Hemen hemen hepimizin evinde televizyon kendine bir yer buldu, hatta birçoğumuzun evinde birden çok yeri var. Oturma odasında bulunması yetmez, babaların maç, tartışma vb. programları izlemesi için salonlarda, annelerin yemek yaparken dizi, kılık kıyafet, yemek programları izleyebilmesi için de mutfaklarda televizyon neredeyse olmazsa olmazların arasına girdi.
Peki, televizyonun varlığından hatta enflasyonundan çocuklar nasıl etkilenmektedir? İşte bu soruya vereceğimiz cevap televizyonu kullanma becerimize göre değişiklik gösterebilir. Televizyon zararsız hatta eğlenceli ve öğreticidir diyebilmemiz için anne ve baba olarak bilmemiz ve yapmamız gereken ya da yapmamamız gereken birtakım tutum ve davranışlar vardır. Bunların bir kısmını “kelin ilacı” varsayarak yani kendi tecrübelerimden de yararlanarak aktarmak gerekirse:
Her şeyden önce televizyonun ne olduğuna karar vermemiz lazım; eğlence ve eğitim aracı mı, çocuk bakıcısı mı? Televizyon çocuk bakıcısı değildir. Çocuğun en çok kucaklanmaya, okşanmaya, konuşmaya kısaca sevildiğini hissetmeye ihtiyacı olan zaman, okul öncesi zamandır. Tabii ki en çok bakıma ve birebir ilgilenmeye muhtaç olduğu zaman da...Bu ihtiyacı normal şartlarda anne-baba veya çocuğa bakan kişi giderir. Biz çocuğa ayırmamız gereken zamanlardan gazete-kitap okumak, ev işleri yapmak ya da dinlenmek için kendimize özel zaman ayırmaya çalışabiliriz. Bunu yapmak için de en uygun ve masum (!) yol çocuğu televizyon karşısına oturtmak gibi gözüküyor. Oysa cansız, çocuğun bakışına, gülüşüne, tepkisine karşı tepki vermeyen bir nesnenin karşısında oturması, hele hele uzun süre oturması çocukta bireyselleşme ve sosyalleşme sorunları başta olmak üzere birçok fiziksel ve psikolojik sorunlara yol açabilir. Unutmamalıyız ki televizyon çocuk bakıcısı değildir, anne baba ve çocuğa bakan kişi için çocuğa ayrılacak zaman onun geleceği için yatırımdır.
Televizyonu çocuklara tümüyle yasaklamak mümkün değildir. Zaten bunu yapmaya gerek de yoktur, zira sakıncalarının yanında faydaları da vardır. Ancak televizyon başında sınırsız saat geçirmek doğru değildir. Çocuğun biraz da yaşını ve okul sorumluluklarını göz önüne alarak günlük hatta duruma göre haftalık televizyon saati ayarlanabilir. Mesela; 5-10 yaş aralığında çocuk günde 1-1,5 saat arası, sizin de içeriğini bilip onayladığınız, çocuk programlarını izleyebilir. Sınavların yoğun olduğu daha sonraki yaşlarda ise televizyon izleme saatlerinin haftalık olması daha isabetli olacaktır. Hafta içinde kendisinin belirlediği, sizin de içeriğini bilip onayladığınız 2-3 diziyi veya programı izleyebilir.
İçeriğini bilmediğimiz yiyecekleri çocuğumuza nasıl yedirmiyor, içirmiyorsak içeriğini bilmediğimiz programları da onlara izletmemeliyiz. Çizgi film bile olsa. Çocukların seyrettiği birçok çizgi film yabancı kaynaklıdır ve içeriği çocuğun kültürel yapılanmasına uygun değildir. Ayrıca, bazı çizgi filmler yoğun şiddet içeriklidir ve çocuğun psikolojisine zarar verebilir. Bu nedenle, tıpkı çocuğun okuyacağı kitapları, seçeceği arkadaşları süzgeçten geçirdiğimiz gibi izleyeceği programları, filmleri de süzgeçten geçirmeli, zararlı içeriklileri elemeli, seçici davranmalıyız.
Mümkün olduğunca televizyonu çocuğumuzla birlikte izlemeliyiz. Özellikle de çocuğumuz 3-10 yaş arasında ise. Bu, çok yönden faydalıdır. Öncelikle çocuğumuzla ortak zaman geçirmiş, pasif de olsa birlikte faaliyet yapmış oluruz. Sonra izlediklerimizi birlikte yorumlar, gerekli açıklamalar yaparız. Çocuklar, özellikle de okul öncesi yaşta olanlar gördüklerini somut olarak algılarlar, soyut düşünceleri gelişmemiştir. Somut olarak gördüklerini de taklit ederler, taklitçidirler. İzlediği çizgi filme özenip uçacağını zanneden ve koltuktan atlayan, pencereden atlamaya kalkışan çocukları çevremizden duyarız. Bu, çocuğun gerçekle-gerçek dışını ayırt edememesindendir. Birlikte izlerken gerçek dışı sahnelerde çocuklara bunun gerçek hayatta olamayacağını anlatmalıyız. Bütün bunlarla birlikte içeriğini bildiğimiz ve onayladığımız bir programı izlerken de program akışında ve tanıtım jeneriklerinde korku, şiddet görüntüleri olabilir. Böyle bir sahneyle karşılaştığımızda hemen kanal değiştirmek yerine, izlediği sahneden etkilenmemesini ya da en az şekilde etkilenmesini sağlamak için çocuğumuzla o sahne hakkında konuşabiliriz. Filmdeki kanın ketçap ya da boya olduğunu, bıçağın plastik olduğunu ve gerçekte insana batmadığını anlatabiliriz. Ya da gördüğü korkunç ve ürkütücü sahnelerin sadece film stüdyosu olduğunu, o görüntü anında etrafta kameraman, ses ve görüntü ayarlayıcı, yönetmen gibi pek çok kişinin bulunduğunu yani bunların kurgu olduğunu anlatabiliriz. Bunu yapmadığımızda çocuğumuz kaygı, gerilim ve korku yaşar. Hele hele yanında olmadığımız zamanlarda böyle sahneler izlerse psikolojisi üzerinde kalıcı hasarlar oluşabilir.
Şiddet içerikli programlardan çocuklarımızı korumamız gerektiğini özellikle ifade etmek gerekiyor. Çocuklar bu tür programları ne kadar çok izlerlerse o kadar çok içselleştirip, şiddeti hayatın normal bir parçası olarak görebileceklerdir. Bunun sonucu olarak da bağırıp çağırmaya, zor kullanmaya ve kavgaya yönelmeleri ya da hayatı vahşi ve korkunç bir yer olarak görüp, korkak ve sinik bir hâle gelm e l e r i i h t i m a l i artacaktır. “ U y k u m g e l m i y o r , biraz bakıp kapatacağım.” bahaneleriyle çocuğunuzun geç saatlerde televizyon izlemesine izin vermeyiniz. Atalarımız boşuna “uyusun da büyüsün” dememişler, çocukların uykuya ihtiyacı çoktur. Büyüme hormonunun en çok salgılandığı saatler de 22.00 ile 02.00 arasıdır. Bu saatleri televizyon izleyerek heba etmelerine izin vermememiz gerekir. Üstelik geç saatlerde daha çok şiddet ve cinsel içerikli uygunsuz programların olma ihtimali yüksektir.
Çocuğumuzun odasına asla televizyon koymamalıyız. Ya da bilgisayarı varsa televizyon kartı konulmamalıdır. Bu durumda çocuğunuzu televizyon bağımlısı yapmaya davetiye çıkarmış olursunuz. Unutmayalım ki televizyon da bilgisayar gibi bağımlılık yapar. Hele hele çocuklarınız 10-15 yaşları arasındaysa, siz yeterince ilgili değilseniz, farklı hobileri de yoksa dizi bağımlısı olması hiç de ihtimal dışı değildir. Bu yaştaki çocuklar için rol model de önemlidir. Bağlandığı dizinin başkarakterini kendine rol model alırsa ve model de topluma ve gerçek hayata uygun değilse (çoğu kez de öyledir), çocuklar bir çıkmaza girmiş olacaktır.
Televizyon günümüzün en etkili kitle iletişim aracıdır. Bu araç geleceğimizin kitlesini, çocuklarımızı heder etme veya kocaman ve heyecan verici bir dünyaya açma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli kullanma da anne babaların becerisine bağlıdır.