalbi huşu içinde olsaydı uzuvları da huşu için de olurdu.” (Kurtubi, XII, 103.) buyurmuştur.



Kalbin huşusu; iman edip Allah’a son derece saygı duyması, Allah’ın büyüklüğünü ve gücünü, kendisinin küçüklüğünü ve aczini hissetmesi, Allah’ı övmesi, anması ve O’na itaat etmesi, karşı gelmekten sakınması ve O’ndan korkmasıdır. (bk. Zümer, 39/23; Hadid, 57/16.)



Namazda huşu; namazı Peygamberimiz (s.a.s.)’in bildirdiği şekilde, farz, vacip, sünnet, adap ve tadil-i erkânına riayet ederek, kemal-i edep, huzur-ı kalp ve ihlasla kılmak; namazda sükûnet ve vakar içinde olmak, sağa ve sola bakmamak, gözlerini sadece secde mahalline çevirmek; kalbinde Allah’ın kelamı ve namazın dışındaki duygu, düşünce ve vesveseleri bırakmaya çalışmak ve riyakârlıktan sakınmaktır.



Namazda huşunun, kalbî ve bedenî olmak üzere iki boyutu vardır. Kalbî boyutu niyet ve ihlastır. Bedenî boyutu ise namazın farz, vacip, sünnet ve adabına uymaktır. Bedendeki huşu, kişinin namaz kılarken sağında ve solunda bulunanları fark etmeyecek kadar namaza dalması, namazda uzuvları ve giysileri ile meşgul olmamasıdır. Muhammed b. Sirin, “Rasulüllah (s.a.s.) namazda semaya bakardı. Bunun üzerine Allah, “Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler” ayetini indirdi. Rasulüllah (s.a.s.) bundan sonra namazda secde mahalline bakmaya başladı.” demiştir. (Kurtubi, XII, 103-104.) Müslümanlardan namazda sağa sola bakanların olması üzerine bu ayetin indiği rivayeti de vardır. (Taberi, X, 18/3; Kurtubi, XII, 103-104.)



Namazda huşu, ilahî bir emirdir, bu emre uyulması gerekir. Bu emir, Müminun suresinde, müminlerin niteliği olarak zikredilmiştir. “Kurtuluşa eren müminler, namazlarında huşu içindedirler.” (Müminun, 23/2.) ayeti, müminler, namazlarını huşu içerisinde kılsınlar demektir. Bu tür emre, emr-i gayrisarih denir. Namazın huşu içerisinde kılınmasına şu ayetler de delalet eder: “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı?” (Muhammed, 47/24.); “Beni anmak için namaz kıl” (Taha, 20/20.); “Gafillerden olma!” (A’raf, 7/205.); “Kur’an’ı tertil ile (ağır ağır ve anlayarak) oku.” (Müzzemmil, 73/4.); “Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa, 4/43.)



Namazda okunan Kur’an’ın manasına dikkat etmeden birinci ve ikinci ayetteki düşünme ve anlama gerçekleşmez. Namazda gaflet eden, gönlünü ve uzuvlarını namaza uygun olmayan şeylerle meşgul eden kimse üçüncü ve dördüncü ayete, zihnini namazın dışında bir şeyle meşgul eden kimse ise beşinci ayete muhalefet etmiş olur ve namazda huşu gerçekleşmez. Namazını gaflet ile kılan kimse, Allah’ı zikretmiş olamaz. Hâlbuki namazı Allah’ı anmak için kılması gerekir.



Namazın huşu ile kılınıyor olabilmesi için kıyam, rükû ve secde gibi bedensel hareketler ile dilin ayet, zikir ve dua cümlelerini okuması yeterli değildir. Bu beden hareketlerinin kalpteki kulluk niyeti ve bilinci ile bütünleştirilmesi, Allah’a saygı şuuruyla anlamlı hâle getirilmesi gerekir.



Namazın huşu ile kılınıyor olabilmesi için kişinin geçerli bir imana sahip olması, ihlasın bulunması ve namazın şekil şartlarına (farz ve vaciplerine) riayet edilmesi gerekir. İmanı olmayan kimsenin Allah’a huşu ile yönelmesi beklenemez; imansız bir kimse namaz kılıyorsa din dilinde bu kimseye münafık denir. Namazın farzlarını ve vaciplerine riayet etmeyen kimsenin huşusu dolayısıyla namazının kabulü söz konusu olmaz.



Namazı huşu ve ihlas ile kılmanın göstergesi, kişinin haramlardan ve günahlardan uzak olmasıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), “Kimin namazı kendisini çirkin söz, eylem ve davranışlardan, haram ve günahlardan alıkoymamış ise bu namaz, kendisini ancak Allah’tan uzaklaştırır.” buyurmuştur. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebîr, No: 11025.) Çünkü gafletle kılınan namaz, insanı kötülüklerden alıkoyamaz. Bu tür kimsenin namazdan kârı yorulmaktan ibarettir. (Razi, Müminun, 23/2.)



 



Doç. Dr. İsmail KARAGöZ / DİYANET AYLIK DERGİ