Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'dan gelen vahye sımsıkı sarılan, dosdoğru yol üzere olur… Dosdoğru yol üzere olmak, ancak Allah'dan gelen vahye sarılmakla ve vahyedilen hükümleri yerine getirmede samimi olmakla gerçekleşir… Vahy, yegâne Rabbimiz Allah'dan gelen hidayet ve dosdoğru yoldur… Dünya ve ahiret kurtuluşudur… Hidayet rehberi ve muvahhidlerin önderi Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e indirilen hükümlerdir… Rasulullah (s.a.s.), insanlar arasında kendisine, Rabbi Allah'ın vahyettiği hükümlerle hükmetti… Rabbimiz Allah, ilk insan kulları olan Âdem (a.s.) ile Havva (r.anha)'yı cennetten yeryüzüne indirince onlara şöyle buyurdu: "Dedi ki: "Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku ve onlar mahzun olmayacaklardır."(2) "Artık Benden size bir yol gösterici gelecektir. Kim Benim hidayetime uyarsa, artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (3) İlk insan topluluğuna, Allah'dan gelen vahyi, hidayet rehberi olmuş, onlara dosdoğru yolu göstermiş, onları doğruluk üzere tutmuş ve her türlü sapmalardan kurtarmıştır… Son insan topluluğu olan "ahir zaman nesli" ne de, yegâne Rabb ve ilâh olan Allah Teâlâ'dan hidayet rehberi olan Kur'ân-ı Kerim, vahy yoluyla Rasulullah (s.a.s.)'e ve O'nun sıfatında bütün Ümmeti'ne verilen bu emir, kurtuluşun, saadetin, huzurun ve barışın kaynağıdır… Bu emre tabi olanlar, asla şaşırıp sapmaz ve kesinlikle mutsuz olmaz… Onlar için korku yoktur ve onlar mahzunda olmayacaklardır… Çünkü onlar, Allah'ın dostu, Allah'da onların dostudur… "Haberiniz olsun, Allah'ın velîleri (dostları), onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar, iman edenler ve (Allah'dan) sakınanlardır." (4) "Muttakîler hariç olmak üzere, o gün (kıyamette) dostların kimi kimine düşmandır. "Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız. Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır. Siz ve eşleriniz cennete girin, sevinç içinde ağırlanacaksınız." (5) Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, kendisinden başka hüküm koyucu egemen rab kabul etmeyen ve hevâlarını ilâhlaştıran egemen tağutları reddeden muvahhid mü' minlerin velîsi, yani dostudur… "Allah, iman edenlerin velîsi (dostu ve destekçisi) dir. Onları, karanlıktan nûra çıkarır." (6) Vahye, yani hayat kitabımız Kur' ân-ı Kerim'e sımsıkı tutunmak, Allah Teâlâ'nın dostluğunu kazanmaktır… Allah'ın dostu olanlar, katıksız iman edip, imanlarında hiçbir şübheye düşmeden malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad eden muttakî muvahhid mü'minler, dosdoğru yol üzere hidayet olunan peygamberler, sıdıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler… Onlar, en iyi arkadaştırlar… (7) Muvahhid mü'minler için bir şeref olan Kur'ân'a sarılmanın ve Onu, hayat kitabı yapmanın, katıksız iman eden her şahsiyetin üzerine ertelenmez ânın vâcibi olduğundan hiçbir şübhe yoktur… Mü' min müslümanlar, dünya hayatlarında Kur'ân ile amel etmekten mes'ul oldukları gibi, ahirette de Kur'ân'dan sorulacakdır!.. Kur' ân'ı, nasıl okudular, nasıl tanıdılar ve nasıl yaşadılar?.. Tek tek sorulacak ve hesaba çekilecekler!.. Kur'ân'a iman ettiklerini beyan edenler, Kur'ân'ın hükümlerini nasıl uyguladıklarının hesabını verecekler ahirette, yani hesab gününde… Kur'ân'ı, hayata uygularken, kendi hevâlarına göre mi, yoksa Onun ilk ve en doğru uygulayıcısı olan Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'ne göre mi uyguladıklarından dolayı sorulacaklardır!.. Allah Teâlâ: "İyilik (birr) ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'dan korkup sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır." (8) buyururken, indirilen vahye iman ettiklerini söyleyen yüz milyonlarca insan nasıl davranıyorlar?.. Bunlar, iyilik ve takva üzere mi yardımlaşıyor, yoksa İslâm topraklarını işgal eden egemen zalim tağutların iktidarlarının devamı için, yani her türlü günahı işleyip işlenmesini serbest bırakan ve her türlü azgınlıkta bulunan egemenlerin zulümlerini rahatça yapsınlar diye mi yardımlaşıyorlar?.. Elbette ki, yardımlaşmak güzeldir!.. Fakat Rabbimiz Allah'ın buyurduğu gibi, iyilik ve takva üzere yardımlaşmak güzeldir… Allah'ın razı olduğu ve Rasulullah (s.a.s.) 'in gösterdiği iyilik ve takva üzere yardımlaşmak, her muvahhid mü' minin vazifesidir… Allah'ın razı olmadığı ve haram kıldığı konularda yardımlaşanlar, Allah'a karşı başkaldırmış, isyan etmiş ve haddi aşmışlardır… Böyle bir hareket ile Allah'ın rızasını kaybetmiş ve gadabını kazanmışlardır… Allah, kendisinden başka hüküm koyucuların hükmünün reddedilmesini emretmiş, onların tağut olduğunu beyan ile kendileri ve hükümlerinin tanınmamasını buyurmuştur…(9) Allah Teâlâ'yı hüküm koyucu kabul edenler, Allah ile beraber tağutları da hüküm koyucu kabul edip razı olurlarsa, şirk koşmuş olurlar… Allah Teâlâ'nın yarattığı insan kulları üzerindeki egemenlik hakkını gasbeden tağutların egemenliklerinin devamı için yardımlaşmak, onların suçlarına ortak olmaktan başka bir şey değildir… Onların, Allah'a şirk koşmak olan iktidarlarına yardımcı olmak, onların Allah'a karşı tuğyan etmelerinde destekçi olmaktan başka bir mânâ taşımaz… Allah Teâlâ, böyle bir yardımlaşmayı haram kılmıştır… Hangi niyetle olursa olsun, günah işlemek, haram şeyler yapmak ve Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemek, yerine ve duruma göre olan imanı zedeleyip yok eder veya kişiyi günahtan günaha sürükler… Şirk ile hükmetme konusunda yardımlaşılmaz… İçkinin, faizin, zinanın, kumarın ve her türlü haramın işlenmesi konusunda yardımlaşılmaz… Çünkü bunlar, günah ve haddi aşmadır… Çünkü bunlar, Allah'a karşı isyan etmek, O'nun Rabliğine ve ilâhlığına karşı başkaldırmak, O'nun hükümlerini tanımamak, ya da hafife almaktır!.. "Ey iman edenler!.." diye iman eden mü'min müslüman kullarına seslenen Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ: "İyilik ve takva üzere yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın!" buyurur… İman ettiklerini beyan edenler, bu emirden ve diğer emirlerden hesaba çekileceklerdir!... İyilik ve takva üzere mi yardımlaştılar, hesab günü apaçık ortaya çıkacaktır… "Kendisine Allah tarafından vahyedilene sımsıkı tutunması" emredilen ve "dosdoğru yol üzerinde olan" Rasulullah (s.a.s.)'e hitaben şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: "Şüphesiz Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz, sana Kitab (Kur'ân)’ı hak olarak indirdik. (Sakın) hainlerin savunucusu olma. Ve Allah'dan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç Şübhesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkârı sevmez." (10) "Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevâlarına uyma!" (11) Rabbimiz Allah, hayat kitabımız ve düstûrumuz Kur'ân'da böyle buyuruyor… Hitab, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'e olduğu gibi, O'nun sıfatında bütün ümmetedir… Ümmet veya Ümmetin, Kitab ve Sünnet üzere yetkili kıldıkları muvahhid mü'minler, insanlara hükmederken, mutlaka Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmelidirler… İndirilen vahye sımsıkı tutunmayı emreden ve mü'min müslüman kullarını Kur'ân'dan sorumlu tutan Rabbimiz Allah, böyle buyuruyor!.. Çünkü: "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir." (12) "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalimlerin tâ kendileridir." (13) Şübhesiz, emrolunduğu gibi dosdoğru olan Rasulullah (s.a.s.), insanlara Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmiş, adâleti dimdik ayakta tutmuş ve bu hakikatı ümmetine miras bırakmıştır!.. Ümmet, bu mirastan sorumludur ve hesab günü kendilerine sorulacaktır… İnsanlara hükmederken, ne ile hükmettiler? Hükmedenler, kimin adına hükmettiler? Allah'ın indirdiği hükümlerin yasaklandığı ve tağutların şirk hükümlerinin geçerli kılındığı işgal edilen İslâm topraklarında hükmedenlere, şirk hükümleriyle hükmetmeleri için kimler yetkiyi verdi ve onlar, tağutun şirk hükümleriyle hükmederken, malıyla, canıyla, maddî imkân larıyla kimler yardım edip destekçileri oldular?.. Elbette bunların hepsi, gelmesi kesin olan ve varlığından hiçbir Şübhesiz olmayan hesab günü, Âlemlerin Rabbi Allah'ın huzurunda hesab verecekler!.. Allah'a şirk koşma suçunu işleyenler, Allah'ın haram kıldığını helâl kılanlar ve bu haramları devam ettirenler ile onları bu işte yetkili kılıp yardımcı olanlar, aynı suçun ortaklarıdırlar!.. Fir'avn ile hanedanı ve Fir'avn'ın küçümseyip horladığı kendisine itaat eden halkı, suç ortağıdırlar… Fir'avn'ın ilâhlığını ve rabliğini kabul edip, onu o makama oturtanlar, bu tuğyanda onunla aynı suçu paylaşmaktadırlar!.. Fir'avn, şirk suçunu işlerken, onlar da yardımcı olmuşlardı… Rabbimiz Allah şöyle buyurur: "(Musa), ona (Fir'avn'a) büyük mucizeyi gösterdi. Fakat O, yalanladı ve isyan etti. Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü. Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi. Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." "Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı." (14) "Böylelikle (Fir'avn,) Kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık. Böylece onları toplu olarak suda boğduk. Bu suretle onları, sonradan gelenler için bir selef (ibret toplumu) ve bir örnek kıldık." (15) "Fir'avn'ın çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi. Ateş, sabah-akşam, ona sunulurlar. Kıyamet saatinin kopacağı gün: "Fir'avn'ın kavmini azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek)." (16) "Mazlum, zalim kadar suçludur. Eğer mazlum, zalimin zulmüne rıza göstermeseydi, zalim, zulmünü nerede icrâ edecekti?!" Kendilerine, iyilik ve takva üzere yardımlaşmak emredilen mü' min müslümanlar, her nerede olurlarsa olsunlar, iyi olana, hattâ iyinin iyisine talib olmalıdırlar… Takvaya, hattâ verâya talib olup gereğini yapmalıdırlar… Hangi çağda ve dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun hiçbir şahsiyetli, izzet ve şeref sahibi muvahhid mü'min, iyiye, iyinin iyisine talib olmak vazifesi iken, kötüye, kötünün iyisi diye kendini kandırarak talib olamaz!.. Kötü, kötüdür!.. Kötünün iyisi olamaz!.. Hakikat bu iken, ne yazık ki, kendilerinin de müslümanlardan olduklarını beyan eden milyonlarca insan, iyiye, iyinin iyisine talib olmayı bırakmış, kötünün iyisi diye uydurulmuş bir aldatmaca ile aldanmakta, böylece haktan sapmaktadırlar… Onlarca yıldır, hep bu "kötünün iyisi" ve "ehven-i şerr" safsatasının peşine düşmüş, iyiyi ve iyinin iyisini terk etmişlerdir. Bizzat kötü, kötüdür ve bizzat şerr de şerdir… Bizzat kötü olanın iyisi olmadığı gibi, bizzat şerr olanın da ehveni olmaz!.. Zulüm, kimden gelirse gelsin ve kimin tarafından yapılsa yapılsın zulümdür… Zalimin, zulmüne rıza göstermek konusunda "bizdeni ve onlardanı" olmaz… Bizden olan zalimin zulmünü engellemek, rıza gösterip, "ne de olsa bizim zalimdir" demek, zulmün tâ kendisidir… Hele hele "bizim zalim" diye takdir edilip zulümde ona yardımcı olmak en korkunç bir zulümdür… Rabbimiz Allah şöyle buyurur: "Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız." (17) Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), Allah Tebâreke ve Teâlâ'dan rivayet ettikleri meyanında şunu rivayet etti: "(Allah,) buyurdu ki: -Ben, zulmü kendime haram kılmışımdır. Onu, sizin aranızda da haram kıldım. Bundan dolayı birbirinize zulmetmeyiniz!" (18) Evs b. Şurahbil (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Kim zalim olduğunu bildiği hâlde bir zalime yardım etmek için giderse, İslâm'dan çıkmış olur." (19) Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), benim evimden her çıktığında mutlaka gözünü göğe dikip şu duâyı okurdu: "Allahım, …. zulmetmekten ve zulme uğramaktan… Sana sığınırım." (20) "Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir." (21) Şerre vesile olan da şerri yapan gibidir… Zulme vesile olan da zulmü yapan gibidir… Kim neye vesile olur ve onun işlenmesine yardımcı olursa, onu yapan gibidir!.. Allah'ın verdiği akıl nimetini kullanabilen her insan, şu hakikatı tekrar tekrar düşünmelidir: Ben, ne yapıyor ve nelerin yapılmasına vesile oluyorum?! Hele hele "ben de müslümanım ve müslümanlardanım" diyen her ferd, başını iki elleri arasına alıp derin derin düşünmeli ve nefsini hesaba çekmelidir!.. Mutlak gelecek olan hesab gününde hesaba çekilmeden önce kendisini hesaba çeken, hatâlarından dolayı "Nasuh Tevbe" ile tevbe edip, yanlışlıklarını düzelten, böylece doğru olanlardan olan mü'min müslüman kul, Allah'dan vahyedilene sımsıkı tutundukça sapanlardan olmayacaktır… Zalimlere meyletmeyen, (22) gadaba uğrayan ve dalâlete düşenlerle (23) beraber olmayan, aksine sadıklarla birlikte olan, (24) katıksız iman edip, salih amel işleyerek birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederek (25) kurtuluşa eren muvahhid mü' minler, kendilerini hesab gününe hazırlamışlardır… Bunlar, yaratılmışların en hayırlıları olup (26) dünyada da, ahirette de müjde kendileri içindir… (27) Muvahhid mü'minler, bir delikten iki defa ısırılmadan(28) ve Allah'ın adını kullanarak aldatmak isteyenlere aldanmayan (29) yüce şahsiyetlerdir… Allah Teâlâ'nın katında en kıymetli varlık olan muvahhid mü'min şahsiyet, kendisini okumak ve içindeki hükümlerle amel etmekten sorumlu olduğu Kur'ân-ı Kerim'e karşı ki vazifesinin idrakinde olan kişidir… O, haktan yana olup batılın karşısına dikilip mücahede eden bir mücahiddir… O, Tevhid ve imanı her zerresiyle kabul edip inanmış, şirk ve küfrü her türlüsüyle reddetmiştir… O, İslâm'a inanarak kabul etmiş, böylece tağutu, bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddederek ona karşı tavrını netleştirip mücadelesine yılmadan devam etmiştir… O, Allah'ın emrettiği gibi dosdoğru olup adâleti ayakta tutanlardan olmuş, zulmün ve zalimin her çeşidini reddederek, onlara karşı mücadelesinden asla vazgeçmemiştir… O, Rabbimiz Allah'ın: "Onlara korku yok, onlar mahzun da olmayacaklar" diye buyurduğu Rahmân Allah'ın velîsi, yani dostudur… Allah da, Onun dostu, yani velîsidir… Zalim egemen tağutlar ve onların yerli uşakları tarafından işgal edilip parçalanan her parçası yerli veya yabancı bir tağutun egemenliğinde bulunan İslâm topraklarında esarette bulunan müslümanlar arasında, vasıfları beyan edilen muvahhid mü'min ferdlerden oluşan yeni "Kur'ân Nesli"nin ortaya çıkıp çoğalmasıyla, Firavunî düzenlerin kültürüyle gelişmiş olan köhne nesiller azalacak ve bir gün tamamen yok olacaktır… Kur'ânî sorumluluğunda olan muvahhid mü'min neslin "Tih Sahrası"ndan çıkmasının fecr-i sadıkındayız!..
1)Zuhruf, 43/43-44 2)Bakara, 2/38 3)Tâhâ, 20/123 4)Yunus, 10/62-63 5)Zuhruf, 43/67-69 6)Bakara, 2/257 7)Bkz. Nisa, 4/69 8)Mâide, 5/2 9)Bkz. Bakara, 2/256 10)Nisa, 4/105-107 11)Mâide, 5/49 12)Mâide, 5/44 13)Mâide, 5/45 14)Naziat, 79/20-25 15)Zuhruf, 43/54-56 16)Mü'min, 40/45-46 17)Bakara, 2/279 18)Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's- Sıla, B.15, Hds.55 19)İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu'l-Fevaid- Büyük Hadis Külliyatı, çev. Naim Erdoğan, ist. 2003, C.2, sh. 377, Hds. 4971 Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'den İmam Hafız el- Muvzirî, Hdislerle İslâm-Terğib ve Terhib, çev. A. Muhtar Büyükçınar, vdğ. İst. T.Y. C.4, sh. 459, Hds.6 Taberânî'den. İbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa- Dr. Bedrettin Çetiner, ist.1984, C.5, sh.2089 20) Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l- Edeb, B.102.103, Hds. 5094 Sünen-i Neseî, Kitabu'l- İstiâze, B.30, Hds.5451 Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd- Daavat, B.34, Hds. 3649 21) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Hayra vesile olan, hayrı yapmış gibidir." Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İlm, B.14, Hds. 2808 22) Bkz. Hud, 11/113 23) Bkz. Fatiha, 1/7 24) Bkz. Tevbe, 9/119 25) Bkz. Asr, 103/3 26) Beyine, 98/7 27) Yunus, 10/64 28) Ebu Hüreyre (r.a.)'dan Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: mü'min, bir yılan deliğinden iki kere ısırılıp sokulmaz." Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Edeb, B.83, Hds. 158 Sahih-i Müslim, Kitabu'z, Zühd, B.12, Hds. 63 29) Rabbimiz Allah şöyle buyurur: "Ey insanlar, hiç Şübhesiz Allah'ın va'dı haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın." Fatır, 35/5. Lokman, 31/ 33 |