İnsanoğlu Zayıftır |
İnsanın zayıf olduğuna dikkatimizi çeken Kur'an-ı Kerim'dir. |
29/05/2017 - 12:26 |
Acaba insanoğlunun kendisi bunun ne kadar farkında? Bu konuda insanlar oldukça farklıdır…
Kendilerinde olmayan gücü, varmış gibi vehmedenler…
Sahip oldukları güç ile istikbar ve istiğnaya yeltenenler…
Acziyetlerinin idraki ile Allah'a ihtiyaç duyanlar…
Sahip oldukları ile tekasür, tefahür ve tekebbür yolunu seçip güç temerküzüne gidenler tamah ve tuğyan yolunu seçtiler… Elde ettikleri güce dayanarak insanlar üzerinde ilahlık taslamak sefaletine düştüler… Allah'ın gücü karşısında örümceğin yuvasından daha zayıf olduklarını unuttular…
Aslında güçlü olma isteği insanda fıtridir…
Fakat insanın yanılgısı gücün kaynağı konusunda olmuştur…
Güçler üstü Güç'le irtibata geçerek gücüne güç katması gereken insanoğlu yanlış tercihlerle hüsranını hazırladı…
Askeri, siyasi, iktisadi, fiziki, maddi güce takılı kalan beşer, “En güzel Vekil”den koptu… Ehad ve Samed olanda karar kılması gerekirken evlat, emval ve emlakla övünür oldu…
Sayısal, fiziksel, kitlesel ve parasal gibi görece güçler insanoğlunun gözünde büyüdü… Bunlarla oyalandıkça oyalandı…
Görünene takılı kalan gözler gaybi güçlere yabancılaştı… Bu defa şer güçlerin ve güç odaklarının mağduru ve mazlumu olmaya başladı…
Kuvvetin kullarında insanlığın tüm değerleri iflas etti…
Gücün mantığı buydu… Daha güçlü olanın zayıfı ezmesi esastı…
Sonluların gücüne güvenenlerin sonu da sadece helak oldu…
Geçmişte gücünü statüsünden, kariyerinden, iktidarından, asaletinden, nüfusundan alanların bugün artık esamesi okunmuyor…
Gördüklerimiz gücün zevalidir…
Çare mi?
Allah ile güçlenmektir… Yani Allah'a ihtiyaç duymaktır… O'nunla iyi olmaktır… O'nunla ilgili olmaktır… O'nunla iletişim kurmaktır…
Mümin Rabbi ile güçlüdür… O'nunla güzeldir… O'nunla yücedir…
Ayaklarını yere vura vura Kâbe'ye yürüyen Mekke'deki o ilk 40 kişi gücünü nereden alıyordu?
Bedir'deki 313'ün gücünün referansı kimdi?
Allah ile güçlenince artık güven bulursunuz… Ve de güven verirsiniz…
Çünkü Vekil O… Veli O… Kefil O…
Söz konusu olan Allah ise gerisi teferruattır…
Peki, biz; Allah ile nasılız?
Allah ile olmak için çırpınıyor muyuz? O'na odaklanıyor muyuz?
Adanmışlık ruhu ile O'na yöneliyor muyuz?
Allah ile güçlenmek imanla dolmaktır… İhlâsla durulmaktır… Takva ile doymaktır… Namazla doğrulmaktır… Cihadla doğmaktır… Zikirle dayanmaktır…
İnkıyad, itimat, itisam, itaat, ibadetimiz sadece O'na…
Namaz, dua, zikir, istiğraf, hamd, şükür, tefekkür, tevekkül, tilavet, teheccüd yani sadece O'na teveccüh…
Yani iç dünyaları delik deşik, Allah ile ilişkileri sorunlu insanların dış dünyayla derinlikli iletişim kurabilmeleri mümkün mü?
Ruhumuzu güçlendirmek… Kalbimizi güzelleştirmek…
Peki, Allah'a rağmen bunu yapabilir miyiz? Asla…
Şimdi; Gerçekten Allah'a ihtiyaç duyuyor muyuz? Yoksa kendi yeterliliğimize mi hala güveniyoruz?
Allah'a muhtaç olanların, Allah'a yönelişi nasıl olmalı?
Şayet Allah yardımını keserse, “ne haliniz varsa görün” derse, ne yapabiliriz?
Allah'a mesafe koymak ne haddimize?
Allah ile güçlenmek istiyorsak, Allah'ı gücendirmemeliyiz…
O'na güvenmeliyiz… Sürekli gündemimizde tutmalıyız…
İşte Rasulullah'ın uyarısı: İbni Abbas (ra) şöyle buyurdu: “Ben bir gün Rasulullah (sav)'ın arkasında idim bana şöyle buyurdu: “Ey çocuk! Ben sana birkaç şey öğreteyim. Allah (cc)'ı gözet ki, Allah da seni gözetsin. Allah'ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun. Eğer birisinden isteyeceksen sadece Allah'tan iste. Birisinden yardım dileyeceksen sadece Allah'tan yardım dile. Bil ki, bütün ümmet sana fayda vermek için toplansalar, ancak Allah'ın yazdığı şeylerde fayda verebilirler, bundan başka hiçbir fayda veremezler. Yine bütün bu ümmet sana zarar vermek için toplansa, Allah'ın dilediğinden başkasını veremezler. Zira kalemler kaldırılmış, sayfalar kurumuştur.” (Tirmizi)
Evet, Allah'ı gözet ki Allah da seni gözetsin…
Allah'a değer ver ki değer bulasın…
Allah'ın sınırlarını koru ki Allah da seni korusun…
Allah'ın gündeminden düşürme ki Allah'ın gündeminden çıkmayasın…
Allah'ın davasına yardım et ki Allah da sana yardım etsin…
Allah ile ilgili olmak… Allah için olmak… Aidiyetini Allah'a arz etmek… Bu bağlamda;
Allah'a bağlanmak… Allah ile barışık olmak… Allah ile birlikte olmak… Allah merkezli bir hayattan sapmamak ve şaşmamak…
Allah'a iman ettikten sonra, Allah yokmuş gibi davranamayız… Canımızın istediği gibi yaşayamayız… Bizim için bağlayıcı olan Rabbimizin istekleridir… Arzularımızı Allah'ın ahkâmına bağlanmak zorundayız…
Peki, Allah ile seviyeli, nitelikli bir irtibatı nasıl kurabiliriz?
Ebu Hureyre (ra)'den rivayetle; Rasulullah (sav) buyurdular ki: Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.” (Buhari)
Tüm rabbani teklifler, nebevi tembihler bizim için…
Bizi Rabbimizin rızasına taşıyacak yol haritası, anlam dünyası önümüzde duruyor… Ancak bu ameli pratikler üzerinden Allah'a yol bulabiliriz… Kuru söylem, içi boş temenni, uç ve uçuk yorum ve teviller, şekli ve sathi bir takım ritüellerle Rabbe vuslat mümkün değil…
Deruni bir İslami hayat, kalbi ve hasbi bir çırpınış, dolu ve duru bir duruş ile vahye tanıklığımızı toplumsallaştırabiliriz…
Bizi Allah ile birlikte kılacak, bizi güçlü kılacak kalıcı güzelliklere, (bakıyatussalihat)'a sahip değilsek sonumuz hüsran ve hicran olacaktır.
Gerçekten Allah kimlerle beraberdir, biliyor muyuz?
“Allah müminlerle beraberdir…”
“Allah sabredenlerle beraberdir…”
“Allah muttakilerle beraberdir…”
“Allah muhsinlerle beraberdir…”
“Kiminle beraber olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü sıradan bir tespit değil…
Allah ile güçlenmek için Allah'la dost olmalıyız… |