Hz Muhammed'in Aile İçindeki Örnek Davranışı  

İslâm dini, aileyi daha yaratılışın başlangıcıyla birlikte ortaya çıkan, bir erkekle (Hz. Adem) bir kadının (Hz. Havva) yaratıldığı andan itibaren gerçekleşen, insanlığın en eski ve en köklü kurumu olarak göstermiş; bütün insanlığın bu kurum sayesinde gelişip çoğaldığını bildirmiştir.(1)
28/02/2011


Modern antropolojik araştırmalar da Kur'an-ı Kerim'in verdiği bu bilgiyi desteklemektedir. Bu birliğe bütün insanlık tarihinde rastlanmakta olup, hatta bugün bile, modern toplumların temelini oluşturmaktadır. (2)

    Evlenme ve aile hayatı; eşlerin hem düzenli ve meşru tarzda cinsel ihtiyaçlarını karşılamasına, böylece neslin devam ettirilmesine, hem de birbirlerine maddî ve manevî destek olarak hayat arkadaşlığı kurmasına vesile olduğundan çok yönlü yarar ve hikmetler taşır. Şu ayette de bu farklı yönlere işaret vardır: ''Size onlar sayesinde veya onlarla, huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halk etmesi O'nun kudretinin alametlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır.'' (3)

    Kur'an-ı Kerim aile hayatını karşılıklı anlayış ve olgunlukla yürütülecek insanî bir müessese saydığından,  aile fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için, onlar da temel insanî ve ahlâkî erdemlerin oluşmasını, kişilerin Allah'tan çekinir, kuldan utanır bir sorumluluk bilincine ulaşmasını, aile hayatının sağlam kurulması ve iyi işlemesi için vazgeçilmez bir ön şart olarak tanıtmıştır.

    Aileyi sağlıklı bir toplumun esası kabul eden Hz. Muhammed, evliliği kolaylaştırıp özendirmiş, bugün bilinen tarzın dışındaki nikâh şekillerini kaldırmıştır. Evlilik dışı ilişkiler yasaklanmıştır. Eskiden kadın, ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dahil edilirken, bu defa nikahla dahil edilmiştir. Anne-baba hakları ve anne-babanın çocukla ilgili hak ve görevleri belirlenmiştir.

    Hz. Peygamber, kadınları erkeklerin mülkiyetinde olan bir mal veya köle değil, aynı haklara sahip kimseler olarak kabul etmiştir. Erkek ailenin reisidir; ancak kadın üzerinde mutlak hâkim, zorba veya despot değildir. Kadına miras hakkı tanınmıştır. Kocası, hanımını haklarından mahrum bırakamaz; onun karşısında zavallı bir mahkum değildir. Nikâh akdi tek taraflı olarak erkeğin iradesiyle değil; iki taraflı irade ile oluşan bir akittir. Aile müessesesi sevgi, şefkat ve merhamet üzerine kurulmuştur.

Sevgili Peygamberimiz birçok hadislerinde, ailenin önemine işaret etmiş ve onun bir huzur yeri olduğunu belirtmiştir. O, aile reisi olarak bir müslümanın aile fertlerine nasıl davranması gerektiğini emir ve tavsiyeleriyle ifâde ettiği gibi, bizzat kendi uygulamaları ile de ortaya koymuştur. Erkeğin kadına iyi davranması gerektiğini çok açık ve kesin bir şekilde dile getirmiştir. Bu anlamda şöyle buyurmuşlardır: "En hayırlınız ailesi için hayırlı olandır. Bana gelince, ben aileme karşı en hayırlı olanınızım." (4) "En hayırlınız hanımlarına karşı iyi davrananınızdır. "(5)

O'nun, iman, ahlâk ve aile fertlerine yumuşak davranma arasında kurduğu bağlantıyı dile getiren şu sözü çok manidardır; ''Mü'minlerin imanca en mükemmel olanı, ahlâkça en güzel olanı ve aile fertlerine yumuşak davrananıdır.''(6)

Hz. Peygamber yirmibeş yaşına kadar, hemşehrileri arasında iffetli, şerefli ve namuslu bir şahsiyet olarak tanınıyordu. Yirmibeş yaşında iken, kendisinden yaşça büyük ve iki defa evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş; onunla yirmibeş yıl mutlu bir hayat geçirmiştir. Hz. Peygamber'in, Hz. Hatice ile beraberliğinde göze çarpan en önemli husus, sıcak bir dostluk ve arkadaşlıktır. Hz. Peygamber Allah'tan aldığı vahyi, gelip ilk defa ona anlatmış ve onunla paylaşmıştır. Hz. Hatice de kendisini anlayış ve olgunlukla karşılamıştır. Hz. Hatice'nin vefat ettiği yıl, Rasul-i Ekrem'in en çok üzüldüğü yıl olarak "hüzün yılı'' tabiriyle anılmıştır. Hz. Peygamber, onun sağlığında başka bir kadınla evlenmemiştir. Halbuki, o dönemin örf ve adetleri, çok kadınla evliliğe müsaitti. Hz. Hatice'nin vefatından sonra, onun aziz hatırasına saygı duyarak, yaklaşık ikibuçuk yıl yalnız ve bekar olarak yaşadıktan sonra Sevde binti Zem'a ile evlenmiştir.

Hz. Peygamber, Hz. Hatice'nin saygısı ve fedâkarlığını, onun sağlığında olduğu gibi, vefatından sonra da unutmamış, her fırsatta onu sevgi ve saygı ile anmıştır. Yine onun hatırasını andığı bir günde; Hz. Aişe:"O yaşlı kadını ne anıp duruyorsun? Allah onun yerine sana daha iyisini verdi" deyince; Peygamberimiz buna kızmış ve; "Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. O, hiç kimsenin kabul etmediği bir zamanda bana iman etti, herkesin beni yalanladığı bir zamanda o beni tasdik etti, kimsenin bana bir şey vermediği esnada; o, malını benim için kullandı ve kimsenin çocuk vermediği bir dönemde o, bana çocuk verdi" diye cevap vermiştir. (7)

Diğer taraftan, kendisine en sevgili kim olduğu sorusuna, "Aişe", erkeklerden de "O'nun babası" (yani Ebu Bekir) şeklinde cevap vermesi, Hz. Peygamber'in eşlerine duyduğu sevgi ve saygıyı gösteren bir husustur.

İnsanın üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin sevincini ve üzüntüsünü ilk önce paylaştığı kimseler aile fertleridir. Hz. Peygamber, çeşitli vesilelerle erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları bulunduğunu söylemiştir. Kadınlar hakkında Allah'tan korkulmasını, onlara haksızlık yapılmamasını istemiştir. Kocasını şikayet için kendisine gelen kadınların sayısı artınca, bu tür davranışta bulunanların iyi kimseler olmadığını söylemiştir.(8)

Hz. Peygamber, eşleri arasında eşitsizliğe ve muamele farklılığına neden olacak davranışlardan şiddetle sakınmıştır. Bu hususla ilgili olarak Onun bir sefere çıkacağı zaman eşleri arasında kur'a çekmesi ve sırayla eşlerini yanında götürmesi, yine, her eşi için bir gün ve gece tahsis etmesi onların haklarına gösterdiği titizliğin örnekleridir.

Hanımlarına iyi davranmış, onları dövmemiştir. Kendisi bunu yapmadığı gibi, hanımlarını dövenleri de, "Kadınlarınızı nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz"(9) diyerek kınamıştır. Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü sözlerle tahkir edilmemesi ve evinin terk edilmemesi konularında ikazda bulunmuştur: "Kadınları ancak kötüleriniz döver"10) buyurmuşlardır.

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in hanımları ve aile hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Eşleri ile aralarında geçen tartışmalarda hem Peygambere ve hem de hanımlarına öğütlerde bulunulmakta ve yol gösterilmektedir.(11) Bunun yanısıra Hz. Peygamber'in eşlerinin mü'minlerin anneleri oldukları bildirilmekte ve mü'minlerin o'ndan sonra, onun eşleriyle asla evlenemeyecekleri belirtilmektedir.(12)

Hz. Peygamber, ev halkına gayet iyi davranır, onlarla şakalaşırdı. Hz. Aişe, O'nunla yaptığı iki yarışı şöyle nakleder; "Bir yolculukta Hz. Peygamber'le yarıştım ve O'nu geçtim. Şişmanladığımda yaptığım diğer bir yarışı ise Hz. Peygamber kazandı."(13)

Ev içindeki davranışları da o'nun ne kadar mütevazi olduğunu göstermektedir. Hz. Aişe'den, ev içinde Peygamberimizin davranışlarından sorulduğunda şu bilgiyi vermiştir: "Hz. Peygamber, evine girdiği zaman herhangi bir fevkaladelik ve inziva göstermeden, insanlardan herhangi biri gibi tevazu ile davranırdı. Kendi elbisesinin söküğü ile meşgul olur, koyunları eli ile sağar, eşlerine ev işlerinde gerekli hallerde yardımcı olurdu. Çarşıya, pazara gider, bizzat alış-veriş yapar ve aldığı şeyleri kendisi taşırdı. Ashab-ı Kiram; "zin verin de biz taşıyalım" dediklerinde, "Herkes kendi yükünü kendi taşısın"(14) buyururdu.

O, hizmetçisiyle yemek yer, onlarla oturup sohbet ederdi. Gelen misafirlerine kendisi hizmet ederdi. Habeş kralı tarafından bir heyet gönderilmişti. Onlara bizzat hizmet etmeğe başladığını gören ashabı:

"Ey Allah'ın Rasulü! Siz bırakın biz hizmet edelim, dediler. Hz. Peygamber şu cevabı verdi:

"Bunlar bizim ashabımıza ikram ettiler. İlk muhacirleri hoş karşıladılar. Ben onlara bunun karşılığını bizzat vermek isterim." O, işte böyle vefalı idi. Ve herkesi de daima hayırla anardı.(15)

Hz. Peygamber aile fertlerinin eğlenme ve dinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılar, meşru eğlencelerden onları yararlandırmaya çalışırdı. Ramazan ve kurban bayramı merasimlerine kızlarını ve hanımlarını da götürürdü.(16) Nitekim, bir bayram günü, Habeşliler tarafından oynanan kalkan ve mızrak oyununu eşi Hz. Aişe, omuzuna dayanarak birlikte seyretmişlerdi. Yine Hz. Aişe'nin hane-i saadette muganniye kızlara bazı ezgiler söyletmesine ses çıkarmamıştır.(17)

Hz. Peygamber'e göre kişinin ailesiyle geçirdiği vakit, boşa harcanmış bir zaman değildir. Hz. Peygamber, insanlara, bildiğini anlatacağı ilk kişilerin aile fertleri olduğunu öğretmiştir. O, kendisine gelen heyetlere: "Ailenize dönün ve onlara öğrendiklerinizi öğretin" derdi.(18)

Bir hadislerinde O, "Erkek ailesinin çobanıdır ve aile efradından sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve onlardan sorumludur" buyurduktan sonra; "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz"19) diyerek çerçeveyi en geniş şekliyle göstermiştir. Bu, aile içerisinde edep, ahlâk, fazilet ve bilgi açısından eğitime işaret etmektedir. Kendisi de tasvip ettiği veya etmediği durumları açıklamak suretiyle, aile içi eğitimin en güzel örneklerini vermiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, çocuklarını İslâmî terbiye altında yetiştirmiş, evliliklerinden sonra da onlarla ilgilenmeye devam etmiştir. Bu ilgi, onların birtakım maddî ihtiyaçları açısından olduğu kadar, manevî ihtiyaçları açısından da olmuştur. Bu konuda kendi çocukları ile daha sonra evlendiği hanımların önceki evliliklerinden olan çocukları arasında bir fark olmamıştır. Onlara da aynı sevgi ve şefkati göstermiş, zaman zaman da gerekli uyarılarla onları eğitmiştir. Bir defasında Hz. Peygamber, Ümmü Seleme'nin önceki eşi Ebu Seleme'den olan oğlu Ömer'in yemek yerken tabağın her tarafından yediğini görünce onu: "Oğul, besmele çek, sağ elinle ye ve hep önünden ye"(20) diyerek onu uyarmıştır. Medine döneminde kızı Fatıma ile damadı Ali'nin evlerine, her gün sabah namazına kalktığı zaman, uğrayıp onları namaza kaldırması da,(21) O'nun çocuklarının evliliklerinden sonra bile eğitimlerine verdiği önemi göstermektedir.

Hz. Peygamber, bir baba olarak, çocuklarının sevinçleriyle sevinmiş, üzüntüleriyle üzülmüştür. Büyük kızı Zeyneb'in kocası Ebu'I-As, Bedir harbinde müşrikler safında savaşa katılmış ve müslümanlara esir düşmüştü. Fidye karşılığında esirlerin serbest bırakılması esnasında Ebu'I-As da hanımının bir gerdanlığını vermek suretiyle serbest kalmak istemişti. Hz. Peygamber, Hz. Hatice'nin evlilik hediyesi olarak kızına verdiği bu gerdanlığı görünce çok üzülmüş ve ashabına: "İsterseniz bunu alır, isterseniz geri verirsiniz" demişti. Peygamberimizin çok üzüldüğünü gören ashabı da bu gerdanlığı hemen kendisine iade etmişlerdi. Daha sonra Hz. Peygamber, Ebu'I-As'dan kızını Medine'ye getirmesini istemiş, o da verdiği söz üzerine Zeyneb'i Rasulüllah'a getirmişti. Kızının kendi yanına gelmesine sevinen Hz. Peygamber, bu konuda Ebu'l-As'ı takdir etmişti. Aynı şekilde kızı Rukiyye, kocası ile Habeşistan'a hicret ettikten sonra, Peygamberimiz, uzun süre ondan haber alamaması nedeniyle üzülmüş, bir kadının onları gördüğünü ve iyi olduklarını haber vermesi üze2ine de sevinmiş4ir. Yine diğer kızı Ümmü Gülsüm'ün kabri başında göz yaşı dökmüştür. Diğer kızı Fatıma, damadı Ali ile birlikte torunları Hasan ve Hüseyin hakkındaki bu tür birçok örneği, tarih ve hadis kaynaklarında görmek mümkündür.(22)

Peygamberimiz, yakınlarla ilgilenmeye, komşularla ve diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmaya, herkese -imkanlar ölçüsünde- yardımcı olmaya önem verirdi. Özellikle anne ve babalara iyi davranmanın ve ihtiyaçlarını gidermenin en kutsal görevler arasında olduğunu ısrarla belirtmiştir. O, küçük yaşlarda iken annesini kaybetmişti; bu sebeple onu daima hasretle anardı. Sütannesi Halime'ye özel yer gösterip oturtarak saygıda kusur etmediği gibi, maddî ihtiyaçlarını da karşılardı. Yine bunun gibi kendisine süt emziren Süreybe ile ölünceye kadar ilgilenmiş, daima mektup, selam ve para göndererek gönlünü almıştır. Kendisine süt emzirdiği sanılan Ümmü Süleym ve Ümmü Haram'a da çok saygı göstermiş, süt kardeşi Şeyma ile yakînen ilgilenmiş; çocukluk yıllarının bir bölümünü evinde geçirdiği Ebu Talib'in eşi Fatma Hanım'a da, "Anneciğim! Anneciğim!" diyerek yakın ilgi göstermiş, dadısı Ümmü Eymen'e de "Anneciğim!" diye hitab etmiş ve onun için "bu benim ailemin bakiyyesidir" demiştir. Bütün bunlardan, Hz. Peygamber'in annelere ve anne mevkiindeki kadınlara ve genel olarak hanımlara nezaket ve saygı ile davrandığı anlaşılmaktadır.(23)

Hz. Peygamber, hanımların ve diğer aile fertlerinin yakınlarına da ilgi gösterirdi. Nitekim, eşi Hz. Hatice'nin bir arkadaşı yanına geldiğinde ona iltifatta bulunmuştur. Her koyun kesişinde Hz. Hatice'nin arkadaşlarına et gönderdiği rivayet edilir.(24) Ev halkından sayılan Enes b. Malik'in annesi ve büyükannesi ile de ilgilenmiştir.

Hz. Peygamber'e Medine hayatı boyunca on yıl hizmet eden ve O'nun aile hayatını en iyi bilenlerden biri olan Enes b. Malik şöyle der: "Çoluk-çocuğuna ve aile fertlerine karşı Hz. Muhammed'den daha şefkatli olan hiçbir kimse görmedim."(25)

Hz. Peygamber, bütün insan soyuna özellikle çocuklara şefkat ve merhamet doluydu. O, her baba gibi çocukları dünyaya gelince sevinmiş; vefatlarında ise üzülmüştür. Oğlu İbrahim'in doğum haberini kendisine getiren Ebu Rafi'e hediye vermiş; İbrahim'in annesi Mâriye'yi de azat etmiştir. İbrahim'in bakımı ve yetiştirilmesiyle ilgilenmiş; sütannesine bir hurmalık tahsis etmiştir. Sık sık sütannesinin bulunduğu yere onu görmek için gitmiştir. İbrahim, onaltı veya onsekiz aylık iken vefat etmişti. O'nun vefatı üzerine gözlerinden yaş dökülmüştür. Bunun üzerine: "Sen de mi ağlıyorsun ey Allah'ın Rasulü? diyen Abdurrahman b. Avf'a, bunun şefkatten kaynaklandığını, üzüntülü olduğunu, ancak bağıra çağıra ve feryat ederek ağlamayı yasakladığını söylemiştir.(26)

Çocuk insanın çiçeği ve meyvesidir. Ekmek ve su kadar sevgi ve şefkate, ilgiye muhtaç olan çocuğun yetişmesi için en güzel ortam, mutlu ve huzurlu aile yuvasıdır. Bu bakımdan Hz. Peygamber kendi çocuklarına, öteki müslüman çocuklarına ve hatta müşrik çocuklarına karşı çok şefkatli davranmıştır.

Bir savaş esnasında birkaç çocuk, çarpışan iki taraf arasında kalmış ve ölmüşlerdi. Hz. Peygamber bundan haberdar olunca büyük üzüntü duymuştu. Askerler, Hz. Peygamber'in üzüldüğünü görünce:

"Ey Allah'ın Rasulü, neden bu kadar üzülüyorsunuz? Bunlar nihayet müşrik çocukları değiller mi?" Dediler. Hz. Peygamber:

"Bu çocuklar, müşrik çocukları da olsalar insandır. Bugün sizin en hayırlı olanlarınız vaktiyle müşrik çocukları değil miydi? Dikkat ediniz, kesinlikle çocuk öldürmeyiniz. Her can Allah'ın fıtratına göre yaratılmıştır" buyurdu.(27)

Bir gün, torunlarını öpüp okşarken bir bedevî huzuruna gelmişti. Evlat şefkatinden mahrum olan bu kişi, gördüğü manzaraya duyduğu hayretini gizleyemedi ve; 3Benim on çocuğum var, bunlardan hiçbirini öpmüş değilim" dedi. Hz. Peygamber:

"Şayet senin kalbinden Cenab-ı Hak merhameti söküp atmışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu ve ilave etti; "Merhamet etmeyene merhamet edilmez."(28)

Hz. Enes der ki: "Hz. Peygamber, biz çocukların arasına karışır ve güler yüzle bize Iatife ederdi"(29)

Hz. Peygamber, evinde bulunan hizmetçi ve işçilere son derece şefkat ve merhametle muamele eder, hiçbir zaman onları incitecek söz ve davranışta bulunmazlardı. Hz. Enes bu konuda şöyle söyler: "Rasul-i Ekrem'e on yıl hizmet ettim. Allah'a yemin ederim ki, bana hiçbir zaman 'öff' demedi. Herhangi bir şey için de bana: "Bunu niçin böyle yaptın? Şöyle yapsaydın ya" dememiştir.(30)

O, özellikle kız çocukları arasında hizmetçilik yapanlara şefkatle davranır, onların her isteğini dinler, ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Şu olay, bu açıdan çok ilginçtir. Hz. Peygamber'in cebinde on lirası (on dirhemi) vardı. Elbise satıcısından dört lirasına bir gömlek aldı. Dışarıya çıkınca yoksul bir Medineli:

"Ey Allah'ın Rasûlü o gömleğe çok ihtiyacım var, onu bana verir misin?" Dedi. Peygamberimiz gömleği yoksula verdi, elbiseciye tekrar girdi, geri kalan paranın dört lirasına da kendisi için bir gömlek satın aldı. Dışarıya çıktığında küçük bir hizmetçi kızın ağladığını gördü. Hemen yanına yaklaşıp sebebini sordu. Hizmetçi kız:

"Ev sahibim bana un almak için iki lira vermişti. Onu kaybettim, onun için ağlıyorum" dedi. Hz. Peygamber, son kalan iki Iirayı da bu kızcağıza verdi. Fakat küçük kız, ağlamaya devam ediyordu. Peygamberimiz tekrar sordu:

"Kaybettiğin iki liraya yeniden kavuştun, hala niçin ağlıyorsun?"

"Eve geç kaldım, beni dövmelerinden korkuyorum" dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber, küçük kızın elinden tuttu: "Korkma yavrum, gel benimle" dedi. Onu eve kadar götürdü, önce selam verdi, ancak üçüncü selamda kapı açıldı. Peygamberimiz:

"İlk selamımı duymadınız mı?" Deyince, duyduk ama, selamınızın artmasını ve sesinizi daha çok duymayı arzu ettik, sana canımız feda ey Allah'ın Rasûlü! Buraya kadar niye zahmet ettiniz?" Dediler. Hz. Peygamber: "Şu kızcağız, geç kaldım diye dövülmekten korkuyordu da, bunu size kadar getirdim" cevabını verdi. Ev sahibi: "Ey Allah'ın Rasulü! Sizin evimize gelmenize sebep olduğu için bu hizmetçi kızı azad ediyorum, artık o hürdür" deyince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Allah'ın bana verdiği on lira, ne kadar bereketli imiş; Allah, onunla Peygamberine ve Medineli bir yoksula birer gömlek giydirdi, bir kız çocuğunu da sevindirdi, hürriyetine kavuşmasına vesile oldu. Şüphesiz bize sonsuz kuvvetiyle rızık veren O'dur"(31)

Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O'nun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber'in aile hayatı ve aile içindeki davranışları taşıdığı özellikler nedeniyle, maddî planda olduğu kadar, manevî planda da örnek konumdadır. Onun aile hayatında uyguladığı ilkeler, her dönemde önemini kaybetmeden varlığını sürdürmektedir. Toplumların en küçük ünitesi olan ailenin mutlu ve huzurlu olması, toplumun huzurunu sağlayacağı gerçeğini, en güzel örnekleriyle Hz. Peygamber'in aile hayatında görmek mümkündür.





1- Bkz. Hucurat,13.

2- Din Sosyolojisi, Çev. Ünver GÜNAY, Kayseri, 1990, s. 70.

3- Rum, 21.

4- İbn-i Mace, Nikah, 50.

5- İbn-i Mace, Nikah, 50.

6- Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/272.

7- Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI/117-118.

8- Bkz. İbn-i Mace, Nikah, 51.

9- İbn-i Mace, Nikah, 51; Ahmed b. Hanbel, IV/I7.

10- Feydu'I-Kadir, c. 3, s. 496.

11- Bkz. Ahzab, 28-29.

12- Bkz. Ahzab, 6.

13- Bkz. Dâvud, Cihad, 61.

14- Tirmîzi, Şemail, İst. 1300 H. s. 57.

15- A. H. BERKİ, O. KESKİOĞLU, Hz. Muhammed ve Hayatı, D.İ.B.Yayını, Ankara 1991, s.215.

16- Bkz. İbn-i Mâce, İkametü's-Salat,165.

17- Bkz. Buhari, İdeyn, 2; Müslim, İdeyn, 4.

18- Doç. Dr. İbrahim SARIÇAM, Hz. Peygamber'in Çağımıza Mesajları, T.D.V. Yayını, Ankara, 200, s. 28.

19- Buhari, Cum'a,11.

20- Buhârî, Etime, 2.

21- Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/259.

22- Dr. M. Bahaüddin VAROL, Hz. Muhammed'in Ailesi ve Yakın Akrabaları İle İlişkileri (Makale), Diyanet İlmî Dergi, Özel Sayı 2000, s. I49-160.

23- Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL, Alemlere Rahmet Hz. Muhammed, T.D.V. Yayını, Ankara 1994, s.194,195.

24- Bkz. Tirmîzi, IV, 469.

25- Müslim, Fedail, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/112.

26- SARIÇAM, a.g.e, s. 24.

27- Ahmed b. Hanbel , Müsned, Ill/435.

28- Buhari, Edeb,18; Müslim, Fedail, 65.

29- Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. I2, s. I52.

30- Müslim, Fedail, 51.

31- ALGÜL, a.g.e. s. I90-192.