İnsan Yolcudur
İnsan bir yolcudur. Doğumdan ölüme doğru giden bir seyyah... Hayat onun için bir yoldur. O yolda yürürken, ona yol haritası, kılavuz ve yol arkadaşı lazım olduğu gibi azıkta lazımdır. Üstelik onun yolculuğu ölümle de bitmemekte, mahşere doğru devam etmektedir.
Dünya yolculuğunda elde edebileceği azık, mahşere doğru olan yolculuğunda da işine yarayacaktır. Herkes bilir ki hazırlıksız, azıksız, parasız, biletsiz yola çıkılmaz. Yolculuk için önceden hazılanmalı, yol tedariki yapılmalı, her ne lazımsa…
Elbette yolculuğun durumuna göre yol azığı da farklı olabilir Hazırlıksız yola çıkanlar ya yolda perişan olurlar, ya da kolay kolay menzile varamazlar. İstedikleri hedefe ulaşamazlar.
İnsanın hayat yolculuğu, dünyadaki yolculukların hiçbirine benzemediği gibi, bu yolculuk için yapılacak hazırlık da farklıdır. Bu hazırlık ne paradır, ne bilinen bilettir, ne mefruşattır, ne de nevâle yani yiyecek ve içecektir. İnsan ‘Allah’ın yolcusu’dur. Daha doğrusu insanın ömrü Allah’a kavuşmak üzere yaptığı yolculuktur. Yolu yaratan, yolcuyu tayin eden, yol haritasınını gönderen, yol azığını da belirleyen O’dur.
« İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri » diyen şair aslında, bu yolculuğu anlatmak istiyordu.
Kur’an insanın Allah’a doğru bu yönelişini şöyle haber veriyor:
“Ey insan, gerçekten sen Rabbine doğru, bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın, sonunda O’na varacaksın.” (İnşikâk, 84/6)
Evet insan yoldadır, yolcudur ve sonunda varacağı yere, Allah’a mutlaka varacaktır. Başka bir seçeneği, başka bir alternatifi, başka bir menzili yoktur. İstese de istemese de. Hayatın kanunu böyle yazılmış, eşyanın kaderi/ölçüsü böyle belirlenmiş.
Kur’an bu gerçeği bir başka âyette şöyle haber veriyor:
“ki, onların (sabredenlerin) başına birmusibet gelince, “Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz!” derler.”(Bakara 2/156)
Her insan Allah’a doğru hareket halindedir ve günün birinde geldiği yere, yani Allah’a dönecektir ; öyleyse ilâhí lütfa ve Allah’ın özel rahmetine ermek isteyen kimse, bu yolculuğu ilâhí azıkla yapmalıdır. Zira Allah’ın insanı bir yolcu olarak kabul edip de ona yol azığı belirlememesi mümkün değildir.
Bu azık müslümanlar için takvadır. Yani Allah’tan korkup çekinerek, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak, yani Allah’ı hesaba katarak hareket etmek.
Azık edinin, Zira O En Hayırlı azık takvadır (Fe tezzevedû; Inne hayri’z-Zâdi’t-
Takva)
Kur’an şöyle buyuruyor : « Hac,bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onubilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin (fe-tezzevedû). Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır (inne hayri’z-zâdi’t-takva) . Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) korkup sakının. (Bakara, 2/197)
Bu âyetin iniş sebebi olarak kaynaklarda birbirine yakın haberler yer alıyor.
Kurtubî; İbni Ömer, İkrime, Katade, Mücahid ve İbni Zeyd’in şöyle dediklerini naklediyor:
“Bu âyet hacca azıksız gelen bazı araplar hakkında nazil oldu. Bunlardan kimisi şöyle dermiş: Nasıl olurda biz Allah’ın evini ziyaret ederiz O da bizi yiyeceksiz bırakır?” Böylece insanlara yük oluyorlardı. Böyle davranmak onlara yasaklandı ve azık edinmeleri emredildi.(1)
Abdullah b. Zübeyr der ki: Azık konusunda insanlardan bazıları diğerlerine güveniyorlardı. Böylece hepsine (hac veya diğer yolculuklarında) azık edinmeleri emredilmiş oldu. Peygamber (s.a.s.) bile yolculuğa çıktığı zaman azığını yüklediği bir devesi olurdu. (Kurtubî)
Buradaki azık edinme emri neyi ifade ettiği konusunda tefsirciler farklı yorumlar yaptılar. Bir kısmına göre “azık edinin” emri bildiğimiz yiyecek, azık, nevale cinsinden maddi şeylerdir. Zira hac yolculuğu için buna ihtiyaç vardır. Zaten hac gücü yetenlere dini bir vecibedir. Bu yolculuğa çıkacak müslümanın her açıdan hazır olması, yeterince yol azığını tedarik ederek yanına alması gerekir. Bazı yorumcular da buradaki azığı ayetin bir sonrasına bağlıyarak ahiret yolculuğu için lazım olacak salih amel tedarik etmek şeklinde anlamışlar.
Kurtubi’ye göre, hac yolculuğunda azık edinmekten maksat gerçek anlamıyla yenecek şeyler edinmektir. Nitekim Abdullah b. Abbas’tan şöyle rivayet ediliyor.
“Yemenliler hacca gelirlerdi ve yanlarında azık getirmezlerdi. Sebep olarak da “Biz Allah’a tevekkül eden insanlarız” derlerdi. Sonra da ortaya düşüp dilenirlerdi. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu âyeti indirdi:
“…Azık edinin, kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden ittika edin (korkup sakının).” (Bakara, 2/197)(2)
Taberî bu nüzul sebebini benzer ifadelerle pek çok kaynaktan aktarıyor. Bunların bazısında Yemenliler yerine “araplar” deniyor.(3)
Dahhak demiş ki; dünyanın en hayrılı azığı insanın faydalandığı elbise, yiyecek ve içecek gibi şeylerdir.(4)
“Hac için yola çıkan, yanına azık kendisini geçindirecek kadar para almalıdır ki, vardığı yerde perişan olmasın, dilenciliğe düşmesin. En güzel azık, insanı aç kalıp helak olmaktan koruyacak azıktır. Fazlasına gerek yoktur. İşte âyette anılan takva, kişininaçlıktan, perişanlıktan korunması anlamındadır. Kişi canını perişanlıktan, sefaletten korursa, hacda canının sıkılıp da günah düşüncelere kapılmaktan da korunmuş olur.”(5)
Allah (cc) müslümanlara haccı farz kıldı, onun nasıl yapılacağına işaret etti. Hac zamanında yapılmaması gereken işleri öğretti. Bunun yanında haccı hakkıyla eda edebilmek için gerekli azığı yanlarına almasını emretti. Zira Allah’ın yanında azık almayı terkedip insanlardan bir şey istemek iyilik (birr) değildir. Ancak iyilik Allah’ın nehyettiklerinden kaçınarak, emrettiklerini yaparak Allah’a karşı takvalı davranmaktır. Çünkü takva en hayırlı azıktır.(6)
Kur’an Yolu tefsirine göre İbni Atiyye “azık edinin” ifadesini “hayırlı ameller isteyerek âhiret hazırlığı yapın” anlamında yorumlasa da (İbni Atıyye, Tefsir, 1/178) bu ifade maddi hazırlığı da kapsayacak şekilde yorumlamak takva şartını gerçekleştirme bakımından daha isabetli olur.(7)
Bazı tefsirler buradaki “azık edinin”âyetini, o zaman ki yiyeceklerin (kek, savik (bir çeşit yemek), zeytin yağı, un, hurma, ekmek, et gibi) adını vererek açıklıyorlar.(8)
Kimilerine göre bu âyette kasdedilen dünyadaki yiyecek olan azık değildir. Ayet bu dünyanın ebediyyen kalınacak yer olmadığına dikkat çekmektedir. Ayet ahiret yolculuğunu hatırlatıyor ve ebedi hayat için takva bilinci ile azık edinmeyi hatırlatıyor. Takva ahiretin azığıdır. Kişi Ahirette ancak o azıkla kendini ateşin azabından korur, onunla ancak rahmete kavuşur, ancak onun ahiretin makamlarını elde eder. Allah da zaten mü’minlerin iyi niyetlerine ve takva duygularına değer veriyor. (Hac 22/37)
Bu âyet hem dünyada yolculuk için, hem de âhiret için azık edinmeye (hazırlamaya) işaret ediyor. O da takva ile hareket etmektir. Bir başka âyette Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır…”(A’raf 7/26) Güzel elbise zikredilerek manevi elbiseye işaret ediliyor. O da huşu’, itaat ve takvadır. Âyet bunun en hayırlı ve en faydalı olduğunu söylüyor.
Âyette kasdedilen sadece hacıların Mekke’ye gelirken yanlarına azık almaları gereği değildir. Bunu ötesinde âyette geçen azık, salih amel azığıdır. Burada teşvik edildiği gibi kişinin hayır olarak ne yaptığı, ‘birr-iyilik’ olarak ne işlediğidir. Takva, Allah’ın gazabına karşı kişinin sakınmasını sağlayan şeydir. Âyet müslümanları böyle bir azıkla azıklanmaya teşvik ediyor ve münker olan şeylerden de sakındırıyor.(9)
Konumuz olan âyette önce bazı kötülükler, ahlâkî olmayan davranışlar sıralanıyor. Sonra mutlak iyiliğin önemi vurgulanıyor. Sonra da genel olarak kötülükleri terkedip iyilikler yapmaya şamil bir kavram olan takvanın önemi vurgulanıyor. Burada takvanın ‘en hayırlı azık’ şeklinde nitelenmesi onun vazgeçilmezliğine işaret eder.(10)
Bu âyet yasaklanan şeylerden sakınmak azığın en hayırlısıdır diyerek Allah (c.c.) azık edinmeye takvayı da katmamızı emrediyor. Deniyor ki: Azık edinerek yola çıkmak suretiyle Allah’ın emrine uymakta O’ndan korkup-sakının. Bu emirde, dünya yurdunun ebedi mesken olmadığına da dikkat çekilmektedir. Allah (c.c.) mü’minler ahiret yolculuğunu hatırlatmakta ve takva azığı edinmeye teşvik etmektededir.(11)
M. Esed, ayetin bu kısmını şöyle Türkçeye çevirmiş: “Ve kendiniz için hazırlıkta bulunun, ama şühesiz, tüm hazırlıkların en güzeli, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri.”(12)
En hayırlı Rızık Takva: Sorumluluk Bilinci
İslâm öncesi takva, bir tehlikeden korunmak üzere konulmuş engel ve siperi ifade ediyordu. Vahiyle birlikte din dilinde ‘takva’; nefsi, ona günah kazandıracak şeylerden korumak demektir ki, bu da dine göre sakıncalı şeyleri terk etmekle mümkündür.
Takva, Allah’a itaatle O’nun azabından sakınmadır. Allah’ın seni nehyettiği yerde görmemesi ve sana emrettiği şeyde de gafil olmamandır. Takva, kalbi Hak’tan alıkoyan, meşgul eden her şeyden uzak olmaktır.
Başka bir deyişle takva, emredileni yapmak, nehyedileni terketmektir. (Bu da şöyle kısaca ifade ediliyor: Seyyiattan tevakki, hasenâtı iltizam etmektir.)
İnsan, her halde kendinden yüce gördüğü ve bir makam sahibi kimselerin gözü önünde kötü ve çirkin iş yapmaktan çekinir. Bu çirkinişleri daha çok gizli yapmayı tercih eder. Allah’a kuvvetli bir imanla bağlanan ve O’nun her yerde kendisini gördüğünü bilen, yaptığı her şeyin kayıt altına alındığının şuurunda olan bir kişi, şüphesiz kendine çekidüzen verir. Allah’ın yüce makamı karşısında çekinir ve kendini reziledecek, ya da Allah’tan beklediği rahmete engel olacak amelleri yapmaktan sakınır.
İşte ‘takva’nın özünde yatan incelik bu iman, denetim ve mesuliyet duygusudur. Allah’ın karşısında kul olduğunun farkına varıp, onun gereğini yapma, O’nun Rabliğine yaraşır bir şekilde O’na itaat etme, yalnızca O’na ibadet etme anlayışıdır.
Allah korkusu olarak anlaşılan takva elbette bundan daha fazla, daha geniş kapsamlıdır. Korku olayı takva’yı anlatmaya yetmemektedir. Onda daha çok Allah’ın makamı karşısında kulluk bilinciyle davranma anlayışı söz konusudur. Allah’ın azameti ve Rabliği önünde kulluk sorumluluğu ile hareket etmektir.
Nitekim Muhammed Esed Kur’an meâlinde takva’yı ‘Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etme’, muttakiyi de ‘Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyan’ şeklinde ifade etmeye çalışmıştır.(13)
Kur’an’da takva, patolojik bir duygu anlamında bir korku değil, sevip sayılan, azabına uğramaktan korkulan Allah’ı gücendirmekten korkmak, Ona ve O’nun hükümlere saygı duymaktır. Hac suresi 30-33. Ayetlerinde takvanın böyle bir saygıyı ifade ettiği tekrar görebiliriz. Allah’ın koyduğu hükümlere/ölçülere saygı, putlara tapınmaktan kaçınmak, yalancı şahitlikten kaçınmak, tevhide bağlı kalmak, Allah’ın belirlediği sembollere (şiaralara), İslam’ın temel değerlerine tazim etmekten söz edildikten sonra “bunlar kalplerin takvasındandır” deniyor. Nitekim Hac 37de de kurbanların etleri ve kanları değil, mü’minlerden Allah’a takva ulaşır deniyor.(14)
Kalbin görevi Allah’tan haşyet duymak, O’na karşı sorumluluk bilinci taşımaktır. Yukarıdaki âyet müslümanları takvaya teşvik ediyor ve onlara takvaya ulaşmayı hedef olarak gösteriyor. Bu bir anlamda Allah’ın dışındaki her şeyden (manevi olarak) uzaklaşma, hevâya uymanın karşılığı olarak aklın gereğidir.(15)
“Kendinize azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır.”
Sehl b. Abdullah şöyle demiş: “Allah (c.c.) dışında yardımcı, Rasûlüllah (s.a.s.) dışında rehber, takvanın dışında azık yoktur. Sabır olmadan amel devam etmez. Kim takva sahibi olmak isterse günahları terketsin.”(16)
Bir kimsenin takvası yoksa onun azığı da yoktur. Azığı olmayınca da Allah’a doğru olan yolculuğunda ne özü makbul olur, ne de amelleri salih amel olur. Allah (c.c.) çirkin işlerden razı olmadığı gibi, çirkin işleri yapanlardan da razı değildir. Herhangi bir iş günahsa, o değersiz ve aşağılıktır. Aşağılık bir amelin de Allah’a ulaşması mümkün değildir. Allah (c.c.) yalnızca muttakilerin ihlasla yaptıkları amelleri kabul eder. (Mâide 5/27)
Şüphesiz âyet hem ahiret için hazırlık yapmaya, hem de Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile davranmaya dikkat çekiyor. Âhiret azığının dünyalık bir meta’ olmadığı açıktır. En hayırlı azık; Âhirette mü’minin işine yarayacak olan iman, onun gereği olan ve takva bilinciyle işlenen sâlih amellerdir.
Hz. Ali (ra) diyor ki: Siz yolcusunuz, yoldasınız, burası sizin eviniz değil. Siz ölüme çağrılıyorsunuz ve bunun için azık hazırlamakla görevlendirildiniz.”(17)
Bu azık insana en güzel amelleri yaptıran, ruha ve benliğe gıda olabilecek, onu ahiret yolculuğunda aç, susuz, yalnız ve korumasız bırakmayacak olan ‘takva azığı’dır.
Kuldan istenen şeylerin en özeli takvadır. Her fenalıktan korunup takva makamına ulaşmak için de azığın ve diğer gerekli şeylerin hazır edilmesi lazımdır. Bunu hazırlamayanlar, ihtiyacın dürtüsü ile kötülük yapabilir, nefisleri kendilerine günah işletebilir. İnsanların dünyalık azıkları ne kadar bol olursa olsun, takva bilinçleri yoksa yine de mutlu olamazlar, fenalıklardan korunamzlar. Böyleleri insanı felakate götüren şehvetlerin (aşırı isteklerin) peşine bir ihtiyaç gibi giderler.(18)
Son söz
İnsan için iki yolculuk vardır. Biri bu dünyadaki yolculuk, diğeri de bu dünyadan öteki âleme yolculuktur. Bu dünyadaki yolculuk için yiyecek, içecek ve benzeri azıklar lazım olduğu gibi, dünyadan öteye olan yolculuk için de azık gerekir. Bu da Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, O’ndan ittika etmekle ve O’ndan başkasından yüz çevirmekle elde edilir ki bu takva azığı her şeyden hayırlıdır.(19)
Bazı azıklar yolun henüz başında bitebilir. Bazıları da yarı yola kadar insanın ihtiyacını karşılayabilir. Takva azığı insanı Allah’a kavuşuncaya kadar götürecek, onu kerâmetlerin en yücesi olan Allah’ın rahmetine kavuşuncaya kadar taşıyacaktır. Böylece muttakiler (takvasahipleri) son hedeflerine ulaşmış olurlar.(20)
Takva kalbin ve ruhun gıdasıdır. Kalpler ve ruhlar onunla yaşar. Onunla kuvvetlenir, gıdalanır, nurlanır. Kurtuluşa ermek ve Allah’a ulaşmak hususunda da ruh ve kalp takvaya dayanır. Şüphesiz ki akıl sahipleri; takvaya yönelmeyi idrak edenler ve azıktan faydalanarak hazırlananlardır.(21)
Ahiret yolculuğu azıkların en hayırlısı, en bereketlisi, en sonsuzu ve en doyurucu olan takvayı kazananlara ne mutlu.
Bu azığı da ancak Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile davrananlar kazabilir, artırabilirler.
Dinot
(1). Kurtubî; el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’an, DâruibniHazm , Beyrut 1425-2004, 1/419. Ayrıcabakınız: Taberî, Tefsir, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye,Beyrut 2005, 2/292. İbnuAtıyye, A. Muharriru’l-Vecîz, DâruibniHazm, Bayrut, 1423-2002, 1/178
(2). Buhârî, Hacc/6, no 1523. EbuDavûd, Menâsik/4 no: 1730. Taberî, Tefsir, 2/292. en-Nisâbûrî, A. b. Ahmed el-Vahidî, Esbabu’n-Nüzul, Daru’l-Ma’rifeh , BeyrutThr. s: 41. Kurtubî’yegöretefsircilerinçoğubugörüştedir. Kurtubî, Tefsir, 1/420
(3). Taberî, Tefsir, 2/290-292
(4). Taberî, Tefsir, 2/292
(5). Ateş, S. YüceKur’an’ınÇağdaşTefsiri, yersiztrh. 1/347
(6). Taberî, Tefsir, 2/293
(7). Heyet, Kur’anYolu, D. İşleriBaşkanlığıYay. Ankara 2003, 1/210
(8). Taberî, Tefsir, 2/290. Kurtubî, Tefsir, 1/420
(9). M. Abduh-R. Rıza, TefsiruMenar, Mısır 1368, 1/229
(10). Heyet, Kur’anYolu, 1/210
(11). Kurtubî, Tefsir, 1/420
(12). Esed, M. Kur’anMesajı, İşaretYay. İstanbul 1996, 1/57
(13). Esed, M. Kur’anMesajı, 1/4
(14). Heyet, Kur’anYolu, 1/211
(15). Beydavî, Ö. B. M. Envâru’t-Tenzíl, İstanbul trh. 1/111
(16). el-Bennâ, H. TefsirİlmiVeFatihaTefsiri, İstanbul 1990, s: 71.
(17). Amûlí, C. Kur’an’daKerâmet, çev. H. Kırlangıç, İstanbul 1995, s: 123
(18). Ece, H. K. TakvaBilinci, DengeYay. İstanbul 2011, s: 117
(19). Elmalılı H. Yazır, Hak DiniKur’an Dili, sad. Heyet, İstanbul Trh. 2/55
(20). Amûlî, C. Kur’an’daKerâmet, s: 54-55
(21). Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kur’an, Beyrut 1417-1996, 1/197
Vuslat dergisi Mayıs 2015 / Hüseyin Kerim Ece