SELÂM OLARAK TAHİYYE
Kur’an şöyle buyuruyor:

“(Barış) selâmıyla selâmlandığınız (tahiyye ile) -da daha güzel bir selâm ile karşılık verin veya (en azından) benzeri ile. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını tutmaktadır.” (Nisa 4/86)
25/12/2017 - 11:58

“Lafzen, “ondan daha iyisi ile selâmlayın veya aynen karşılık verin”.

Âyette geçen “tahiyye’; sözlükte, ‘Allah sana hayat versin’, Türkçe’deki şekliyle, ‘Allah sana ömürler versin’ demektir. Bir başka deyişle ‘tahiyye’; bulunduğu durumda ve sahip olduğu mülk’te kalmak demektir.

İslâmdan önce Araplar birbirlerini ‘Hayyeke’llahü-Allah ömürler versin, Allah seni mülk sahibi yapsın, mülkünde daim kılsın’ şeklinde selâmlarlardı. 

Hayy-diri olmak kökünden gelir. Bu kelime daha sonradan dua anlamı kazandı. Zaten dua bir anlamda bir kimseye dünya ve ahiret için bir “hayat dileği ve dirlik” temennisidir.

“Tahiyye” bir haber cümlesidir ve  dua manasındadır. Dilde “falan kişi falancıya ‘hayyekellahu’ dedi” şeklinde kullanılır.(1)  

Kur’an bu kelimeyi de kavramlaştırarak ona ‘selâm’ içeriğini kazandırmış, müslümanların duasında Allah’a karşı bütün saygı ve ta’zim (büyük tanıma) ifadelerini bu manaya katmıştır.(2)

‘Tahiyye’nin çoğulu ‘tahiyyât’tır.

Bu ifade müminlerin savaş halinde olduğu insanlar tarafından yapılan barış teklifine, ayrıca düşman saflarında olduğu halde dış görünüşüyle barışçıl niyetler taşıyan tek tek kişilere işaret eder. “Eğer onlar barıştan yana eğilim gösterirlerse sen de barıştan yana ol” (Enfal 8/61) ve “ama (savaştan) vazgeçerlerse ... tüm düşmanlıklar sona erecektir” (Bekara 2/193) âyetleri gereğince müminler, makul bir çözüme ulaşmak istediğini gösteren bir düşman ile barış yapmak yükümlülüğü altındadırlar.(3)

Bu âyet Allah yolunda fiili savaştan ve yine O’nun uğruna üstün bir çaba göstermeden (cihadtan) bahseden âyetlerden hemen sonra geliyor. Vahyin indiği dönemde  birbirini ‘tahiyye’ ile selâmlayan müşrikler, aynı zamanda Peygamber’e (sav)  karşı mücadele ediyorlardı. Kur’an, burada bir inceliğe dikkat çekerek mü’minlere, “kendi bildikleri selâmla size selâm verip, barış isteyenlere daha güzeli ile karşılık verin, yahut selâmlarını aynen iade edin, ya barış teklifi alırsanız, siz de onlara daha bir barış teklifi ile karşılık verin” buyurmaktadır.

Bu güzel incelik, İslâmın kavgaya değil ‘selâma-barışa’ öncelik verdiğinin açık örneğidir.

Bazılarına göre âyet selâmlaşma ile ilgili genel hükümler getiriyor. Selâm vermek, verilen selâmı almak ve ona en güzel karşılık vermek gibi.

İnsanlar arasındaki ilişklerin başlangıcı genelde selâmdır. İnsanlar söze selâmla başlamayı tercih ederler. Müslümanlar da biriyle karşılaştıkları zaman selâm verirler, birbirlerine iyi dilekte bulunurlar.

Her kültürün selâmlaşma adabı, geleneği farklı olabilir. Ama müslümanlar birbirlerini Allah’ın emrettiği ve Peygamberin öğrettiği gibi selâmlarlar.

Selâm diye tercüme edilen ‘tahiyye’, sağlık ve uzun ömür dileği olsa da, içinde selâm gibi esenlik ve her türlü hayır dileğini de barındırır. Tefsirciler bu âyetteki tahiyye’nin-selâmı üç şekilde açıkladılar.

a-Hapşıranın ‘el-hamdülillah’ demesi ile başlayan karşılıklı dualar.

b-Hediye verene hediye ile mukabele.

c-Selâm verip almak. Tahiyye daha çok bu üçüncü anlamda kullanılmıştır.(4)

Kur’an, mü’minlere de ‘tahiyyeyi-selâmı’ emrediyor:

“... Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği (tahiyye) olarak birbirinize selâm verin, umulur ki aklınızı kullanırsınız.”(Nûr 24/61)

Bu âyette selâm, ‘tahiyye’ kavramı ile ifade edilmiş ve onun Allah tarafından verilmiş mübarek ve güzel bir şey olduğu açıklanmıştır. Şüphesiz ki yürekten sudûr edecek böyle bir selâm, ya da dirlik temennisi, mü’minler arasında sevginin ve barışın çoğalmasını sağlayacaktır.

Selâm-tahiyye ile iligili kısım, âyette sözü edilen akrabalar arasında güçlü ve samimi bir bağ kurulmasını isteyen lâtif ve hoş ifadelerdir. Arkadaşlık veya akrabalık adına onlara selâm veren kişi, aslında kendine selâm verir. Akrabalar hakkında istediği hayırlar Allah katında değerlidir. Yürekten verilen selâmlarda böyle bir ruh, böyle bir koku olmalıdır ki Allah da ondan razı olsun.

 

-          Tahiyyât Duası

‘Tahiyyât’ ayrıca özel bir duanın adıdır.

Bilindiği gibi namazda ikinci rek’attan sonra oturmaya ‘teşehhüd’e veya ‘tahiyyâta oturmak’ denir. Bu oturma, namazı tamamlayan vacip ve farz gibi şartlardan biridir.

Teşehhüd, ‘şehâdet kelimesini’ söylemektir. Bu da ‘et-Tahiyyât’ duasının sonunda söylenilen kelime-i şehâdettir.

Namazda her oturuşta dua okumak, özellikle ‘et-Tahiyyât’ duasını okumak gerekir.

“et-Tahiyyâtü ve’s salevâtü ve’t tayyibâtü. es-Selâmü aleyke eyyühe’n nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtühu. es-Selâmü aleynâ ve ala ibadillahi’s salihîn. Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühu.”(5)“Yarabbi! Bütün tahiyyât (saygılar, ta’zimler ve selâmlar), bütün ibadetler ve güzellikler sana aittir. Bunun üzerine Rabbimiz; ‘Selâm senin üzerine olsun ey Nebi, O’nun rahmeti ve bereketi de. Selâm, bizim (bütün peygamberlerin) ve Allah’ın sâlih kullarının üzerine olsun. Bunun üzerine Cebrail (as) şehâdet getirerek bu selâmlaşmaya katılır.(6)

Mü’minler, namazda ‘teşehhüd’ için oturdukları zaman, bir anlamda Peygamber (sav) gibi Rabbinin huzurunda bulunduğunun şuuru ile O’na ‘tahiyyât’ eder ve O’ndan gelen selâmı alırlar.

Bu duanın sonundaki şehâdetle mü’min, imanını tazeler, kuvvetlendirir. Peygamber’e ve Allah’ın sâlih kullarına selâm verir.

Mü’minler, her namazın bitiminde ‘et-Tahiyyâtü’ duasından sonra Peygamberimize salat ve selâm’ı ifade eden Salli ve Bârik dualarını da okurlar. Bundan sonra da bütün mü’minlere, bütün meleklere “es-selâmu aleyküm ve rahmetullah” şeklinde selâm vererek namazlarını tamamlarlar.

-          Cennetliklere ‘tahiyye’ armağanı

Cennette de “tahiyye ve selâm” var:

“İşte böyleleridir zorluklara göğüs germeleri sebebiyle cennet köşkleriyle ödüllendirilecek kimseler. Hem oraya tahiyye (dirlik temennisi) ve selâm ile buyur edilecekler.”(Furkan 25/75)

‘Tahiyye’ kelimesi sözlükte her ne kadar ‘uzun ömür dilemek’ olsa da günlük dilde iki kişinin birbirini selâmlaması manasına gelir. O halde bu âyetteki tahiyyeyi şöyle de açıklamak mümkün: “Onlar birbirlerini “selâm sizin üzerinize olsun’ diye karşılarlar veya böyle karşılanırlar. Selâm’ın, hem iyilik için bir dua, bir dilek, hem de huzur için tebrikleşmek anlamlarına da geldiği unutulmamalı.(7)

Âyetin ikinci kısmını;H. Basri Çantay, Ali Fikri Yavuz ve Ö. N. Bilmen “... ve orada (melekler tarafından) sağlık ve selâmetle (dua ile) karşılanacaklardır”,

Elmalılı H. Yazır.  Diyanet Vakfı Meali ve Suat Yıldırım “...ve orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır”, 

M. Esed “... orada dirlik ve esenlik nidâlarıyla karşılanacak olan kimselerdir”

B. Bayraklı “... ve orada selâm ve sevgi ile karşılanacaklardır”,

S. Ateş; “...ve orada bir sağlık dileği ve selâm ile karşılanacaklardır”

M. İslâmoğlu  “... Hem oraya esenlik ve hayat bahşeden tarifsiz bir mutluluk tebriği ile buyur edilecekler” şeklinde Türkçe’ye çevirdiler.

Şüphesiz cennete kabul edilmek (ya da hak etmek), cennette dileklerin en güzeli “tahiyye ve selâm” ile kabul edilmek büyük bir ödül. Muhteşem bir sonuç. Tarifi mümkün olmayan bir kazanç ve mutluluktur.

Bu noktada soru şu: Cennetlikleri kim “tahiyye ve selâm” ile karşılayacak?

Tahiyye uzun ömür, selâm ise selâmet dilemektir. Cennetlikleri tahiyye ve selâm ile karşılayacak olanlar da meleklerdir.(8)

İbni Abbas’tan gelen bir görüşe göre cennetlikler birbirlerini bu şekilde selâm verecekler. Allah (cc) da onlara selâm gönderecek. Tefsirci Mukâtil’e göre burada ‘tahiyye’ selâm manasındadır.(9)

Tahiyye, yani esenlik dileği Allah’tan, selâm ise melekler tarafından verilecektir. Buradaki tahiyye’den kasdın, ebedi kalış ve pek büyük mülk anlamında olduğu da söylenmiştir. Bir görüşe göre ise tahiyye ve selâm aynı anlama gelir. Her ikisi de cennetliklere Allah tarafından söylenecektir.

Bunu delili; “.... O’na kavuşacakları gün onlara dirlik temennisi selâmdır” (Ahzab 33/44) âyetidir.(10)

Yani cennetlikler tahiyye (dirlik dileği) ve ikramla müjdelenecekler. Vakarlı bir şekilde ve saygı ile karşılnacaklar. Kendilerine selâm verilecek ve onlar da selâm verecekler. Melekler bütün kapılardan onları karşılamaya gelecekler.(11)

Bir başka âyette bu müjde ve ödül farklı bir şekilde yer alıyor. 

İman edip salih amel işleyenlere Cenette her türlü nimetler verilecek ve Cennetlikler birbirlerini ‘tahiyye’ (dirlik) selâmı ile selâmlayacaklar.

“...Ama imana erişip doğru ve yararlı işler yapanlar, içinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçelere sokulacaklar. Orada karşılaştıklarında iyi dilek temennileri (tahiyyeleri) ‘selâm’ olacaktır.”(İbrahim 14/22-23)

 “Bu cümlenin lafzî çevirisi Yûnus10. âyette olduğu gibi “orada onların (birbirlerine) dirlik, esenlik dilemeleri ‘selâm!’ olsun” şeklinde olacaktır.”(12)

İman edip salih amel işleyenler Cennette “Allahım! Sen Sübhansın (Yücesin)” dedikten sonra; “...oradaki tahiyye’leri (dirlik temennileri) selâmdır; dualarının (çağrılarının) sonu da: ‘Gerçek, hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.” (Yûnus 10/10)

Lafzen, Cennette olanları birbirlerine dirlik, esenlik dilemeleri ‘selâm olsun’ şeklindedir. Selâm sözünün, iç huzura erme, yetkinlik ve kötü olan şeylere karşı güven içinde olma anlamı hatırlanmalı.(13)

Yani cennetliklerin karşılıklı dilekleri ‘selâm’ şeklinde olacak. Selâmın bütün çağrışımları sizin üzerine olsun derler. Böylece birbirlerini tebrik ederler, birbirlerine mutluluklar dilerler. Ya da karşılıklı tahiyye temennisi ise birbirlerine, sahip oldukları bu nimeti ebediyyen kaybetmeme dileğinde bulunurlar.

Cennet ehlinden bir kısmı diğerlerine selâm ile dirlik temennisinde bulunacak. Yine denildi ki: Bu, meleklerin onlara sağlık ve afiyet dileği, ya da Allah’ın onlara bir esenlik sözüdür.(14) Buradaki tahiyye’den maksat cennetliklerin birbirlerini selâmlamalarıdır.Tahiyye, birisine hayat temennisi ve duasıdır.(15)   

Cennet ehli bir nimete nail oldukları zaman Rablerine hamdederler. Buradaki “onların oradaki tahiyyeleri selâmdır” ifadesi, diğer âyetlerde söz konusu edilen cennetliklerin karşılaşacakları selâm gibidir.

 “Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelten bir çağrı. Söylenen, yalnızca "selâm, selâm" dır.”  (Vakıa 56/25-26),

“Onlara merhametli Rabb'in söylediği selâm vardır.” (Yâsîn 36/58),

“Size selâm olsun! Çünkü siz (iyilikte) sebat ettiniz!...”  (Ra’d 13/24),(16)

Görüldüğü gibi Kur’an, Cenneti hak edenlere muhteşem bir ödül olarak tahiyye ve selâm olduğunu söylüyor. Tahiyye her türlü dirlik, uzun ömür, hayırlı hayat dileklerini anlattığı gibi, esenlik, sağlık dileklerini de içine alır.  

Cennette tahiyye selâmı (dileği) ister meleklerden gelsin, ister cennetliklerden... Sonuçta bu ifade hem bir müjde, hem bir tebrik, hem de uzun sürecek bir mülke sahip olmayı ifade etmektedir.

Buradaki tahiyyenin (dirlik temennisinin) eğer Allah’tan geldiği kabul edilirse bu, aliyyü’-a’la, mükemmelin mükemmeli, müjdeler müjdesi olur.

Tahiyye ile birlikte kullanılan selâm için de aynı şeyler söylenebilir. Cennetliklerin birbirlerini selâmlayıp tebrik etmeleri, esenlikler ve ebedi mutluluklar dilemeleri hoş olduğu gibi, meleklerin selâm vermesi veya onları selâmla karşılayıp Cennete buyur etmeleri ödüllerin en güzelidir.

Ya bu selâm Allah’tan gelecekse... O zaman bu, ödüllerin en muhteşemi olur.

Demek ki cennetlikler dünya hayatında istenildiği gibi iman etmişler, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranmışlar, kulluk görevlerini hakkıyla yerine getirip, hakkıyla şükretmişlerdir. Bu yüzden de Allah’ın selâmına layık olmuşlardır.

 

 

(1) R. el-Isfehânî. el-Müfredât, S: 199

(2) Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, S. 674

(3) Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/157

(4) Heyet, Kur’an Yolu, 2/82

(5) A. B. Hanbel, 1/459. Nak. H. İbadetler Ans. 1/42. Bir benzeri için bak. Buharî, İsti’zan/28. Müslim, Salat/60, no: 403. Tirmizî, Salat/215 no: 289. Nesâî, İftitah/189

(6) İbni Mace’den, Kütüb-ü Sitte, 8/474

(7) Mevdudî, E. Tefhimu’l-Kur’an, 2/54

(8) Taberî, İbni Cerir. Camiu’l-Beyan, 9/426. Zamahşerî, el-Keşşâf, 3/289

(9) İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, s: 1025

(10) Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, s:  2267

(11) İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/642

(12) Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/506

(14) Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/392

(14) Zamahşerî, el-Keşşâf, 2/320

(15) İbnu Atiyye, el-Muharraru’l-Vecîz, S: 900

(16) İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 1/185

 

Hüseyin K. Ece

Zaandam-Hollanda