KALBE DAİR |
"İşte böyle. Kim Allah'ın şiârlarını yüceltirse bu, kalblerin takvasındandır."1 diye buyurdu Allah Teâlâ… |
06/05/2015 - 14:28 |
Kalblerin takvası… Katıksız iman tarafından ihâta edilen kalb, emrolunduğu gibi dosdoğru kulluk vazifelerini yapmak ile Allah'ın şiârlarını yüceltir, böylece takvalı davranmış olur… Mü'min muvahhid kalb, iman ile dopdolu olunca, bedene hükmeder ve bedenin her organını imanın gereği gibi yönlendirir, dolayısıyla salih amel işler bir hâle getirir… İman ve salih amel, takvayı ortaya çıkarır… Takva, Allah'dan gereği şekilde korkmak, yani yegâne Rabb ve İlâh Allah Teâlâ'nın rızası ile sevgisini kazandıktan sonra kaybetmeme hassasiyetidir… Allah'ın rızasını ve sevgisini kaybetmemek için her hâlinde dikkatli davranmak, Kur'ân ve Sünnet ölçüsünce hareket etmek takvanın tâ kendisidir… İman ehli kalb, bu takvaya ulaşınca, Allah'ın şiârlarını çok dikkatli korur ve yüceltir…
Takvalı kalb, selim bir kalbdir… Selim kalb, Rabbi ve İlâhı Allah Azze ve Celle'ye teslim olmuş kalbdir… Yaratılış gayesine uygun ve asla şirk koşmadan Rabbi Allah'a teslim olmuş kalb, itaat konusunda üzerine düşeni yapandır… İman ve zikirle mutmain olan kalb, huzura erer, mutlu olur… Allah'a iman ederek, Allah'ı zikre devam üzere olan bir kalb, dünyada izzet sahibi olmuşken, Allah'ın rahmet edişiyle ahirette cennetlik kullarından olur… Çünkü böyle bir kalb takvaya ulaşmış ve ahiret günü cennet, takva sahiblerine yaklaştırılır…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Malında, çocuklarında bir yarar sağlamadığı günde.
Ancak Allah'a selim bir kalble gelenler başka.
(O gün) cennet, takva sahiblerine yaklaştırılır." 2
O gün, yani "Hesab Günü…" İşte gelmesi mutlak olan o günde ne mal, ne de yardımcılar olan evlâd kişiye hiçbir fayda sağlamaz… Bu faydasızlık, kalbin selim olmayışındandır… Ancak Rabbi Allah'a selim bir kalb ile kavuşan bundan istisnâ edilmiştir…
Bu ayetlerin tefsirinde İmam Kurtubî (rh.a.) şunları kaydetmektedir:
"Evlâd' buyruğu ile kasdedilenler yardımcılardır. Çünkü evlâdın fayda vermesi söz konusu olmazsa, başka nasıl fayda verebilir? Bir diğer açıklama şöyledir: Burada oğulların söz konusu edilmesi, İbrahim (a.s.)'ın babasının daha önceden söz konusu edilmesidir. Yani İbrahim (a.s.) babasına fayda sağlamayacaktır.
'Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler başka.' Buradaki istisnâ kâfirlerdendir. Yani, onların mallarının ve oğullarının kendilerine bir faydası olmaz. Bu istisnânın, cinsinden başkasından olduğu da söylenmiştir. Yani, amma Allah'a selim kalb ile gelmiş olanlara, kalblerinin selâmeti dolayısıyla evlâdının faydası olacaktır. Özellikle kalbin söz konusu edilmesine gelince, buna sebeb kalbin selim olmasıyla, diğer azalarında selâmet bulmasıdır. Kalb bozulursa, diğer azalar da bozulur.
Selim Kalb (Kalb-i Selim)'in ne olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Şek ve şirkten uzak kalb diye açıklanmıştır. Günahlara gelince, hiç kimse günahlardan kendisini kurtaramaz.
Bu açıklamayı Katâde, İbn Zeyd ve müfessirlerin çoğu yapmıştır.
Said b. el-Müseyyeb şöyle der:
-Selim kalb, sağlam, sağlıklı kalb demektir ki, O da mü'minin kalbidir. Çünkü kâfir ile münafıkların kalbi hastadır. Nitekim yüce Allah:
"Kalblerinde hastalık vardır onların." 3 diye buyurmaktadır.
Ebu Osman es-Seyrânî der ki:
- Böyle bir kalb, bid'atlerden uzak ve Sünneti huzur ile kabul eden bir kalbdir.
el-Hasen şöyle demiş:
- Mal ve evlâd afetlerinden kendisini kurtarmış kalbdir.
Cüneyd ise şunu söylemiş:
- Selim, sözlükte (zehirli bir hayvan tarafından) sokulmuş demektir. O hâlde bunun mânâsı o, yüce Allah'ın korkusundan dolayı âdeta sokulmuş gibi olan kalb demektir.
ed-Dahhâk da şöyle der:
-Selim kalb, hâlis kalb demektir.
(Kurtubî ) derim ki:
Bu açıklama genel olarak bütün sözleri bir arada ifade edebilmektedir ve güzel bir açıklamadır. Yani, yerilmesi gereken kötü vasıflardan arınmış, buna karşılık güzel vasıflarla bezenmiş kalb demektir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'dır.
Urve'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
- Çocuklarım, sakın lânet okuyanlardan olmayın. Çünkü İbrahim (a.s.), hiçbir şeye lânet okumadı. Yüce Allah:
"Çünkü O, Rabbine selim bir kalb ile gelmişti."4 diye buyurmuştur.
Muhammed b. Şirin dedi ki:
- Selim kalb, Allah'ın hak olduğunu, kıyametin mutlaka kopacağını, yüce Allah'ın kabirdekileri mutlaka dirilteceğini bilmesi demektir.
Müslim'in Sahih'inde yer alan rivayete göre, Ebu Hüreyre (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)'den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
"Cennete, kalbleri tıpkı kuşlarınkini andıran bir takım kimseler girecektir."5
Doğrusunu en iyi bilen Allah'dır ya, bununla şunu kasdetmektedir: Bu kalbler, her türlü günahtan uzak, her türlü kusurdan arınmış olmak bakımından kuşların kalblerini andırır. Bu kalbler, dünya işleri nedir bilmez."6
İmam Nevevî (rh.a.), "Sahih-i Müslim Şerhi - el-Minhâc" adlı meşhur eserinde bu hadis-i şerif hakkında şunları beyan ediyor:
"Denildiğine göre incelikleri ve zayıflıkları bakımından onlar gibi olacaktır. Nitekim bir başka hadiste de: "Yemenliler, kalbleri daha rikkatli ve yürekleri daha zayıf kimselerdir.' buyrulmaktadır.
Bu, korku ve heybet hususunda böyledir denilmiştir. Kuş ise, hayvanlar arasında en çok korkan ve en çok dehşete kapılan hayvandır. Nitekim yüce Allah: "Allah'dan kulları arasında ancak âlim olanlar korkar."7 buyurmaktadır. Bundan maksat ise, (Allah) korku(su)nun kendilerine galip geldiği topluluklardır. Nitekim ileri derecedeki korkuları hususunda seleften birtakım cemaatlerden bu tür rivayetler gelmiş bulunmaktadır. Bununla onların mütevekkil kimseler oldukları kasd edildiği söylenmiştir. Allah, en iyi bilendir."8
Teslim olmuş bir kalb ile Rabbi Allah Azze ve Celle'ye kavuşan muvahhid mü'minlere cennet yaklaştırılmış, ebedî cennetin ehli olmuşlardır… Selim kalb, şirkten ve küfürden tamamen arınmış, içine iman, akıl ve iyi niyet doldurulmuş kalbin sahibi olan mü'min müslüman kullar, Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Nebî olarak Muhammed (s.a.s.)'e razı oldukları için Allah'da onlardan razı olmuştur… Allah'ın rızalığını kazananların mükâfatı da cennettir…
Bundan dolayı Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Cennet de, muttakîler için uzakta değildir, (o gün) yaklaştırılmıştır.
Bu, size vadolunandır, (gönülden Allah'a) yönelip dönen (İslâm'ın hükümlerini) koruyan,
Göremediği hâlde Rahmân'a karşı içi titreyerek korku duyan ve içten Allah'a yönelmiş bir kalb ile gelen içindir. Ona esenlik ve barış (selâm)la girin. Bu, ebedîlik günüdür." 9
Her mü'min müslüman şahsiyet, İslâm Milleti'nin atası Halilullah İbrahim (a.s.)'ın izinden giderek, O'nun gibi davranarak Rabbi Allah'a arınmış selim bir kalb ile varmalıdır…
Kalb, bedenin hem selâmetinin, hem de felâketinin merkezidir… O, imanla dolup beden organlarını imanın doğrultusunda salih amellere sevk ederse, beden için dünya da, ahirette de selâmet sebebi olur… Yok eğer bu hayrın zıddına içi küfür, şirk ve nifâk dolar, beden organları bundan dolayı ifsâd edecek olursa, onun bu hâli beden için hem dünyada, hem de ahirette felâket olur…
Nu'mân b. Beşir (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Haberiniz olsun! Bedenin içerisinde bir lokmacık et parçası vardır ki, iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozulur. İşte o (et parçası) kalbdir."10
İmanın, aklın, niyetin ve idrakın merkezi olan kalb, bedenin üzerinde böyle bir tesiri vardır… O, beden katarının lokomotifidir… Bedeni nereye çeker götürürse, hiçbir zorlukla karşı karşıya gelmeden sürükleyip götürür… Bunun için kalbin, iman bakımından tam, akıl bakımından olgun, niyet bakımından iyi ve idrak bakımından çok kavrayışlı ve aydın olmalıdır…
Enes b. Mâlik (r.a.) rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Kulun kalbi doğru olmadıkça, imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmayan kişi de cennete giremez." 11
Kalb, istikamet sahibi olunca, İman bakımından dosdoğru olur… İstikamet sahibi, yani dosdoğru olmak… Dil de istikamet sahibi olmalı ki, kalb istikamet üzere olsun… Kalb ve dilin müstakîm oluşu, hâli de istikamet ehli yapar… Dosdoğru olmak için, dosdoğru bir yol üzere olmak gerekir… "Es-Sırate'l-Müstakîm" üzerinde hidayet ehli olmaktır dosdoğru olmak… Kalb, dil ve hâl, dosdoğru olması demek, dosdoğru olan "İslâm" üzere olması demektir… İslâm üzere olmayan hiçbir şey dosdoğru olamaz… Dosdoğruluk İslâm'dır ve İslâm üzere sapasağlamlıktır… İslâm, Allah katında kabul gören tek hayat nizamı olan dindir… İslâm üzere sabit kalmak, kalbin, dilin ve hâlin doğruluğunu gerçekleştirir…
Şihâb (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)'in yanına girdim. Kendisi, namaz kılmakta idi. Sol elini, sol uyluğuna koymuş, sağ elini, sağ uyluğunun üzerine koymuş ve parmaklarını toplamış, şehadet parmağını kaldırmış ve şöyle duâ ediyordu:
"Ey kalbleri (hâlden hâle) çeviren, kalbimi, dinin üzere sabit kıl!" 12
Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme (r. anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.):
"Ey kalbleri evirip çeviren Allahım, kalbimi dininde sabit kıl!" duâsını çokça yapardı.
Ben:
- Ya Rasulallah, kalbler evrilip çevrilir mi? diye sordum.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle cevap verdi:
"Evet. Allah'ın kullarından hiçbir Âdemoğlu yoktur ki, kalbi Allah'ın iki parmağı arasında olmasın. Allah, eğer isterse onu doğrultur, isterse kaydırır.
Allah, bize hidayet verdikten sonra, bizi kaydırmamasını ve bizi kendi katında rahmet etmesini dileriz. Muhakkak ki O, karşılıksız verendir."
Dedim ki:
- Ya Rasulallah, bana kendim için yapacağım bir duâ öğretir misin?
Rasulullah (s.a.s.):
"Evet, şöyle şöyle:
Muhammed'in Rabbi olan Allahım, günahlarımı bağışla, kalbimdeki kini gider. Hayatta olduğum müddetçe, fitnelerin bizi düşüreceği delâletten koru!" buyurdu. 13
Enes (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.) sık sık:
" Ey kalbleri (hâlden hâle) çeviren, kalbimi, dinin üzere sabit kıl!" diye duâ ederdi.
Kendisine dedim ki:
- Ya Rasulallah, sana ve getirdiğin şeriata iman ettik. Bu durumda (hâlâ) bizim için korkuyor musun?
Rasulullah:
"Evet! Çünkü kalbler, Allah'ın iki parmağı arasındadır. Onları, dilediği şekilde çevirir." buyurdu.14
Kalblerin dosdoğru olması ve eğrilmemesi için devamlı Allah'dan yardım dilemek gerekir… O, kalblerimizi koruyup, dini olan İslâm üzere sabit kılmazsa, kalblerimiz eğrilir, dalâlete düşer, kayıp gider…
Rabbimiz Allah Teâlâ'nın muvahhid mü'min kullara öğrettiği hakikatlerden biriside şudur:
"(Rabbimiz) biz, yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz."15
Mü'min müslümanlar, iman edip idrak etmişlerdir ki, insanın yaratılış gayesi yalnızca Allah'a ibadet etmek ve ibadette asla şirk koşmamaktır…16 Şirk koşmadan yalnızca Allah'a ibadet, yani itaat eden iman ehli olanlar, yalnızca Allah'dan yardım dilerler… Allah'dan yardım bekleyip dileyenler, önce üzerlerine düşen Allah'a şirksiz ibadet, yani itaat vazifelerini hakkıyla yerine getirmelidirler… Kul, üzerine düşeni yapınca, Allah va'dettiğini gerçekleştirir… Çünkü:
"Hayır, sizin Mevlânız Allah'dır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır." 17
"Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi yapayalnız ve yardımsız bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler."18
"Allah, kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şübhesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır." 19
"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslâm'a ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." 20
Katıksız iman eden muvahhidlerin göğüs kafesindeki kalbleri, dinin, yani İslâm'ın üzerinde sabit olmuş, iman ile dolduğu için küfür ve şirkten tamamen temizlenmiş, tam teslimiyet ile teslim olmuştur… Böyle bir kalb ile, Allah'a yönelmek, kulluk görevini, Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'nden hareket ederek yerli yerince yapmak ve böylece selim bir kalbin sahibi olmak her mü'min şahsiyetin dileğidir… Bu kalbe sahib olan müslüman kişi, onu, her türlü zarar vericiden korumakla mükelleftir… Kalbin, dosdoğru yoldan kaymaması, dinin, yani İslâm'ın üzerinde sabit durmasını, Allah'dan yardım dileyerek sağlamaya çalışan mü'min kul, çok dikkatli olmak zorundadır… Şeytan ve avanesi, iman ehli kulun gaflet ânını gözleyip durmaktadırlar… Kul, gaflete dalar dalmaz hücûma geçip, kalb kalesini işgal etmeye can atmaktadırlar…
"Çünkü o (şeytan) ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz, gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık." 21
Rabbi ve İlâhı Allah Teâlâ'nın yardımına ve rızasına eren kalb, muvahhid mü'min ve müslüman bir kalbdir… Allah'ı Tevhid etmiş ve şirkten arınmıştır… Allah'a iman etmiş ve küfürden arınmıştır… Allah'a teslim olmuş ve isyandan arınmıştır… Arı-duru ve tertemiz bir kalb… İmanı, aklı ve niyeti tertemiz olup sadece Allah için olan bir kalb!..
Kalb, aynı zamanda hislerin, arzuların ve değerlerin, anlayışların ve meyil edişlerin inkılâb hâlinde olduğu bir mekândır… Devamlı değişim hâlindedir… Birçok zıddların çarpıştığı ve birbirlerine galib gelip birbirlerini mağlub ettikleri bir savaş alanına benzer… Bu hızlı değişimi kontrol etmek, denetim altında bulundurmak ve istikamet üzere olmasını sağlamak gerekir ki, istikametten kaymasın, eğri-büğrü yollara sapmasın!.. Çünkü dosdoğru olan yoldan sapan, her birinin başında delâlete davet eden bir şeytan bulunan bâtıl yollara sapar!..
Ebu Ubeyde b. el-Cerrah (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Şübhesiz Âdemoğlunun kalbi, bir günde yedi defa dönüp duran bir serçe gibidir." 22
Ebu Musa el-Eş'arî'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Kalbin durumu bomboş arazide rüzgârların döndürdüğü kuşun tüyü hâline benzer."23
Kalbin fıtratında bu inkılâb olduğu için yegâne önderimiz duâlarında, Âlemlerin Rabbi Allah'dan kalbinin dini ve itaati üzere sabit kılmasını istiyordu… Hayatın bütün yönlerinde yegâne örneğimiz olan Rasulullah (s.a.s.), bu konuda da önderimiz ve örneğimizdir… Her muvahhid mü'min O'nun gibi davranmalı ve duâ etmelidir…
Ümmü'l-mü'minin Âişe (r. anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.):
"Ey kalbleri evirip çeviren Allahım, kalbimi dininde ve Sana itaatte sabit kıl!" duâsını çokça yapardı.
Kendisine:
- Ya Rasulallah: ' Ey kalbleri evirip çeviren Allahım, kalbimi dininde ve Sana itaatte sabit kıl!' duâsını çokça yapıyorsun, dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
"Hangi şey beni bundan emniyette kılar. Kulların kalbi, Rahmân'ın (Allah'ın) iki parmağı arasındadır. Allah, bir kulun kalbini evirip çevirmek isterse, öyle yapar" buyurdu.24
Ebu Musa (r.a.):
- Kalbe, hâlden hâle değiştiği için kalb denilmiştir, 25 derken, kalbin fıtratında olan bu inkılâbı beyan etmiştir…
Mikdâd b. el-Esved (r.a.)'ın rivayet ettiği hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.s.), kalbin bu hızlı değişkenliğini şöyle beyan buyurur:
"Kazanın içinde su kaynadığında nasıl alt-üst olursa, insanın kalbi, ondan daha fazla karışıp hemen değişiverir."26
Küfrün, şirkin, nifâkın, tuğyanın, ilhâdın ve her türlü haram ile günahın kalblere hakim olduğu gibi, içinde yaşadığımız cahiliyye toplumuna da egemen olmuştur… Bundan dolayı, kalb, dil ve vadetiyle yaptığımız duâmız:
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi kaydırma ve bize katından bir rahmet bağışla. Şübhesiz bağışı en çok olan Sensin Sen." 27
Dipnot
1) Hacc, 22/32. |