Kardeşliğimizin ortak değeri imandır. Toprak ve ırk farkı kardeşliğimizden bir şey kaybettirmez. Kardeşlerimize moral kaynağı oluruz, arkalarından dua ederiz.
Din kardeşliğimizi dünyevî işlerde harcamayız. Allah için sever, Allah için sevilmeye çalışırız. Camilerimizi, mukaddeslik vasfı ile koruduğumuz gibi, kardeşliğimizi de korumaya çalışırız. Gönül dünyamız coğrafi sınırlar tanımaz. Çünkü İslam kardeşliği haritaları aşan, bizi cennette buluşturan bir kardeşliktir.
Selam parolamızdır. Selam verir, selam alır, musafaha ederiz.
Ziyaretleşmeyi kardeşlik haklarından görürüz. Mutluluğuna katılır, acısını paylaşırız.
Din kardeşimize mâli destekte bulunmayı o kardeşin de bu desteği suistimal etmemesini, birbirlerine dinleriyle zarar vermemelerini önemser, küçük hataların bağışlamalarını arzu ederiz.
İhmal edilsek de ilgileniriz. Vermeyene verir, zulmedeni affeder, kötülük yapana iyilik yaparız. İyiliği emreder, kötülüğü önlemeye çalışırız. Küçüğe merhameti, büyüğe saygıyı imanî bir sorumluluk görürüz. Hasta kardeşini ziyaret eden mümin, o hastanın yanında Rabb”ini bulduğunu biliriz.
Üstünlüğün mensubiyet ve âidiyetle değil, ‘takva’ ile olduğunu unutmayız.
Allah için olan kardeşliğin mükemmel bir kulluk çeşidi olduğunu biliriz. Bu kulluk çeşidi yeri gelir sevap olur, yeri gelir imanı tamamlar, yeri gelir bizi cennete götüren amel olur. Bu ameli elde etmek için sevdiklerimizden hoşumuza gidenlerden verir ‘infak ahlakı’nı uygularız. Bollukta ve darlıkta infak eder, öfkemizi kontrol altında tutarız.
Sevgide de, nefrette de ölçüyü kaçırmaz, sevdiklerimizden bir gün ayrılacağımızı, kızdıklarımızla da bir gün barışıp yüz yüze geleceğimizi unutmayız.
Helâla, harama azami hassasiyet gösterir, hududa riayet eder, sınırları aşmayız. İnandığımız gibi yaşamaya çalışırız.
Dünyevîleşmeyiz. ‘Yığma ve çoğaltma tutkusu’ bizi oyalayıp durmaz. Sade hayat yaşamayı tercih ederiz.
Geçinen ve geçinilen mümin oluruz. ‘Geçinilemeyende hayır yoktur’ ikazını unutmayız.
Müminlerin ‘kardeşlik ilkesi ortada kalmasın diye’ gıybetin haram kılındığını, hasedin çirkin görüldüğünü, iyiliği emir kötülüğü nehiy prensibinin konduğunu Müminin ayıbını örtene ecir vaat edildiğini, kardeşliğin içi dolsun diye sadaka ve infakın teşvik edildiğini, sırf bu kardeşliğin bereketi ‘yüzleri güldürsün’ diye tebessümün dahi sadaka sayıldığını hiç hatırımızdan çıkarmayız. Selam vermenin, selama cevap vermenin, dinden imandan bir parça kabul edildiğini de…
İslam, toprak bulduğu ilk yerde kardeşlik uygulaması yaptı. Asırların kinini toprağa gömdü. Birbirlerini görmeye tahammül edemeyenleri, omuz omuza aynı safta namaza durdurdu. Din kardeşliğinin namaz gibi oruç gibi dinin içini dolduran kavramlardan olduğu görüldü. Kardeşliğimiz de dinimizin bir parçası olarak vazedildi.
Rabbimizden gelen şu ilahi mesajları dilimizden ve gönlümüzden düşürmeyiz:
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla göçüp gitmiş olanları bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı en küçük bir kin bırakma!
Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak, bundan dolayı bizi sorguya çekme!
Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!
Rabbimiz! Tâkat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi sorumlu tutma! Günahlarımızı affet, bizi bağışla, bize merhamet et! Sen bizim Mevlâmızsın, Kâfirler güruhuna karşı Sen bize yardım et!
Duam, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun.”