Ümmetin Hastalığı: Yolsuzluk |
Veylünlil mütaffifîn"Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!" Sûreye adınıveren mutaffifîn kelimesi "alırken dolgun, tam, satarken ise eksik ölçenler”demektir. |
17/01/2013 - 11:37 |
Yolsuzluklar artık şekil değiştirmiş, terazi ve diğer elektronik tartı aletleri, yerlerini; masa başı hırsızlıklara, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklara, ihaleye fesat karıştırmalara, belirli makam ve mevkilere gelerek nüfuz kullanmaya terk etmiş, insanların gözüne baka baka onları aldatmanın her çeşidi yaygınlık kazanmıştır. Üstelik bunu yapanlar, çok maharetli bir iş yapıyormuş gibi davranıp, ‘ahlakın gücü’ yerine ‘gücün ahlâkı’nı ikame etmişler, sonra da hak-hukuk tanımayıp, kendi insanına dahi zulmün her çeşidini yapar hale gelmişlerdir. Yolsuzlukların her türlüsüne bulaşanlarda, şefkat-merhamet kalmamış, acımasız bir insan tipine bürünmüşler, ‘hedefe ulaşmak için her yol mubah’ çizgisinde hareket ederek zalim olup çıkmışlardır. Dünya menfaatlerine gömülmeleri, lükse israfa düşkünlükleri, refahı tercih eden yaşayışları, onlara Allah’ı unutturmuş bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını gasp eden, yolsuzluk yaparken bile utanmayan ‘yüzsüzler güruhu’ oluşmuş, irtikap ettikleri cürümler ‘vakıayı âdiye’den sayılmış, hesaba çekilip cezalandırılacaklarıyerde, hâlâ itibar görmüşlerdir. Mazlumlara da bu yolsuzları, ‘mutlak âdalet’in tecelli edeceği o ‘hesap günü’ne havale etmekten başka çareleri kalmamıştır. Bu‘ölçü ve tartı’ya hile karıştırıp yolsuzluk yapanların fikri yapıları,‘dindarlık sembolleri’ onları frenleyememiş, hırs ve ihtiraslarının kurbanıolmuşlardır. Suret-i haktan görünerek muhataplarını aldatma sanatları geliştirmişlerdir.
Aldatanlar aslında aldananlardır, ancak muhatap anlamasa da, kişi neyi, niçin ve nasıl yaptığını çok iyi bildiği için yaptığının hesabını verecek, yapılan kötülük ve aldatma yapanın yanına kâr kalmayacaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz “Aldatanlar bizden değildir" buyurmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de vurgulanan husus, insanların aldatılmasının çirkinliğidir; artık bunu kim ve nasıl yaparsa yapsın, söz konusu eylem, sahibini azabın ortasına itecek sonuçları verecektir. Çünkü tartıdaki eksiklik, imandaki zayıflığın sonucudur. ‘Ahirete iman’eksikliği, başka bir eksiklik doğurmuş, iman zayıflığı insanların aldatılmasına dönüştürülmüştür.
Ellezîne izektâlû alennâsi yestevfûn “Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam ölçerler. Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksiltirler.”
Alırken de insanlar aleyhinde, onları mağdur ederek, kandırarak veya onlar üzerinde baskıkurarak bu işlemin gerçekleştirildiği anlamını vermektedir. Güncel anlamda söylersek, bu durum, haciz işleminde bir kişinin borcu kadar değil de ele ne geçirirse zorla hepsini talan edercesine almayı ifade edebilir. Günümüzde yaşanan "üreticiden ürün alırken yok pahasına almak, üreticiyi buna mecbur bırakmak" gibi uygulamalar da bu türden aldatmanın bir örneğidir. Bu ölçü, kişinin alacağını tam alması şeklinde masum bir alışveriş olarak değerlendirilemez. Bu tür ölçüp tartanlar, aslında alırken de yolsuzluk yapıyorlar. Ölçüdeki yolsuzluk, tıpkı (4 Nisâ 29) daki gibi bâtıl yolla mallarıyemeğe benzemektedir. Ayet mealen: "Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayalı ticaret yoluyla da olsa, birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin! Kendinize kıymayın.” Bu âyette dikkat çekilen husus, ticaret adı altında da olsa, kişi mecbur kalmışsa onu zorla razı ettirerek malını haksız yere yememeyi emretmektedir. Üstelik Yüce Allah böyle bir eylemi, kişinin kendini öldürmesi olarak tanıtmaktadır. Mutaffif denilen kişilerin asıl yaptığı yolsuzluk, açık bir şekilde, bu âyette dile getirilmekte, hem tartı da, hem de ölçüde eksiklik ve hilekârlık yaptıkları ifade edilmektedir. Bu işe kelimenin tam anlamıyla yolsuzluk denir. Günümüzde yaşanan alışverişlere bakıldığında, yanlış tartan tartıların kullanılması, sahte malların pazarlanması, iyi malın üste, defolu olanın ise alta konup gizlenmesi meseleyi reklâmdan ibaret görüp göz boyayıcıbirtakım faaliyetlerin veya aldatmacaların yapılması gibi davranışlar, hep bu yolsuzluk kavramının kapsamında değerlendirilmelidir. Söz konusu kişilerin ‘çifte standart uygulayarak yolsuzluk yaptığını’ söyleyebiliriz. Yani kendileri bir malı alırken olabildiğince hassas davranır, belki bu arada hile de yaparlar, ancak başkalarına mal satarken aynı hassasiyeti göstermedikleri gibi, bir de eksik vererek hırsızlık yaparlar.
Alırken tam alır ve karşıdakine sahte bir güven telkin eder, ama satarken adamın canına okur. Bu da kınanmayı gerektiren bir yolsuzluk ve bozukluktur.
Bir kişi birinden ödünç mal alırken kılı kırk yararcasına dikkatli davranır, tam ölçer biçer, öyle hesaplı alır, aynı kişi borcunu geri verirken tam değil, eksik verir. Ayetlerin bize verdiği mesaj, en çok bu tercihi öne çıkarmaktadır. Günümüzde, özellikle enflasyonlu ortamda alınan borçlar geri ödenirken, değeri değil de miktarı öne çıkartan yaklaşım da benzer bir aldatmacadır. Borç olarak para veya mal alındığında, geri öderken de gerçek değeri ne ise o değerden verilmelidir.(2 Bakara 279) da da ifade edildiği gibi ‘haksızlık etmek de yok, haksızlığa uğramak da.’ Aksi takdirde bu davranışkınanması gereken değişik bir yolsuzluktur.
"Allah, göğü yükseltmiştir. Teraziyi/ölçüyü koymuştur. Sakın terazide haksızlık etmeyin/ölçüyü bozmayın. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın” (55/7-9)
Yüce Allah, önemine binaen ölçüyle ilgili olarak, uzay cisimlerine koyduğu dengeyi de ‘el-mîzân’kelimesiyle ifade etmekte ve insanlardan bunun bozulmamasını özellikle istemektedir. Aslında söylenmek istenen husus, makro âlemdeki düzenin sarsılmamasının insan ilişkilerindeki dengeye bağlı olduğu gerçeğidir. (30/41) de vurgulanan husus budur.
İnsanlar kendi aralarında hak-hukuk tecavüzü yaparlarsa, dar anlamda fertlerin, geniş anlamda toplumun dengesi bozulur. Dengesiz toplumlar, insanlığı zulümle perişan ederler ve sonunda İlahî müdahale gelir, herkesi kuşatan bir azapla helak edilirler. Böylece, varlıklar alemindeki dengenin önemi bir kez daha ortaya konulmuşolmaktadır.
Mesele çok önemli olduğu için Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah geçmiş milletlerden de bu konuda örnekler vermekte, bu tür yolsuzluk yapanların akıbetleri hakkında ibretlik bilgiler sunmaktadır. Bu konuda Hz. Şu ayb' ın Medyenli kavmi çok ilginç bir örnektir:
"Medyen'e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için O’ndan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır içinde görüyorum ve ben sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarınıeksik vermeyin. Yeryüzünde bozguncular olarak da dolaşmayın.” (Hûd 11/84, 85) (A'raf 7/85)'te de dile getirildiği üzere, Hz. Şuayb onlara ekonomide ölçüyü, bu ölçünün getireceği adaleti, bu iki değerin oluşturduğu ekonomik ahlâkı teklif etmekte ve onlara nasihatta bulunmaktaydı!Çünkü ölçü ve tartıdaki haksızlıklar, yani yapılan yolsuzluklar, herkesi kuşatacak bir azabın sebebi olarak sunulmaktadır. Medyenliler de Peygamberlerinin öğüdüne kulak tıkadılar ve tarihten silinip gittiler. Yüce Allah Mütaffifîn sûresinin bu âyetlerini indirmiş, Hz. Peygamber de Medine'lilere bu âyetleri okuyup şu yorumu yapmıştır:
“Beş şey, beş şeyle beraberdir. 'Ya Rasûlallah, o beş şey nedir?' diye sorulunca, Peygamberimiz,şu cevabı vermiştir:
‘Bir toplum verdiği sözde durmazsa; Allah onlara düşmanlarını musallat eder. Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmederse; aralarında yoksulluk artıp yayılır, içlerinde çirkinlik ve fuhuş çıkarsa; ölümler çoğalır. Tartıyı eksik yaparlarsa; bitkiden mahrum bırakılırlar ve kıtlık ile cezalandırılırlar. Zekatlarını vermezlerse; onlardan yağmur tutulup eksiltilir.’
İşte bu ölümsüz ve evrensel bakış açısıyla Hz. Peygamber, toplum için hayati öneme hâiz olmak üzere sosyal ilişkilerde, hukukta, cinsel ahlakta, ekonomide ve yardımlaşmada dengenin önemi üzerinde durmakta, bu alanlardaki ölçünün bozulmasının toplumları çürüteceği uyarısını yapmaktadır. Meseleye güncel olarak bakarsak, aslında konuyu sadece alışveriş gibi ticari bir işin sınırları içine sıkıştıramayız. Çünkü ölçü dendiğinde hayatın her alanı devreye girmektedir. Burada hayatın maddî ve manevî alanında ölçüyü kaybetmenin vebaline dikkat çekilmektedir. Ülkesinin siyasetine, ahlâkına, ekonomisine, dinî hayatına irtifa kaybettirenler, (yolsuzluk yapanlar) kapsamına girmektedir. Ülkenin menfaati açısından bu alanlarda eksiklik yapanlar, Ülkenin mutluluğundan, potansiyelinden ve geleceğinden çalmışlar, dolayısıyla yolsuzluk yapmışlardır. Bunların da ‘vay haline!’
Hemen her gün yaşadığımız olayları âyetlerin ışığında değerlendirdiğimizde, Rabbimizin yolsuzluk ve emanete hıyanet gibi konularında ne kadar hassas davranılmasını istediği âyetlerle açıkça ortaya konulmaktadır. “Mutaffifîn”i (Eksik ölçüp noksan yapan hilekârları)sadece alışveriş gibi ticari bir işin sınırları içine sıkıştıramayız. Çünkü ölçü dendiğinde hayatın her alanı devreye girmektedir. O alanları kısaca şöyle sıralayabiliriz:
* İnsan, varlığınıdevam ettirecek olan bütün gerekli nimetleri Allah'tan tam alır, yani Allah ona bu nimetleri tam verir; ama insan, görevlerini tam olarak yerine getirmez, onlarda hile yapar. İşte bu da yolsuzluktur. * Siyasette de kendinden önceki yöneticilerden bütçeyi tam alıp, kendinden sonrakilere eksik bırakmak da yolsuzluktur. * Kendinden önceki neslin yöneticilerinden tam bir kültür mirası alıp o mirası azaltarak bir sonraki neslin yöneticilerine teslim etmek de yolsuzluktur. * Ülkesini dünya siyaset arenasında tam bir itibar ile devralıp o itibarı azaltmak, siyasi alanda milleti-devleti irtifa kaybına uğratmak da yolsuzluktur.
* Bir önceki nesilden tam bir dini anlayış, ahlâkî değerleri bilinç ve eğitimi alıp da sonraki nesle maneviyatlarını, ahlâkî yapılarını bozup noksanlaştıracak birşekilde teslim etmek de yolsuzluktur. Onların da "Vay haline!”
* Vatan topraklarını bir önceki nesilden tam alıp, onu eksilterek, başkalarına peşkeşçekerek bir sonraki nesle teslim etmek de yolsuzluktur. Onlara da "yazıklar olsun!"
Şu halde, hayatın maddî-manevî alanında ölçüyü kaybetmenin vebaline dikkat çekilmektedir. Ülkesinin siyasetine, ahlâkına, ekonomisine, dinî hayatına irtifa kaybettirenler, bu kavramın kapsamına girmektedir. Ülkenin bu alanlarında eksiklik yapanlar, Ülkenin mutluluğundan, potansiyelinden ve geleceğinden çalmışlar demektir.
Bütün bunlarıyapanların "Vay haline!" yâni Veylünlil mütaffifîn
"Onlar, çok büyük bir günde ( mahşer gününde ) tekrar diriltileceklerini ve yaptıklarından hesaba çekileceklerini hiç düşünmezler mi?" buyuran Rabbimiz; bütün bu yolsuzlukları yapanların, Âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracakları O "Büyük Gün"e dikkat çekmekte, âhirete tam iman bir yana, kalbinde en ufak bir inanç kırıntısı bile olsa, bir insanın yolsuzluk yapamayacağını beyan etmektedir. İnancına rağmen insanın niçin böyle davrandığı konusu ise, inançtaki gevşeklik olarak izah edilebilir. Bir insan âhirete gerçekten inanıyorsa, bu yolsuzluğu kesinlikle zaten yapmaz, yapamaz. İman derecesindeki kabul bir yana, âhirete dair en küçük bir zannı da bulunsa, bir kişinin bunu yapması mümkün değildir. Oraya inanan bir insanın yolsuzluk yapması veya kul hakkına girmesi akıl kârı bir davranış değildir. Bu sebeple Yüce Allah, söz konusu yanlış davranışı yapanların âhiret inancıyla ilgili konumlarını yeniden hatırlatmakta, inanmayanların inanması gerektiğini, inananların ise inancı gereği davranmasını öğütlemektedir. Ancak, eğer âhiret inancı yoksa kişi bunu yapmakta bir tereddüt göstermez ve yaptığını yanına kâr görerek yolsuzluğa devam eder. Âhiret için li yevmin azîm "Büyük gün"' ifadesi, o günde yaşanacak olanların dehşeti ve dünyadaki amellerimizin hesabı sebebiyledir. İnsanlar böyle bir güne, değil tam inanmak, bir inanç kırıntısına bile sahip olsalar kesinlikle yolsuzluğa cüret edemezler, etmemelidirler.
(Elmalılı Hamdi Yazır’ın ‘Hak Dini Kur’an Dili’, Prof. Dr. Mehmet OKUYAN’ın ‘Kısa Sûrelerin Tefsiri’, Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI’nın ‘Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'ân Tefsiri’kitaplarından istifade edilmiştir.) |