TEZKİYE, RAMAZAN ve ORUÇ 2
(Tezkiye ve Ramazan konusuna devam ediyoruz.)
06/06/2016 - 09:53

3-Tezkiye;

Kavram olarak tezkiye:Tezkiye ‘zekâ’ fiilinin tef’il kalıbından masdardır.

Tezkiye kavramı Kur’an’da saflaştırma, temizleme, arındırma anlamında kullanılıyor. Ancak bu temizleme maddi taharetten çok manevi olarak temizlemek, nefsi veya kalbi arındırmak manasındadır. Nefsi şirk, küfür, günaha meyil, çirkin ve aşağılık heveslerden, hırs ve tamahtan, insanı Allah’tan uzaklaştıracak zevklerden ve isteklerden arındırmak tezkiyedir.

Esasen insan dünyaya tertemiz bir fıtratla (yaratılışla) gelir. Âkil-bâliğ olduktan sonra kendi yaptıklarına ve tercihlerine bağlı olarak ya bu temiz fıtratı aynen korur, ya da onu kirletir.

Bu temiz fıtrat İslâmın Hakikat dediği şeyi kavramaya, inanmaya ve gereğini yapmaya, iyi insan olmaya ve Allah’a hakkıyla kulluk yapmaya müsaittir. Ancak insan kalbi veya nefsi zamanla kirlenir, üzerini pislik kaplar, katılaşır ve taş kesilir (Bakara 2/74), hatta paslanır. (Mutaffifin 83/14). Kir içinde kalan kalp doğruları göremez, hakikatleri kavrayamaz. Kur’an böylelerinin durumunu  “Onların kalpleri var, ama bununla bir şey anlamazlar” (A‘râf 7/179),  “Göğüslerdeki kalpler kör olur” (Hac 22/46) şeklinde anlatıyor.

Çeşitli sebeplerle kirlenen nefisleri ve kalpleri temizlemek, arındırmak; böylece Hakikati ve doğruyu görmelerini, gerçeği anlamalarını sağlamak gerekir.

İşte bu çaba veya işleme tezkiye denir.

Kur’ân mânevî pisliği ve kiri ifade etmek için rics (Tevbe 9/95. Ahzâb 33/33), neces (Tevbe 9/28) ve dess (Şems 91/10) gibi kelimeler kullanıyor. (Uludağ, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/128-129)

Fıkıhta maddî ve manevî temizlikten (tahâretten) bahsedilir. Maddî tahâretin hangi sularla, özellikle hangi ibadetler için, nasıl yapılacağı anlatılır.

 Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah temizdir, temizliği (nezâfet’i) sever.” (Tirmizî, Edeb/41 no: 2799) Allah’ın sevdiği temizlik hem maddî, hem de manevîdir diyebiliriz.

İslâm beden ve elbise taemizliğini emrettiği gibi, kalp ve nefis temizliğini de emretmiştir. Beden, elbise ve çevre temizliği, görünen kir ve pisliklerin temizlenmesi anlamına gelir ve buna maddî (dış) tahâret denir.

Dinin daha çok önem verdiği temizlik ise kalp ve nefis temizliğidir. Kur’an’ın ‘tezkiye’ dediği temizlik de budur. Kalbin temizliği; dünyevî ilişkiler boyutundan, diğer insanlara karşı kötülük, kin, haset gibi olumsuz duygulara kalpte yer vermemeye, aksine iyilik ve hoşgörüyü ilke edinmeye, kalpten insanı Allah’tan uzaklaştıracak her şeyden uzak durmaya kadar geniş bir alanı kapsar. (Heyet, İlmihal-İman ve İbadetler, 1/184)

Kur’an nefislerin/kalplerin tezkiye edilmesinden (arındırılmasından) bahsettiğine göre onların kirlenmesi de söz konusudur.

Manevî kir, manevi pislenme ne demektir?

Nefisler nasıl kirlenir?

Kirlenen nefisler nasıl temizlenir?

Bunu Kur’an’ın iman edenlerin nasıl tezkiye olabileceklerini anlatan âyetlerinden anlayabiliriz. Kur’an nefsin kirlendiği söylerken, nefsi arındırma (tezkiye etme) yollarını da göstermiştir.

Allah’ın arındırması yanında insanın kendi iradesiyle nefsini mânevî kirlerden arındırması önemli olduğundan bahseden bir âyette; “Kim arınırsa kendi yararına arınmış olur” deniyor. (Fâtır 35/18)

Tezkiye ibadeti, diğer ibadetler gibi kişseldir. Kimse kimsenin günahından sorumlu olmadığı gibi, kimse kimsenin yerine arınma olayını yapamaz. Nefsini tezkiye eden, ne Allah’a bir şey vermiş olur, ne de kullarına bir şey kazandırmış olur. Kendi felahı (kurtuluşu) için çalışmış olur ve Allah’ın izniyle Adn Cennetini hak eder.

Yukarıdaki âyet, tezkiyenin kişisel olduğunu haber verdiği gibi, bunun kişinin kendi çabasıyla olacağını da bildiriyor. Bu anlamda beşerden herhangi birinin bir başkasını tezkiye etmesi, günahlarından, kalp kirlerinden arındırması söz konusu değildir. Belki âlimler, davetçiler, anne-babalar, öğretmen (hoca) ve mürşidler (yol gösterenler) hitap ettikleri kişilere bu konuda öğüt verebilirler, yol gösterebilirler, bilgi aktarabilirler. Onların terbiyesine ve ıslah olmalarına yardımcı olabilirler.

Tezkiye ibadetinde şöyle bir sırlama söz konusu:

Aşağıda geleceği gibi öncelikle Allah (cc) dilediğini tezkiye eder. (Nisa 4/49) Öyleyse tezkiyede ilk fail Allahtır. Ancak O (cc) arınmak isteyeni, tezkiyeye gönlü olanı, “tezkiye olunuz” davetine kendi iradesiyle icabet edeni ve nihayet bunu hak edeni tezkiye eder (arındırır). Ya da arınmasının önünü açar.

Allah tarafından yapılacak son tezkiyenin Hesap gününde olacağı unutulmamalıdır. Allah (cc) o gün tartıları (sevapları) ağır gelenleri, yani hak edenleri günah ve hataların kirinden temizler (tezkiye eder),  onları rahmeti ve Cenneti ile mükâfatlandırır.

Peygamber (sav) de kendisine verilen peygamberlik misyonu ile, vahiy ile, örnekliği ile dileyenleri tezkiye eder. (Bekara 2/151. Cum‘a 62/2. Âli İmran 3/164)

En nihayet insan kendi özgür iradesiyle hidâyeti seçer ve İslâmın sunduğu imkanlarla, amellerle (ibadetlerle) nefsini tezkiye der. Kalbe yük olan, nefsi kötülüklere sürükleyen inanç ve meyillerden, kirlerden, pisliklerden arınmaya çalışır. Demek ki tezkiyede kulun isteği, serbest iradesi ve çabası önemlidir. O arınmayı ister ve tezkiyenin araçlarını devreye sokarsa; işte o zaman Allah (cc) tıpkı arzu edene Kur’an’ı anlamayı kolaylaştırdığı (Kamer 54/,17,22, 32, 40), kolay olanı (Cennet’e gitmeyi) isteyene daha da kolaylaştırdığı (Leyl 92/5-7) gibi; tezkiyeyi de onu isteyene kolaylaştırır.

Bu tıpkı takvanın şartlarına benzer. Takva (Allah’tan hakkıyla korkup çekinme) ile ilgili Kur’an şöyle diyor:“Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkup-sakınırsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış (furkan) verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal 8/29)

“...Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter.”(Talak 65/2-3)

Nefislerin tezkiyeye ihtiyacı var mı? Elbette. Zira nefis hem kirlenir (Şems 91/10) hem de kötülüğe yol gösterir. “(Bununla beraber)  nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok (Ğafur (bağışlayan), Rahim’dir (çokı merhemet edendir).” (Yûsuf 12/53)

İman ve itaat ile kontrol altına alınmayan nefse Kur’an ‘hevâ’ diyor. Böyle bir nefis insana büyük hatalar yaptırır. Kendisine körü körüne itaat edilen, her istediği sınırsızca yerine getirilen nefis hem kire bulaşır, hem de adeta tanrılaştırılır. (Câsiye 45/23. Furkan 25/43) Kur’an insanlara hevâlarına değil, Allah’tan gelen hakikate itaat etmelerini emrediyor. (Bekara 2/120, 145. Nisâ 4/125. Mâide 5/49. Sâd 38/26. Kasas 28/50)

Nefsi tezkiye etmeyle, temizlemeyle (zekâun) ve tathîr etmeyle (paklamayla) insan, dünyada övülecek vasıflara sahip olacak, âhirette de ecir ve sevabı hak edecek bir duruma gelir. Bu da insanın kendini tathîr edecek, paklayacak işleri (amelleri) tercih etmesiyle olur. Kur’an’ın tavsiye ettiği arınma araçlarına başvurmakla olur.

Kur’an’da tezkiye olayı; a-Bazen bunu emek vererek, gayret göstererek kazanmasından dolayı kula nisbet edilir. (Şems 91/9) olduğu gibi.

b-Bazen Allah’a nisbet edilir. Çünkü gerçekte onun faili O’dur. “Allah dilediğini tazkiye eder.” (Nisâ 4/49)

c-Bazen bunun kullara ulaşmasında vasıta olduğundan dolayı Peygamber’e nisbet edilir. “Onları temizlemek için mallarından sadaka al..” (Tevbe 9/103)

d-Bazen de bu husuta bir araç mesabesinde olan ibadete nisbet edilir. “Hem de katımızdan bir incelik, bir paklık...” olarak. (Meryem 19/13) (el-İsfahânî, R. el-Müfredat, s.313) 

-Kur’an’da tezkiye

‘Tezkiye’, özellikle ilk dönem âyetlerde dinin temel amacı olarak sunuluyor.

Allah (cc) Musa’ya (as) şöyle buyurdu: “Haydi Firavun'a git! Çünkü o azmıştır. Ona de ki: İster misin temizlenesin (tezekkâ)? Seni Rabbine ileteyim de ona karşı derinden saygı duyup-korkasın!” (Naziât 79/17-18)

Yani ona de ki: Küfrün kirlerinden arınıp, Rabbine iman etmek istiyor musun? İbni Zeyd bu ayetteki tezkiyeyi şöyle açıklamış: “Yani müslüman olmak istemez misin? Seni İslâm yoluna ileteyim.” O “Kur’an’da geçen tezkiyenin tümü İslâm manasındadır” demiş ve arkasından Tâhâ 76. âyeti okumuş. Tezkiyeyi açıklarken; yani kim müslüman olursa” demiş ve Abese 3. âyeti okumuş. 

İkrime bu ayeti şöyle açıklamış: “Ey Musa! Firavun’a dedi ki: “Arınmak için sana doğru yolu göstereyim mi? ‘Lâilâhe illah’ demen için sana yardımcı olayım mı?”  (Taberî, İbni Cerir. el-Câmiu’l-Beyan, 12/432)

Tezkiye (diğer bir söyleyişle tezekki); temizlenmek, arı duru, saf yapmak manalarının yanında bir manası da İslamdır. Firavun’a böyle bir çağrının yapılması, kişinin iradesi ile yapacağı işlerde meyil ve niyetin esas olduğunu gösterir. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 8/515)

Tezkiye Mekkî surelerden Abese’de iki defa yer alıyor.

“Kendisine o âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve öteye döndü. 

Ne bilirsin, belki de o arınacak (yezzekkâ), 

Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.” (Abese 80/3)Yani belki günahlarından arınmak istiyor. (Taberî, İbni Cerir. el-Câmiu’l-Beyan,12/444. Mukatil b. Süleyman, Tefsir, 4/396)

“Onun arınmasından (yezzekkâ) sana ne”(Abese 80/7) Yani “senden ve Kur’an’dan faydalanmak istemeyen, o kendini müstağni (yeterli) sayan kişinin temizlenmesinde veya müslüman olup olmamasında  senin bir sorumluluğunyoktur. Ancak ihtiyacı olduğunu söyleyen, öğrenmek isteyen bir müslümandan yüz çevirmekte bir sorumluluk vardır.” (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 8/530)

-Arınan da (tezkiye olan da) kendisi için arınmış olur:

Allah’ın arındırması yanında insanın kendi iradesiyle nefsini mânevî kirlerden arındırması önemlidir. Buna bir şöyle işaret ediyor.   

Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri halde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa (tezekkâ) ancak kendisi için arınmış (yetezekkâ) olur. Dönüş ancak Allah'adır.”Fâtır 35/18)

Kim günahları terkeder ve sâlih ameli artırırsa o nefsini tezkiye etmiş olur. Arınmanın sonucu ve faydası kendisinedir.

Kimse kimsenin yerine tezkiye olamaz. Arınmaya çaba gösteren birinin bunu başkasına fatura etmesi, birisine -özellikle Allah’a- minnet etmesi doğru değildir. Zira bütün ameller (ibadetler) şahsî olduğu gibi tezkiye ibadeti kişiseldir.

Âyetin ilk cümlesi sorumlulukla ilgili önemli bir ilkeyi ortaya koyuyor. Şahsî sorumluluk, kişinin âhirette vereceği hesabın temel ölçülerinden biridir. Bir kimse başkasının cezasını çekemeyeceği gibi, -putperestlerin zannettiği gibi- bir başkasını da şefaat ederek hesaptan kurtaramaz. Allah (cc) bir kimseyi işlemediği suçtan dolayı sorumlu tutmadığı gibi, bir kimsenin başkasından alacağı yardımla günahtan kurtulması da mümkün değildir.

Sonuçta Allah’ın ölçülerine/emirlerine uyup yasaklarından kaçınma çabası içinde olan ve sâlih amel işleyen yine kendisi için tezkiye olur, arınmanın faydalarını kendisi görür. (Heyet, Kur’an Yolu, 4/410-411)

-Allah bazılarını tezkiye etmez

Allah (cc) âyetlerini az bir para karşılığı satanları ahirette tezkiye etmeyecek.

“Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır (yüzekkihim). Onlar için elem dolu bir azap vardır.

Onlar, doğru yol karşılığında dalâleti (sapıklığı), mağfiret (bağışlanma) karşılığı azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış.”(Bekara 2/174-175)

Yani onlar, inkârlarında ısrar ederek ölmüş oldukları için, Allah (cc) bağışlamak (mağfiret) ve affetmek suretiyle onları tezkiye etmeyecek,onlardan razı olmayacak.

Onları hayırla övmeyecek, habis (kirli) işlerini ıslah edip düzeltmeyecek ve onları arındırmayacak. (Şevkânî, A. b. Muhammed. Fethu’l-Kadîr, s: 133)

Böylelerini mü’minlere yapacağı gibi affından hissedar yapmayacak, kazandıkları kirlilikleriyle mahşer meydanına getirecek. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 1/488)

Burada çıkarları azalacak diye hz. Muhammed hakkındaki bilgileri insanlardan saklayanların yanında, dinî metinleri gerçek anlamından ve amacından saptıracak şekilde çıkarları doğrultusunda te’vil edenler,  din ticareti yapan kişi ve toplumlar kınanıyor.Allah (cc) kıyamet günü onları muhatap alamaya değer bulmayacak, onları tezkiye etmeyecek, ama acıtıcı bir cezaya çarptıracaktır. (Heyet, Kur’an Yolu, 4/410-411)

Allah (cc), verdikleri sözü değiştirenleri tezkiye etmeyecek:

“Şüphesiz, Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir (yüzekkihim). Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Âli İmran 3/77)

İnsanı Allah’a yaklaştırcak, O‘nun sevgisinin kazandıracak sebep şu veya bu kimseye, kabileye, ülkeye, gruba, mezhebe mensup olmak değil; Allah’a verilen söze, yani hem ilk ahde (Elst misakına), hem ‘Kelime-i şehâdet’ ve ‘âmentü’ ile verilen söze, hem de Allah adıyla edilen yeminelere vefalı olmaktır.

Tefsir ve hasid kaynakları bu ayetin iniş (nüzul( sebebi açıklanırken, Ehl-i Kitap’tan bazılarının, yeminin önemini hiçe  sayarak çıkar elde etmeye çalıştıkları haberlerine yer verirler. Bu haberler âyetin anlaşılmasına canlı örnekler olsa da hükmü geneldir. Âhirete iman eden herkese; Allah adına yemin ettikten sonra sözünde durmaları, yemine sadık kalmaları çağrısı yapılıyor, Allah’a verilen sözden dönmenin sonuçları üzerinde düşünmeleri  tavsiye ediliyor. (Taberî, İbni Cerir. el-Câmiu’l-Beyan, 3/319. en-Nisabûrî, A. b. Ahmed. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 80)

Allah’ın böyle kimselerle âhirette konuşmaması ve onlara bakmamasından maksat, onların O’nun yanında bir değerlerininin olmaması, O’nun azabına müstehak olmaları demektir. Nitekim bir âyette inkarcılara, ya da cehennemi hak edenlere;  “orada hakir olarak kalın ve Benimle konuşmayın” (Mü’minûn 23/108) deniliyor.

Allah’ın onları tezkiye etmemesi de onları bağışlamaması ve günahlarından arındırmaması, ya da sâlih kullara layık gördüğü övgüden onları mahrum bırakmasıdır. Bütün bunlar da Allah’tan hakkıyla-korkup sakınanlar için vahim sonuçlardır. (İbni Atiyye, Muharriru’l-Vecîz, s: 320)

Bu âyet, bir çıkar karşılığı ahdini (Allah’a verdiği sözleri), yeminini satanların Allah’ın nimetlerinden mahrum kalacaklarını, azabı hak edeceklerini haber veriyor. Onlar kıyâmet günü ilâhi rahmete nail olamayacaklar, Allah’tan bir af ve bağışlanma duyamayacaklar. Onlara bakılmaması ve onlarla konuşmaması kinâye yoluyla onların dikkate alınmayacakları, onlara olan öfekinin arttığı; böyle bir durumda ümitlerinin tükeneceği söyleniyor. (Abduh, M. Rıza, R. Menar Tefsiri (ter.), 3/483)

-Tezkiye olanların âhirette yeri Adn cennetleridir

Mânen temizlenenlere ebediyen cennette kalacakları müjdelenmiştir. Mekke döneminin ortalarında nazil olan TâhâSûresinde şöyle deniliyor:

“Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.

Her kim de O'na sâlih ameller işlemiş bir mü'min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu günahlardan temizlenenlerin (tezekkâ) mükâfatıdır.” (Tâhâ 20/76)

Böyleleri dünyada iken Allah’a itaat etmiş, en temiz işleri tercih etmişlerdir. Tezkiye olmanın bütün sonuçlarından yararlanmak bunların hakkıdır.

 

(Devamı var)

Hüseyin K. Ece

29.05.2016

Zaandam