Bugün insanlığın hamurunda var olan iyilik işlenmeyi bekliyor…
Ama önce iyilik nedir, ona bakalım:
İyilik, yapılması sevap kazandıran, övgüye ve ödüle konu olan davranışlar bütünüdür…
İyilik, eşyadaki hareketin yönü ve hayatın temel gayesidir…
İyilik, eşyadaki hikmeti bilmek ve gereğine uygun davranmaktır…
İnsan özünde iyidir, aslında kötülük insan fıtratına yabancıdır… İnsanda iyilik bilinci, hayır duygusu körelirse, tüm kötülüklerin kapısı açılır…
Evet, insan olmanın emaresi iyiliktir… İyilik bir insanlık emanetidir…
İyilik insan olma sanatıdır… İyilik, insanlığa ait olma şuurunu oluşturur.
Bu bakımdan sadece kendileri için yaşayanlar iyilik yapamazlar…
İyilik, bir başkası için yaşama erdemini kuşananların eylemidir…
Doğrusu, genelde insanlar iyiliğin tanımını biliyor, sorun iyiliğin nasıl gerçekleştirileceğidir…
Bir diğer sorun, iyiliğin geçiştirilmesidir…
İyilik sürekli üretilmeyi ister…
İyiliklerin durduğu yerde, kötülüklere gün doğar… Daha da beteri, iyiliğin durması insanlığın ölmesi demektir… Bu açıdan, iyiliği yaşatmadan, yaşıyor sayılmayız… Hatta bizden istenen, iyiliğin yaşaması için kendimizden vazgeçmektir… Yani adanmışlık ruhu ile ötekini tercih etmektir…
Biz hem kendimize, hem de insanlığa karşı sorumluyuz… Hatta sadece insana değil; doğaya, çevreye, eşyaya ve her canlıya karşı sorumluluk altındayız… İşte hayatın bütününü kuşatan bir iyilik perspektifi…
Âlemlere rahmet Hz. Muhammed (sav) susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğin susuzluğunu gideren kişinin kurtulduğunu müjdelerken, bir kediyi hapseden kadının nasıl hüsrana uğradığına da dikkatlerimizi çekiyor…
Yine, “kıyametin kopmakta olduğunu görseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz” nebevi uyarısı iyilikte kapsam alanına işaret ediyor…
Bugün insanlığın en soylu damarını ortaya çıkarmak durumundayız…
İyilik duygusunu vicdanlardan alanlara taşımak zorundayız… İyiliği sadece konuşan, tartışan değil, taşıyan ve yaşayan olma sorumluluğumuz var… Artık iyiliği birebir yaşamanın huzur ve huşusuna talip olmak gerekiyor… Başkasının iyilikleri ile övünmek, avunmak, kendine pay çıkarmak değil… İyilikleri hepten kurum ve kuruluşlara ihale etmek de değil…
Çünkü iyilik bizim için ne bir hobi, ne de bir nostaljidir… Biz vicdanımızı rahatlatmak için de değil… Toplumsal teveccüh, siyasal yatırım olsun diye de bu işi yapmamalıyız… Çünkü biz, Müslüman’ız…
Hesap gününe inanıyoruz… Hesabımızı nasıl kolaylaştırabiliriz? Bizim derdimiz budur…
İmani, insani ve vicdani sorumluluklarımızdan kaçamayız… Ne mazeretlere sığınabilir, ne de erteleyebiliriz…
Modern dünyanın çöllerinde yol arayanlara rehber olmak bize yakışır…
Hasta bedenlere, yorgun yüreklere Lokman olmak bize yakışır…
Çaresizlikler içerisinde çırpınan sessiz çığlıkların kapısını çalan Hızır, biz olmalıyız…
Kaç garibe umut, kaç acize müjde olduğumuzu kendimize tekrar soralım…
Haydutların, haramilerin köşeleri tuttuğu bir sistemde iyilik melekleri olmak bizden beklenir…
Modern dünyanın tüketim çılgınlığına ve hazcı sapkınlığına karşın çağın rabbanileri, ensarileri, havarileri ve dahi sahabileri biz olmalıyız…
İyiliği, erdemi, onuru, merhameti, masumiyeti, insaniyeti, muhabbeti, ülfeti, adaleti, ahlakı, kardeşliği, mertliği, dürüstlüğü, cömertliği biz taşımalı, kısacası insaniyet mektebini biz kurmalıyız…
Dalga dalga büyüyen bir iyilik hareketi yeryüzünü kuşatmalı ve bu ulvi eylemin öznesi ve öncüsü biz olmalıyız…
Kötüler masum yüreklere zakkum ekmeden, biz tuba tohumları ekmeliyiz…
Bugün yeryüzü kan gölüne, ateş topuna dönmüşse… Kirlenme, yozlaşma, çürüme, kokuşma sınır tanımıyorsa nedenini biraz da kendimizde aramalıyız.
Çünkü yeterince iyi olamadık…
Yeterince iyiliği örgütleyemedik…
Kötülüğü önleyecek bir duvar öremedik…
İyiliğin istismarını önleyemedik…
Hatta iyilikten çıkar devşirmeye yönelen ve özenenlerimiz oldu…
Unutmayalım ki yeryüzünün ıslahına talip olacak bir iyilik hareketi inşa edemezsek, kötülükler bir gün bizi de vuracaktır…
Bunun için Bir olana iman ediyorsak, birre ermek için, birlikte hareket etmek mecburiyetindeyiz…
Dünya iyilere ve iyiliğe muhtaç…
Çünkü yeryüzünde kötülük küreselleşti, sınır tanımıyor… Kötülükler yasallaştı, statükonun koruması altında… Artık kötülükler bireysel değil, toplumsallaştı, nesiller tehdit altında…
Evet, kötülüğe tavır almak bir itikadi gerekliliktir…
Biliyoruz ki; kötüler gücünü, iyilerin tepkisizliğinden alıyor…
İyiliğin taşıyıcısı, kötülüğün gidericisi olma fırsatı henüz elimizde…
Öldükten sonra da yaşamak istiyorsak, geriye ölümsüz eserler, kalıcı iyilikler bırakmamız gerekiyor…
O zaman buyurun, kendimize bir iyilik yapalım… Sorumluluk alanlarımıza dönelim…
İyiliklerimizle yüreklere yürüyebiliriz…
İyilik savaşçıları için daha yürünecek çoook yol var…