ALLAH’IN YARDIMCILARI (Ensâru’llah) 2
Allah için ensar olmak
21/05/2013 - 11:05

İki ayette geçtiği gibi Allah’ın yardımcıları (ensârullah) olmak yerine göre müslümanlar üzerine bir görevdir. Allah’ın yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olur mu? O’nun yardımcıları olur diye düşünmek O’na noksanlık izafe etmek anlamına gelmez mi? Halbuki O Subhân’dır; noksan ve eksik sıfatlardan münezzehtir, uzaktır.

Allah (cc) mü’minlere şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun, tıpkı Meryem oğlu İsa’nın havârilere demesi gibi…”(1)

Hz. İsa’nın sahabeleri hangi durumda Allah’ın yardımcıları, ya da Allah yolunda hz. İsa’nın yardımcıları olma davetini almışlardı?

“Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.

İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havâriler: Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah'a inandık, şahit ol ki bizler müslümanlarız, cevabını verdiler.

(Havâriler devamla) Rabbimiz, İndirdiğine inanadık ve peygambere tabi olduk; artık bizi şâhitlerden yaz dediler.”(2)

Ya da; “Kim kendi yardımını Allah’ın yardımına katar?” “Allah ile birlikte bana kim yardımcı olur?”Nitekim bir deyimde ‘ez-zevdü ila zevdü ibil-küçük deve sürüsü küçük deve sürüsüne (katılırsa) büyük bir deve sürüsü olur” deniliyor. Bu da ‘onlar birlikte olursa’ anlamında kullanılması gibidir.

Buradaki emrin, Allah’a yakınlaştıracak salih amellerle benim yardımcım kim olur? anlamında olduğu da söylenmiştir.(3)

Hz. İsa (as) ilahî mesajı tebliğ edince İsrailoğulları ona inanmak bir tarafa, kendisini öldürmeyi planladıklarını anlamıştı. Kendisine bu davaya canu gönülden kimlerin destek olacaklarını belirlemek üzere “Allah’a giden yolda bana kim yardımcı olacak?” diye sordu. Belli ki davasını daha düzenli bir şekilde sürdürebilmek için samimi, fedakar, becerikli çekirdek bir kadroya ihtiyacı vardı. “Biz Allah yolunun yardımcılarıyız” diyenler onun has dostları, davasına iananmış gönül erleri idi. Bu cevapla “Allah’ın dinine sahip çıkmada ve onu yaymada olanca çabayı sarfetme’nin kasdedildiği açıktır.

Kur’an, havârilarin bu ‘Allah yolunun yardımcıları olma’ iradesini açığa vurmalarını Muhammed ümmetine örnek bir davranış olarak gösteriyor. Peygamber (sav); “Her peygamberin bir havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr’dir” dediği kaynaklarda geçiyor.(4)

Bazılarına göre Arapça da hırıstiyanlara ‘nasrânî (çoğulu: Nasara) denilmesinin sebebi, havariler hakkında kullanılan ‘ensar’ sıfatıdır. Allah’ın rızasını kazanmak üzere hz. İsa’ya yürekten yardım edenler anlamında.(5)

“Allah’a (giden yolda) yardımcılarım kimlerdir?”Hz. İsa böylelikle inkârcılara karşı yardım istedi. Süddi, Sevrî ve başkaları der ki: Bu, Allah ile birlikte... (bana kim yardımcı olur) anlamındadır. Buna göre burada ki ‘ila...e, ...a’ ‘maa-birlikte, beraber’ anlamındadır.(6) Yüce Allah’ın şu emrinde olduğu gibi: “Ve onların mallarını mallarınıza (katarak) yemeyin.”(7) “Onların mallarını haksız yere mallarınızla birlikte yemeyin” demektir. el-Hasen der ki: Bu, Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir? demektir. Çünkü onları Allah davet etmişti. Mananın şöyle olduğu da söylenmiştir: “Kim yardımını Allah’ın bana olan yardımına katar.”

İsa (as) Allah’a davet yolunda “kim benim yardımcım olur” diye sordu. Tıpkı Peygamberin Hicretten önce dediği gibi: “Rabbimin kelâmını tebliğ edebilmem için kim beni koruyacak. Çünkü Kureyş Rabbimin kelâmını tebliğ etmekte bana engel oldu.”  Peygamber (sav) Hicretten önce Ensarla buluştu. Aynı isteği onlara da yöneltti.

Hz. İsa’nın yardım talebine karşılık İsrailoğullarından bir grup onun yardım çağrısını kabul etti, ona iman etti, ona destek oldular, ona yardım ettiler. İsa (as) ile birlikte indirilen nura tabi oldular. Hem de yürekten “... Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız.”dediler.

“(Havariler devamla) Rabbimiz, İndirdiğine inandık ve peygambere tabi olduk; artık bizi şâhitlerden yaz dediler.” (8)

“ İsa (as) kavminin islâmî davete inatla direnmelerine, onu yalanlamalarına, dinden yüz çevirmelerine karşılık “Allah’ın hüccetiyle bana kim yardımcı olacak?” diye sordu.(9)

Tefsirci Hasen ve Mücahid’e göre Hz. İsa’nın yardım isteme sebebi, onların kendisini öldürmek istediklerini anlaması idi. Bazıların göre Hz. İsa düşmanlarına üstünlük sağlamak için onlardan yardım istedi. (10)

Hz. İsa onlardan isteği, dini ikame etmeleri, şeriatine iman etmeleri ve kendisini korumları idi. Tıpkı Peygamber’’in (sav) kendisini kabilelere arzetmesi gibidir. “İlallah” iki manaya gelebilir: “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimler?”, İkinci anlam takdiren, “Kim yardımını benim için Allah’ın yardımına katmak ister?” Bu da Nisa 2. âyette söylendiği manadadır.(11)

Onların kendisini katledeceklerini sezince “Allah’a doğru yardımcılarım kimlerdir?”  diye sordu. ‘İlallah’, yani Allah’a müteveccih (doğru), ya da O’na iltica edici, ya da O’na doğru gidici kimlerdir? Bazıları “Yolda Allah’a doğru benim yardımcılarım kimlerdir?” “Kim yardımını Allah’ın yardımına katar?” şeklinde anladılar.(12)

Âyetin akışından havârilerin Allah yolunda hz. İsa’ya yardımcı olduklarını anlayoruz. Nitekim havârilar Hz. İsa sağ iken korkusuzca ona tabi oldular, onun vefatından sonra da  o günkü İslamî daveti sürdürdüler. İslam o zaman onların elleriyle yayıldı.

Âyetin cümleleri içerisinde ‘Allah’ın yardımcıları olmak’ şeklinde bir ifade geçse bile bu, Allah’a doğrudan bir yardım değil, birinci âyette geçtiği gibi ‘Allah için yardım’ şeklinde anlaşılmalıdır.

Elmalılı burada şu manaların olma ihtimalinden söz ediyor:

1-Ben Allah’a giderken yardımcılarım kimlerdir?

2-Allah’a teslim ve uymuş olarak bana yardım edecek kimler?

3-Benim, Allah için yardımcılarım kimler?

4-Allah ile beraber olup, yardımcım olacaklar kimlerdir?

“Allah’a iman etmiş ve nefsini Allah’a teslim etmiş olup da, yardımını Allah’a bağlayarak ve Allah rızasından başka bir şey düşünmeyerek bana yardım yapacak; özetle, özü Allah’a bağlı, yardımcılarım, dostlarım kimlerdir?” demek istedi.

Bu mana hepsini toplayıcıdır. Havarilerin Hz. İsa’ya verdiği cevap da buna uygundur.(13)

Başkaâyetlerde ‘Allah’a yardım’, ‘O’na yardım’ ifadeleri yer alıyor:

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit tutar.”(14)

‘Allah’a yardım’ cümlesini hemen hemen bütün Türkçe mealler parantez içinde ‘Allah’ın dinine yardım veya ‘Allah’ın davasına yardım’ şeklinde çevirdiler.

Allah’ın yardıma kesinlikle ihtiyacı olmadığına göre ‘Allah’a yardım’ mecazen ‘O’nun dinine, peygamberine’ yardım demektir.

Buradaki hitap öncelikle Hz. Muhammed’in sahabelerinedir. Peygamber’in (sav)  davet uğruna çektiği zorluklar, karşılaştığı güçlükler, gördüğü eziyetler bir insanın gücünü aşan şeylerdi. Onun İslamı tebliği etmek, insanların hidayeti bulmalarını sağlamak için gösterdiği çaba ve gayret, yaptığı fedakârlıklar her türlü takdirin üzerinde idi.  O’na iman edenlerin ve islamî davete yardımcı olanların da benzer zorluklarla karşılaştıklarını, bu uğurda çok çalıştıklarını, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda fadakârlık yaptıklarını biliyoruz.

Tıpkı Hz. İsa’ya iman eden havâriler gibi. Böyle bir ortamda Allah (cc) onların kalplerini güçlendirmek ve yapacakları işin önemini hatırlatmak için, onları Allah’ın dinine yardıma davet ediyordu.

Şüphesiz ki bütün sahabeler, Ensar ve Muhacir, bu davete karşılık verdiler ve hemen hemen hepsi de farklı boyutlarda, fiilen  ve manen Allah’ın dinine ve Peygamberine yardımcı (ensar) oldular.

Ensar Akabe biatında Hz. Peygamber'e ver­diği sözü tutarak onu Medine’de barındırmış, gerek içeriden gerek dışarıdan gelen tehlikelere karşı onu korumuştu. Peygamberin hayatındaki bütün Gazve’lere katılımış, bu uğurda hiç bir fedakarlıktan kaçınmamıştı. Bedir öncesi istişarede Ensar’ın ileri gelenlerinden Sa'd b. Muâz daha önce kendisine iman edip destekleme­ye söz verdiklerini, Peygamber denize dalsa bile kendilerinin de arkasından gideceklerini söylemişti.

Ensarın fedakârlıkları ve samimiyetleri, muhacirler ile aralarında kurdukları kardeşlik (uhuvvet), İslâm kardeşliğinin ideal bir uygulaması olarak görülmüş ve daima ör­nek alınmıştır.

Aynı şekilde ensarın hanım­ları da islamî davet uğrunda büyük fedakârlıklar göstermiş­ler, İslâm'ın gelişip güçlenmesine des­tek olmuşlardır.

Ayet bütün mü’minlere hitap ediyor.

Yani, âyet; “Ey iman edenler, Allah’ın dinini yardımcısı olun” diyor.Bu zımnen şu demektir: “Ey Muhammed mü’minlere de ki: Allah’ın yardımcıları olun.”Tıpkı İsa’nın (as) sahabelerinin yaptığı gibi. Onlar İsa’nın daveti üzerine Allah’ın yardımcıları ve onun havârileri oldular.(15)

Her devirde ve her yerde müslümanlar öncelikle İslâm’ı hayatlarında yaşayarak, onu birer canlı hayat haline getirerek, onun güzelliklerini ahlâk olarak göstererek, diğer insanlara ‘hidayet’ örneği ve şâhidi olarak yardım etmek, ‘ensar’ olmak durumundadırlar.Bulundukları yerlerde, şartların uygun olarak mallarıyla, imkanlarıyla, bilgi ve güçleriyle, gerekirse canlarıyla Allah’ın dininin ‘ensar’ı olmalılar, tıpkı Ensar gibi.

Allah’a yardım, O’nun dinine ve O’nun muhtaç, müstez’af ve mücahid kullarına yardım etmekle, yani ensar olmakla mümkündür.

Bu âyet aynı zamanda ilahî bir sünnete (kanuna) ışık tutmaktadır. Allah (cc) kendi yardımını kulun üzerine düşeni yapmasına, sözlü dua yanında, salih ameli ve çabasıyla fiilîdua yapmasına bağladı. Kul iyi olana bir adım attığı zaman Allah (cc) ona yardım ve ödül, hayır ve bereket vermek üzere belki bin adım atar.(16)

Nitekim Allah (cc) kendi dinine yardım edenlere mutlaka yardım edeceğini, destekleyeceğini müjdeliyor.

“... Allah O’na (kendi dinine) yardım edenler muhakkak yardım edecektir. Şüphesiz Allah güçlüdür, mutlak galiptir. Onlar öyle kimselerdir ki kendilerine yeryüzünde bir egemenlik versek, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten alıkoymaya çalışırlar. İşlerin sonu Allah’a varır.”(17)

Havâriler, eski gelenekleri, İsrailoğullarının yanlış din anlayışlarını, piyasada din adına geçen öğretileri reddettiler. Hz. İsa’nın Allah’tan getirip tebliğ ettiği her şeyi kabul ettiler. Hayatlarını onunla inşa etmeye, bununla birlikte bu hak daveti korumaya, onu başkalarına aktarmaya, bu uğurda her türlü fedakârlığı yapmaya söz verdiler. Mallarıyla canlarıyla bu uğurda çalıştılar, çaba gösterdiler (cihad ettiler). İşte bu da Allah’ın yardımcısı (ensarullah) oolmak demektir.

Allah (cc) bu gibi kimseleri şöyle övüyor.

“Oysa, Elçi ve o'nunla aynı inancı paylaşan herkes (Allah yolunda) mallarıyla, canlarıyla zorlu çabalar ortaya koymaktadır; işte (öte dünyada) en üstün armağanlara kavuşacak olan kimseler böyleleridir; sonu gelmez bir mutluluğa erişecek kimseler de bunlardır!”(18)

“(Şunu bil ki, gerçek) müminler, yalnızca, Allah'a ve Elçisi'ne iman edenler ve (bu konuda) bütün şüphelerden uzak duranlarve Allah yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir: işte onlardır sözlerinde duranlar!” (19)

Hz. İsa’nın davetine karşılık verip ona yardım eden, ensar olan havârileri Allah (cc) destekledi, güçlendirdi ve onları düşmanlarına karşı üstün kıldı.

“... Ve böylece İsrailoğulları'ndan bir kısmı (İsa'nın peygamberliğine) inanmaya başladı, diğerleri ise hakikati inkar ettiler. Ama (şimdi) Biz, (gerçekten) imana kavuşmuş olanları düşmanlarına karşı koruyup destekledik; ve onlar üstün gelenlerden oldular.”(20)

Aynı şekilde Ensar ve Muhacirden oluşan sahabeler de Allah’ın dinine destek oldular, ensarullah oldular, bunun gereğini yaptılar. Allah da hem Peygamber’e (sav) hem onlara, -fert ve ümmet planında- fetih, zafer ve izzet, dünya ve ahirette necat, insanlara karşı şâhitler (örnek) olma şerefi verdi. İslamî daveti başarıya ulaştırdı.

Böylece kim veya hangi toplum Allah’ın yardımcıları (ensarullah) olursa, onlar da tıpkı havâriler ve sahabeler gibi Allah’ın yardımına mazhar olurlar.

 

18.05.2013

Zaandam-Hollanda



(1) Saff 61/14

(2) Âli İmran 2/51-53

(3) Kurtubî, Tefsir 2/3062

(4) Buharî, Cihad/40-41, 135 no: 2846, 2847, 2997. Müslim, Fedâilü’s-Sahabe/48 no: 6243

(5) Heyet, Kur’an Yolu, 1/426

(6) Taberi, Tefsir 3/282. İbni Atiyye, el-Muharraru’l-Vecîz, s: 306

(7) Nisa 4/2

(8) İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 1/275

(9) Taberî, Tefsir 3/282

(10) Taberî, Tefsir 3/285

(11) İbni Atiyye, el-Muharraru’l-Vecîz, s: 306

(12) Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 262)

(13) Elmalılı, Tefsir (sad.), 2/368

(14) Muhammed 48/7

(15) Kurtubî, Tefsir 2/3062

(16) Heyet, Kur’an Yolu 5/7

(17) Hac 22/40-41

(18) Tevbe 9/88

(19) Hucurât 49/15

(20) Saff 61/14