İslam’ın Gençlik Tasavvuru

Hz. Muhammed (s.a.s.), gençlere ve gençlik çağına dair, diğer dinlerde bulunmayan zenginlik ve özgünlükte öneriler sunmaktadır.
24/10/2014


Birleşmiş Milletler Örgütü’nün tanımına göre, “Genç, 15-25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir evi bulunmayan kişidir.” (bkz. Atalay Yörükoğlu, Gençlik Çağı, Ankara 1986, s. 3.) Psikoloji kaynaklarında ise gençlik, “ergenlik çağı (büluğ) öncesinden başlayarak 20-25 yaşlarına kadarki yılları kapsayan zaman dilimi” olarak kabul edilmektedir. (Geniş bilgi için bkz. c. I. Sandström, Çocuk ve Gençlik Psikolojisi (çev. Refia U. Şemin), 2. bs. İst. Ün. Edebiyat Fak. Yay. No: 1614, İstanbul 1982; Refia Uğurel Şemin, Gençlik Psikolojisi, İstanbul 1980.) Buna göre, yaklaşık 10-13 yıllık bir dönemi ifade eden bir kavramdır gençlik...



Genel anlamda bu çağın, birtakım fizyolojik gelişme ve değişmeler yanında, ruhsal bakımdan da pek çok değişikliği beraberinde getirdiğini görürüz. Duygusal iniş çıkışların, davranışlardaki tutarsızlığın sıkça yaşandığı dönemdir gençlik çağı. Yine, zihnî uyanışın, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığı, ilk sevgilerin filizlenip sıkı arkadaşlıkların kurulduğu yıllardır gençlik yılları… Bu çağı, “insan hayatının şekil almaya en müsait dönemi” olarak görenler de vardır.(bkz. Ali Fuat Başgil, Gençlerle Başbaşa, İstanbul 1998, s. 41.)



Buna göre, gençlik çağındaki etkileşim, insan için diğer dönemlerde olmayacak kadar güçlüdür. Bunlarla birlikte, tıpkı bir ağacın meyvelerinin toplanmasından önceki filizlenme, çiçek açma, tomurcuklanma ve meyveye durma süreci gibidir gençlik yılları… Bazen de hayatta bir daha ele geçmeyecek değerde, “kaybolan yıllar” ın adıdır gençlik çağı…



Netice itibarıyla, birçok yönden ele alınabilecek gençlik çağına dair detaylı bilgileri konuyla ilgili eserlere bırakarak, günümüzde gençlerin nasıl bir dünyada yaşadıklarına değinmek istiyoruz.



Teknolojik ve bilimsel alanlarda baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı dünyamızda hedef kitle çoğunlukla gençlerdir. Çünkü onlar teknolojik alanda yetişkinlerden daha ileri ve daha iyi konumdadır diyebiliriz. Herhangi bir ailede, en son teknolojiye sahip cep telefonunun çoğunlukla ailenin genç üyesinde olduğu, bunun örneklerinden sadece biridir. Ne var ki gençlerin sahip olduğu imkânlar, mutlu olmalarını sağlamamakta ve onların yaptıkları işlerde başarılı olmalarının ön şartı konumundaki çalışma ve hayata bağlanma azmine destek olmamaktadır. Bugün maalesef artan sigara, alkol ve madde bağımlılığı; “sosyal yalnızlık” sendromu ve hayattan zevk alamadığını ifade eden bakış açıları, gençlerin her zamankinden daha çok ilgiye ve desteğe muhtaç olduklarının işaretleridir.



İslam, getirdiği çağlar üstü mesajlarıyla insanlığa her devirde el uzatan bir dindir. Dolayısıyla onun, gençlerin bu durumuna ve dertlerine de çözüm önerileri getirmesi beklenir. Gerçekten Kur’an-ı Kerim ve onu tüm insanlara tebliğ eden son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.), gençlere ve gençlik çağına dair, diğer dinlerde bulunmayan zenginlik ve özgünlükte öneriler sunmaktadır. Birkaç paragrafla konuyla ilgili bazı örnekler vermek istiyoruz.



İnsanoğlunu yaratan, onun ruh ve beden yapısını en iyi şekilde bilen Allah Teala, gönderdiği ayetlerle peygamberlerin ve mümin kulların gençlik dönemlerinde başlarından geçen ibretli hadiselerden örnekler vermiştir. Gerçekten de ilgili ayetlere bakıldığında, Hz. Âdem’in oğulları Habil ve Kabil’in trajik öyküsünü, Hz. Nuh’un bir baba olarak çaresizliğini, Hz. İbrahim’in tevhit mücadelesini, Hz. İsmail’in teslimiyetini, Hz. Yusuf’un iffet ve sabrını, Hz. Musa’nın delikanlı tavırlarını, Hz. Şuayb’ın kızlarının zarafetini, Hz. Süleyman’ın ebeveynine saygısını, Ashab-ı Kehf’in inançlarındaki samimiyetini, Hz. Yahya’nın huy güzelliğini ve nihayet Hz. Meryem’in, ibadet aşkıyla örülü iffet ve teslimiyetini net bir şekilde görmek mümkündür. Bu ayetlerin, Müslüman bir gence kimlik kazandırmada rehberlik edeceği söylenebilir.



Rasul-i Ekrem Efendimizin de hayatında ve sözlerinde, gençlerin ve gençlik çağının önemli bir yer tuttuğunu görmek mümkündür. “Beni yaşlılar tekzip ederken, gençler bana iman etti.” (bkz. İbn Kesîr, Tefsîru Kur’âni’l-Azîm, Kahire, ts. III, 78.) buyuran Hz. Peygamber, “Kıyamet gününde Allah’ın rahmet gölgesinde bulunacak yedi zümreden birinin, ‘ibadetle büyüyüp serpilen gençler’ olacağı müjdesini” vermekteydi. (Buhari, Ezan 36.) Manevi terbiyesinde yetişen Hz. Ali, Mus’ab b. Umeyr, Enes b. Malik gibi nice genç sahabiler ondan, “Kişinin ahirette hesaba çekileceği hususlardan birinin de ‘gençliğini nerede tükettiği’ sorusunun olacağını” (Tirmizi, Cihad, 31.) öğrenmişler ve hayatlarının tamamını bu şuur içinde geçirmişlerdir.



Diyebiliriz ki, İslam gerek Kur’an-ı Kerim ve gerekse Hz. Peygamber (s.a.s.) vasıtasıyla, günümüz gençliğinin dertlerine derman olacak önerileri birtakım örnekler vasıtasıyla sunmaktadır. Bundan sonraki satırlarda, İslam’ın, gençlik tasavvuru konusundaki önerilerini, diğer bir ifadeyle Müslüman gencin sahip olması gereken özellikleri, yaşanmış örnekler eşliğinde dört ana başlık altında ele almaya çalışacağız. (Kur’an’da bahsi geçen gençlerden ve gençlik değerlerinden bahsedilen bir çalışma için bkz. Mehmet Emin Ay, “Kur’an’da Gençler ve Gençlik Değerleri”, Gençlik Dönemi ve Din Eğitimi II, İSAV Yayınları, İstanbul 2003, s.15.)



1. Sağlam ve sahih inanç



İslam, genç insandan fıtratında var olan ve çocukluk yıllarından itibaren varlığını gün yüzüne çıkaran “inanma duygusu”nu Allah’a has kılmak suretiyle sağlam ve sahih bir iman hâline dönüştürmesini ister. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de aktarılan ayetlerde, Hz. İbrahim güzel bir örnek teşkil eder. Ayetteki ifade tarzıyla, “İbrahim isimli bir genç”, (Enbiya, 21/60.) “Göklerin ve yeryüzünün sırlarının kendisine gösterildiği; ve en küçük bir şüphenin bile arınmış “sağlam iman” ile kalbi dopdolu biri olarak” (En’am, 6/75.) Allah’a adanmışlığın zirve örneğidir. O, canı, malı ve evladıyla sınanmış, sarsılmaz imanıyla hepsinden başarıyla ayrılmıştır. Peygamberler tarihinde, her biri imanının tadını/lezzetini duyarak yaşayan nice isimler, ayetlerde örnek gösterilmektedir. (Bu ayetlerin bir kısmına örnek için bkz. Meryem, 19/51-57.) Peygamber olmadıkları hâlde Allah’ın, “Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk.” (Kehf, 18/13.) diyerek övdüğü Ashab-ı Kehf de, işte böylesi bir imana sahip gençler topluluğu idi. Tarihçiler, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) gençlik yıllarında karşılaştığı Bahira’nın, kendisinden Lat ve Uzza adına yemin etmesini istemesine karşılık, onlardan nefret ettiğini söylemesini, başından beri Rasul-i Ekrem (s.a.s.) Efendimizin, inancına asla şirk bulaştırmadığına bir delil olarak kabul ederler. (İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Mısır, 1357, s.197.)



Günümüz gençliğinde en büyük eksikliğin sağlam ve sahih inanç noktasında olduğunu söyleyebiliriz. İffet ve namus kavramlarının değersizleştirildiği ve hazzı/zevki tek gaye gören Hedonist anlayışın, muhtelif yollarla sürekli telkin edildiği günümüzde gençler, maalesef içten ve dıştan kuşatılmış durumdadırlar. Diyebiliriz ki, gençlerin kendileriyle ve Yüce Yaratıcıyla barışık olmalarının tek yolu, “Allah İnancı”dır. Onların, birtakım buhranları atlatabilmeleri de olaylar karşısında sağlam bir duruş sergileyebilmeleri de ancak çocukluk yıllarında başlatılması gereken din eğitimiyle mümkündür.



Ebeveyne hürmet



İslam, Allah’a iman ve ibadetten hemen sonra anne babaya hürmeti emrederken, aynı zamanda bunun bir gençlik değeri olduğunu da muhtelif örneklerle ortaya koymaktadır. Hürmet, onlara karşı saygılı, itaatkâr olmak ve iyilikte bulunmak anlamlarına gelmektedir. İslam’ın öngördüğü Müslüman genç tasavvurunun teşekkülünde bu hususta gösterilen örnekler anlamlıdır. Putperest babasına bile “Babacığım” diye hitap eden (Meryem, 19/41-47.) Hz. İbrahim (a.s.) yanında, diğer baba-oğul diyaloglarında da her zaman bu hitap tarzı dikkat çekmektedir. (Yusuf, 12/4; Saffat, 23/102.) Hem kral hem de peygamber olan Hz. Süleyman’ın (a.s.) duasında ebeveynini unutmaması ve onların evladı olduğu için şükretmesi manidardır. (Neml, 27/19.) Hz. Yahya (a.s.) da ayetlerde, “anne babasına iyilikte bulunan” biri olarak  zikredilmektedir. (Meryem, 19/6,14. Aynı şekilde Hz. İsa da (a.s.) annesine karşı iyi davranan biri olarak tanıtılmaktadır. bkz. Aynı sure, 32. ayet.)



Zaman zaman annesinin kabrini ziyaret ederek hasret gözyaşları döken Hz. Peygamber (s.a.s.), hayatta olan dadısı ve sütannelerine gösterilmesi gereken hürmetin en güzel örnekleriyle davranmıştır. Ümmü Eymen, Hz. Halime, Süveybe ve Gençlerin kendileriyle ve Yüce Yaratıcıyla barışık olmalarının tek yolu, “Allah İnancı”dır. Onların, birtakım buhranları atlatabilmeleri de olaylar karşısında sağlam bir duruş sergileyebilmeleri de ancak çocukluk yıllarında başlatılması gereken din eğitimiyle mümkündür. Hz. Ali’nin annesi Fatıma, peygamberimize çocukluk döneminde iyiliği dokunan, kendisinin de bir ömür boyu ilgilendiği bahtiyar kadınlardır. (Mehmet Emin Ay, Peygamberimizin Aile Hayatı, İstanbul 2014.)



Kardeşlere iyilik



Aile ortamında kişinin muhatap olduğu diğer yakınları kardeşleridir. Kan bağıyla bağlı olunan kardeşler, birbirleri için bazen de sınanma aracıdırlar. Kur’an-ı Kerim, Hz. Âdem’in iki oğlu Habil ve Kabil ile Yusuf’u kuyuya atan kardeşlerinin kıssalarını anlatırken bir hususa da dikkatimizi çeker: Haset duygusu. Nitekim Habil’i öldüren Kabil’de bu çekememezlik duygusu hüküm sürmüş ve ona yeryüzünde ilk cinayeti işletmişti. (Maide, 5/27-30; konuyla ilgili hadisler için bkz. Buhari, Cenaiz, 33, Enbiya 1, Diyat, 2.) Yusuf’un kardeşlerine de aynı duygu yön vermiş, ancak son anda onu öldürmekten vazgeçip kuyuya atmışlardı. Kur’an bu iki “kötü örnek”le, haset duygusunun kişilikte oluşturduğu tahrip gücüne dikkatimizi çekmektedir. Ama aynı surenin sonraki ayetlerinde, kavuşup bir araya geldiklerinde babalarının huzurunda mahcubiyet yaşamasın diye kardeşlerinin kendisini kuyuya attıklarından hiç bahsetmeyen alicenap/ centilmen bir Yusuf örneği de sunulmaktadır bizlere… Ancak kanaatimizce, “kardeşe iyilik” konusunda en zirve örnek Hz. Musa (a.s.) olmalıdır. Çünkü “Hiç kimse Musa’nın Harun’a yaptığı iyiliğin bir benzerini kardeşine yapmış değildir. Zira Hz. Musa, Rabbinden, kardeşini kendisine vezir kılmasını ve ona da peygamberlik vermesini istedi. Allah Teala da duasını kabul ederek kardeşini de peygamber yaptı.” (Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, (çev: S. Gümüş-N. Yılmaz) İstanbul 1995, 4 /24.) İslam, Müslüman gencin, sadece aynı rahmi paylaştığı “karındaş”ına değil, akrabalarına da, iman bağı ile bağlanmış olduğu din kardeşlerine de iyilikte bulunmasını emreder. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) akrabaya ve din kardeşine iyilik konularındaki pek çok hadisi, (Hadislerle İslâm, IV,189.) Müslüman gençten bunu istemektedir.



2. Helal kazanç ve temiz gıda



İslam’ın genç tasavvurunda, ferdin özen göstermesi gereken hususlardan biri de kazancının helal; rızkının maddi-manevi bakımdan temiz olmasına dikkat etmektir. Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin meslek sahibi olduklarından söz eder. (Sebe, 34/10-13.) Hadis-i şeriflerde de “Peygamberlerin kendi elinin emeğiyle geçindiği” (Nevevi, Riyazü’s-Salihin, terc: M. Y. Kandemir, İ. L.Çakan, R. Küçük, İstanbul 2012, III, 352.) vurgulanarak helal kazanca dikkat çekilir. Oysa günümüz gençliğinin düşüncelerine yön veren medya, bugün onlara kısa yoldan zengin olmayı telkin etmektedir. Artık, alın terini mukaddes kabul eden anlayışın yerine konulmak istenen, maalesef “para var, huzur var” önermesidir. Ancak yaşanmış örneklerle müşahede edildiği üzere, “parayla saadet olmaz” gerçeği hâlâ geçerliliğini korumaktadır. İfade etmeliyiz ki Müslüman genç, tahsil çağında iken kendisine ödenen burs ve harçlıkların da bir kazanç olduğunu düşünmelidir. Bu kazancı helal kılmanın yolu da çalışmak ve başarılı olmaktır.



Kur’an’ın önemsediği bir husus daha vardır: Temiz Gıda. (Rızkın, Helâl ve Tayyib olmasını emreden ayet için bkz. Bakara, 2/168.) Ashab-ı Kehf’in uyandıktan sonra içlerinden birinin şehre gidip yiyecek alması teklif edilirken, yiyecekte “Ezkâ Taâmen” özelliğini zikretmeleri (Kehf, 18/19.) anlamlıdır. Günümüzde gıdaların helal ve temiz (tayyib) olması hususunda maalesef pek çok olumsuz örnekle karşılaşılmaktadır. Oysa yediklerimiz, sadece bedenimiz için değil; ruhumuz için de gıdadır. Bugün özellikle gençlerin rağbet ettikleri “fast food” denilen hazır gıdaların ve bazı meşrubatların içindeki şüpheli katkı maddeleri, günümüz dünyasında gençleri sadece obezite hastası yapmakla kalmamış, maalesef onların ruhunu da hantal, duyarsız ve merhametsiz hâle getirmiştir. (Yediğimiz gıdaların ruh ve bedenimiz için ne denli önemli olduğu hususunda bilgi için bkz.www.helalplatform.com; www.gimdes. com.) Son sözümüz hem konuyla alakalı hem de her hususta rehber edinebileceğimiz özellikteki bir hadis-i şerif olsun: “Sana şüphe veren şeyi bırak. Şüphe vermeyene yönel. (Nevevi, age, III, 481.)