Çocuklarınızı açık sözlü yetiştiriniz
Özü, sözü doğru olmak çok güzel bir haslettir.
20/05/2013 - 11:57

 

Ubâde İbn Sâmit in (ra) Allah Rasûlü ne nasıl biat ettiğine dikkat ediniz:

 

  "Biz Allah Rasûlü ne(sav), hoşumuza giden-gitmeyen, acı-tatlı, iyi ve kötü günde itaat etmek, kendisine mesuliyet verilenlere karşı gelmemek, nerede ve ne durumda olursak olalım, Allah uğrunda hiç kimsenin kınamasından, baskısından korkmadan çekinmeden, hakkı dile getirmek üzere biat ettik.”[1]

 

 Bu kelimeler, Allah Rasûlü nün bir mü minin nasıl olması gerektiğinin, nasıl bir bağlılık istediğinin özetidir. Arzumuz, yavrularımızın bunu gerçekleştirecek bir anlayış ve yapıda yetiştirilmesi, bu duygularla filizlenip gelişmeleridir.

 

 Açık sözlülük, edeb ölçüleri içinde olduğu sürece güzel ve asil bir haslettir. Duygular ve düşünceler iyi bir üslupla ve dürüstçe ifade edildiği zaman insanlarla paylaşılır ve tesiri gönülden gönüle sirayet eder. Kaynayarak dış dünyaya  çıkan ve şırıldayarak akan sular, nasıl daha güzel, nasıl daha temiz ve daha berrak ise, insan gönlünde safiyet ve tazelik duygusu uyandırıyorsa, duygu ve düşünce kaynağından çıkan kelimeler ve cümleler de öyledir.

 

 Kaynayan ve akan suların, nasıl diğer sularla buluşma, kaynaşma ve güçlenme ihtimali daha yüksek ise, zihinlerde şekillenip güzel kelimelerle dış dünyaya akseden düşüncelerin de paylaşılma, zenginleşme, güçlenme ve arzu edilen hedefe doğru yol alma ihtimali daha yüksektir.

 

   Müslim in, Sehl İbn es-Sâ idî den naklettiği bir hatırada yer alan bir açık sözlülük örneğini paylaşıyoruz:

 

  "Rasûlullah a(sav) bir içecek getirildi. Getirilen içecekten içti. Sağında bir çocuk duruyordu, solunda yaşlı insanlar vardı. Çocuğa; “–Bana izin verir misin, içeceği onlara vereyim? buyurdu.

 

   Çocuk; “Hayır vallahi! Senden gelen nasibi başkasına kaptırmam, başkasını bu konuda kendime tercih etmem,” dedi.Bu sözler üzerine Rasûlullah (sav), kabı onun eline verdi." (2)  

 

  Rasûlullah(sav) Efendimiz de, orada bulunan sahâbeler de küçük delikanlının asıl hedefinin Allah Rasûlü nün arzusunu geri çevirmek, bencillik etmek veya küstahlık sergilemek olmadığını biliyorlardı. O, Allah Rasûlü nün içtiği kaptan içmek istiyordu. Belki bir daha ele geçiremeyeceği bir fırsatı kaçırmak istemiyordu. İstediği, dünyalık değeri olan bir şey değildi. O gönlünde doğan bir arzuyu açık bir ifadeyle dile getiriyor, istediğini de elde ediyordu.

 

   Uhud Gazvesi öncesi saflar arasına karışan 13-15 yaşları arasındaki çocukları hatırlayınız: Kimi Efendimizin gözüne takılır da cihada katılmasına izin verilmez korkusuyla saflar arasında kendini saklamaya çalışıyor, kimi de boyunu büyük göstermek için ayak parmaklarının üzerine yükseliyordu.

 

   Onların bu hali, yiğitçe ve pervasız duruşları, cesaretleri, iştiyakları Rasûlullah ı (sav) ne kadar duygulandırmıştı. Yine de yaşları küçük olduğu için onları saflardan ayırmıştı.

 

   O günlerde 15 yaşlarında olan Râfi‘in(ra) babası oğlunun cihad saflarından ayrılmasını istememiş, Rasûlullah a(sav) gelerek; "Ya Rasûlallah! O, çok iyi ok kullanıyor, iyi bir atıcı!" demiş ve oğlunun cihad saflarında kalmasını sağlamıştı. Bunu gözden kaçırmayan ve iyi değerlendiren bir başka küçük delikanlı Semüra İbn Cündüb(ra) de Allah Rasûlü ne gelerek; "Ya Rasûlallah! Râfi ye izin verdiniz, beni savaşa kabul etmediniz. Ben onu güreşte yeniyorum!" diyor; yapılan güreşte gerçekten yenerek cihad meydanında büyüklerinin arasında yer almayı başarıyordu. (3)

 

   Onun ve diğer küçük delikanlıların bu davranışlarının daha sonra yaşanan sıcak çatışmada payı ve tesiri olduğuna inanıyoruz. Gönüllerde bıraktığı izlerin de derin olduğuna. Taze gençlerin bu cesaret ve tavırlarının büyüklerini nasıl heyecanlandırdığını, ateşlediğini düşününüz.

 

  Önceki yıllarda çocuklarımız çekingen yetişirdi. Duygu ve düşüncelerini söylemez, sorulan soruları çok defa cevapsız bırakırlardı. Günümüzdeki çocuklar ise biraz daha şımarıkça… Bir şey istediklerinde rahat istiyor, canlarının istediğini daha rahat ve ısrarla dile getiriyorlar. Eskisi kadar babadan korkmuyorlar. Elbette herkes için aynı şeyleri söylemenin mümkün olmadığı da ayrı bir gerçek. Eski ile yeni arasındaki ciddî farka rağmen günümüzün çocukları da duygu ve düşüncelerini açık ve güzel kelimelerle dile getirmiyor, "açık sözlülük" olarak ifade ettiğimiz o çocuk safiyeti ile bütünleşen güzelliği yakalayamıyor. Onların tatlı buluşları, evleri şen gülücüklere boğmuyor.

 

  Misaller anlatmaya yardımcıdır. Hepinizin hayatında açık sözlülüğün, çocukça ve zekice buluşların güzel misalleri vardır. Onları göz önüne getirdiğinizde neyin murat edildiğini daha iyi anlayacaksınız. Onları hatıra dağarcığına kaydediniz Sonraki yıllarda da neşe kaynağınız olacaktır. Belki de torunlarınızla anne veya babalarının çocukluk hatıralarını paylaşacaksınız.

 

  Böyle bir misali paylaşıyoruz: Biz evin bütün fertleri olarak dondurmayı severiz. Antalya da kaldığımız yıllarda, sıcak bir yaz gününde arabayla caddede ilerliyorduk. Çocuklar aralarında anlaşarak arabanın arka koltuğunda hep birden el çırpıp;  

 

 "Babam bize dondurma alacak!" demeye başlamışlardı. Aynı şeyi Mekke de yaparlardı. Gece serinliğinde Arafat a dostlarla oturmaya giderdik. Dönüşte dondurmacının yakınlarından geçtiğimizde bu el çırpışları ve neşeli isteği duyardık. Her zaman olmasa da zaman zaman alırdık. Burada da çok geçmeden dondurmacının yerini öğrenmişlerdi. Yakınlarından geçerken aynı arzuyu dile getiriyorlardı. Mekke yi hatırlattığı için güldük. Sonra; "Tamam, size bir kilo dondurma alayım!" dedim.

 

 "-Olmaz!" dediler. "Yarım kilo dondurma kime yeter. O bizi daha da iştahlandırır. Hem kendimiz kanaat etsek bile gözümüz doymaz."

 

  Yumşak anımızı bulduklarına inanarak cesaretlenmişlerdi. Altı kardeştiler ve iyi dondurma yerlerdi. Her birinden ayrı bir fikir geliyordu. Asıl derdin gözlerin doyması olduğunu ittifakla vurguluyorlardı.

 

  "Mesele gözün doyması mı?" diye sordum. Hep birden; "-Evet!" dediler.

 

  Bana göre tuzağa düşmüşlerdi. "Tamam!" dedim. "Dondurmayı alıyorum. Evde oturduğunuz masanın bir tarafına ayna koyuyorum. Dondurmayı da aynanın önüne koyuyorum. Dondurma iki katına çıkıyor. Aynı şekilde üç katına da çıkarabilirim. Böylece gözünüz doymuş olur."

 

  Kendime göre meseleyi çözmüştüm. Şimdi ne diyeceklerdi?

 

   Ancak henüz ilkokulun ilk basamaklarında olan kızımdan gelen itiraz bütün dengeyi bozuverdi:

 

  "Hayır, doymaz baba!" dedi. "O zaman sadece dondurma çoğalmıyor, dondurmanın başına oturanlar da çoğalıyor."

 

   Bunun nice değişik örneklerinin sizin âilenizde de yaşandığına inanıyorum. Onları koruyunuz ve çoğaltınız.

 

  Ancak açık sözlülük küstahlığa, cesaret cür ete, dik başlılığa dönmemelidir. Olgun, cesur, zeki, atılgan, düşüncelerini yaşının samimiyeti içinde ve güzel bir üslupla ifade eden, kendisine değer verildiğinde şımarmayan, kendine güvenen, dürüst, imanlı, İslâmî değerleri bilen ve onlarla yoğrularak yetişen yeni bir nesle olan ihtiyacımız gerçekten büyüktür.

 

  Yarınlarımız için bu nesli yetiştirmek zorundayız. Gayretlerimize Rabbimiz bereket verecek, ufkumuz açacaktır.

 

 _______

 

(1) Bu biat, ikinci Akabe Buluşması sırasında yapılmıştır. Sahih-i Buhârî, Ahkam (20/ 162)

 

(2) Sahih-i Müslim, Eşribe ( 3/ 1604 ).

 

(3) Sîretü İbn Hişam (2/ 66), Es-Sîretü n-Nebeviyye (sh. 192), Hayatü’s-Sahabe (1/ 583)