Bu durum insanoğlu arzularını Allah’ın iradesine ve emrine tabi kıldığı sürece böyledir… Ne zaman ki kişisel arzular ile Allah’ın teklifleri çatışmaya girer, insanın yeryüzü sürgünü o zaman başlar… İş bununla kalmaz; iştah, ihtiras, şehvet ve öfke girdabında dengesi bozulan insan bu defa yeryüzüne bir bozguncu olarak döner… Toplumsal yozlaşmaların temelinde de arzuların egemenliği vardır.
Yaşadığımız dünyanın yaşanmaz hale gelmesinin müsebbibi insanın ta kendisidir… Önce insan kirlendi… Sonrasında hava, toprak, su, bitki, eşya, evren, iklim kirlendi… Dünyayı yaşanmaz bir gezegen haline getirecek felaketler dizisi tepemizde dolaşıyor, bilmem farkında mıyız?
Haddini, hesabını, helalini bilmeyen insan gün geçtikçe hırçınlaşıyor… Teknolojik üstünlük, bilimsel başarı, beşeri büyüledi… Ve insan büyüklendi… Sonuç, tuğyanı seçenlerin yolu tufana çıkıyor…
Unutuyoruz…
‘’Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır (Allah) çoğunu da affeder‘’ (Şura, 30)
Evet, başımıza gelenler kendi tercihimiz… Diğer bir ifade ile günahlarımızı küçümsememizdir…
Yine unutuyoruz…
Adem ile Havva’nın cennetten çıkmasına yol açan sebebin, bir meyve yemek gibi -görünüşte önemsiz- bir şey olduğunu…
Günahı önemsememek, “Bunda ne var ki?” demek, çözülmenin ve çürümenin ana nedeni…
İşte görüyoruz; hevalar, hazlar, dünyalık hesaplar haram-helal sınırını nasıl da zorluyor!
Hududullah flulaşıyor... Ahkâmın yerini arzular, ahlakın yerini kurnazlıklar alıyor…
Piyasa kuralları, kulluk yükümlülüklerinin önüne geçiyor… Helal olmayan bir hayatın akıbetinin helak olduğu unutuluyor…
İnsan sormadan edemiyor: Harama bulaşmada bu ne cesaret?! Günah işlemede bu ne rahatlık?!
Sanki Allah’ın yargısı kendilerini kuşatmayacak, gazabı kendilerine işlemeyecek, dercesine… Hâşâ!
Günahlar konusundaki bu kayıtsızlık gerçekten kaygı verici… Kayıt, kural, kriter, sınır, ölçü tanımayan bir toplum oluşuyor…
Harama bulaşmış hayatlar, bunalımlı ve bayağı hayatlardır… İnsanlar hakikate, hidayete, helale uzak düştükçe hamakat ve hasret bitmiyor… Haramlar hayatı karartıyor, ruhu daraltıyor… Yüce Kitabımızın “rics, hubs, necis, habis, pis…” dediği nice kirlilikler ve çirkinlikler toplumsallaşıyor.
Bundan dolayıdır ki insanın insicamı bozuldu… İstikameti kaydı… İtidali gitti… İnsanlar ünsiyet kuramıyor… Huzur bulamıyor… Sükûnete eremiyor… Bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Birçok insanda ne muvazene, ne mukavemet, ne merhamet, ne de mahremiyet kaldı!
Haramlar her şeyi harap ediyor… Ama hâlâ haramdan hayır umanlar, hikmet arayanlar var…
Nedense bir türlü görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar…
Toplumun geleneği kayboldu…
İnsanın genetiği bozuldu…
Nesillerin geleceği karardı…
Din adına konuşanlar hiç bir dönemde bu kadar esnek olmadılar… Fıkıhsız bir toplum, fakihsiz bir hayat sürüyorlar… Çağdaş İbahiye, modern Mürcie yeni zamanların en çok taraftar bulan mezhebi oldu…
İnsanlar göğüslerini gere gere günahlarını sürdürebilmekte ve bunu “günah işleme özgürlüğü” olarak savunabilmektedirler…
Bir de günahların sistem tarafından nasıl estetize edildiğini görmekteyiz… Bizden günaha alışık ve barışık olmamız istenmektedir…
Sofralarımıza sürülen haramlara karşı kendimizi savunamazsak iflah olmamız mümkün mü?
Haksız kazançla, emeğin gasbı ile hangi toplumsal dayanışmayı gerçekleştirebiliriz?
Bizler şimdi, haramsevicilerden hak ve hayâ bekleyemeyiz… Günaha müsamahalı, harama müsaadeli bir yaşamı kaldıramayız ve böylesi bir sistemi onaylayamayız… Çünkü biz Müslüman’ız! Biliyoruz ki haramı himaye eden bir halk, ilahi gazabı hak etmiştir… Nereden, ne ile beslendiklerini bilmeyenler neye hizmet ettiklerini de bilemezler…
Peki, çözüm nedir?
Pespayeliklere prim vermeden, pisliklere pes etmeden, şerre pas geçmeden özgün yaşam modelimizin kodlarını belirginleştirmektir…
Büyülü hayatların etkisinden kurtulup besmeleli bir hayata geçiş yapmaktır…
Şeytanı suçlamak yerine Ademce bir duruş sergilemektir…
Biliyoruz ki:
Günahta ısrarın ismi, İblisleşmektir…
Günahta pişmanlığın ismi ise Ademleşmektir…