"Ahidleştiğiniz zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin. Pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Çünkü Allah'ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şübhesiz Allah, yaptıklarınızı bilir"1 diye buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ!..
Ahdetmek: Kesin söz vermek söz konusu olan şeyi korumak, yerine getirmek, yemin etmen ve bu konuda vefâ göstermektir...2
Allah'ı kefil kılarak ahdetmek, ahid konusu olan şeyin sorumluluğunu daha da ağırlaştırır ve bütün inkânları kullanarak gerçekleştirmeyi daha da şiddetlendirir... Hayatî bir mes'ele, gerçek bir özür gündeme gelmedikçe ahidleşilen ne ise onun yerine gelmesi gerekir... Elbette iman sahibi olan ve salih amel işlemeye gayret eden her muvahhid mü'min, helâl, temiz, iyi, güzel ve hayırlı olan şeyler üzere ahidleşir... Haramları işlemek üzere ahidleşmek asla olmaz... Allah'ın rızasına uygun olan şeylerde ahidleşme gündeme gelmelidir ve bu ahid, Allah'a ve Rasulü (s.a.s.) 'e itaat edildikçe devam etmeli, gereği yapılmalıdır...
Seyyid Şerif Cürcânî (rh.a), "Kitabü't-Ta'rîfât" ta "ahd" i şu şekilde ta'rif eder:
"Bir şeyi hıfz etmek ve onu, hâlen ba'de hâl koruyup gözetmektir. Bu ahdin aslıdır. Sonra koruyup gözetilmesi gereken sözleşme ve andlaşma anlamında kullanılmıştır ki, maksad da budur."3
Rağıb el- Isfahânî (rh.a.), "Müfredât" isimli meşhur Kur'ân kavramları sözlüğünde "ahd" kelimesini ayet-î kerimelerden deliller getirerek şöyle açıklıyor:
"Ahd: hâlden hâle bir şeyi koruyup gözetmektir. Uyulması gereken anlaşmaya ahd denir.
"Ahde vefâ gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur." (İsra 17/34)
"(Allah:) 'Zalimler, benim ahdime erişemez.' dedi." (Bakara 2/124) Yani, verdiğim söz zalimleri kapsamaz.
"Allah'dan daha çok ahdine vefâ gösterecek olan kimdir?" (Tevbe, 9/111)
Falan Kişi, falan kişiye bir ahid verdi ve onu korumasını ona öğütledi.
"Andolsun, Biz bundan önce Âdem'e ahid vermiştik." (Taha, 20/115)
" Ey Âdem oğulları, Ben size ahd vermedim mi?" (Yasin, 36/60)
"Allah bize, ateşin yiyeceği bir Kurban getirmedikçe hiç bir Rasul'e inanmamamız konusunda ahd verdi,diyenler."(Âl-i İmrân, 3/183)
"İbrahim ve İsmail'e de: 'Evimi, tavaf edenler, İ'tikafa çekilenler, ruku' ve secde edenler için temizleyin' diye ahid verdik." (Bakara 2/125)
Allah'ın ahdi, kimi zaman aklımıza yerleştiği şeyle, kimi zaman Kitab/Vahiy ve Rasullerinin diliyle bize emrettikleriyle, kimi zamanda nezir/adak ve benzerleri gibi Şer'de/Dinde gerekli olmayan fakat kendimize gerekli kıldığımız şeylerle olmaktadır.
Şu ayetler bu anlamdadır:
"Onlardan kimi de: 'Andolsun, eğer bize bol ihsânından verirse, gerçekten sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız' diye Allah'a ahdetmiştir." (Tevbe 9/75)
"Ne zaman bir ahidde bulundularsa, içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı?" (Bakara, 2/100)
"Oysa andolsun, daha önce arkalarını dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermemişlerdi." (Ahzâb, 33/15) 4
"Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur."5
Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle, yalnızca kendisine ibadet etsinler ve asla şirk koşmasınlar diye yarattığı insan kullarından, kendilerini kendilerine şahidler yaparak "Ahid" almış, yegâne Rabbleri olduğunu kabul eden insanlar "Emaneti" yüklenmişlerdir...
Ruhlar âleminde, insanların yegâne Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah ile insan kulları arasından "Misak Ahdi" gerçekleşmiştir... Allah Teâlâ, hakikatın tâ kendisi olan bu Misak Ahdi'nin gerçekleştiği ânı şöyle beyan buyurup hatırlatmaktadır:
"Hani Rabbin, Âdem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: 'Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?' (demişti de) onlar: 'Evet (Rabbimizsin), şahid olduk' demişlerdi. (Bu) kıyamet günü: ' Biz, bundan habersizdik' dememeniz içindir.
Ya da: 'Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız. İşleri bâtıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helâk mı edeceksin?' dememeniz için.
İşte Biz, ayetleri böyle birer birer açıklarız, umulur ki dönerler."6
Âlemlerin Rabbi Allah ile insan kulları arasında mutlaka gerçekleşen "Misak Ahdi" ayet-i kerimelerde böyle apaçık beyan buyrulmuştur...
Rabbimiz Allah Teâlâ yalnızca kendisine ibadet, yani itaat etmeleri için yarattığı insan kullarından, yegâne Rabbin kendisi olduğundan dolayı ahid almış, bu ahdin kendilerine hatırlatılması için Rasuller, Nebîler ve Kitablar göndermiştir... İnsan kullarına, Misak Ahdini hatırlatarak âhde vefa göstermelerini emretmiştir...
Ebu'l- Âliye, Ubey b. Ka'b (r.a)'dan Azîz ve Celîl olan Allah'ın:
"Hani Rabbin Âdem oğullarının sırtlarından (sulbünden) zürriyetlerini (çıkartıp) almış ve onları kendilerine şahit tutup (A'râf, 7/172) buyruğundan itibaren: "Şimdi o bâtıla sapanların işledikleri yüzünden bizi helâk mı edeceksin?" (A'râf 7/173) buyruğuna kadar olanlarla ilgili olarak şunları söylediğini nakletmektedir:
O gün kıyamet gününe kadar olacakların hepsini bunun için bir araya topladık. Kendilerini ruhlar halinde yarattıktan sonra onlara suret verdi, onları konuşturdu, onlar da konuştular. Onlar üzerine ahid ve misakı alıp:
"Onları, kendilerine şahit tutup: 'Ben, sizin Rabbiniz değil miyim? (diye sormuştu).' Onlar: ' Evet (Rabbimizsin), şahit olduk' demişlerdi. Kıyamet günü, 'bizim bundan haberimiz yoktu' demeyesiniz diye yahut: 'daha önce sadece atalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı bizde onlardan sonra gelen bir kuşaktık. Şimdi (atalarımız olan) o bâtıla sapanların işledikleri yüzünden bizi helâk mı edeceksin?' demeyesiniz diye." (A'râf, 7/172-173) (Yüce Allah) böyle buyurdu.
- Ben, yedi semâyı ve yedi arzı size karşı şahid tuttuğum gibi, babanız Âdem'i de size karşı şahid tutuyorum ki, kıyamet günü 'biz bilmiyorduk' demeyesiniz yada 'biz bundan habersizdik' demeyesiniz diye. Bu sebeble sakın Bana hiç bir şey ortak koşmayın! Ben sizlere Rasullerimi göndereceğim. Onlar sizlere, Bana verdiğiniz ahdi ve Misakı hatırlatacaklar. Üzerinize Kitablarımı da indireceğim.
İnsanlar:
- Senin, bizim Rabbimiz İlâhımız olduğuna şahidlik ederiz. Bizim Senden başka bir Rabbimiz, Senden başka İlâhımız yoktur, dediler.
Onlara babaları Âdem yükseltildi. Âdem, onlara bakınca, aralarından zengini, fakiri, sureti güzel olanı ve başka durumdakileri gördü.
Âdem:
-Rabbim, kulların arasında eşitlik yapsan (olmaz mı?) dedi.
Allah:
-Ben, bana şükredilmesini severim, buyurdu."7
Rabbimiz ve İlâhımız Allah Azze ve Celle, insan kullarından aldığı "Misak Ahdi'nde: "Sakın bana hiç bir şeyi ortak koşmayın" buyurmuş, insanlarda, O'nun yegâne Rabb ve İlâh olduğunu şehadet ederek kabul etmişlerdir...
İnsanın ahde vefâsı, bu verdiği söze sadık olmasına bağlıdır... Allah'dan başka Rab ve İlâh kabul etmeyecek, Allah'a asla şirk koşmayacak!..
Allah Teâlâ, insan kulları bu ahdi unutmasınlar, devamlı hatırlasınlar ve kulluk görevlerini yerine getirsinler diye onlara Kitablar indirmiş,Rasul ve Nebîler göndermiştir... Buna rağmen insanların çoğu ahidlerine ihanet edip geri dönmüş, vefâsızlık yapmış, Allah'dan başka yasa koyuculara yönelip itaat etmiş, başka rabler ve ilâhlar edinerek Allah'a şirk koşmuşlardır...
Enes (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah, (kıyamet gününde) cehennemliklerin azabça en hafifi olan birine:
- Yeryüzünde mal olarak ne varsa hepsi senin olsa, şu azabdan kurtulmak için onu fedâ eder mi idin? diye soracaktır.
O da:
-Evet fedâ ederdim ya Rabbi, diyecek.
Bunun üzerine Allah:
-Fakat sen, Âdem atanın sülbünde iken Ben senden (şimdi göze aldığın fedâkârlıktan) daha ehven bir şey istemiştim ki, Bana ortak koşmaman ve nankörlük etmemendi. Fakat sen (dünyaya gelince Tevhid'den) çekinip, müşrikliğe yapıştın! diyecekler."8
İşte ahde vefâsızlık bu dur!..
Rabbimiz Allah'ın:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk!" diyenler, imtihan yeri olan yeryüzüne indirilince, Allah'dan başka rab ve yasa koyucu ilâh kabul edip Allah'a şirk koşarak Tevhid'den uzaklaşıp müşrikliğe yapışması en büyük vefâsızlıktır... Bu ahde vefâsızlık ediş, o kadar büyük bir suç, o kadar büyük bir günahtır ki, Allah Azze ve Celle, bu suçu, bu günahı affetmemektedir... En korkunç en büyük zulüm olan şirk suçu ve şirk günahının dışındaki suç ve günahlardan dilediğini affeden Rabbimiz Allah Teâlâ, böyle bir vefâsızlığı bağışlamadığını beyan buyuruyor:
"Şübhesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür."9
"Gerçekten Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalan ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur."10
"Hiç şübhesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, elbette o, uzak bir sapıklıkla sapmıştır."11
Ve:
"Müşrikler, ancak bir pisliktirler."12 diye buyuran Allah Teâlâ, ahde vefâsızlığı yapanların düştükleri durumun ne kadar kötü olduğunu apaçık beyan etmektedir...
Âlemlerin Rabbi Allah'dan başka rab ve ilâh kabul etmeyeceklerine ahdedenler, ahidlerine vefâ göstermeyip Allah'a ortaklar edinip şirk koşanlar, yalnızca Allah'a ibadet etmeleri için, yanı şirk koşmadan yalnızca Allah'a itaat etmeleri gerekli iken, Allah'dan başka yasa koyuculara isteyerek itaat etmeleri, emanete ihanet etmekten başka bir şey değildir... Emanet teklifini kabul edip yüklenen insanlar, ahde vefâsızlık ederek emanete ihaneti güdeme getirmişlerdir...
"Gerçek şu ki, Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar, bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Onu, insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir."13 buyuran Allah Azze ve Celle, emanetin gereğini yerine getirmeyen insanın çok zalim ve onun kıymetini bilmediği, değerini takdir etmediği için de çok cahil olduğunu açıklamaktadır...
Emanet, kulun mükellef kılındığı kulluk vazifeleri!.. Gereğini, emrolunduğu gibi dosdoğru yerine getirdiği zaman dünyada izzet, ahirette cennet ile ödüllenmekte ve ona ihanet edip, ahde vefâsızlık yaptığında ise, dünyada zillet, ahirette cehennem azabı ile cezalandırılmaktadır...
Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Onların çoğunda verdikleri söze bağlılık görmedik, amma onların çoğu fasıklar (yoldan çıkanlar) olarak gördük."14buyurmaktadır.
İnsan kullar, Rabbleri Allah'a verdikleri ahidlerine sadık kalırlarsa, Allah Teâlâ da onlara vermeyi va'd ettiği bütün nimetlerini kendilerine bağışlar, dünyada da, ahirette de izzetli kullarından eder...15
"(Bu,) Allah'ın va'didir. Allah, va'dinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler."16
Katıksız iman edenler, gerek ahidleştikleri, gerekse akitleştikleri zaman, ahidlerinin ve akitlerinin gereğini yerine getirirler... Bu, onların katıksız imanlarından kaynaklanır... İmanlarının gereğidir bu!..
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Ey iman edenler, akitleri yerine getirin."17
Muvahhid mü'minlerin özelliklerini beyan buyuran Allah şöyle buyurur:
"Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riâyet ederler."18
"Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsa, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aiddir."19
İşte bunlar, ahidlerine vefâlı olanlardır! Çünkü bunlar, Misak ahdi gereği Allah'dan başka rab ve ilâh kabul etmeyen, Allah'ı Tevhid eden muvahhid mü'min müslümanlardır...
Misak ahdine vefâsızlık yapanlar, her çağda, her zaman ve her mekânda aynı karakterde olup aynı tavrı sergilemişlerdir... "Evet Rabbimiz Sensin, biz de buna şahidiz" dedikleri hâlde, Allah'ın kendilerine gönderdiği hidayet rehberi Rasulleri yalanlamış, Allah'ın hükümlerini reddetmiş, Kitabını inkâr edip, dinini kabul etmemişlerdir... Yegâne kanun koyucu Allah'ın yerine yasa koyucu yasama meclislerini, İslâm'ın yerine demokrasi gibi beşerî düzenleri, Allah'ın Kitabı Kur'ân yerine anayasaları, Allah'ın Rasulü Muhammed (s.a.s.)'in yerine kendilerinin yücelttiği önderleri koyup, inanarak kabul etmişlerdir... Böylece, Allah'a, Dinine, Kitabına ve Rasulüne ortaklar edinmiş, şirk koşarak vefâsızlığın en çirkin örneğini gündeme getirmişlerdir... Hâlbuki Misak ahdinin gereği olarak, Allah'ın yerine yasa koyucu diye kabul edilen tüm tağutları reddetmek ile emrolunmuşlardı... Bu emri dinlemeyip tağutprest olanlar, ahidlerini bozmuş ve vefâsız olmuşlardır...
Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
"Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler, oysa onlar, onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister."20
Âlemlerin Rabbi Allah, en son Nebî ve en son Rasulü Muhammed (s.a.s.) ile beraber gönderdiği son mesajı Kur'ân-ı Kerim ile bütün insan kullarını uyarmış, onlara hükümlerini beyan buyurmuş, helâl ve haramları açıklamış, tağutları tüm kurum, kuruluş ve düzenleriyle reddetmeyi emir buyurmuştur:
"Şübhesiz doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapsağlam bir kulpa yapışmıştır. Bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir."21
Tağut, Allah'a başkaldıran bütün yasa koyucu güç sahibi olanlardır... Tağut, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen, Allah'ın hükümlerini yasaklayan, bu hükümlerin yerine ilâhlaştırdıkları hevâlarının hükümleriyle egemen oldukları halkları yönetenlerdir... Tarihte Nemrûd, Fir'avn, Ebu Cehl ve benzerleri ya da çağdaş küfür ve şirk liderleri ile onların yandaşları olan yasama meclisleri birer tağut, düzenleri de tağutî düzenlerdir... Kim bunları reddeder de Allah'a iman ederse, kopması olmayan sapasağlam kulpa yapışmış olur...
Sapasağlam Kulp!..
Mücahid (rh.a.):
-İman, demiş.
Süddî (rh.a.):
-İslâm'dır, der.
Saîd b. Cubeyr ve Dehhak (rh.aleyhim):
-Lâilâhe illallah'dır, derler.
Enes b. Mâlik (r.a.):
-Kur'ân'dır, der.22
Misak ahdine vefâ gösteren muvahhid mü'minler, her hâlde böyle inanır, böyle davranırlar... Bunun, onların üzerindeki Allah'ın hakkı olduğunu bilir ve gereğini yerine getirmeye bütün imkânlarıyla gayret ederler...
Muaz b. Cebel (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah'ın kulları üzerinde sabit olan hakkı, kulların Allah'a itaat ve ibadet etmeleri ve Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmamalıdır."23
Bu ahde, ancak muvahhid mü'min müslümanlar vefâlı davranır, emanete riâyet ederler.
"Hayır, kim ahdine vefâ eder ve sakınırsa, şübhesiz Allah da sakınanları sever."24buyuran Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, ahdine vefâsızlık yapanlar için şöyle buyurur:
"Kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, Rasul'e muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa onu, döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır O!.."25
Ve mü'minlerin annesi Âişe (r.anha)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Şübhesiz vefâkârlık (ahde vefâ) imandandır." 26
Dipnot
1- Nahl, 16/91.
2- Ferit Develioğlu, Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ank. 2002, Sh. 15.
D. Mehmet Doğan, Doğan - Büyük Türkçe Sözlük, İst. 2005, Sh. 25.
3- Seyyid Şerif Cürcânî, Arabça - Türkçe Terimler Sözlüğü, çev. Arif Erkan, İst. 1997, Sh. 158.
4- Rağıb es-Isfahânî, Müfredât, çev. Prof. Dr. Abdulbaki Güneş - Dr. Mehmet Yolcu, İst. 2010, Sh. 734.
5- Ahzab, 33/15.
6- A'râf, 7/172-174.
İbn Abbas (r. anhuma) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah, Na'mân'da, yani Arafat'ta Âdem'in soyundan bir söz (Misak) aldı. O zaman Âdem'in sülbünden tüm soyunu çıkarmış ve toz hâlinde Âdem'in önüne saçmıştı. Sonra onlarla bizzat konuşmaya başladı:
"Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?' (demişti de) Onlar: ' Evet (Rabbimizsin), şahid olduk' demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: 'Biz, bundan habersizdik' dememeniz içindir.
Ya da: 'Bizden önce atalarımız ancak şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız işleri bâtıl olanların yaptıklarından dolayı bizleri helâk mı edeceksin' dememeniz için." (A'râf, 7/ 172-173)
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2013, C. 1, Sh. 65-66, Hds. 1. Hadis Sahih'dir.
Hâkîm en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 6, Sh. 69, Hds. 4053.
İmam Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, C. 10, Sh. 186, Hds. 11127.
7- Hakim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C. 5, Sh. 137, Hbr. 3308.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 66-67, Hbr. 2.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2011, C. 11, Sh. 354, Hbr. 11019. Abdullah b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 135'den.
Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr, et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya - Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 4, Sh. 147.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, C. 6, Sh. 612-613. Abd b. Humeyd, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Müsned'in Zevâidi olarak, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, İbn Mende, er-Reddu Ale'l-Cehmiyye'de, Lâlekâî, İbn Merdûye, Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât'ta, Diyâ, el-Muhtâre'de ve İbn Asakir, Tarih'te.
8- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Enbiya, B. 2, Hds. 9.
Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu'l-Münafikin, B. 10, Hds. 51-53.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 68, Hds. 3-4.
et-Taberî, A.g.e. C. 4, Sh. 147.
9- Lokman, 31/13.
10- Nisa, 4/48.
11- Nisa, 4/116.
12- Tevbe, 9/28.
13- Ahzab, 33/72.
14- A'râf, 7/102.
15- Bkz. Bakara, 2/40.
16- Rum, 30/6.
17- Mâide, 5/1.
18- Mü'minun, 23/8.
19- Hacc, 22/41.
20- Nisa, 4/60.
21- Bakara, 2/256.
22- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2010, C. 2, Sh. 282.
23- Sahih-i Buhârî, Kitabu'r-Rikak, B. 37, Hds. 87.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B. 10, Hds. 49.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İman, B. 18, Hds. 2781.
Sünen-i İbn Mace, Kitabü'z-Zühd, B. 35, Hds. 4296.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 71-74, Hds. 6-14.
24- Âl-i İmran, 3/76.
25- Nisa, 4/115.
26- Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C. 1, Sh. 217-218, Hds. 41.
Kuzâî, Şihâbü'l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 190, Hds. 624.