PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 5
(Herkesin peygambere ihtiyacı olduğunu on maddede anlatmaya devam ediyoruz.)
23/04/2015 - 12:54

Soruyu tekrar edelim: “Herkesin, vahiy (din) konusunda kendi kafasından konuşmayan bir elçiye ihtiyacı var. Buna göre son Peygamber’in (sav) bütün sözleri ve yaptıkları vahiymidir? Değilse onun peygamber olarak sözlerinin ve davranışlarının dinde yeri ve bağlayıcılığı nedir?” 

Bu sorunun cevabını herkes aynı şekilde vermediği gibi, konu sahabe döneminden beri çok farklı anlaşılmış.

Peygamber’in (sav) yaptığı her uygulamanın, söylediği her sözün, hatta rüyalarının bile vahiy olduğunu söyleyenler olduğu gibi; Kur’an’ı peygambersiz anlamaya çalışanlar da olmuştur. Elbette peygamber Allah (cc) tarafından seçilmiş bir elçi ise, onun kendisini görevlendiren makam adına söyledikleri ve yaptıkları, Allah’a inananlar için bir anlam ifade eder, onlarda kendileri için bağlayıcılık ve örneklik var diye kabul ederler.

Peygamberin hangi sözleri, hangi uygulamaları, hangi kararları (ictihadları) vahye dayalıdır, bağlayıcıdır sorusunun sınırları çok belirgin olmamakla birlikte Necm 1-5. âyetleri ışığında birkaç görüşü alarak konuyu özetlemeye çalışalım.

“Kur’an kesinlikle bir vahiydir ve içindeki tüm sözler istisnasız Allah'a aittir.

Muhammed’in (sav) Kur’an olarak insanlara tebliğ ettiği şeyler onun kendi uydurduğu düşünceler olmayıp, Allah’ın kendisine vahyettiği hakikatlerdir.(1)

Necm suresi 3. âyette ‘konuşma, söyleme’ anlamında bir fiil kullanılmış olmasından hareketle Peygamberin bütün söylediklerinin vahiy olduğu, dolaysıyla herhangi bir konuda kendi görüşüyle hareket edemeyeceğini savunanlar olsa da başka deliller bu görüşü haklı   çıkarmıyor.(2)

Bu görüşü savunanlara göre Peygamber’in (sav) sünnetine uyma da tıpkı vahye uymak gibidir. Bazıları göre ise vahye dayanırsa, kendi hevâlarından olmazsa peygamberlerin de ictihad etmeleri, yani bir konuda kendi görüşleri ile hareket etmeleri caizdir.(3)

Ancak“Allah seni affetsin, niçin onlara izin verdin?...” (Tevbe 9/43) gibi âyetler, peygamberin ictihâd yaptığını, ancak isabet etmediğinde, o halde bırakılmayıp vahyile düzeltildiğini gösteriyor. Bu âyet (Necm 53/3), esas itibariyle Kur'ân hakkındadır.  Peygamber’in hadislerini de içine almak üzere ifade ettiği mutlak mânâda yorumlandığı takdirde de, âyetin son tarafına dikkat etmek gerekecektir.(4)

Peygamber'in (s.a) kendi sözleri ise üç kategoriye ayrılabilir:

Birincisi: Peygamber'in (sav) İslâm'ı tebliğ, Kur'an'ı beyan ve izah niteliği taşıyan sözlerinin tümünün vahy kaynaklı olduğuna şüphe yoktur. Bu tür sözler, kelimesi kelimesine Kur’an gibi inmemiş olsa bile yine de vahye dayanır. Çünkü bunlar vahyin açıklamaları veya uygulamalarıdır. 

İkincisi: Peygamber'in (sav) muhtelif zamanlarda verdiği emirleri kapsayan sözleri. Peygamber (sav) bazen sahabe ile istişâre etmiş, bazen kendi görüşünden vazgeçip, sahabelerin görüşünü kabul etmiştir. Bazen de sahabeler “Bu sizin kendi görüşünüz mü yoksa Allah'ın vahyi midir?” diye sormuşlar, O da “Benim sözümdür” karşılığını vermiştir. Kendi ictihadıyla (görüşüyle) hareket ettikten sonra isabetli olmayan ictihatlarını vahyin işaretiyle düzeltmiştir. Böylece bu gibi konulardaki uygulamaları veya görüşleri vahyin te’yid etmesiyle  kesinlik kazanmıştır.

Üçüncüsü: Peygamber'in (sav) bir insan olarak peygamberlikten önce ya da sonra, peygamberlik görevi ile ilgili olmayan sözleri. Onun azılı düşmanları bile onun bu gibi sözlerine itiraz etmemişlerdi. Onların karşı çıktığı şey, peygamberllikle ilgili dedikleri ve uygulamalarıydı.

Ancak yine de belirtmek gerekir ki, Peygamber’in (sav) bu tür sözleri bile haktan, hikmetten, güzellikten uzak, saçma, batıl ve çirkin değildir. Çünkü Allah (cc), onu örnek bir kul olarak seçmiştir.(5)

Peygamber’in (sav) her sözünün ve her davranışının vahiy ve dolayasıyla dinde bağlayıcı hüküm olmadığını, onun da bir insan olarak bazı konularda görüş beyan ettiğini düşünenler bazı rivâyetleri delil olarak kullanırlar. Onlardan biri şu rivâyettir:

Peygamber (sav) Medine'ye hicret ettiği zamanlarda burada hurma ziraati ile meşgul olanların, erkek hurmalarla dişi hurmaları aşıladıklarını (tozlaştırdıklarını), bunun için vakit ve emek harcadıklarını görmüş ve “bunun bir faydası olacağını zannetmiyorum”, bir başka rivayette “Belki de yapmasanız daha iyi olur" demiş. Bunu dinî bir talimat (peygamber emri) zanneden ilgililer tozlaştırma işini terketmişlerdi. Tozlaştırma yapılmayınca iyi ürün alınanamıştı. Bu durum Peygamber’e (sav) bildirilmiş.

Onun cevabı konusunda üç farklı rivâyet var. Birincisi: “Bu bir tahmindir. Eğer faydalı ise yapın. Ben de sizin gibi bir insanım. Tahminde insan hata da edebilir, isabet de edebilir. Ben size (Allah böyle söyülüyor) demedim ki. Ben asla Allah’a karşı yalan söylemem.”(6)

İkincisi: “Ben bir beşerim. Size dininizden bir şey bildirirsem onu hemen alıp uygulayın, eğer bir kanaat bildirirsem ben de ancak bir beşerim (isabet etmeyebilirim).” (7)

Üçüncüsü: “Dünyanızı ilişkin işleriniz size aittir (siz daha iyi bilirsiniz). Dininize ilişkin işleri de ben bilirim”(8)

Olay farklı rivayetlerle birlikte ele alınırsa şu sonuçlara ulaşılabilir:

-Peygamber’in (sav) Allah (din) adına düzenlemek, yönlendirmek, örnek olmak, kurala bağlamakla görevli olduğu alan, yalnızca âhiret veya fert-Allah ilişkisi alanı değildir.

-Peygamber’in (sav) hangi alanda olursa olsun bütün söyledikleri ve yaptıkları Allah adına (vahy) değildir. O, bir insan olarak kendi ictihadı, beşeri bilgi, tecrübe ve kanaatine dayanarak da bir söz söyleyebilir, bir davranışta bulunabilir. Ancak onun söz ve davranışında Allah’ın muradına aykırı bir taraf bulunursa -ki bu da ancak henüz kendisine doğru hüküm vahyedilmemiş bulunduğu için olabilir- Allah tarafından doğru olan bildirilir. 

-Peygamber’in (sav) hangi alanda ve konuda olursa olsun vahiy olarak insanlara tebliğ ettiği şeyler dinîdir.

-Dini bir hükümle düzenlenmeyen hayatın diğer alanlarında insanlar, beşeri bilgi ve tecrübe kaynaklarından yararlanır, gerekeni yaparlar; bu alanda bilgi ve tecrübe sahibi olanlar, aynı konuda bilgi ve deneyimi olmayanlardan daha iyi bilirler. 

-Beşerin bilgi ve deneyimine bırakılmış alanlarda elde edilen bilgiler, teknik ve teknolojiler hem elde edilirken, hem de uygulamaya konulurken din ile tümden ilişkisiz olamazlar. Bir müslüman bütün işlerini inancına uygun yapar.

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/1/0200.htm

 S. Ateş, yukarıdaki hurma aşılama rivâyetini tuhaf buluyor ve diyor ki: “Peygamberin dini nitelikteki sözleri Kur’an’ın tefisir mahiyetindedir. Onun tabii ihtiyaçları için sarfettiği sözleri de vahiy saymak ifrattır. Kur’an “Deki ben de sizin gibi bir beşerim, bana vahyolunur...” (Kehf 18/110)  diyor. 

Ona göre söz konusu rivâyet, senet bakımından güvenilir olmadığı gibi, metin bakımından da Kur’an’ın ruhuna uygun değildir. Bu âyette(Necm 53/1-5), Peygamberin her sözünün vahiy olduğuna ve onun hiç hata etmeyeceğine dair bir delil yok. Bu âyet ona gelen vahyin onun sözü olmadığını, peygamberin bunları alırken yanılmadığını, bir hayal sanarak bunları vahiy diye ortaya atmadığını, vahiy meleğini bizzat görüp ondan vahiy aldığını bildirmektedir.

Ateş’e göre Peygamber’in (sav) dinî hükümleri açıklama mahiyetindeki sözleri dinin kaynağıdır. Ancak dinle ilgisi olmayan, dünyaya ait sözleri dinde kaynak değildir.”(9)

Ancak Necm 3.âyet diğer deliller ile birlikte ele alınırsa, Peygamber’in (sav) tebliğ mahiyetinde ve peygamberlikle ilgili olmayan söz ve davranışlarının da vahyin kontrolü altında olduğu, yanlış veya isabetsiz bir ictihadta bulunduğu zaman vahiy tarafından doğrusunun bildirildiği anlaşılmaktadır. (Heyet, Kur’an Yolu, DİB Yay. Ankara 2004, 5/106)

Peygamber (sav) din konusunda Allah’ın kendisine vahyettiğine uymuş, yasaklanan şeylerden sakınmış ve bunları ümmetine hem tebliğ etmiş, hem de açıklamıştır.

Vahyin emriyle ve gereği olarak, kendi ictihadıyla hüküm verdiği ama Allah’ın (cc) tasvip ettiği konularda ona uyan mü’min Allah’ın kitabındaki hükmüne uymuş olur. Ancak onun dünyevi konulardaki bazı yönlendirme ve tavsiyelerine gelince bunlar şer’i hükümler değildir ve bağlayıcı tarafları yoktur. Bu gibi şeyler kendi aramızdaki akıl danışma, istişâre etme, nasihatta bulunma, yol gösterme cinsinden şeylerdir. Kişinin dünyevi bir konuda o konuyu en iyi bilene sorması, kazanılmış bilgi, tecrübe ve deneylerdenfaydalanması  kendisinin bileceği şeydir.(10)

Sünnetin İslâmın ikinci kaynağı olduğu genel bir kabul görmektedir. Burada asıl sorun Peygamber’den (sav) sadır olan söz ve davranışların sonraki dönem müslümanları için bağlayıcı olup olmadığı konusudur.

Ehl-i hadis tarafında hararetle savunulan, sünnetin (hadislerin) temamen vahiy nahsulü olduğunu iddiasının amacının bütün olayları nass’a (dinitemele) bağlama ve her şeyi Peygamber’e söyletme gayreti olduğu söylenebilir. Buradan hareketle Peygamberin her yaptığının (söylediğinin) bağlayıcı olduğunu iddia etmek, müslümanların sorunları çözmek yerine, daha da zorlaştırmakta ve vahye dayalı pratik çözüm olan ictihadın alanını daralmaktadır. Sosyal hayatta her sorun için, her konuda hadis arama gayreti, çözüm değil, zorluktur.(11)

Dolayısıyla sözkonusu âyetlerde (Necm 53/1-5) Peygamber’in (sav) peygamberlikle ilgisi olmayan, bir insan olarak, günlük hayatın gereği olarak sarfettiği sözler kastedilmiyor diyebiliriz.

Kur’an, Muhammed’in (sav) Allah’ın elçisi olduğunu, melek, olağanüstü birisi, kral, cin olmadığını ama bir beşer (insan) olduğunu farklı ifadelerle vurguluyor. (Bakınız: Fetih 48/ 29. Ahzâb 33/40. Kehf 18/110. Fussilet 41/6. Ahkaf 46/9. En’am 6/50. Lukman 31/34. Kehf 18/23-24. A’raf 7/187.Nâziat 42)

Elbette onun bir insan olarak yaptığı günlük davranışlar, ağzından çıkan her söz ne âyettir, ne de dinin emridir. Ancak o (sav) elçi olduğu gibi, model bir şahsiyettir. Onda iman edenleri çin en güzel örnek vardır. (Ahzâb 33/21) Dolaysıyla ondan günah olan, edebe aykırı, peygamberlik ahlâkına yakışmayan davranışlar sadır olmaz, ağzından yalan, abes, çirkin sözler çıkmaz.

Aşağıdaki rivâyetler Peygamber’in her dediği ve her yaptığı vahiy olmasa bile hakka aykırı olmadığını haber veriyor: Abdullah b. Amr da şöyle anlatıyor: “Peygamber’den (sav) duyduklarımı ezberlemek için yazsam mı ki dedim. Kureyş beni yazmaktan alı koydu ve « Peygamber (sav) kızgınlık ve sakin hallerinde konuşan bir insan iken, sen ondan duyduğun her şeyi nasıl yazarsın? » dediler. Bununüzerineyazmaktanvazgeçtim. Sonra durumuAllah’ınRasûlüne (sav) anlattım. Eliylediliniişaretederek; « Yaz(abilirsin), canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederimki buradan haktan başka birşey çıkmaz. » buyurdu.(12)

Peygamber (sav) sahebeleriyle, onlar da kendi aralarında şakalaşırlardı. Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre sahabeler Peygamber’e (sav) “Ey Allah’ın Elçisi! Sen bizimle şaka yapıyorsun!” (diye hayretle) sormuşlardı. O da “Ben (şaka bile olsa) sadece doğruyu konuşurum, haktan başka bir şey söylemem” buyurmuştu.[13]

-Hülasa;

Herkesin, Allah adına kendi hevâsından konuşmayan, vahiy adına hareket etmediği veya konuşmadığı yerlerde bile kulluktan, edepten, haktan, ölçülü olmaktan ayrılmayan bir elçiye itiyacı vardır.

Hakikati bulma konusunda aklı, kapasitesi, bilgisi sınırlı; şehvet ve şeytanla, emel ve hırslarla sarılı, ğaybı bilmeyen; yolcu olduğu halde yolunu kendi imkanlarıyla bulamayan, insanın, hakikati vahiyle bildiren bir elçiye, kılavuza, rehbere, muallime ve onunla indirilen bir yol haritasına (ilâhi kitaba) ihtiyacı vardır.  

İnsanların, Allah adına, din konusunda kendi hevâsına göre, yani aklına estiği gibi, kendi uygun gördüğü gibi, kendi iddialarına göre konuşmayan, iş yapmayan bir Kerim ve el-Emin bir elçiye ihtiyacı vardır.

Hele hele tarihten beri kendi hevâsından din ve ideoloji uydurup, insanları etrafında toplayan ve onlara hükmeden sayısız sahtekâr ve yalancı kurtarıcı varken.

Hele hele bu sahtekâr yalancılar günümüzde sayısız teknikleri ve modern imkanları kullanarak kitleleri aldatıyorken.

Hele hele kendi batıl hevâlarından uydurdukları görüşleri, ‘işte gerçek din budur’ diye bağlılarına sunan aldatıcılar mevcutken.

Hele hele Allah’ın dinini kendi hevâlarına (görüş ve ilkelerine) uydurmaya kalkışan yönetici, kral, grup, cemaat, bilgin ve önder kılıklı kandırıcılar toplumları etkiliyorken.

Hele hele insanlara sapık yollar (dalâlet) doğru yol diye gösterilirken...

 

(Devamı var)

Hüseyin K. Ece

 

22.04.2015 Zaandam-Hollanda


(1) Mevdudî. E. Tefhimu’l-Kur’an (ter.) İnsanYay. İstanbul 6/13

(2) Heyet, Kur’anYolu, DİB Yay. Ankara 2004, 5/105

(3) Zamahşerî, Ö. B. M. El-Keşşâf, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1415-1995, 4/408. İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesir, DâruibnHazmBeyrut 1423-2003, S: 1360

(4) Elmalılı, H. Y. Hak DiniKur’an Dili, (sad.) AzimDağ. İstanbul Thr. 7/290

(5) Mevdûdî. E. Tefhimu’l-Kur’an (ter.) 6/13-14

(6) Müslim, Fedâil/139 No: 6126. İbniMâce, Ruhun/15 No: 2470

(7) Müslim, Fedâil/140 No: 6127

(9) Müslim, Fedâil/141 No: 6129. İbnMâce, Ruhûn/15 No: 2471

(10) Ateş, S. YüceKur’an’ınÇağdaşTefisiri, YeniUfuklarNeş. Yeryok, Thr. 9/102-103

(10) Abdulhâlık, A. Hücciyyetü’s-Sünne (ter.) ŞûleYay. İstanbul 1996, s: 123-124

(11) Şimşek, M. Hz. Peygamber’inİctihadVeTasarrufları; TDV Yay. Ankara 2010, s: 21-216

(12) EbuDavûd, İlim/3 no: 3646.

(13) Tirmizî, Birr/57 No: 1990