TEZKİYE, RAMAZAN ve ORUÇ 4
(Tezkiye ve Ramazan konusuna devam ediyoruz.)
18/06/2016 - 11:00

2-Günahlardan sakınarak:

Kur’an içkiyi, kumarı, fal oklarına bakmayı, domuz eti yemeyi şeytanın pis işlerinden (rics) sayıyor.  (Mâide 5/90. En’am 6/145)

Bu âyetlerde bahsedilen rics’in bilinen maddi pislik olmadığı açıktır. Bunu temizlemek de su ile, temizleyicilerle olmaz. Kur’an’ın pis, çrkinlik, murdarlık dediği, tayyip (temiz ve helâl) saymadığı yiyecek ve içeceklerden uzak durmak, onların sebep olduğu pisliklerden insanı kurtarır.

Allah (cc) ehl-i beyt’ten rics’i (nefsi kirleten şeyleri) giderip tertemiz yapmak istiyor.

“(Ey Peygamber  hanımları!) Evlerinizde (vakarla) oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece rics’i (günah kirini, davranış çirkinliklerini) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”(Ahzab 33/33)

Burada Peygamberin ev halkının hatadan ve günahtan uzak olduğu değil, Allah’ın onları temizlemek istediği söyleniyor. Yani onlar şöyle hareket ederseler, şu davranış tarzını benimserseler, tathîr olurlar (tertemiz olurlar). Nitekim bunun bir benzeri abdest ayetinde geçiyor:

“... Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak (tathîr etmek) ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.”(Mâide 5/6)

Bir hadise göre kalbi kirleten şeylerden biri de günah işlemektir.

“Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terkedip bağışlanmayı dilerse, bu leke kaybolur. Şayet tövbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar. İşte Allah’ın,”Doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı kalpleri paslandı” (Mutaffifîn 83/14) (meâlindeki) âyetinde ifade ettiği kararma ve pas tutma budur.”(Tirmizî, Tefsîr/83 no:3334. Müslim, bunun bir benzerini “Kul fitneyle karşılaştığı zaman...” kaydıyla rivâyet ediyor: İmân 64/231 no: 369)

Kalbi adı geçen kirlerden temizlemenin, onu paslanmaktan kurtarmanın yolu öncelikle tevhide uymayan inançlardan, sonra da insana günah kazandıracak amellerden uzak kalmaktır.

3-Tevbe ve istiğfar ederek;

Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “İnsanların her biri hata edebilir. Ancak hata edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâmet/50 no: 2501. İbni Mâce, Zühd/30 no: 4251)

İnsan hata edebilir, nefsine veya şeytanın kandırmalarına aldanıp günah işleyebilir.

Bu konuda iman edenlerin tavrı şöyledir: “Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âli İmran 3/135)

Kalbi kirleten, vicdanın üzerini örten, insanı değersiz kılan günahlardan dolayı tevbe eden, sonra hatalarının affını isteyen nefsini arındırmaya başlamış demektir. Madem ki günahlar kalbi kaplar/paslandırır, nefsi kirletir; öyleyse o kiri gidermek onu arındırmaktır (tezkiye etmektir). Bu da ancak günahları terketmekle, yani tevbe ile, Allah’tan bağışlanma istemek, yani istiğfar etmekle mümkündür.

Allah (cc) dilediğini bağışlar. İnsan istiğfarının kabul edilip edilmediğini bilmez ama ümit eder. Tevbe ve istiğfar ile günah kirinden arınmaya ömrünün sonuna kadar devam eder.

Bu konudaki peygamberî müjde şöyle: “Günaha tevbe eden onun işlememiş gibidir.” (İbni Mace,  Zühd/30 no: )

İstiğfar sadece günahlar için yapılmaz. Kulluk görevini hakkıyla yerine getirememe, yeterince şükredememe sebebiyle, Allah’ı O’nun layık olduğu şekilde övüp yüceltmedeki (hamd ve sena’daki) eksikliğinden dolayı ve zikir olsun diye de yapılır. Nitekim Peygamber (asv): “Bazen kalbimin perdelendiği olur da Rabbime günde yüz defa istiğfar ederim.” (Müslim, Zikir 12/41 no: 6858. Ebu Dâvud, Vitir/26 no: 1516) buyuruyor.

Peygamber (sav) bir duasında şöyle derdi: “Allahım, nefsime takvasını ver ve onu tezkiye et. Sen onu tezkiye edenlerin en hayırlısısın. Sen nefsimin velisi ve mevlâsısın.” (Müslim,  Zikir-18/73 no: 6906)

İstiğfar çıkış yoludur, üzüntüden kurtulma sebebidir, manevi arınma imkanıdır. Bu gerçeği Allah’ın Rasûlü (sav) haber veriyor: “Bir kimse istiğfarı dilinden düşürmezse Allah (cc) her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösteriri ve ona beklemediği yerden rızık verir.” (Ebu Dâvud, Vitir/26 no: 1518. İbni Mâce, Edeb/57 no: 3819)

4-Salih amel işleyerek;

Günahlar, yani Allah’ın razı olmadığı işler nasıl ki insan kalbini karartırsa, yani kirletirse; sâlih ameller, yani Allah’ın razı olacağı işler de onu temizler.

Sâlih amel hem kulluk görevidir, hem de yüreği tortulardan, ağır yüklerden, karartı ve murdarlıktan, işgal ve baskıdan kurtarır. Zira imana uymayan her inanç, her niyet, her günah işleme arzusu sonuçta kalbi işgal eden, onu asıl görevini yapmaktan alıkoyan, onu baskı altında tutan faktörlerdir. Böyle yapanlar aslında nefsilerinin bu yanlış aruzlarına uyan, onu kontrol edemeyen, hevâ ve hevesin peşinde gidenlerdir.

Kur’an bu yanlış istekler ve yanlış işlere meyletmeye “nefsi kire bulaştırma” diyor.

Kur’an’ın mesâni özelliği doğrultusunda tezekkiyi zıddı ile birlikte anlatır ki, kirletme X arıtma (Şems 90/9-10) karşıtlığı ile dile getiriliyor.

“Kim arınırsa (yetezekkâ) felaha erer.”(A’la 14) Yani kim imanın şirkten temizlerse, kim amelini tertemiz ve bereketli kılarsa, kim sâlih amel işlerse kurtulur (felah bulur). (Kurtubî, M. b. Ahmed. el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3302)

Kur’an şöyle buyuruyor:

Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kimler de sâlih amel işlerse, ancak kendileri için (cennette yer) hazırlarlar.”Rûm 30/44) 

Kim salih amel işlerse (iyi bir iş yaparsa) kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.”(Fussilet 41/46. Bir benzeri: Casiye 45/15)

Vahyin ilk dönemlerinde “benliğin tezkiye ile edilmesi” durumu ile sonraki dönemin temel kavramlarından olan “amel-i sâlih” (ve ıslah) arasında birebir ilişki vardır.

İnsanın hukuka konu olan zahirî amelleri; davranış ve hareketleri, ahlâka konu olan amellerinden, tutum, duygu ve düşüncelerinden kaynaklandığı için, tezekki (arınma) büyük önem arzetmektedir. Bu işlem yapılırken, hem Allah ile hem mü’min toplum ile sürekli irtibatta olmak (ikâmet-i salat) gerekir. Yani Allah katında önemli olan ona kelb-i selim ile ulaşmaktır. Dindarlık çerçevesindeki bütün emir-yasak ve tavsiyeler bunun araçlarıdır. (Sülün, M. Kur’an’-ı Kerim’de Arınma Amaçlı Verişler, Kur’anî Hayat, sayı: 7 Temmuz-Ağustos 2009, s: 26)

Sâlih amel, hem nefsi tezkiye eder, hem insanı olgunlaştırır (kemâlat verir), hem de Allah’a yaklaştırır.

“...Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”(Kehf 18/110)

 

5-Dua, zikir, tesbîh yaparak;

Bunların her üçü de önemli ibadetlerdir. Aynı zamanda zikirdir, yani insana Allah’ı hatırlatan imkanlardır.

Dua öncelikle aciz olduğunu bilmedir. Sonra Allah’ı yardıma çağırma, O’na yönelme, O’ndan istemedir. Dua aşağıdan yukaruıya doğru Alla ile irtibat kurma imkanıdır. Dua ile kul kimden isteyeceğini bilir, O’nu anar, halini O’na arzeder.

Her dua cümlesi, her dua terennümü, her yakarışkulu Allah’a yaklaştırır. O’nu zikretmiş olur. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”(Bekara 2/186)

Tesbîh, Allah’ı noksan sıfatlardan, O’na yakışmayan özelliklerden, insanların Allah hakkında uydurdukları ve düşündükleri bütün yanlışlardan O’nu tenzih etmektir, uzak bilmektir. O’na O’nun kendisini Kur’an’da anlattığı gibi inandığını itiraf etmektir.

İçerisinde “sübhânellah” geçen bütün ifadeler tesbihtir. Tesbih etmek“sübhânelleh” demek iman olduğu gibi,aynı zamanda zikirdir.

Allah’ı hatırlamak (zikir) kalpleri yatıştırır, gönle ferahlık verir, kalbe sekine (huzur) indirir, yüze sevinç getirir, insanı şeytana ve nefsin aldatmalarına karşı korur.

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(Ra’d 13/28)

Allah’ı çokça tesbih eden, O’nuzikreden, her O’nu hatırlayan, hiç unutmayan, O’nu hesaba katarak yaşayan hatalardan uzak olur. Böylece kendinde olur, ne yaptığını bilir.

Bütün bunlar iman edenlerin nefislerini ve kalplerini arındırır, tezkiye eder.

6-Tefekkür ederek, âhireti düşünerek;

Nefsini hata, günah, gaflet ve nankörlükle kirleten, işin neye varacağını iyi hesap etmesi gerekiyor. Mü’min iman eder ki ölüm ve ölümden öte bir sonsuz hayat var. Dünyanın sonu ve kıyâmet var, yani ölümden sonra yeniden diriliş var. Hesap var, yaptıklarından sorguya çekilme var. Yapılanların karşılığı ödül ve ceza var.

Müslüman bütün bunları tefekkür etmeli, ölümü ve âhireti hiç aklından çıkarmamalı.Kişi hayatını ancak âhireti çok düşünmekle diri ve verimli yapabilir. Hayatı verimli yapmak, günah kirlerinden, insanı manen murdar eden şeylerden uzaklaşmak da bir yöndenâhireti, oradaki ahvali çok düşünerekmümkün olabilir.

Öyle ya, Allah’ın huzuruna kirli, necis, murdar bir benlikle çıkmak var, temiz, arınmış, tezkiye olmuş, tayyip bir benlikle çıkmak var. Kim zarar edecek, kim kazanacak? Kim ebedî kurtuluşu hak edecek, kim ebedî hüsrana düşecek?

Bütün bunları tefekkür etmek insan nefsini arındırır, niyetini ve işlerini düzeltmesini dağlar.

7-Kalbi kin, haset, gıybet, dünyaya aşırı tutkunluk, hırs ve günaha meyletmekten uzaklaşarak;

Çünkü bunlar insan kalbine yüktür. Bu gibi duygular şeytanîdir ve insana her zaman hata yaptırır.

Kin, haset ve gıybet başkalarına karşı yapılan hata, dünya malına aşırı düşkünlük, hırs (tamah) ve günaha meyil kişinin kendine karşı hatalarındandır. Birisi dışarıya dönük, diğerleri içeriye dönük.

Bunlardan uzak kalmak nefsi ya da kalbi temizler.

Peygamber (sav) Ümmü Seleme’ye şöyle dua etmesini öğretti: “Muhammed'in Rabbi olan Allahım, günahlarımı bağışla, kalbimdeki kini gider. Hayatta olduğum müddetçe, fitnelerin bizi düşüreceği delâletten koru.” (Ahmed b. Hanbel, 10/496-498 no:14834-14838. Tirmizî, Daavât/94 no: 3750. İbn Mace, Duâ/2 no: 3834)

(Devamı var)

12.06.2016

Zaandam