Evlilik ve Aile Kurumu -2-  

Eşlerin Birbirlerine Olan Görevleri:
05/06/2012


A. Erkeğin, Eşine Karşı Görevleri:



Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:



"Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir." 1



1. Güzel geçinmek:



  Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur."2



  Erkek kemal makamındadır, ona ancak kemal davranışlar yakışır. Kadınlarla iyi geçinmek hem Allah'ın bir emri hem makamın bir gereğidir. Âyet-i kerîmede belirtilen hayırları şunlar olabilir; ya o zevceler derecenin artmasına sebep olur, ya onlardan sâlih evlad doğar, ya da herhangi bir vesile ile  aranızda yeni bir muhabbet başlar.



  İnsan hata işleyebilir. Kadın da insan olduğuna göre o da hata işlediği olur. Zaten evlenirken hata etmemek şartıyla evlenmemişlerdi. Kadının da erkek gibi farklı farklı huyları vardır. İşte bu konuda Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:



"Hiçbir mü'min hiçbir mü'mineye buğzetmesin/kin tutmasın! (Çünkü) onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu veya diğer bir huyunu beğenir."3



  Erkek, kadına karşı bu anlayışta olduğu gibi, kadın da erkeği hususunda bu anlayışta olmalıdır. Erkek, kadınını başka hanımlarla kıyas etmemeli, kadın da kocasını başka erkeklerle kıyas etmemelidir. Birbirlerine bakarken sadece hatalarına değil faydalı ve güzel yönlerine de bakmalıdırlar.



  Erkek, şu aşağıdaki şartlara da uyarsa, sıkıntı varsa bile zamanla gider ve huzur gelir:



a) Sabırlı ve anlayışlı olmak, şefkat, merhamet, iyilik ve olgunluk içinde davranmak.



  Ebû Mutî el-Belhî, Eyyûb b. Half'e, hanımının eza ve cefalarından şikayet yollu bahsetmiş. O da şu karşılığı vermiştir: "Bir kimse, hanımının eza ve cefalarına sabır ve tahammül edemezse, kendisinin derecesinin ondan üstün olduğunu da iddia edemez!." 4



  Erkeğin makamı idareciliktir ve büyüktür. Makamı büyük olanın sabrı da büyük olması gerekir. Makamı idareci olan erkeğin de hanımını idare etmesi gerekir. Hem büyük, küçüğe karşı şefkatli ve merhametli olması lâyıktır. Hem iyilikle elde edilen güzel netice kötülükle ele edilememektedir. Ayrıca erkeğin, olgunluk içinde davranması ile hanımının gönlünü kazanması büyük ihtimaldir.



b) Yanına varınca selâm vermek:



  Bu konuda Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:



"Bir eve girdiğiniz zaman o ev ehline selâm veriniz, çıktığınız zaman da ev ehline selâm ile veda ediniz!" 5



  Rasûlullah (s.a.s.), Enes (r.a.)'e : "Evlatçığım! Ehlinin yanına girdiğin zaman selâm ver ki sana ve ehline bereket olsun!" buyurmuştur.6



  Demek ki evdekilere, özellikle eşe selâm vermek, hem verene hem alana bereket sebebi olmaktadır. Mü'minin, önce kendisine faydalı olması, feyiz ve bereket sebebine yönelmesi, sonra sorumlu olduğu en yakını olan ailesine, eşine karşı hayırlı olması, hayır istemesi gerekir. Bu konuda şu âyet-i kerîme de ayrı bir delildir.



  "Evlerinize girdiğiniz zaman Allah katından kutlu, feyizli ve bereketli bir iyi dilek temennisi olarak birbirinize selam verin.  İşte Allah size ayetlerini böylece açıklıyor. Umulur ki düşünüp hikmetini anlarsınız." 7



Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:



  "Gerçekten, şeytanın dokuz zürriyeti vardır, deyip her birinin musallat olduğu kimseleri ve haklarında gerekli olanı belirtmiş, evlere musallat olan şeytan hakkında şu bilgiyi vermiştir:



  "Dâsim: Evlerin sâhibidir. Kişi selâm vermeden, Allah'ın ismini anmadan evine girdiğinde (o bunu fırsat bilerek) onların arasına münakaşa sokuverir, hatta aralarında boşanma, ayrılma ve dayak gibi hadiseler meydana gelir." 8



c) Hanımın hal ve hatırını sormalı, zamanla isteklerinin Şer'î olanlarını yerine getireceğini  söz vermelidir.                                     



d) Kadınının tahammülü üstünde zorlamamalıdır.



e) Yumuşak yoldan idare etmeye çalışmalı, kadın yanlışlardan sakınıp meşru dairede kendine düşeni yaptığı müddetçe iyilik ve olgunlukla geçinmeli ve daha fazlasını istememelidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Gerçekten kadın kaburga kemiği gibidir. Onu doğrultmağa kalkarsan kırarsan. Hali üzere bırakırsan kendisinden, eğrilik bulunduğu halde istifade edersin." 9



  Ebû Hureyre şöyle demiş: Rasûlullah (s.a.s.): "Hiçbir erkek mü'min hiçbir kadın mü'mine (erkek, hanımına) kin tutmasın! (Çünkü) onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir, yahud "başkasını   beğenir." buyurdu. 10



2. Nafakayı Temin:



  Ailenin nafakası; günlük yiyecek ve içecek erzak, yazlık ve kışlık yani sıcaktan ve soğuktan koruyacak miktar giyecek, oturulacak bir mesken gibi şeylerdir. Aile seviyesine göre olmalı, israf ve cimriliğe girmeden helal yoldan kazanmak olmalıdır. Kişinin çolukçocuğuna harcadığının sevabı en fazla olan sadaka yerine geçtiğini bilmelidir.11  Şu âyet-i kerîmelerde Allah Teâlâ genel olarak şu hükümleri koymuştur:



  "Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır." 12



  "İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır." 13



  Erkeğin, ailesi için harcadığı para hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:



  "Bir kimsenin harcadığı paraların en faziletlisi ailesine harcadığı para, Allah yolunda cihâd etmek için beslediği atına harcadığı para ve bir de beraberce Allah yolunda cihâd ettiği arkadaşlarına sarfettiği paradır." 14 Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyurmuştur:



"Bir adam Allah rızasını umarak ailesinin geçimine harcarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur." 15



  Hadîs-i şerîfte anlatılan, aileye harcananın Allah rızasını kazanmak kasdıyla yapılması halinde sadaka sayılması, aile için her harcananın, riya, görsünler, desinler, övünmek gibi şeyler için yapılanların sadaka olmadığıdır. Hadis bize ancak Allah'ın rızasını gözeterek yapılan harcamaların sadaka olduğunu belirtmektedir. Geçimini üzerine aldığı ailesini ihmal etmek ise o derecede günah olduğunu belirtmek için şöyle buyurmuştur:



  "Geçimini sağlaması gerekenleri ihmal etmek, insana günah olarak yeter." 16  



  Sadaka vermeye kimden başlanması gerektiği hakkında ise şöyle buyurmuştur:



  "Sadakaların en hayırlısı, verilen kişiyi ihtiyaçtan kurtarandır. Veren el alan elden üstündür, vermeye geçimini sağlamakla mükellef olduğun kimselerden başla!" 17



  Elindeki imkânı evvela kendisine, hanımına ve çocuklarına, varsa anne-babasına, vermesi, sonra akrabalarına, daha sonra da artan imkânı başkalarına dağıtması uygun olur.



  Hakîm b. Muâviyete'l-Kuşeyrî (r.a.) den o da babasından rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.)'a "Ey Allah'ın Rasûlü bizden herhangi birimizin üzerinde hanımının hakkı nedir? dedim. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:



  "Yediğin zaman ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da  giydirmen, veya kazandığından ona elbise almandır. Yüze vurma, (onu) kötüleme,  onları yataklarında yalnız bırakmak gerekirse, bu işi sadece evde yap!" 18



  Ebû Dâvûd, diyor ki, "onu kötüleme!"den maksat, hanımına hitaben "Allah seni ne çirkin yaratmış" demendir.



  Gerçekten kadına hakaretin en önemli bir yolu da kadının çirkin olduğunu söylemektir.



3. Nefret Etmemek:



  Erkek, eşini çok beğenip sevdiğini hissettirmelidir. Basit sebeplerle darılmamalıdır, nefret etmemelidir. Eğer namaz kılmıyor, izinsiz dışarıda dolaşıyor ve örtünmeye riayet etmiyorsa erkeğin kadına müdahale etme hakkı doğar: Önce yumuşaksert nasihat, yatakta sırtını dönmek, başka yatakta yatmak, 20-30 gün kırgın ve çekingen durmak gibi. Yoksa sudan bahanelerle küsmek ve yataktan ayrılmak caiz değildir. Erkeğin kadın hakkındaki haklılığı erkeği haksızlığa sevketmemelidir.



  Dile sahip çıkılsa, akıllı, idareli, sabırlı hareket edilse huzursuzluklar olmaz.



4. Fesattan Korunmak:



  Erkek hanımını günah sebebi eğlence ve toplantılara göndermemeli, sokaklara başıboş salıvermemelidir. Açıksaçık vaziyette nâmahreme görünmekten kesinlikle menetmelidir.



  Hayra sebep olmalı, şerre mani olmalı, yoksa günaha ortak olur. Çünkü kadının idaresini Kur'ân-ı Kerîm erkeğe vermiştir:



  "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır." 19



5. Eşiyle şakalaşmak:



  Eşler arasında ölçü ve seviyesini korumak şartıyla meşru eğlence, hoş vakit geçirilmelidir. Zira Hz. Âişe (r. anhâ) annemizle Hz. Peygamber (s.a.s.)'in koşu müsabakası bile yaptığı bir gerçektir. Hz. Âişe'den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.): 



 "Elbette mü'minlerin iman açısından en kâmili, ahlâkça en güzel olanıdır ve ailesine karşı onların en lûtufkâr olanıdır." 20 buyurmuştur:



  Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, imanca en kâmil olduğu kesindir. Ailesine karşı lûtufkâr muamele yapmada da şüphesiz en kâmil ve en üstünü idi. Ümmetin en kâmili bu konuda da Peygamberine en kâmil manada uyan kimsedir. İşte bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:



  "Sizin hayırlınız ailesi için hayırlı olanınızdır. Ben ailem için en hayırlı olanınızım." 21



  Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.): "Mü'minlerin iman bakımından en kâmili, ahlâkça onların en güzel olanıdır. Sizin hayırlılarınız da kadınlarına karşı ahlâkça hayırlı olanınızdır" buyurmuştur. 22



  İman, kalbin amelidir, kalpte bulunur. Kalpte iman ne derecede ise bedende amel şeklinde, itaat ve ibadet şeklinde, özellikle de insanlarla ilişkilerde güzel ahlâk şeklinde ortaya çıkar. Kâmil imanın en güzel göstergesi ahlâk güzelliğidir. Güzel ahlâkın da en güzel göstergesi kadınlara karşı hayırlı olmaktır.



  İmanın kemâli, güzel ahlâkı ve bütün insanlara iyilik etmeyi gerektirir. 23



  Bize, evlendikten sonra her gün iyiliği olan kimseler hanımlarımızdır. İyiliği olana, hem de her gün iyiliği olana iyilik etmek gerçekten vacip olmaktadır.



  Kadınların erkeklere iyilikleri gerçekten çoktur, şöyle ki: - Cehenneme karşı kalkan olup bizi korurlar.  - Çocuklarımızı emzirir, yedirir, içirir, temizler ve yetiştirirler. - Bize her türlü hizmeti yaparlar.



  Bunların her birisi için bedeli ile işçi tutsak çok büyük paralar lâzımdır  ki karşılamak mümkün olsun. Bu kadar imkanı sağlayan birisine hayırlı olmak her halde güzel ahlâkın alâmetidir. Güzel ahlâk ise kâmil imanın eseridir.



  Şayet ailede bu anlayış hakim olsa; eşler birbirlerine hayırlı olsalar, evde çok güzel bir huzur meydana gelir ve cennet köşelerinden bir köşe olur. Ailenin huzurlu oluşu da cemiyetin huzurlu oluşunu doğurur. Çünkü aile, hem bir okuldur, hem de toplum binasının tuğlalarının piştiği ocaktır.



6. Çocukların Terbiyesinde Eşine yardımcı Olmak:



  Anne ve çocuğuna karşı şefkat ve merhametle davranmak, zahmetlerine katlanmak, yerine göre bazı hizmetlerinde bulunmak. Sert ve kırıcı da olmamak…



7. Bazen Sükût:



  Kadın bazen hırçınlanıp söylenmesi halinde erkeğin susması hayırlıdır. Kadını da bu durum susturur. Karşılıklı çekişmemeğe özen gösterilmelidir..



  Mizacının sertliğiyle bilinen Hz. Ömer (r.a.)'in, hanımına karşı nasıl sükût ettiğine dair bir tablo:



  Hz. Ömer (r.a.)'in halifeliği esnasında bir adam, davranışlarını beğenmediği hanımını şikâyet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer'in çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer'in hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer ağzını açıp da hanımına tek kelime söylememektedir. Bu durumu gören kapıdaki adam boynunu bükerek kendi kendisine: "Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü'minlerin halifesi iken Ömer'in hali böyle olursa, benim derdime nasıl çare olabilir" diyerek kalkıp gider. Kalkıp giderken Hz. Ömer (r.a.) dışarı çıkar. Adamın arkasından:



Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki: Ey mü'minlerin emîri! Hanımımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikayet etmek üzere gelmiştim. Senin hanımının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Mü'minlerin emîri hanımıyla böyle olunca, benim derdime nasıl çare olacak? dedim.



O zaman Hz. Ömer (r.a.) o adama şunları dedi:



  "Kardeşim, hanımımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya gayret ediyorum. Zira o benim hem aşçım, hem benim fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda da değildir. Üstelik kalbimin harama yönelmesine mani olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına sabredip katlanıyorum." Bu sözleri işiten adam: Ey mü'minlerin emîri! Benim hanımım da aynen öyle, dedi.



  Bunun üzerine Hz. Ömer, adamı: "Haydi kardeşim, hanımına sabredip katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçip gidiyor!" diyerek teselli etti. 24



8. Bazen İstişâre:



  Kadınla istişârede kadın isabet ediyorsa bazen değil her zaman istişâre edilmeye engel bir nas yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Hudeybiye antlaşması sonunda ihramdan çıkmakla ilgili hanımıyla istişâresi sonunda hanımının istişâresine uymuştur.



9. Bazen Müsâmaha:



  Günah olmayan bazı hata ve kusurlarına göz yummalıdır. Evlenmeden önce iki gözünü aç, evlendikten sonra bir gözünü kapa derler, müdârâ açısından. Bu konuda Allah (c.c.)



  "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." buyurmuştur. 25



  Allah Teâlâ'nın, kendisine müsâmaha etmesini isteyen hanımına müsâmaha etmelidir. Şüphesiz müsâmaha Allah'ın ve Rasûlü'nün helal kıldığı şeylerde olur.



10. Dînî Talim ve Terbiye:



  Aile reisi erkektir. Erkek hem kendisinden hem de sorumlu olduğu aile fertlerinin öğretim ve eğitiminden sorumludur. Bu sorumluluk, önce Allah Teâlâ ile ilgili, iman ve amelle ilgili helalları ve haramları öğrenmek, sonra Allah'a karşı ibadet ve tâate dikkat etmek, insanların haklarını gözetmektir. Yedi yaşında iken namazı öğretmek, on yaşına gelince namazı kılmazsa aklı iknadan sonra nefsini cezalandırmak emredilmiştir.26



  Mümkünse beraber, yoksa ehlinden öğrenmelidirler, engellenmemelidir. Âilenin eğitimi toplumun eğitimi demek olduğundan İslâm'ın temel ve kemal açısından lazım gelen farzlarını, sonra da dünyevî konularda lazım olan ilimleri öğrenmek ve ona göre uygulamak. 



  Muhammed b. Fadl (ö. 329/940) şöyle der: "İslâm'ın helâki, şu dört çeşit insan yüzündendir: a) İlmi ile amel etmeyenler, b) Bilmedikleri şeylerle amel edenler, c) Bilmediklerini öğrenmeyenler, d) İnsanları öğrenmekten alıkoyanlar." 27 



                                                    



Dipnotlar



1- Bakara sûresi (2), 228. / 2 -  Nisâ sûresi (4), 19. / 3- Müslim, Radâ', 61. / 4- İmam Şaranî, İslâm Büyüklerinin Örnek Ahlâkı ve Hikmetli Sözleri, (terc. Ömer Temizel), Sönmez yay,  İstanbul, 1979, s. 95. / 5-  Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, H. No: 594./  6 -  Tirmizî, İsti'zân, 10. / 7 - Nûr sûresi (24), 61. /8 - İbn  Hacer, el-Askalânî,  Münebbihât (Çev. Celal Yıldırım), s. 94. /  9-Müslim, Rada', 65. /10-  Müslim, Rada', 61. / 11-  Müslim, Zekât, 38-39; Tirmizî, Birr, 42; İbn Mâce, Cihâd, 4. /12- Bakara sûresi (2), 233. / 13- Talak sûresi (65), 7. / 14- Müslim, Zekât, 38; Tirmizî, Birr, 42; İbn Mâce, Cihâd, 4. / 15- Buhârî, Îmân, 41, Megâzî, 12, Nefekât, 1; Müslim, Zekât, 49; Nesâî, Zekât, 60. / 16- Ebû Dâvûd, Zekât, 45. /  17- Nesâî, Zekât, 60. /18- Ebû Dâvûd, Nikâh, 41; İbn Mâce, Nikâh, 3; Ahmed, IV, 447, V, 3. / 19- Nisâ sûresi (4), 34-35. / 20-  Tirmizî, Îmân, 6. Hadîs hasendir. / 21- Tirmizî, Menâkıb, 63; İbn Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55. / 22-Tirmizî, Radâ, 11; Ebû Dâvûd, Sünnet, 16; Ahmed, II, 250, 472, 527. / 23-  Mübârekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî bi Şerhi Câmiı't-Tirmizî, IV, 325. / 24-  Zehebî, el-Kebâir, s. 179. /  25-  Teğâbün sûresi (64), 14. / 26-  Ebû Dâvûd, Salât, 26; Tirmizî, Mevâkît, 182. / 27- Kuşeyrî, Abdulkerîm, er-Risâletü'l-Kuşeyriyye, I, 118.