CENNETLİK KULUN AMELİ
Herşeye güç yetiren ve mülkü elinde tutan Allah Teâlâ, amel bakımından hangisinin daha iyi ve güzel olacağını denemek için hayatı ve ölümü yaratmış, hikmeti gereği insan kullarını imtihan etmektedir…
19/03/2013 - 14:46

 

Herşeye güç yetiren ve mülkü elinde tutan Allah Teâlâ, amel bakımından hangisinin daha iyi ve güzel olacağını denemek için hayatı ve ölümü yaratmış, hikmeti gereği insan kullarını imtihan etmektedir…
 
“O, yarattığını bilmez mi? O, Lâtif’tir, Hâbir’dir.” 1
 
Yarattığı kullarının her şeyini bilen,  kaderini takdir eden, yapacaklarının açığını, gizlisini, gizlisininde gizlisini, geçmişini ve geleceğini en bilen Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, kendilerine hidayet yolunu göstermiş, delâlet yolundan haberdar edip sakındırmıştır… Kullarının neyi tercih edeceğini çok iyi bilen, onları yaratıp yetiştiren yegâne yaratıcı Allah, tercihini kullarına bırakmış, onları mecbur kılmamıştır…
 
Kullarına hidayet yolunu gösterecek kitablarını, Rasullerini ve Nebîlerini göndermiş, hidayeti kabul edenleri dosdoğru yola yöneltmiştir… Dosdoğru yol üzere hayatlarını devam ettiren muvahhid mü’minler, dünyada izzet, ahirette cennet ehli olurken, hidayeti reddedip dalâlet yolunu seçenler, dünyada zelil, ahirette rezil olmuşlardır…
 
“Dedik ki: ‘Orada (cennetten) hepiniz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, Kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
 
İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır.”2 diye buyuran Rabbimiz Allah, insan kullarına gönderdiği en son Rasulü ve en son Nebî Rasulullah Muhammed (s.a.s.), kıyamete kadar bütün insanlık için hidayet rehberidir… Onunla beraber Nübüvvet ve Risâlet son bulmuş, bütün insanlık O’nun davet ümmetidir… Davetine icâbet edenler, dosdoğru yol üzerinde olur, reddedenler, şirk ve küfür karanlığında kalıp delâlet yoluna devam ederler…
 
Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurur Rasulüne:
 
“De ki: ‘Ey insanlar, ben Allah’ın, sizin hepinize gönderdiği bir Rasulüyüm. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmî Peygamberi olan Rasulüne iman edin. O da, Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. O’na iman edin ki, hidayete ermiş olursunuz.”3
 
Kendisine ve getirdiği vahye iman ettiklerinde hidayete erecek olanlar, O’an itaat etmeleri, imanları gereği olup hidayet üzere sabit durmalarının da olmazsa olmazıdır… Çünkü:
 
“O, onlara ma’rufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerinden zincirleri indiriyor. O’na inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve O’nunla birlikte indirilen nûru izleyenler, işte kurtuluşa eren bunlardır.” 4
 
İşte bu en güzel hayat örneği ve önderi olan yüce şahsiyet (s.a.s.)’i iman ederek itaat ile takib edenler, dünyada da, ahirette de kurtulanlardan olurlar… O’nun Sünneti üzere yaşayanlar, izzeti elde ederler…
 
Bu hakikatı kavradıktan sonra, O’nun bir buyruğuna kulak verip dinleyelim ve tamamen bağlanarak itaat edlim!..
 
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):                              
 
“Her kim helâl lokma yer, Sünnet gereğince amel eder ve insanlarda onun kötülüklerinden emin olurlarsa, o kimse cennete girer.”
 
Bunun üzerine bir adam:
 
— Ya Rasulallah, bugün halk arasında bu (özellikte olan kişiler) pek çoktur, dedi.
 
Rasulullah (s.a.s.):
 
“Benden sonraki asırlarda da bulunacaktır.” buyurdu. 5
 
“Mü’minlere pek düşkün, şefkatli ve esirgeyici olan Rasul” 6 (s.a.s.)’in bu buyruğunda, katıksız iman eden muvahhid mü’minlere, kendilerini edebî mekân cennete girdirecek üç faziletli amel beyan edilmiştir… Her kim, şirksiz iman sahibi olduğu hâlde bunları yapacak olursa, cennete girecektir… Bu hakikat, bütün zamanları kuşatıcıdır… Asr-ı Saadet’te olduğu gibi, kıyamete kadar geçerli olan bir durumdur…
 
Bu faziletli ve cennet sebebi olan üç ameli birer birer ele alalım…
 
1-Helâl lokma yemek
 
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 
“Ey insanlar, şübhesiz ki, Allah temizdir. Temizden başka bir şey kabul etmez. Allah, mü’minlere de Rasullere emrettiği şeyi emrederek:
 
“Ey Rasuller, güzel ve temiz (helâl) olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun. Çünkü gerçekten Ben, yapmakta olduklarınızı biliyorum.” 7
 
(Başka bir ayette mü’minlere:)
 
“Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizi temiz (helâl) olanlarından yiyin.”8 buyurmuştur.”9
 
Allah Teâlâ, dosdoğru yolun rehberileri olan Rasullerine emrettiğini, dosdoğru yolda onları takip itaat eden muvahhid mü’min kullarına da emretmiştir: Rızkın temiz ve helâl olanından yiyin!
 
Helâl rızık elde edebilmek için, helâl çalışma sahalarında bulunmak, emek sarf edip alın teri dökmek gerekir… Helâl kılınmış yollardan, her hangi bir haram ve zulüm karışmamış kazanç elde eden kişi, ancak helâl ve temiz rızık elde etmiş, dolayısıyla helâl ve temiz bir lokma yemiş olur…
 
Mü’minlerin annesi Âişe (r.anha)’dan rivayet olunur.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 
“Yediğiniz en temiz lokma,kendi kazancınızdan (olan lokma) dır.” 10
 
Kazanç yolu ve kazancın kendisi, Allah’ın ve Rasulullah (s.a.s.)’in beyan buyurduğu üzere helâl ve temiz olmalı… Bunun için de, müslümanın yaşadığı toplumun ticaretine ve ekonomisine İslâm’ın hakim olması gerekli… Ekonomisi, İslâm’ın emrettiği şekilde işlemeli ve ticareti, İslâm’ın helâl kıldığı bir biçimde gerçekleşmelidir… İş, işçi ve işveren İslâm’a tabi olmalı ve İslâm’ın helâl hükümlerine itaat etmelidirler… İşte o zaman, kazanç yolu ve elde edilen temiz olur, helâl olur… Temiz ve helâl kazançtan yemek, içmek, giymek, barınmak, Allah’ın rızasına uygun yaşamak demektir… Bu gerçekleşince, helâl lokma boğazdan geçer…
 
Abdullah ibn. Amr (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur:
 
“Eğer sende dört özellik varsa, dünyadan kaybettiğin önemli değil:
 
Doğru sözlülük,
 
Emanetin korunması,
 
Ahlâk güzelliği,
 
Yemede haramdan korunup helâli gözetme.” 11
 
Doğru sözlü, güzel ahlâklı, emaneti koruyan ve yemede haramdan korunup helâli gözetleyen muvahhid mü’min şahsiyet, dünyada izzeti elde etmiş olduğundan dolayı sevinmeli kaybedilen başka dünyalıklara üzülmemelidir…
 
İbadetin özü olan duâların kabul edile bilmesi mü’min müslüman kişinin haramlardan sakınıp helâl lokma yemesine bağlıdır… En sağdık habercinin bildirdiği haber budur… En doğru, en gerçek haber: Allah, helâl yiyip içen kulundan duâyı ve ibadeti kabul eder!.. Ancak takvaya dikkat eden ve muttakî kul olan şahsiyetler, helâl kazanca ve helâl lokmaya dikkat ederler… Bu konuda çok hassasdırlar…
 
Ayet-i Kerimede beyan olunduğu üzere “Allah, ancak muttakîlerden kabul eder.”12       
 
Ebu Hureyre (r.a.) rivayet eder.
 
Rasulullah ( s.a.s.) şöyle buyurur:
 
“Haram şeylerden sakın ki, insanların en çok ibadet edeni olasın.” 13
 
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ya asla şirk koşmayan Tevhid ehli olan muttakî mü’min yaradılış gayesine uygun yaptığı ibadetlerin Allah tarafından kabul sebebi, haramlardan sakınmak ve helâl lokma yemektir…
 
İmam Hasan el- Basrî (rh.a.) şöyle demiştir:
 
—Abidler, Allah Teâlâ’nın yasak kıldıklarını terk etmekten daha faziletli bir ibadet yapmamışlardı! 14
 
Nasıl ki, iman etmekten önce şirkin ve küfrün her çeşidini reddedilmesi, terk edilmesi gerekiyorsa, öyle olmazsa iman edilmiş olmaz, aynen bunun gibi, helâl lokmadan önce haram lokmaların, haram kazançların reddedilip terk edilmesi gerekir… İfsâd edicinin def’edilmesi, menfaatin elde edilmesinden önce gelir… Önce kötülüğün yok edilmesi, sonra iyiliğin gündeme gelmesi gerekir…
 
Tekin ve katıksız iman ehli için en doğru ölçüdür… Takvanın gereği odur ki, sakıncalı, şüpheli şeylerden kaçınmak… Şüpheli şeylerden kaçınan, haramlara düşmez…  Haramlara düşmeyen, helâl olanı elde etmiş olur…
 
Ölçüyü, yegâne hayat önderimiz ve en güzel örneğimiz Rasulullah (s.a.s.) koymuştur…
 
Atiyye es-Sa’dî (r.a.)’ın riveyetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 
“Kul, sakıncalı şeyden korktuğundan dolayı, sakıncasız şeyi de bırakmadıkça, muttakîler derecesine ulaşamaz.” 15 
 
Rasulullah (s.a.s.)’in iman ve cihad mektebinde yetişen en hayırlı nesil de, O’nun izinde giderek aynı şeyleri söyleyerek, ölçünün asla değişmeyeceğini net olarak beyan ettiler…
 
İbn Ömer (r.anhuma) şöyle der:
 
—Kul, gönlündeki şübhe veren şeyleri tamamıyla terk etmedikçe, takvanın hakikatına ulaşamaz! 16
 
—Takva, yakîne ulaşmaktır… Yakîn bütün şüpheleri ortadan kaldırır… Haramlardan tamamıyle uzaklaşan ve şüphelilere yaklaşmayan kul, muttakî kuldur… Allah’ı seven ve Allah’ın sevdiği kul… Allah’dan razı olan ve Allah’ı razı eden kul…  Yekîne ulaşmış, itminan bulmuş kul…
 
Şu ilâhi hitap bunun içindir:
 
“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
 
Rabbine, razı edici ve razı olunmuş olarak dön.
 
Artık kullarımın arasına gir. 
 
Cennetime gir.” 17
 
Muttakî mü’min kulun haramlardan kaçınma hassasiyetinin örneği, Ümmetin Sıddîkı ve Rasulullah (s.a.s.)’den sonra en faziletli şahsiyet olan Rasulullah’ın Halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.)’dır… O, bilmeden yemiş olduğu haram lokmanın farkına varınca parmağını boğazına sokarak kusmuş ve midesindeki herşeyi dışarı çıkarmıştır… 18
 
Merhamet olunmuş ümmetin hikmet ehli olan değerli şahsiyetler bu konuda şu güzel tesbitlerde bulunmuşlardır:
 
Sehl b. Abdullah şöyle der:
 
—Kurtuluş üç şeydedir: Helâl yemek, farzları edâ etmek ve Peygamber (s.a.s.)’e uymak.
 
Ebu Abdullah es-Sacî diye bilinen Said b. Yezid de şöyle demektedir:
 
—Beş özellik ile ilim tamam olur. Bunlar: Yüce Allah’ı bilmek, hakkı bilmek, amelini Allah için ihlâsla yapmak, Sünnet üzere amel etmek ve helâl yemek. 19
 
Bu kadar önemli olan helâl lokma gerçeğinin gündeme gelebilmesi için, işgal altındaki İslâm topraklarında esaret altında yaşayan mü’min müslümanların el ele ve gönül gönüle verip şirk ile yöneten tağutların egemenliklerinden kurtulmaları gerekir… O tağutların düzenleri haramdır… Her yönüyle haram olan tağutî düzenden kurtulmadan helâl lokma gündeme gelmez… En helâl yollardan elde edilen alın terinin kazancı, tağutî düzenin gereği harama bulaştırılmaktadır… En azından faiz yuvaları devreye sokulmakta ve helâl kazanç haram ile kirletilmektedir… Müslümanlar, bu çok önemli konuyu gündemlerinin birinci sırasına almalı ve kör düğümü çözmek için cehd ve gayret etmelidirler…
 
2- Sünnet gereğince amel etmek
 
Rabbimiz Allah, mü’min müslüman kulları için en son Rasulü en son Nebîsi Muhammed (s.a.s.)’i yegâne rehber, örnek ve tabi olunacak merci kılmış, O’na yapılan itaatın, kendisine yapılan itaat olduğunu buyurmuştur…
 
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
 
“ Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasulünde güzel bir örnek vardır.” 20
 
“De ki:  ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” 21
 
“Kim Rasule itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kimde yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.”22    
 
Allah’a ve Allah’ın iman edilmesi istediği şeylere katıksız iman eden mü’min müslümanlara böyle buyurur Allah Teâlâ!..
 
Rasulullah (s.a.s.), yegâne önder ve örnektir, mü’min müslüman kullar için… O hâlde gerek imanda, gerek ibadette, gerek siyasette, gerek hukukta, gerek eğitimde, gerek askerî konularda, gerek aile hayatında, gerek savaşta ve gerek barışta, yani hayatın her yönünde uyulacak tek şahsiyet Rasulullah (s.a.s.) dir… Rasulullah (s.a.s.)’in kalî, fiilî ve takrirî Sünneti, kadın olsun, erkek olsun ve dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, hangi çağda yaşanırsa yaşansın hayatlarını kuşatıcı olup itaat edilmesi emrolunan, hayatın ona göre tanzim edilmesi buyrulan yegâne hakikattir…
 
Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti, Kur’ân-ı Kerim’in hayata uygulanışıdır… Allah’ın muradına ve rızasına uygun hayat, Sünnet üzere yaşanan hayattır… Rasulullah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah’ın rızasına uygun yaşadı ve O’nun Sünnetine tabi olanlar, bu rızayı hakkederler… Rasulullah (s.a.s.)’e itaat, Allah’a itaat olduğunu, Rabbimiz Allah ayetinde beyan buyurmuştur… Ve şöyle buyurur Allah Azze ve Celle:
 
“De ki: ‘Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, artık O’nun (Peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer O’na itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Rasul’e düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” 23
 
En güzel hayat örneği ve önderi olan Rasulullah (s.a.s.)’e bağlanmak, uymak, itaat etmek ve O’nu takip etmek konusunda “Selef-i Salihin” gibi davranmak gerek… Salih selefimiz, yanı Rasulullah’ın iman ve cihad mektebinde yetişen “Ashab-ı Kiram” gibi davranmak gerek… Onlar, Rasulullah (s.a.s.)’den ne duydular ve ne gördülerse tabi olup uydular… İşittiler ve itaat ettiler… İşte bu ihlâs ile itaat etmek, onları gerçek kurtuluşa ulaştırdı…
 
Ebu Said el-Hudrî (r.a.) anlatıyor:
 
Rasulullah (s.a.s.), ashabına namazkıldırırken ayakkabılarını çıkarıverdi ve sol tarafına koydu. Bunu gören cemaat de ayakkabılarını çıkardılar.
 
Rasulullah (s.a.s.), namazı bitirince:
 
“Ayakkabılarınızı niçin çıkardınız?” diye sordu.
 
(Onlar da:)
 
çıkardığını gördük  de (onun için) çıkardık, dediler.
 
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
 
“Bana Cibril gelip papuçlarımda pislik olduğunu haber verdi. Sizden bir kimse mescide geldiği zaman, baksın, ayakkabılarında pislik varsa silsin ve onlarla namaz kılsın.” buyurdu. 24 
 
Onlar, (Allah cümlesinden razı olsun) yegâne örnek ve önder Rasulullah (s.a.s.) uyma konusunda böyle idiler!.. Selef böyle idi, halefde böyle olmalıdır!..
 
3- İnsanları kötülüklerinden emin kılmak.
 
Abdullah ibn Amr (r.a.)’ın rivayetiyle Rassululah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 
“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların selâmette kaldığı kimsedir.”25
 
Rasulullah (s.a.s.), müslüman şahsiyeti böyle tanımlıyor… Elinden ve dilinden müslümanların selâmette kaldığı kişidir müslüman… Elinden ve dilinden diğer müslümanlara asla bir kötülük ve bir zarar gelmeyen kişi, müslüman kişidir… Eliyle ve diliyle diğer müslümanlara bir kötülük yapmaması, onun lehine bir iyiliktir… Müslüman kişi, elbette bir çok iyilikler yapan bir şahsiyettir… Başka hiçbir iyilik yapmasa bile, müslümanları elinden ve dilinden selâmette bırakması, büyük bir iyiliktir… Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s.), efdal, yani faziletli müslümanı beyan buyururken aynı özellikleri tekrar etmiştir…
 
Ebu Musa (r.a.) anlatıyor:
 
— Ya Rasulallah, müslümanların hangisi efdaldır? diye sordular.
 
Rasulullah (s.a.s.):
 
“Müslümanların, dilinden ve elinden selâmette kalandır.” buyurdu. 26
 
İnsanları, kötülüklerinden, zararından ve şerrinden emin kılan kişi, iyi, güzel ve hayırlı kişidir… Eğer herhangi bir hatâ ya da hakka tecavüz gündeme gelmiş ise helâlleşmesi esastır…
 
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 
“Üzerinde (bir din) kardeşinin nefsine yahud malına tecavüzden doğmuş bir hak bulunan kimse, dinâr ve dirhem bulunmayacak (kıyamet günün)den evvel, bügün dünyada mazlumdan o hakkı bağışlamasını dilesin (helâlleşsin. Helâlleşmediği takdirde,) zalimin salih ameli bulunursa, ondan zalimin zulmü mikdarı alınır (da mazluma verilir). Eğer zalimin haseneleri bulunmazsa, mazlumun seyyielerinden alınıp zalimin üstüne yüklenir.” 27
 
Katıksız imanla birlikte bu üç salih ameli gereği gibi yerine geitren. “Cennete girer.” Ne mutlu O kişiye!
 
 
Dipnot
 
1-Mülk, 67/14.
 
2- Bakara, 2/38-39.
 
3- A’râf, 7/158.
 
4- A’râf, 7/ 157.
 
5- Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B. 22, Hds. 2640.
 
 İbn Ebi’d-Dünya, Hadislerde Diline Sahib Olmak- es- Samt ve Âdâbu’l-Lisân, çev. Zekeriya Yıldız – Fikret Güneş, İst. 2007, Sh. 27, Hds. 26.
 
İmam Hafız el-Munzirî, Hadislerle İslâm – Terğib veTerhib, çev. A. Muhtar Büyük Çınar, Vdğ. İst. T.Y. C. 1, Sh. 98, Hds. 4. Hakim, rivayet  etmiş ve “Sahih” demiştir.
 
El-Hafız Şihâbuddin Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî , Terğib ve Terhib, çev. Abdulvehhab Öztürk, İst. 1982, Sh. 27, Hds. 15.
 
6- Bkz. Tevbe, 9/128.
 
7- Mü’minun, 23/51.
 
8-  Bakara, 2/172.
 
9- ahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 19, Hds. 65.
 
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 3, Hds. 3173.
 
Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B. 9, Hds. 2720.
 
Abdullah İbnu’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, çev. M. Adil Teymur, İst. 1992, Sh. 108, Hds. 456.
 
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 328.
 
10- Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Ahkâm, B. 22, Hds. 1372.
 
11- Ahmed  b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 177.
 
İbn Kesîr, İbn KesÎr Tefsiri-Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, C. 9, Sh. 59, Hds. 5554. Taberânî’den.
 
İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 138, Hbr. 288.
 
İmam Hafız el- Munzirî, A.g.e. C. 4, Sh. 26, Hds. 5, İmam Ahmed ve Taberânî’den. İsnadı hasendir.
 
12- Mâide, 5/27.
 
13- Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B. 2, Hds. 2407.
 
Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B. 24, Hds. 4217.
 
14- İbn Receb el-Hanbelî, Hadislerle İlim ve Hikmet – Câmiu’l-Ulum ve’l-Hikem, çev. Ali Kaya , İst. 2006, C. 1, Sh. 308.
 
15- Sünen-i İbn Mace,   Kitabü’z-Zühd, B. 24, Hds. 4215.
 
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B. 14, Hds. 2568.
 
16- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 1, (Bab başlığında)
 
17- Fecr, 89/27-30.
 
18- Sahih-i Buhârî, Kitabu Menâkıbu’l-Ensar, B. 25, Hbr.62.
 
19- İmam Kurtubî, el-Câmiu Li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1997, C. 2, Sh. 445.
 
20- Ahzab, 33/21.
 
21- Âl-i İmrân, 3/31.
 
22- Nisa, 4/80.
 
23- Nûr, 24/54.
 
24- Sünen-i Ebu Davud , Kitabu’s-Salât, B. 88, Hds. 650.
 
İmam Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, çev. Rıfat Oral, Konya. 2004, C. 55, Sh. 10, Hds. 400/1270.
 
25- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 3, Hds. 3.
 
Kitabu’r-Rikak, B. 26, Hds. 71.
 
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 14, Hds. 65.
 
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 12, Hds. 2762.
 
Sünen-i Ebu Davud , Kitabu’l-Cihad, B. 2, Hds. 2481.
 
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-İman, B. 8, Hds. 4962-4963.
 
İbn Ebi’d-Dünya, A.g.e. Sh. 26-27, Hds. 25.
 
26- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 4, Hds. 4.
 
Sahih-i Müslim,  Kitabu’l-İman, B. 14, Hds. 64-66.
 
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 12, Hds. 2763.
 
Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B. 17, Hds. 2619.
 
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-İman, B. 11, Hds. 4966.
 
27- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Mezâlim, B. 10, Hds. 10.
 
Kitabu’r-Rikak, B. 48, Hds. 121.
 
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 435, 506.