ZALİMLERE YANAŞMAK TEHLİKELİDİR |
-Zulüm ve zalim Zulüm; zulumât ile yani karanlıkile aynı kökten geliyor. ‘Zalim’, zulüm yapan kimsedir. Zalim kavramı, zulmün taşıdığı bütün olumsuz anlamların bizzat yapıcısı, meydana getiricisidir. |
31/08/2016 - 10:15 |
‘Zulüm’, bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır.
Kur’an bu kavramı küfür, şirk, kötülük, baskı, işkence ve haksızlık anlamlarında kullanmaktadır. Bütün bu anlamların, hem bir şeye ait olan hakkı başkasına verme, o hakkı başka bir yere koyma, hem de karanlık gibi kötü olma durumunu içerisine aldığı görülmektedir.
Zulmün aslı cevr ve haddi tecavüzdür. Kim başkasının hakkını kısarsa veya hak ettiğinden fazla verirse bu zulümdür.
Haksızlık da tıpkı karanlık gibi ürkütücü, siyah ve güvensizdir.
Türkçe'de 'zulüm' genellikle tecavüz, haksızlık, işkence ve baskı anlamlarına gelir. Zalim de, merhametsiz, haksızlık yapan, gaddar ruhlu, işkence eden, baskı yapan, hakkı hak sahiplerine vermeyen ve aşırı kötülük edendir. Bu anlamlar doğru olmakla beraber yetersizdir.
Zulüm, yaratılış düzenindeki bozukluğun sebebidir. Yaratılış düzenini, tabiatı ve toplum bünyesindeki dengeyi, adaleti ve barışı hep bu kötü insan tipi bozmaktadır. Öyleyse bu anlamda en büyük zalim kötü insandır.
Kur'an göre genel manada üç çeşit zalim tipi vardır.
Birincisi;Allah’a karşı isyan eden kâfirler veya Allah’a ortak koşan müşrikler.
(Bakınız: Lokman 31/13. Kehf 18/18, 57. Cumua 62/5. Zümer 39/32. En’am 6/93. Bakara 2/ 92-93. Necm 53/52)
İkincisi;kendi kendilerine zulmedenler.
Bu, kişinin Allah’a karşı hata işleyerek içine düştüğü günahkârlık, ya da bedenin veya ruhun hakkını vermeyerek, ilâhi sınırlara tecavüz ederek kendi bünyesindeki dengeyi bozanlardır.
İnkârından veya günahından dolayı azabı hak edenler, kendi kendilerine zulmedenlerdir. Allah (cc) onlar hakkında, “Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler.” demektedir.
Hz. Âdem (as), Cennette yasak meyveyi yedikten sonra yaptığı hatası için “kendi nefsime zulmettim” demiştir. (A’raf 7/23. Kasas 27/16)
Kur’an, muttakilerin özelliklerini sayarken, çirkin bir hayasızlık işledikten ve nefislerine zulmettikten sonra Allah’ı hatırlayanlar, tevbe edenler demektedir. Bu anlamda günah işlemek nefse karşı yapılmış bir zulümdür. (Âli İmran 3/133-135)
Müslüman olsun, inkârcı olsun; kim Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz ederse, kim Allah’ın hükmünün dışında iş yaparsa o zalimdir. (Bakara 2/229)
Üçüncüsü;toplum ve kişi haklarına tecavüz edenler.
Bu kamu haklarına saldırı ve kişinin, -ister doğuştan ister sonradan elde ettiği- hakları gasbetme, kişiye veya kamuya her türlü işkence, baskı ve hak ihlâli şeklinde ortaya çıkar. Hak ve adaleti dağıtma makamında olanlar, adaletten ayrılırlarsa zalim olurlar.
Devlet otoritelerinin fertlere ve toplumlara yaptıkları zulümleri de bu kategoride değerlendirmek mümkündür. Halkına zulmeden, onların haklarını vermeyen, toplum düzenini sağlamak için gönderilmiş olan Allah’ın hükümlerini uygulamayan bütün kişi ve rejimler zalimdirler. (Maide 5/45) Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye doğru gerçekleşmesi arasında fark yoktur. Zulüm zulümdür.
Kim olursa olsun toplumun ve kamunun haklarına tecavüz edenler, onların haklarını vermeyenler, hakların kullanımını rüşvet, torpil, baskı, şiddet ve terörle engelleyenler zalimdirler. Yine halkını iyi yönetmeyip onlara haksızlık ve adaletsizlik yapanlar ile, mahkeme ve hukuk işlerinde adaletten ayrılanlar da zalimdirler. Bu zalimler, müslümanlardan da olabilir, inkârcılardan da.
-Zulmün çirkin yüzü
Haksızlık da tıpkı karanlık gibi ürkütücü, siyah ve güvensizdir. Koyu karanlık gecenin insan için neler sakladığını kimse bilemez. Bu gibi karanlıklarda dışarıda kalanların, bir de yalnız ise, bir de ıssız yerlerde ise; korkmaması, ürkmemesi mümkün değildir. Karanlık, bu durumda olanların iç dünyalarına kim bilir neler biriktirir. Onlar için ne tuzaklar, ne korkular, ne ürpetiler hazırlar.
Zulüm, görüntü itibariyle çirkin ve ürkütücü, sonuç itibariyle acı ve etkilidir.
Bir zulmün hangi sonuçları doğuracağı, hangi gelişmelere sebep olacağı önceden bilinemez. Çünkü mazlumun ahı zalimden aheste aheste, yani yavaş yavaş çıkar. Yüce Yaratıcı kimsenin hakkını kimse de bırakmaz. Bugün başkasına gücü yettiği için dayılık ve haksızlık yapanlar; yarın kim bilir nelerle karşılaşacaklar.
Zalim, başkasına şiddet kullanan, işkence eden ve haksızlık yapandır. Hak yiyendir. Bunun da boyutları oldukça geniştir.
Haksız yere atılan bir tokattan tutun da, gizli mahvillerde en igrenç ve acımasız işkence yapmaya kadar, bir kimseye manevi işkenceden tutun da masumlara terör uygulamaya kadar, ne kadar hukuk ve ahlâk dışı uygulama varsa hepsi zulümdür. Bunları yapan da zalimdir.
Karar verme makamında olan haklının lehine karar vermiyorsa bu da zulümdür. Birisi herhangi bir çaba ile bir şey hak ediyor, ilgili ona bu hakkını vermiyorsa bu da zulümdür. Otorite sahibi olan bir kimse, yasanın kendisine vermediği bir yetkiyi kullanıp, onunla bir nevi maddi ve manevi çıkar sağlıyorsa bu da zulümdür.
Kur´an, her türlü zulmü mahkûm ediyor, zalimleri ise en ağır cezalarla tehdit ediyor. Bununla birlikte müslümanları, adaletten ve insaftan yana olanları da şöyle uyarıyor.
-Zalimlere meyletmeyin
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Zalimlere yanaşmayın, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka veliniz (dost ve yardımcınız) yoktur. Sonra (O´ndan da) yardım görmezsiniz.”(Hûd 11/113)
Zalimlere sakın ha yanaşmayın!
Zalimlere hiç bir şekilde meyletmeyin!
Zalimlerin yanında olmayın!
Zalimlerin taraftarı, destekçisi, seveni olmayın!
Yoksa; evet, yoksa size de ateş dokunur!
Ateş sadece zalimleri yakmaz, sizi de yakar. Ceza sadece zalimlere gelmez, size de gelir. Felâket sadece zalimleri kuşatmaz sizi de kuşatır.
Bu ateş dünyalık da olabilir, âhiretteki cehennem ateşi de olabilir.
Sakın ha, zalimlere en ufak bir meyil göstermeyin!
Âyette, “zalimlere destek/ortak olmayın” denilmeyip de meyletmeyin denilmesi gerçekten dikkat çekici.
Ne demek onlarla ortak olmak…
Ne demek onların safinda yer almak…
Ne demek onlarla birlikte görünmek???
Onlara kalbinizde en ufak bir meyl bile olmasın. Onlardan yana donup bakmayınız. Gönlünüz onlardan yana dönmesin, yüz çevirin, uzaklaşın, terkedin onları…
Yoksa onlara ulaşan acıtıcı akibet, size de dokunabilir.
Kurunun yanında yaş gibi değil, suç ortağı olduğunuz için.
Onların zihniyetini onayladığınız için, onların zulümlerine ortam hazırladığınız için, onları takbih etmediğiniz için.
Zalimler birbirlerininyakını, dostu, yardımcısı ve müttefikidirler. Onlar haktan yan olan, âdil, hakka kullukla meşgul, insan haklarına saygılı ve onları korumada titiz olan, insanlara haksızlık etmeyen, çalıp çırpmayan, rüşvet yemeyen ve yolsuzluk yapmayan dürüst kimseleri sevmezler. Onlarla dost ve arkadaş olmazlar.
“Bak, eğer Allah'ın iradesine karşı gelmiş olsaydın, onların sana hiçbir faydası dokunmazdı, çünkü bu zalimler sadece birbirlerinin dostları ve koruyucularıdır (velileridir). Allah da takva sahiplerinin dostudur (velisidir).”(Câsiye 45/19
Herkes kendisine en yakın olanla dostluk kurar. Eşkıyanın arkadaşı da genelde eşkıya olur. Sâlih kimseler, arkadaşlık kurmak, dost olmak için salih kimseleri ararlar.
Zalimler eylem ve niyet açısından birbirlerine benzedikleri için birbirlerine yakındırlar. Birbirlerine şer işlerde destek olurlar, arka çıkarlar.
Peygamber (sav) onların candan dostluğunu ve yardımını beklememesi gerektiği gibi, bütün mü’minler de zalimleri dost, müttefik, nâsır (yardımcı) bilmemeliler. Bırakın onlara dost olmayı, onların semtine bile yanaşmamalılar. (Hûd 11/113)
Kur’an bir başka âyette müslümanlara bırakın zalimlere dost, yardımcı, müttefik olmayı küfrü tercih eden yakın akraba ile ilişkilerinde bile dikkatli olmayı emrediyor.
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (candan dost, dinde müttefik) edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”(Tevbe 9/23)
Müslümana düşen zalime yanaşmak, işinde ona ortak olmak, ona yaltaklanmak, ondan çıkar beklemek, onun gölgesinden nasiplenmek, uzatacağı az bir dünyalık çıkara (kemiğe mi demeliydim) heveslenmek değil, ona yardım etmektir. Nasıl mı?
Peygamber (sav) bir seferinde şöyle buyurdu: “Mazluma da zalime de yardim edin.” Soruldu ki; “mazluma yardımı anladık da zalime nasıl yardım edebiliriz?” “Onun zulmüne engel olmaya çalışın, böylece ona da yardım etmiş olursunuz” şeklinde cevap verdi.” (Tirmizî, Fiten/68 no: 2255)
Zalime yardım edin, yani zulmüne engel olmaya çalışın ki başkasına daha fazla zulmetmesin. Ona yardım edin ki kendine de daha fazla zarar vermesin. Öyle ya, zulmüne devam ettikçe Allah’ın lâneti, mazlumların ahı ve bedduası onun peşini bırakmayacaktır. Hem bu dünyada, hem de ötede fitil fitil burnundan gelecektir. Yaptığı haksızlıkların karşılığını mutlaka görecektir. Siz yine de merhametli olun, ona engel olmaya çalışın.
Hadiste, zalime meyletme bir tarafa, onun zulmüne engel olunması çağrısı yapılıyor. Adalet ve hak savucuları bulundukları yerde zalimlere karşı, eldeki imkanlar ölçüsünde karşı gelmeli, mücadele etmeli, gerekirse savaşmalı.
Çünkü zalimler meydanı boş buldukları zaman, insan ve toplum zarar görüyor.
Durum böyle olmasına rağmen ne yazık ki bilmeyenler, ya da zalimlerin gözlerini manen kör ettiği şaşkınlar çoğu zaman zalimlere sevgi beslerler. Onların tarafında yer alırlar. Onların safında mücadele ederler.Böylece onların zulümlerinin artmasına sebep olurlar. Hatta bu zulümlerden kendileri de zarar görmelerine rağmen, anlamazlar. Zalimlerden kendilerine rahmet veya iyilik geldiğini hayal ederler.
Ama işin doğrusu bambaşkadır.
Haksızlığa ve gadre uğramışlar öteden beri zalimlere meylettikleri, onlara destek oldukları için, ateş onlara da dokunuyor. Çünkü bu Allah’ın yasasının (Sünnetullah’ın) gereğidir. Zalimi yakan ateş, onun yandaşlarına da dokunacaktır. İnsanlar bu ateşin nasıl dokunduğunu anlamasalar da.
Ne yazık ki zalimler ve onların destekçileri bunlardan ibret almıyorlar. Kendi sonlarının berbat olacağını hesap etmiyorlar. Zulme devam ediyorlar. Ellerindeki gücü başkalarına haksızlık yapma yolunda kullanıyorlar.
Yine ne yazık ki kitleler çoğunlukla zalimi tanıyamıyorlar. Ya da ortak çıkarları olduğu için destekliyorlar, zulmüne karşı çıkmıyorlar. Bir başka deyişle zalimlerin icraatlarını doğru buluyorlar, benimsiyorlar.
İlâhî ikaz son derece açık ve uyarıcı:
“Zalimlere meyletmeyin! Sonra ateş size de dokunur. Sonra Allah bile size yardım etmez. Sizin için gercek dost ve yardımcı O iken.”
Zalime meyletmenin muhtelif şekilleri olabilir. Bir kaç tanesini hatırlayalım.
• Zalim zulmünü icra ederken onun yanında yer almak, desteklemek, arka çıkmak gibi.
• Zalimin zulmü karşısında susmak, ses çıkarmamak, köşeye çekilmek, pişman olmamak, bana ne demek gibi.
• ‘Allah onu başımızdan eksik etmesin, zeval vermesin’ diye dua etmek gibi.
• Onların icraatlarında memur, görevli, gönüllü olarak çalışmak gibi.
• Zulüm ve haksızlık yapacağı gün gibi aşikâr olmasına rağmen, siyaseten onu desteklemek, ona oy vermek, ona arka çıkmak, onun bayrağını sallamak gibi.
• Zalimlerin zulmünü meşru sayan, onları cici göstermeye, zulümlerini adalet gibi lanse etmeye çalışan yazılı ve sözlü basını parayla, duyguyla, seyrederek desteklemek gibi.
• Çevresinde çok açık bir şekilde zulümler, haksızlıklar olurken başını deve kuşu gibi kuma sokmak gibi.
• “Bizimkiler yapıyorsa bir hikmeti vardır” deyip, kendi yandaşlarının yaptığı zulümlere kılıf uydurmak gibi.
• Zulüm yapılarının, kurumlarının, ortamlarının hazırlanmasına, sürdürülmesine zemin hazırlamak, yardımcı olmak gibi.
• Zulme uğradığı halde, değil karşı koymak; zulmü itiraftan bile korkmak, ağzını açmamak gibi.
Bütün bunlar zalime meyletmek, ona destek ve yardım, onunla müttefik olmak sayılabilir.
-Netice
Kur’an, kimin zalim olduğunu örneklerle haber veriyor. Pek çok âyette zalimlerin
özellikleri sayıp mü’minleri böyle olmaktan sakındırıyor ve onlara yanşamktan, onlarla birlikte olmaktan sakındırıyor.
Zulüm sayılan davranışları yapmak ve nitelikleri sayılan zalimlerden olmak müslümanlara yakışmaz. İman buna izin vermemektedir.
Kur’an’da özellikleri sayılan zalimleri bugün her yerde görmek mümkün. Onları dünyanın farklı yerlerinde, liderlik koltuğunda, yönetimlerde, kürsülerde, yetkili makamlarda, sokaklarda, yer altı dünyasında, adalet saraylarında, yazılı ve görsel medyanın başında, yani hayatın her alanında.
Öncelikle onları Kur’an’ın verdiği ölçülerle iyi tanımak, onlara karşı dikkatli olmak, onlarla günün meşru imkanları ile mücadele etmek her hak ve adalet taraftarının, “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker” yapmakla sorumlu mü’minlerin görevidir.
Adalet ve hak taraftarları, insan onuruna ve haklarına saygı duyanlar, iyilik ve güzellikten yana olanlar zalimler kadar cesur olmak zorundadırlar.
Peygamber (sav) buyuruyor ki:
“Bu ümmet zalime zalim deme cesareti göstermediği zaman kıyameti bekle.” (Ahmed b. Hanbel, 2/190)
“İnsanlar zalimi görüp de elini (zulümden) alıkoymaycak olurlarsa, aradan fazla zaman geçmeden, Allah’ın onlara genel bir azap göndermesi yakındır.”(Tirmizî, Fiten/8. Tefsir 5/17. Ebu Dâvud, Melâhim/17. İbni Mâce, Fiten/20)
Hüseyin K. Ece
22.08.2016
Zaandam |