Allah’ın Razı Olduğu Üç Şey |
Rabb olarak Allah'a razı olmuş muvahhid mü'minler yegâne Rabbleri Allah'ı razı etmek için O'nun emrettiği gibi iman edip gereğince salih amel işlemeleri gerekir Gerek ferdi, gerek ailevî ve gerekse toplumsal hayatın, Allah'ın hükümlerine ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in sünneti'ne göre düzenlenmesi, tağutun reddi ile gerçekleşir Allah'a şirk koşmak olan tağutun kabulu, kalplerden, beyinlerden ve hayattan sökülüp atılmadıkça, Tevhid gerçekleşmez ve iman sıhhat bulmaz Allah'ın rızası, kendisinden başka hüküm koyucu ilâh ve rab tanımamak, yalnızca O'nun hükümlerine rıza gösterip ona göre amel işlemek ile oluşur Allah'ın veli kulları olan muvahhid mü'minler, Allah'ın rızasına uyar ve O'ndan razı olurlar Onlar: "Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir" deyip katıksız iman edenlerdir(1) |
30/05/2008 - 22:58 |
"Allah, rızasına uyanları, bununla (Kur'ân'la) kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nûra çıkarır. Onları, dosdoğru yola yöneltip iletir."(2) "İman edip salih amellerde bulunanlar ise, işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır. Dünya hayatında, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmanın dosdoğru yolunu apaçık bir şekilde gösteren yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in, beyan buyurduğu gibi inanıp hareket edenler, Allah'ın razı olduğu kulları safına girmiş olurlar… Ebu Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s): "Hiç şüphe yok ki Allah, sizin için üç şeye razı olur, üç şeyi de size kerih görür: Aynı hadisi, İmam Malik (rh.a.) "Muvatta" adlı meşhur eserinde rivayet eder… "Allah sizden üç hususta razı olur ve üç hususta da size gazab eder: Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s)'in bu beyanına dikkat edilecek olunursa, Rabbimiz Allah'ın razı olduğu üç şeyin: Tevhid, ibadet ve teslimiyet olduğu apaçık anlaşılmaktadır!... Tevhid: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan, O'nu birlemektir!... Zâtına hiçbir şeyi ortak koşmamak Tevhid olduğu gibi, sıfatlarına da hiçbir şeyi ortak koşmamak Tevhid'dir… Tevhid, Âlemlerin Rabbi Allah'ın zâtına ve sıfatlarına hiçbir şeyi ortak koşmadan katıksız iman etmektir… Allah yegâne Halîk, yani yaratıcı olduğu gibi, yegâne Hakîm'dir de!... İnsan kullarını yaratan Allah'dır… Allah'dan başka herhangi bir yaratan yoktur… İnsan kullarını yaratan Allah Teâlâ, onlar için hükümler koymuş, emir ve nehyiler buyurmuştur… Hayatı yaratan Allah, hayatın nasıl tanzim edileceğinin de ilkelerini emir buyurmuştur…(6) İnsan kullarının, neleri yapıp, neleri yapamayacaklarını karar veren yegâne zât, Allah Teâlâ'dır… İnsan kulları için helâl ve haram, yani yap veya yapma sınırlarını koyan Rabbimiz Allah'dır… İnsanlar, özellikle iman eden kullar, yani muvahhid mü'min Müslümanlar, ferdî, ailevî ve sosyal hayatlarını Rabbleri Allah'ın hükümlerine göre düzenlemek zorundadırlar… Allah'dan başka hüküm koyucuların, helâl ve haram sınırları, yani yap ve yapma, serbest ve yasak hududlarını çiğner, onların hükümlerini asla dinlemez onların teori ve pratiğiyle bütün düzenlerini reddeder, yalnızca Allah'ın hükümlerini kabul edip, önderi Rasulullah (s.a.v)'in gösterdiği şekilde uygularlar… Tevhid budur… Katıksız iman etmenin gereği böyle inanıp amel etmektir… Âlemlerin Rabbi Allah, göklerde de ilâh'dır, yerde de ilâh'dır!...(7) Allah Teâlâ'yı gökler de ilâh olarak kabul edip, hüküm sahibi olduğuna inananlar, yeryüzünde Allah'dan başkalarının hükümlerine inanır, kabul eder, razı olur, onlara karşı çıkıp reddetmez ve hayatı onların hükümlerine göre tanzim ederse, apaçık şirk işlemiş olur!... Yeryüzünde, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen tağutların hükümlerini kabul etmek ve hayatını onlara göre düzenlemek, onları yeryüzünün ilâhları olarak görüp benimsemekten başka bir şey değildir… Bu zihniyet ve inançta olanlar, Allah'ı göklerin ilâhı, tağutları da yerin ilâhı olarak benimsemekte, böylece şirk koşmaktadırlar… Yeryüzündeki ülkelerin ve ülkelerde yaşayan insanların egemenliğini tağutlara verip Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen, şirk ve küfür hükümleriyle, yani cahiliyye hükümleriyle hükmedenleri bu konuda yetkili kılıp vekil yapanlar, onları egemenlik, yani hükmetme konusunda Allah'a ortak etmiş, hattâ işi daha da ileri götürmüşlerdir… Tağutların egemen olduğu ülkelerde Allah'ın hükümleri yasaklanmış, geçersiz kılınmış hattâ teklif edilmesi bile suç sayılmıştır… Hüküm ve hikmet sahibi olan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Onlar, hâlâ Cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'dan güzel olan kimdir?"(8) Tevhid, İnsanları yaratma konusunda Allah'a ortak koşmayı reddettiği gibi, insanlara egemen olmak, yani onlara emr ve nehyetmek konusunda da Allah'a ortak koşmayı reddetmek demektir… İnsanların Halîk'i, yani yaratanı Allah'dır ve O'ndan başka bir Halîk yani yaratıcı yoktur… İnsanların Rabb'i, Melik'i ve İlâh'ı da yalnız ve yalnız Allah'dır, O'ndan başka kanun koyucu Rabb, Melik ve İlâh yoktur… Rabbimiz Allah, yarattığı insan kullarına kendi hükümleriyle hükmedilmesini emretmekte(9) ve kendi hükümleriyle hükmetmeyenlerin kâfirler, zalimler ve fasıklar olduğunu beyan buyurmaktadır…(10) Allah ve Rasulü (s.a.s.)'in hükmüne rıza göstermeyenler, Allah ve Rasulü'nün hükmüne teslim olmayanlar iman etmemişlerdir… Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: "Hayır, öyle değil. Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar."(12) Abdullah b. Amr b.el-Âs (r.a.)'dan. "Ben de iman ettim, ben de Müslümanım" diyen bir kişinin, iman ve teslimiyet ölçüsünü beyan buyuran Rasulullah (s.a.s)'in bu ölçüsü ile kendisini değerlendiren kişi, sonuç bakımından hakikati ortaya koyabilir… Kendisini ve çevresini değerlendirirken ölçüsü, Allah ve Rasulü (s.a.s)'in hükümlerine göre olan kişi, hakikate isabet eder!... Rahmân ve Rahîm Âlemlerin Rabbi Allah'ın affetmediği en korkunç suç, şirk koşmaktır… Şirk koşulmadıkça, yani tağutu, bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddeden bir muvahhid mü'minin amelen işlediği günahlardan dilediğini affedeceğini buyuran Rabbimiz Allah, şirk koşmanın Allah'a yapılan iftira olduğunu bildirmiştir… (15) Muvahhid mü'minler, yegâne Rabbleri Allah'a yapılan korkunç iftirayı ve iftiracıları reddeder, onlarla ilişkilerini keserler!... Tevhid ehli olan mü'min müslümanlar, yaratılış gayelerinin Âlemlerin Rabbi Allah'a şirksiz ibadet etmek olduğunun şuurunda ve idrakindedirler… (16) Tevhid konusunda sağlam, iman konusunda kamil ve amel konusunda salih olan muvahhid mü'minler, Allah'ın kendilerine kardeşler yaptığına iman etmişlerdir… "Yalnız mü'minler kardeştir" (17) Hakikatine katıksız iman edenler, kardeşliğin kan bağıyla değil, iman bağıyla gerçekleştiğinden herhangi bir şübheleri yoktur… Rabbleri Allah'a şirksiz ibadet edenler, yani yalnız ve yalnız Allah'a ve Rasulü (s.a.s.)'e itaat edenler, hangi kavimden, hangi ırktan, hangi renkten, hangi dilden ve hangi bölgeden olurlarsa olsunlar, mü'min Müslüman oldukları için birbirlerinin kardeşleri olduğuna inanmış, "Vasat Ümmet"in bir ferdi olduğunu idrak etmiş ve "İslâm Milleti"nin mensubu olduğunun şuuruna varmıştır!... İşte bu inanç, bu düşünce ve bu şuurla hep beraber "Allah'ın ipi" olan hayat kitabımız Kur'ân-ı Kerim'e sımsıkı sarılıp birlik ve beraberliklerini sağlayan mü'min Müslümanlar, Allah'a ve Rasulü (s.a.s.)'e itaat eden, Allah'ın hükmüyle hükmeden, tağutî bütün anlayışları reddetmiş olan muvahhid mü'min yöneticilerine de itaat ederler… Onlara itaatleri, Allah'a ve Rasulü (s.a.s.)'e itaat ettiklerinden dolayı gerçekleşir… Şöyle buyurur Rabbimiz Allah: İman edenler, Allah'a ve Rasulü (s.a.s.)'e iman ile itaat edenlerdir… (19) Allah'a ve Rasulü (s.a.v.)'e iman edip itaat eden, yani Allah'ın insan kullarını, Allah'ın razı olduğu ve emrettiği şekilde yönetenler, yönetimde, Allah'ın helal ve haram sınırlarına riayet ederek Rasulullah (s.a.s)'i örnek edinenler, iman edenlerdendirler… Mü'min Müslümanlar, Allah'ın hükümleriyle hükmeden, muvahhid mü'min Müslüman yöneticilere itaat ederler… Bu itaat onlara, Rabbleri Allah'ın emridir… Yönetimde İslâm'ın adâletini egemen kılan yöneticiye itaat, Allah'a ve Rasulü (s.a.s)'e itaattır… Çünkü yönetici Allah'ın hükümleriyle hükmetmektedir… Ona itaat, onun hükmettiği hükümlere itaattir… O, Ma'ruf ile emrettiği müddetçe kendisine itaat edilir… Münker ve Masiyet emrolununca dinlemek ve itaat etmek yoktur… Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)'dan Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.v.)' in buyurduğu bu iken, O'nun ümmetinden olduğunu söyleyenler O'na ve getirdiklerine iman ettiklerini itaat edenler, nasıl olur da Allah'a isyan makamında, yani tağutluk mevkiinde yetkili olarak bulunur, tağutun şirk hükümleriyle hükmeder ve bu şirk hükümlerine itaat edilmesini isteyip itaat etmeyen Müslümanların cezalandırılmasını emreder?... Nasıl oluyor da, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e ve onun getirdiği Allah'ın hükümlerine iman ettiklerini söyleyip, Müslüman olduklarını beyan eden yüz milyonlarca insanlar, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen bu egemen zalim tağutlara itaat eder, onların Allah'a isyanlarını destekler, onlara Allah'a isyan etmelerinde yardımcı olurlar?... Rasulullah (s.a.v)'in emri nerede, bunların inanıp yaptıkları nerede?... Yegâne Rabbimiz Allah, kendisine şirk koşulmadan ibadet edilmeye, bütün mü'min Müslüman kullarının Kur'ân-ı Kerim'e toptan sarılmasına ve O'nun hükümleriyle hükmeden Mü'min Müslüman olan yöneticilere itaat etmelerine razı olur… Kendisine şirk koşulmasına, kendisinden başkasına ibadet edilmesine, Kur'ân'dan başka tağutların hüküm kitaplarına sarılmaya ve kendisinden başka hüküm koyucu tağutlara itaat edilmesine razı olmaz!... Yerli ve yabancı tağutlar tarafından işgal edilip şirk ve küfür hükümleriyle yönetilen İslâm topraklarında yaşayan, Müslüman olduklarını savunan kitleler, egemen tağutlar tarafından aldatılmış, her yönüyle sömürülmüşlerdir… İslâm topraklarının birçok beldelerinde küfür ve şirk hükümleriyle hükmeden Allah'ın hükümleriyle hükmedilmeyi yasaklayan egemen tağutlar, Müslüman olduklarını söylüyor, hattâ İslâm'ın şiârlarından olan namazı kılıyor, orucu tutuyor ve Hacca gidiyorlar… Şahsi hayatlarında Tevhid ile şirk, iman ile küfür, itaat ile isyan birbirine karışmış olan bu Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen egemenler, yönetim hayatlarındaki mesailerinde tamamıyla şirk ve küfür amelleriyle amel etmektedirler… Herhangi bir "İkrâh-ı Mülci" söz konusu olmadığı hâlde böyle davranan, hâl ve hareketleri bu şekilde olan îktîdar sahiblerinin durumlarını İslâm'a arzedip "Kur'ân ve Sünnet" ölçüsünce hükümleri net olarak ortaya konulmalıdır… Ayrıca işgal edilen İslâm topraklarındaki mazlum ve mustaz'af mü'min Müslümanlara her türlü zulmü revâ görüp, alabildiğince zulmeden egemen tağutları malıyla ve canıyla destekleyip onların egemenlik makamlarında bulunmalarını sağlayan diğer insanların da durumları İslâm ölçüsünce net olarak belirlenmelidir. Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen zalimlere (23) meyledip ateşe yaklaşanlar (24) bu yaptıklarından vazgeçip tevbe etmeli, kendilerini ve bozduklarını düzeltmelidirler… Eğer tevbe eder, zalimlere yardımcı olmaktan vazgeçer ve şu ana kadar yaptıkları hatâları düzeltecek olurlarsa Allah, tevbelerini kabul eder… Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: İslâm topraklarında zulmeden egemen tağutlar, zulmetmek yetkisini, kendilerini Müslüman kabul edenlerden alıyorlar… Egemen tağutlar, şirke ve zulme dayalı iktidarlarını devam ettirmek için Mustaz'af kitleleri, kendilerinden daha zalimlerle korkutuyor, kendileri gidecek olursa, daha zalimleri gelecek diye insanları ürkütüyorlar… Devleştirdikleri gölgelerle korkuttukları insanları, ölümle tehdit edip sıtmaya razı ettiriyorlar… Bu zalim tağutlar, hem şirk ve küfür içindedir, hem de Müslüman olduklarının iddiasını gündemde tutuyorlar… Müslüman olduklarını söyledikleri zaman, kendilerine Allah'ın ayetleri hatırlatılıp davet edilince Allah'ın hükümlerinden yüz çeviriyor ve sanki hiç duymamış, hiç bilmemişe dönüyorlar… Rabbimiz Allah şöyle buyurur: Âlemlerin Rabbi Allah'ın hükümlerine karşı kör ve sağır olanlar, onları ikrar etme konusunda dilsiz kesilenler, tağutun hükmüyle hükmetme konusunda bütün imkânlarıyla gayret etmekte, onlar için çalışmakta ve şirkin egemenliği uğrunda tüm güçlerini sarfetmektedirler… İşin en kötü tarafı, tağutlar uğrunda sarfettikleri bu emeklerini "Allah'ın rızasını kazanmak(!) için ortaya koyduklarını beyan etmektedir"ler... Tağutî düzenleri devam ettirmede Allah rızasını arayanlar, Allah'ın rızasının ne demek olduğunu ve Allah'ın nelerden razı olduğunu bir daha araştırmalı, İslâm'ın ana kaynağı olan Kur'ân ve Sünnet'ten delilleriyle bir daha okuyup anlamalıdırlar… Bu vazifelerini ihmal edenler aldatılmayı, sömürülmeyi ve zulme uğramayı hak ederler!... Dipnotlar: |